akademisyen, yazar, eski milletvekili
Türkiye Dinler Tarihi Derneği Başkanı
1945 yılında Erzincan’ın Tercan ilçesinde doğdu. Rasim Bey ile Leyla Hanım’ın evladı. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. MEB’da öğretmenlik yaptı. MEB Yaykur Planlama Programa ve Değerlendirme Başuzmanı ve Kredi ve Yurtlar Kurumu Kredi Müdür Yardımcısı oldu. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’de öğretim üyesi ve dekan yardımcısı, fakülte kurulu ve yönetim kurulu üyeliğinde bulundu. Profesör oldu. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü yönetim kurulu üyeliği yaptı. MHP Genel Sekreteri oldu. Ankara milletvekili ve TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı seçildi. Fransızca ve Arapça biliyor. Evli ve 4 çocuk babası.
ESERLERİ:
Dönmeler Tarihi
Abdurrahman Küçük
Rehber Yayınları;
Ankara, 1992, 15.5 x 23.5 cm., 496 sayfa, Türkçe, Karton kapak.
Prof. Dr. Abdurrahman Küçük’ün 10 yılı aşkın bir zamandır yürüttüğü çalışmaların ürünü olan bu araştırma eser, hiç şüphesiz İlim Tarihine, İslam Medeniyeti ve Siyaset Tarihine ve en önemlisi Türk Kültür Tarihine büyük katkılar sağlayacaktır. Tarihte ve günümüzde “Dönme” ve “Dönmelik” diye bilinen olayın başlangıcı İzmir Yahudilerinden Sabatay Sevi ve Cemaati’ne dayanmaktadır. Sabatay Sevi, dağılmış olan yahudileri “Arz-ı Mev’ud’a “Filistin”e götüreceği ve tarihi “Siyon İdeali”ni o topraklarda gerçekleştireceği iddiasıyla 1666 yılında “Mesih” liğini ilan ederek Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki yahudileri harekete geçirmiş, böylece İsrail Devleti’nin menevi mimarlığını üstlenmiş biridir. “Dönmeler” in ebedi reisi Sabatay Sevi’nin bu kitapta da ortaya koyulduğu gibi en önemli özelliği, onun yahudilerinin bu ebedi davasını güderken tam bir müslüman olarak hareket etmesi ve dil ile de kelime-i şehadet getirerek müslüman olduğunu ispat edercesine yahudiliğin bu kadim davasını yürütmüş olmasıdır. Ümit ediyoruz ki bu eser, tarihteki dönmeliğin bu münafıkça yüzünü ve onların beslediği emelleri tam bir ilmi objektivite ve araştırma teknikleri içerisinde ortaya koyarak kendine düşen tarihi görevini yapmış olacaktır… (Arka Kapak)
Dinler Tarihi
Abdurrahman Küçük, Günay Tümer
Ocak Yayınları
Türkçe
504 s. — 3. Hamur– Ciltsiz — 16 x 24 cm
Ankara, 2002, 4. Basım
ISBN : 9789754220223
Bu eser, günümüzde yaşayan dinleri konu edinmekte ve onların tanıtılmasını hedeflemektedir. Günümüz teknolojisi; dünyayı küçültmüş, insanların birbiri hakkında bilgi edinme yollarını ve imkanlarını arttırmıştır. Yeryüzünde yaşayan yaklaşık 6.5 milyar civarında insanın 6 milyardan fazlası şu veya bu dinin mensubudur. Herhangi bir dine mensup olmayanlar ile inancı bilinemeyenlerin oranı genel nüfus içinde oldukça düşüktür. Bu durum, insanoğlu için dinin ne kadar vazgeçilmez olduğunu ortaya koymaktadır…
(Önsöz’den) .
Asya’dan Anadolu’ya Taşınanlar
(Milli Bütünlüğümüzün Kaynakları)
Abdurrahman Küçük, Harun Güngör
Atatürk Kültür Merkezi Yayınları / Tarih Dizisi
Türkçe
64 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 12 x 20 cm
İstanbul, 1999, 2. Basım
ISBN : 9751611865
Anadolu’ya geleli dokuz yüzyıldan fazla bir zaman geçti. Balkanlara taşınmamız yedi yüzyıldan daha eskidir. Denizin gel-gitleri gibi devletlerin, orduların, kültürlerin ve medeniyetlerin de gel-gitleri vardır: Bu coğrafyada hür, bağımsız ve demokratik bir cumhuriyet kurduk. Devlet kurmak marifet değil, korumak ve yaşatmak mühimdir.
(Tanıtım Bülteninden) .
Türkistan’dan Türkiye’ye Alevilik – Bektaşilik
(Dinler Tarihi Açısından Bir Yaklaşım)
Abdurrahman Küçük, Mehmet Alparslan Küçük
Berikan Yayınları / Araştırma – İnceleme Dizisi
Türkçe
255 s. — 2. Hamur– Ciltsiz — 14 x 20 cm
Ankara, 2009, 1. Basım
ISBN : 9789752672727
“Alevilik – Bektaşilik”, günümüzde, hem Türkiye’nin hem de Dünyanın gündeminde olan konulardan biridir. Bu alanda özellikle son yıllarda önemli çalışmalar yapılmıştır. Yapılan bu çalışmaların bir kısmı; siyasi ve ideolojik niteliklidir; bir kısmı da samimi ve olumlu, “iyi niyetli ve çözüm içerikli”dir. Elinizdeki bu kitapta da; iyi niyet, samimiyet ve katkı esas alınmıştır.
Türkiye’deki Alevilik-Bektaşilik konusu; hemen hemen her bilim dalınca çalışma konusu yapılmıştır. Buna karşılık “Türkler’e Özgü Alevilik-Bektaşilik”; geçmişten günümüze ulaşan bir bütünlük içerisinde, Dinler Tarihi açısından çalışma konusu yapılmamıştır. Dinler Tarihi açısından bir eksiklik olarak görülen Türkiye’deki Alevilik-Bektaşilik, burada, Dinler Tarihi perspektifinden bir deneme niteliğinde ele alınmıştır. Çünkü Türkiye’de yaşatılan Aleviliğin-Bektaşiliğin; Türklerin İslam öncesine, İslami Döneme ve İslam sonrasına dayanan “üç ayağı” vardır.
İslam öncesi, Türk İnanç ve Kültürü ile; İslam Dönemi, o dönemde yaşanan bazı olaylar ve Türkler’e yansıması ile; İslam Sonrası daönceki inanışlar ile İslami bazı inanışların harmanlanması ve yaşanmış bazı olaylarla da ilişkilendirilerek kaynaştırılması ile ilgilidir. Bu noktalar; Türk Tarihi’nde “güzellikler” olarak değerlendirilmesi gerekirken, zıtlaşmanın ve kamplaşmanın odağı haline getirilmiştir. Bu zıtlaşmaya ve kamplaşmaya, geçmiş dönemlerdeki yönetimin ve yönetim anlayışının katılması da konunun siyasallaşmasına sebep olmuştur. Bu yaklaşım tarzı; Türk Milleti’nde, “Kırılma”, “Ayrışma” ve “Buluşma” noktaları olarak nitelendirdiğimiz önemli gelişmelerin yaşanmasına yol açmıştır. Buluşma Noktası da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “Kuruluş Felsefesi”dir.Türk Milleti anlayışıdır ve Atatürk’tür.
Türkistan’dan Türkiye’ye Alevilik-Bektaşilik; özet bir şekilde burada, Hz. Ali’yi temel alan, Ahmet Yesevi’de şekilllenen ve Hacı Bektaş Veli’de olgunlaşıp Türkiye’ye taşınan bir “Alevilik-Bektaşilik” olarak ele alınmıştır.
(Arka Kapak)
HAKKINDA YAZILANLAR
Türkiye Dinler Tarihi Derneği
Türkiye’de yaklaşık 150 yıllık geçmişi ile önemli bir bilim dalı olan Dinler Tarihi, 1949 yılında Ankara Üniversitesine bağlı olarak açılan İlahiyat Fakültesi ile ilmi bir disiplin haline gelmiştir. Bu Bilim Dalı, 1955’lerden itibaren gelişmeye başlamış ve günümüzde Din Bilimleri arasında özgün yerini almıştır. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde yapılan çalışmalar; Dinler Tarihi disiplininin gelişmesine ve Türkiye’de açılan diğer İlahiyat fakültelerinde yapılan bilimsel faaliyetlere öncülük etmiştir. Günümüzde Türkiye’de bulunan İlahiyat Fakültelerinin ve diğer bazı fakültelerin programında Dinler Tarihi dersi yer almıştır/almaktadır.
Türkiye’de Dinler Tarihi’nin ilmî bir zemine oturtulmasında, geliştirilmesinde ve diğer fakültelere eleman yetiştirilmesinde Türkiye’de ilk Dinler Tarihi Doktoru ve ilk Profesörü unvanına sahip olan Hikmet Tanyu’nun büyük bir katkısı olmuş, Hikmet Tanyu ile bir “Dinler Tarihi Geleneği ve Hikmet Tanyu Ekolü” başlamıştır.
Türkiye Dinler Tarihi Derneği; Türkiye’de Dinler Tarihi kültürünün ve düşüncesinin gelişmesine, anlaşılmasına ve yaygınlaşmasına ortam hazırlamak, akademik bir ciddiyet ve sorumluluk içinde faaliyette ve neşriyatta bulunmak, Türk Dinler Tarihçileri arasında birlik, iletişim ve dayanışmayı sağlamak amacıyla 1994 yılında kurulmuş “akademik nitelikli” bir dernektir. Bu kuruluşun Türkiye’de 22 Üniversite bünyesinde mensubu bulunmaktadır. Türkiye’de Dinler Tarihi alanında çalışan akademisyenlerin uzun süreden beri ihtiyacını hissettikleri böyle bir kurumun kurulmasına, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Küçük öncülük etmiştir ve 1994 yılından bu tarafa Türkiye Dinler Tarihi Derneği yönetim kurulu başkanlığını sürdürmektedir. Dernek, İlahiyat Fakültelerinin Dinler Tarihi öğretim elemanları başta olmak üzere diğer bilim dallarına mensup akademisyenlerden de büyük destek görmüştür ve görmektedir.
Türkiye Dinler Tarihi Derneği, kuruluşundan bu yana ulusal ve uluslar arası düzeyde bilimsel toplantılar gerçekleştirmekte, bu toplantılarda sunulan bildirileri “Dinler Tarihi Araştırmaları” adıyla periyodik olarak yayınlamaktadır.
Türkiye Dinler Tarihi Derneği, 2004 yılında Avrupa Dinler Tarihi Derneği’ne (EASR), 2005 yılında da Uluslar arası Dinler Tarihi Derneği’ne (IAHR) üye olmuştur.
Türkiye Dinler Tarihi Derneği’nin merkezi Ankara’da bulunmaktadır (Necatibey Caddesi, 8/114 Sıhhiye-Ankara).
Dinler Arasında İslâm ve Farkları
Dinlerin adları, dikkat edilecek olursa o din kurucusu ve peygamberi veya dayandığı uluhiyet tarafından verilmemiş, sonradan onlara atfedilmiştir. Bunun tek istisnası “İslâm”dır. İslâm, Kurân’da hem Din’in adı hem de dinin dayandığı “tevhid caddesi”nin genel adı olarak kullanılmıştır. Batılı Müsteşrikler /Oryantalistler, önce bu din için “Muhammedanizm” kelimesini kullanırken, sonra hatalarını anlamışlar ve “İslâm” adına alışmışlardır. Özetlersek İslâm dışındaki dinlerin adları; dinin ana otoritesinin ötesindeki bir kaynaktan geldiği, genel olarak bir kabile, millet veya kişiye bağlılığı ifade ettiği görülmektedir.
Yaşayan dinlerin kurucuları veya peygamberleri ya Önasya ya Çin ya da Hindistan’da yaşamışlardır. Bunlardan bazılarının getirdiği “nizam” sadece kendi ülkesinin sınırları içinde kalmış, bazılarınınki de bu sınırlardan taşmış, diğer ülkelere hatta bütün dünyaya yayılmıştır. Bu dinlerden bazıları ihtida kabul ederken bazıları ihtida kabul etmemektedir. Bu şahsiyetler; sadece bir sosyal sınıftan değil çeşitli tabakalardan çıkmışlardır, sadece bir devirde değil çeşitli devirlerde yaşamışlardır. Onların hiçbiri, “getirdikleri nizam”ın devlet sistemi haline geldiğini hayatlarında pek görmemişlerdir. Bunun tek istisnası Hz. Muhammed’dir. O, aynı zamanda Yüce Allah’ın kulu ve elçisi olarak kalmış, tanrılaştırılmamıştır. İslâm’da, peygamberler için ismet (masumluk, günah işlememek), sıdk (doğruluk), tebliğ (kendisine vahyolunanı, tevhidi bildirmek), emanet (emin, güvenilir olmak) ve fetanet (zeki, uyanık olmak) gibi ortak nitelikler kabul edilir. Peygamberler arasında bir ayrım yapılmaz ancak bazılarının bazılarından daha faziletli olduğuna inanılır. Peygamber ve din kurucuları, genel olarak ya yetim-babasız veya baba ocağını terk etmiş kimselerdir. Hepsinde ahlâk, fazîlet, nefse hâkimiyet, takva, tebliğ, maddeden feragat esastır. Aşağı yukarı hepsinin tahsili vardır. Hz. Muhammed ümmî olmakla müstesnadır. İslâm’da Allah’ın sıfatlarının Peygamberinki ile karıştırılmamış olması dikkatten kaçmamaktadır.
İnanç Sistemine / Kredo’ya sahip olan dinlerde bu Sistem / Kredo, dinin özünde, kutsal metninde yoktur ve sonradan belirlenmiştir. Bu konuda da İslam istisna teşkil etmektedir. Çünkü İslâm’da “Âmentü”, Kurân’a ve Hadislere dayanmaktadır. Günümüze kadar gelen İman Esasları, formülleştirilmiş altı maddesi Hadiste aynen geçmektedir. Kuran’da ve Hadiste yer alan İman Esasları, İmam Âzam’ın Fıkhu’l Ekber adlı eseri ile yaygınlaşmıştır. Bu konuda İmâm-ı Âzam’ın yaptığı da sadece mevcut ibareyi, birkaç kelime ilâve ederek, ferdî ikrar haline getirmekten ibarettir.
Dinlerde tanrı kavramı çok karmaşık bir görüntü arz etmektedir. Bir dini din yapan bu çok önemli kavramın bazı dinlerde pek belirgin olmadığı, bazı dinlerde ise politeist, panteist, monist bir karakter gösterdiği görülmektedir. Monoteist olan dinlerde bile tanrı kavramı; bir “üçleme” içinde açıklanmaya çalışılmış, peygamber ile tanrı birbirine karıştırılmış, sıfatlar konusunda hataya düşülmüştür. İslâm’da ise Melek, Peygamber ve Tanrı’nın sıfatları birbirine karıştırılmamıştır. İslâm’da Tanrı kavramı sade, açık ve herkesin anlayabileceği makul bir anlatıma kavuşmuştur.
Kutsal Metin, bir dinin geleceğinin ve değerinin garantisidir. Belirtilen dinlerin kutsal kitapları (Japonlarınkine “Kutsal Vekayiname” denilebilir), hem çok hacimli veya nüshalı hem de sayıca çoktur. Ancak kutsal metinler ile ilgili “vahiy inancı”, hemen hemen bütün yaşayan dinlerde yaygındır. Bununla beraber bu husus biraz da vahiyden ne anlaşıldığına, diğer bir anlatımla vahyin nasıl anlaşıldığına bağlıdır. Örnek olarak İslâm’da vahiy sadece Peygamberle ilgili bir konu iken, Hıristiyanlar İncil yazarlarına da hattâ Katolikler Papa’ya da vahiy geldiğine inanırlar. Günümüzde mevcut kutsal metinler arasında çok nüshası bulunmayan, tek nüshası olan kitap, Kurân’dır ve bütün nüshalar ana nüshadan tıpkı basım ile çoğaltılmıştır. Kurân’ın hacmi, dikkat çekecek kadar matluba uygundur. Kurân en iyi korunmuş; aslı üzere günümüze intikal etmiş tek kutsal kitaptır. Kurân’ın muhtevası ile diğer kutsal kitaplarınki karşılaştırılırsa, bazı benzer noktalar yanında farklı noktalar da açıkça görülür. Kurân, akla ve bilime daha çok yer verir.
Dinlerde Ahiret inancı Uzakdoğuya, Hindistan’a ve Önasya’ya göre farklı görüntüler arz eder. Çin’de ve Japonya’da öldükten sonra ruhun varlığını sürdürmesi ile sınırlı inanç, Buddizm’in Tenasüh Anlayışı ve Kozmolojisi ile genişlemiş ve “mahallî eskatoloji” oluşmuştur. Diğer evrensel dinler de, kendi ahiret inançlarını gittikleri yerlere taşımışlardır. Bu durumda iki önemli Eskatolojik odak göze çarpmaktadır:
1- Hint “âlem kadîm, ruh dâim” inancıdır. Karma ve Tenasüh bu inancın iki önemli karakteristiğidir.
2- Önasya ilâhî dinlerinin Eskatolojisi’dir. Önasya dinlerinde dünya-ahiret dengesi, Yahudiliğin Dünyaya, Hıristiyanlığın da Ahirete talip olması / ağırlık vermesi ve vurgu yapması ile tek standartlı kalmıştır. İslâm, Dünya-Ahiret dengesi kurarak, bu iki kefeyi dengede tutarak farklı bir örnek oluşturmuştur. İslâm bu iki kefeyi dengede tutmakla da kalmamış; suç ve bedeni ferdî kılarak Hıristiyanlık ve Buddizm gibi diğer iki evrensel dinden de ayrılmıştır.