Abdülbaki Gölpınarlı

yazar

tasavvuf, tarikatlar, divan edebiyatı ve İran edebiyatı araştırmacısı

Asıl adı Mustafa İzzet Baki’dir. 12 Ocak 1900 tarihinde İstanbul’da doğdu. Mevlevi tarikatı üyelerinden gazeteci Ahmed Agâh Efendi’nin oğludur. Babasının ölümü üzerine Gelenbevi İdadisi’nin son sınıfından ayrılmak zorunda kaldı. Bir süre kitapçılık ve ilkokul öğretmenliği yaptı. 1927’de Erkek Muallim Mektebi’ni, 1930’da İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. Konya, Kayseri, Balıkesir ve Kastamonu liseleri ile İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde metinler şerhi okuttu. Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde İslam-Türk tasavvuf tarihi ve edebiyatı okuturken (1945) Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklandı. 10 ay hapis yattıktan sonra aklandı. 1949’da kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Türkiyat Mecmuası, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası ve Şarkiyat Mecmuası gibi yayın organlarında edebiyat tarihi ve fütüvvetle ilgili çok sayıda makale yayınladı. Türk Ansiklopedisi ile İslam Ansiklopedisi’ne çeşitli maddeler yazdı. 25 Ağustos 1982 tarihinde İstanbul’da öldü.

ESERLERİ:
Melâmilik ve Melâmiler (1931) ve Kaygusuz-Vizeli Alâeddin’den (1933) sonra, 1936’da doktora tezi olarak hazırladığı Yunus Emre, Hayatı, Sanatı, Şiirleri’ni (6. bas. 1986) yayımladı. Onu Yunus Emre ile Âşık Paşa ve Yunus’un Batıniliği (1941) ve Pir Sultan Abdal (1943; P. N. Boratav ile birlikte) izledi. Gölpınarlı, Celaleddin Rumi’nin (Mevlânâ) Mesnevi’sini (1941-46, 6 cilt) Türkçeye çevirdi. Yunus Emre Divanı’nı (1943, 2 cilt) yayıma hazırladı.

Gölpınarlı’nun 1945’te yayımladığı Divan Edebiyatı Beyanındadır’da yer alan edebiyat eleştirisi tartışmalara yol açtı. Kitabın savına göre divan edebiyatı İran edebiyatının kötü bir taklidiydi; toplum sorunlarıyla ilgilenmiyor, insanları uyuşukluk ve tembelliğe iterek hayalcilik ve kadere boyun eğmeye özendiriyordu. Sonraları divan şiirine daha yumuşak bir tutumla yaklaşan Gölpınarlı Fuzuli Divanı (1948), Nedim Divanı (1951) gibi yapıtları yayıma hazırladı.

Gölpınarlı, Mevlânâ Celaleddin (1951), Mevlânâ’dan sonra Mevlevilik (1953), Mevlevi Âdap ve Erkânı (1963) ve Mesnevi Şerhi’nde (1973, 6 cilt) Mevleviliğin dünya görüşünü işleyerek yorumladı. Tasavvuf, tasavvuf edebiyatı, mezhepler ve tarikatlar konusunda da Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli (1958), Alevî, Bektaşî Nefesleri (1963), 100 Soruda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar (1969), 100 Soruda Tasavvuf (1969), Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi (1972), Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri (1977) gibi geniş kapsamlı çalışmalar yayımladı. Öbür yapıtları arasında Şeyh Galip, Hayatı, Sanatı, Şiirleri (1953), Nailî-i Kadim, Hayatı, Sanatı, Şiirleri (1953) Kaygusuz Abdal-Hayatı-Kul Himmet (1953), Nesimî-Usulî-Ruhî (1953), Divan Şiiri (1954-55, 4 kitap), Oniki İmam (1958), Nasreddin Hoca (1961), Yunus Emre ve Tasavvuf (1961), Yunus Emre, Risâlat al-Nushiyye ve Divan (1965), Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin (1966), Hz. Muhammed ve İslam (1969), Şeyh Galip, Seçmeler (1971), Hurufilik Metinleri Katalogu (1973), Hayyam ve Rubaileri (1973), Müminlerin Emiri Hz. Ali (1978), Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik (1979) sayılabilir. Gölpınarlı’nın ayrıca bir Kuran çevirisi (Kuran-ı Kerim ve Meali, 1955) vardır.

HAKKINDA YAZILANLAR

Abdülbaki Gölpınarlı
Hilmi Yavuz
Zaman 28 Kasım 2013

Cumhuriyet dönemi, yeni rejimin ideolojisinin kanonlaştırdığı resmî edebiyat dışında kalan ne varsa, tümünün göz ardı edilmesine ilişkin dayatmalara rağmen, Divan edebiyatı üzerine en verimli ve en değerli çalışmaların yapıldığı bir dönem oldu.

Paradoks gibi görünüyor, ama doğrudur: Divan şiiri, Osmanlı’nın temsili ile aynîleştirilmiş, Ziya Paşa’nın ‘Şiir ve İnşa’ makalesindeki inkârcı Tanzimat zihniyeti, Kemalizmin edebî kanonuna bir fikrî arkaplan oluşturmuştur. Osmanlı’ya karşı olmanın Divan edebiyatına karşı olmak anlamına geldiği bir anlayış!

Resmî ideolojinin tipik özelliği: İngilizlerin deyişiyle, ‘Eğer yaratamıyorsan, taklid et! [‘If you can’t create, imitate!’] Ziya Paşa’nın ‘Şiir ve İnşa’daki yaklaşımının temellük edinilmesinde olduğu gibi sadece ‘taklid’le yetinilse, yine de anlaşılır bir durum olurdu: Ama taklid’e bir de ‘yasak’ eklenmiş; modernlik, ‘taklid’ ve ‘yasak’ ve ‘göz ardı etme’ üzerine inşa edilmiştir.

Bütün bu olumsuz koşullara rağmen, Divan şiiri üzerine bu kertede yoğun entelektüel çalışmaların yapılmış olması gerçekten bir mucizedir. Fuad Köprülü ve ondan sonra gelenler Ali Nihad Tarlan, Fahir İz, Orhan Şaik Gökyay, Hikmet İlaydın ve Abdülbaki Gölpınarlı! Onların ve başkalarının öncü çabaları olmasa, Divan edebiyatı, herhalde, göz ardı edile edile kaybolup gidecekti. Sözünü ettiğim bu nesil, ilk ve orta öğrenimlerini Osmanlı mekteplerinde tamamlamış; hem Doğu’nun hem Batı’nın, ama özellikle geleneksel edebî müktesebatımızın künhüne vâkıf insanlardır. Şimdi Batı’nın entelektüel geçmişine nüfûz edebilmek imkanına sahip olmak, bugünkü şartlar muvacehesinde nispeten daha kolay olmakla birlikte, aynı şeyi bizim geçmiş kültürümüzün temellük edilmesi bakımından öne sürmek pek mümkün değildir.

Abdülbaki Gölpınarlı Hoca’yı tanımış olmak benim için bir bahtiyarlık vesilesidir. 1960’lı yılların başında, Babıâlî erbâbının, özellikle öğle yemeklerinde müdâvimi olduğu ‘Kebabcı Muzaffer’in Cağaloğlu’ndaki ‘Sofra’ lokantasında, Bakî Hoca’nın uzun sohbetlerinde, onu dinlemek imkânını bulmuştum. Ama o yıllarda, yakın çevresinde hukuk profesörü merhum İsmet Sungurbey, Doğan Hızlan, Konur Ertop ve Nureddin Kalkandelen vardı.

Bu insanlara bizim, ama şahsen benim, çok şey borçlu olduğumu söylemeliyim. Gerçi Baki Hoca’nın ‘Divan Edebiyatı Beyanındadır’ını ilk okuduğumda irkilmiş, Divan şiiri konusunda bunca büyük katkıları olan bir âlimin bu kitabı nasıl yazabildiğine şaşırıp kalmıştım.

Sadede geliyorum: Sevgili kardeşim Prof. Dr. Ahmed Güner Sayar, Abdülbaki Gölpınarlı üzerine bu yakınlarda, bana göre elbet, çok önemli bir çalışma yayımladı [Ötüken Yayınları, 2013]. Prof. Sayar’dan önce de Harvard Üniversitesi Yakın Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Enstitüsü’nün rahmetli Prof. Dr. Şinasi Tekin ve Gönül Alpay Tekin’in editörlüğündeki ‘Journal of Turkish Studies’ dergisinin 19. ve 20. ciltleri ‘Abdülbaki Gölpınarlı Hatıra Sayısı’ olarak yayımlanmıştı [1995,1996]. Sevgili dostlarım A.Turgut Kut ve Prof. Dr. Günay Kut’un misafir editörlüğünü yaptıkları bu iki cilt, Bakî Hoca’ya gösterilen büyük bir kadirşinaslık örneğidir.

Bir büyük kadirşinaslık örneğinden, Prof. Dr. Ahmed Güner Sayar kardeşimin ‘Abdülbaki Gölpınarlı’ başlıklı o çok seçkin ve değerli çalışmasından önümüzdeki hafta daha ayrıntılı söz edeceğim.