Abdülmecit Han

Osmanlı Padişahı

Osmanlı Sultanlarının otuzbirincisi

İslam Halifelerinin doksanaltıncısı

Saltanatı: 1839-1861
Babası: II. Mahmud Han
Annesi: Bezmialem Sultan
Doğumu: 25 Nisan 1823
Vefatı: 25 Haziran 1861

Küçük yaştan itibaren mükemmel bir tahsil gördü ve iyi derecede Fransızca öğrendi. Avrupa neşriyatını yakından takip eder, onların ilmî çalışmalarını ve siyasî fikirlerini öğrenmeye çalışırdı. Babası II. Mahmut Han’ın 1 Temmuz 1839’da vefatı üzerine henüz 16 yaşında iken Osmanlı tahtına çıktı.

Abdülmecid Han, tahta çıktığında Osmanlı Devleti iç ve dış buhranlarla karşı karşıyaydı. Osmanlı ordusu Nizip’te Kavalalı Mehmet Ali Paşa kuvvetlerine mağlup olmuştu. İki gün sonra da Kaptan-ı derya hain Fevzi Ahmet Paşa Osmanlı donanmasını Mısır’a götürüp teslim etti. İngilizler bu sırada Osmanlı tahtında devlet idaresinde tecrübesiz bir padişahın bulunmasını fırsat bilerek harekete geçtiler. Osmanlı Devleti’ne tam destek olmak vadiyle Mustafa Reşit Paşa’yı sadrazamlığa getirttiler. Paris ve Londra’da sefirlik yapan Reşit Paşa, bu müddet içerisinde aldatılarak mason yapılmıştı. Nitekim iktidara gelir gelmez ilk işi Tanzimat Fermanı’nı ilan etmek oldu (3 Kasım 1839). Osmanlı Devleti’nin yıkılma ve yok olma devrine açılmış bir gedik olan Tanzimat Fermanı devlete ve millete çok pahalıya mal oldu.

Sultan Mahmut Han’ın açtığı ileri medeniyet yolu üzerine engel olarak oturan Tanzimat adamları, Avrupa ilmini ve tekniğini almak yerine sathî taklitler üzerinde durdular. Böylece ilim ve teknikte ilerleme durdu. Avrupa’nın yaşayışına hayran olarak yetişen yeni nesiller taklit modasına kurban gittiler. Memleket şartlarını ve ihtiyaçlarını anlamadan rejim davasına kapılan tanzimat devri adamları, daha sonra ihtilalci olarak gayr-i müslimlerle birleşmişler ve buhranları artırarak, devleti sarsmaktan başka bir işe yaramamışlardır.

Mustafa Reşit Paşa ve yetiştirmelerinin Osmanlı Devleti içinde kendilerinin yıllardır yapamadığı tahribatı kısa zamanda gerçekleştirdiğini gören İngilizler, Mısır meselesinin hallinden sonra Osmanlı Devleti’nin başına yeni gaileler açtırmakta gecikmediler. Mustafa Reşit Paşa, İngiliz ve Fransız desteğini alarak 4 Ekim 1953’te Rusya’ya harp ilan etti. Ancak Osmanlı Devleti, Rusya ile savaş yaparken İngilizler, dünyadaki ikinci büyük İslam devleti olan Gürganiye Devleti’ni yıktılar. Hindistan, İngilizlerin sömürgesi durumuna geldi. Abdülmecid Han, batılıların yaldızlı reklamlar ve sahte dostluklarla örtbas etmeye çalıştıkları İslamiyet’i imha hareketini çok geç anladı. Reşit Paşa’yı görevinden aldı. 1853-55 Rusya ile olan Kırım harbi başarı ile neticelenmesine rağmen, savaş harcamaları dış borçlanma yolunu açtı. Osmanlı Devleti’nin savaşı kazanmasında rol oynayan İngiltere ve Fransa, devlet içinde yeni ıslahatlar istediler. Reşit Paşa’nın yetiştirmesi Ali Paşa’nın İngiliz ve Fransız elçileri ile ortaklaşa hazırladıklar Islahat Fermanı 1856’da ilan edildi. Bu ferman da Osmanlıların hristiyanlara verdiği büyük bir tavizdi. Nitekim fermanın uygulaması pek çok yerde büyük tepki gördü. 1858’de Cidde’de ayaklanma baş gösterdi. Eflak, Boğdan ve Karadağ’da bağımsızlık hareketleri başladı. Devletin içine düştüğü feci durum sebebiyle, üzüntüsünden tüberküloza yakalanan Sultan Abdülmecid Han, 25 Haziran 1861’de vefat etti. Yavuz Sultan Selim Han’ın türbesinin yanına defnedildi. “Atam Yavuz Sultan Selim Han’a hürmetten türbemi onunkinden daha aşağı yapın.” şekildeki vasiyeti üzerine türbesi Sultan Selim’inkinden daha alçak ve kısa olarak yapıldı.

Abdülmecid Han devri, Sultan II. Mahmud Han’ın açtığı yenileşme yolunun, Mason Reşit Paşa ve yetiştirmeleri eliyle bozulduğu ve Avrupa’nın her bakımdan taklide başlandığı bir devir olarak göze çarpmaktadır. Abdülmecid Han hatasını anladıktan sonra memleketi, milleti kemiren iç ve dış düşmanlara karşı tedbirler arar ve bu iş için gece gündüz Allahü tealaya yalvarırdı. Ancak Osmanlı Devleti’nin içte isyanlar ve dışta Rusya ile harplerini fırsat bilen İngilizler, yetiştirdikleri ve işbaşına getirmeye muvaffak oldukları devlet adamları sayesinde ona bu fırsatı tanımadılar. Abdülmecid Han, bu karışık devrede memleket içinde çok başarılı işler de yaptı. 1844’te bugünkü Galata Köprüsü olarak bilinen Mecidiye Köprüsü’nü, 1848’de Küçük ve Büyük Mecidiye (ortaköy) camilerini yaptırdı. 1853’te İstanbul-Varna-Kırım arasında ilk telgraf hattı döşendi. Bu harekete hız verilerek, 1870’te 36000 kilometrelik telgraf hattı ile Osmanlı Devleti dünya devletleri arasında en ön sıralarda yer aldı. 1860’da İzmir-Turgutlu arasında demiryolu yapıldı. Ayrıca İstanbul’un her yerinde pek çok cami, mescit, mektep, hastane ve çeşmeler de yaptırmıştır.

HAKKINDA YAZILAR

1.Mümin ve Müsrif Bir Padişah Kızı Refia Sultan
Ali Akyıldız
Tarih Vakfı Yurt Yayınları / Osmanlı Araştırmaları Dizisi

Sultan Abdülmecid’in kızı Refia Sultan 1842’de Beşiktaş Sarayı’nda doğdu, 1880’de öldü. İyi bir eğitim gördü, müzik dersleri aldı. Zamanı gelince de evlendirildi. Doğrusu pek de mutlu bir hayat sürdüğü söylenemezdi. Bir yandan ağır bir hastalıkla mücadele edip üst üste ameliyat olurken; öte yandan kocasıyla da anlaşamıyordu. Ama o bir padişah kızıydı, bütün bunlara tevekkülle katlanırken büyük bir debdebe içinde yaşamayı da seviyor, arabasını bile Paris’ten getirtiyordu. Refia Sultan mektup yazmayı severdi, hem mektuplarını hem de en küçük sipariş pusulasını bile saklamıştı. Doç. Dr. Ali Akyıldız, işte bu belgelere dayanarak Refia Sultan’ın hazin hayat hikayesini anlatırken dönemin zengin ve ilginç bir panoramasını da sunuyor.

HABER

Ressam Sultan Abdülaziz’in ilk sergisi açılıyor
SEVİNÇ ÖZARSLAN
Zaman 3 Ekim 2013

Dolmabahçe Sanat Galerisi’ndeki “Eskizlerden Yağlıboyalara Ressam Sultan Abdülaziz” sergisi 5 Ekim’de, Türk resim tarihi açısından yepyeni bir iddiayla açılıyor. Sergide, Milli Saraylar Tablo Koleksiyonu’ndaki 12 imzasız tablo ile yayın ve sergileme hakkı 6 ay önce Polonya’daki Krakov Ulusal Müzesi’nden satın alınan Sultan Abdülaziz’in eskizleri karşılaştırılıyor. İddia ise 12 imzasız tablonun Sultan Abdülaziz’in elinden çıktığı yönünde.

Osmanlı sarayında maaş bağlanan ressamların varlığı öteden beri bilinir. İlk akla gelen saray ressamları olarak Fatih Sultan Mehmet’in İtalya’dan davet ettiği Gentile Bellini, II. Abdülhamit zamanında yine İtalya’dan gelen Fausto Zonaro ve Sultan Abdülaziz’in yakından ilgilendiği Polonyalı ressam Stanislav Chlebowski’yi sayabiliriz. Bu ressamların eserleri TBMM Milli Saraylar tablo koleksiyonunda yer alıyor.

Bu koleksiyonun oluşmasında sanata olan ilgisi, sevgisi ve yeteneğiyle bilinen Sultan Abdülaziz’in (1830-1876) katkısı büyük. Şehzadeyken Qués ve Schranz gibi sanatçılardan resim dersleri alan Abdülaziz, padişah olduğunda Fransız Guillemet, Chlebowski ve Rus Ayvazovski gibi sanatçılara, Osmanlı’nın kahramanlığını anlatan savaş kompozisyonları sipariş ediyor. Chlebowski, Dolmabahçe Sarayı’ndaki atölyesinde çalışırken Sultan Abdülaziz de çoğu zaman yanında bulunuyor hatta bazı kompozisyonların eskizlerini o çiziyor. Fakat sanata böylesine düşkün olan padişaha ait imzalı hiçbir yağlıboya eser ya da desen ülkemiz müzelerinde yok. Sadece Harbiye’deki Askeri Müze’de bir eskizi bulunuyor.

Dolmabahçe Sanat Galerisi’nde 5 Ekim Cumartesi günü açılacak “Eskizlerden Yağlıboyalara Ressam Sultan Abdülaziz” sergisi ise Türk resim tarihi açısından yepyeni bir iddiayı gündeme getiriyor. Sergide, Sultan Abdülaziz’in kuvvetli ihtimalle elinden çıktığı iddia edilen 12 yağlıboya tablo sergilenecek. Bu iddianın kaynağı ise halen Polonya’daki Krakov Ulusal Müzesi’nin sahip olduğu, bizzat padişahın çizdiği 67 desen ve ona ait üç sayfalık el yazısı. Sergide, yayınlama ve sergileme hakkı 6 ay önce Uluslararası Kültür Sanat Derneği (UKSD) tarafından Krakov Ulusal Müzesi’nden satın alınan bu desenlerle birlikte, 12 tablo karşılaştırılıyor.

Peki bu desenler Polonya’ya nasıl gitti ve bugüne kadar varlığından neden haberdar değildik? Chlebowski, ülkesine dönerken Sultan ona, “Ressam Sultan Abdülaziz/15” adlı desen defterini hediye ediyor. Defterde Sultan’ın elinden çıkan 67 çizim ile birlikte, üç sayfalık el yazısı ve defterin başında eserlerin ona ait olduğunu teyit eden iki mektup mevcut. 1914’e kadar Chlebowski’nin ailesinde kalan bu defter, daha sonra başkalarının eline geçiyor, nihayetinde 1971’de Krakov Ulusal Müzesi tarafından satın alınıyor. Sultan’ın ressamlığından ve defterden bahseden ilk yayın ise 1910 ile 1914 yılları arasında yayımlanan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi. O yıllardan bugüne kadar, 67 desenden hiç kimse, hiçbir yayın bahsetmiyor.

Koordinatörlüğünü Selman Gemuhluoğlu’nun yaptığı serginin küratörü Mehmet Lütfü Şen, “Padişah’ın elinden çıkmış eserlerle açılacak ilk resim sergisinin küratörü olarak, Sultan’ın yalın ve güçlü çizgilerine sadık kalma çabası içinde oldum. Eskizlerin çizgilerinden tablolardaki fırçalara bir cihan padişahının kılavuzluğunda, vârisi olduğumuz büyük medeniyetin sanatla beslenmiş yüreğine sade bir yolculuğa çıkalım istedim.” diyor. Komitacılar tarafından katledilip, bileklerini keserek intihar ettiği süsü verilen Osmanlı Devleti’nin 32. padişahı Sultan Abdülaziz’in ölümünden 137 yıl sonra açılan sergi, sadece 15 gün görülebilecek.

‘Kuşku bırakmayacak deliller var’

İddianın sahibi sanat tarihçisi Ömer Faruk Şerifoğlu, iddiasını şöyle açıklıyor: “Çizimler kırmızı mürekkeple filigranlı kâğıda yapılmıştır. Sultan’ın serbest, hareketli ve akıcı el yazısı ile desenlerinin çizgileri arasında karakteristik benzerlikler görülmektedir. (…) Albümdeki eserlerde kullanılan mürekkep ve kalem ile Askeri Müze’de bulunan desenindeki mürekkep ve kalem aynı elden çıkmış duygusunu vermektedir. Albümün arka sayfalarında, sultanın el yazısı olan Osmanlıca ifadeler de aynı kalem ve mürekkeple yazılmıştır. Asıl çarpıcı olan bu ifadelerdir. (…) Bu ifadeler halen biri Askeri Müze’de, diğerleri Dolmabahçe Sarayı koleksiyonunda “Chlebowski Ekolü” olarak tanımlanmış eserlerin özgün isimleridir ki albümde zikredilenler dışında üzerinde yazı olan başka eserler de bulunmaktadır. Dahası eserlerin sağ-üst köşesinde yazılı bu ifadelerle, albümdeki ifadelerin yazı karakteri örtüşmekte ve büyük olasılıkla, her ikisinin de sultanın kendi el yazısı olduğu izlenimini vermektedir. Bütün bu ipuçları, Sultan Abdülaziz’in bu tablolarda tasavvurun ötesinde, elinin ve emeğinin olduğuna kuşku bırakmamaktadır. Nitekim, Chlebowski’nin çoğu eserleri imzalı iken saraydaki atölyede gerçekleştirdiği bu eserlerin hiçbirine imza atmamış olması da, Sultan’ın katkısı sebebiyle olmalıdır.”