öğretmen, yazar
Afet Muhteremoğlu Ilgaz
2 Ocak 1937 tarihinde Çanakkale’nin Ezine ilçesinde doğdu. Çapa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Klasik Diller Bölümü’nü bitirdi. İzmit’te başladığı Türkçe öğretmenliğini kısa bir süre İstanbul’da sürdürdü. Sahibi olduğu bir ana okulunda öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. İlk soyadını taşıyan bir kitabevi açtı. Sanat hayatına, İstanbul dergisinde yayımlanan (1956) öyküleriyle başladı.
1968 yılında, yazar Rifat Ilgaz’la evlenmeden önce, ‘Afet Muhteremoğlu’ adıyla yazdı. Bilahare Rıfat Ilgaz’dan ayrıldı.
Daha sonra Rıfat Ilgaz’dan ayrılan Afet Ilgaz’ın Haluk ve Uğur Çırakman adlarında iki oğlu ile Defne Ilgaz adında bir kızı bulunuyor.
Hikaye ve yazıları İstanbul, Yücel, Varlık, Yeditepe, Türk Dili dergilerinde çıktı. Uzun yıllar Yeni Şafak, Millî Gazete ve Yeniçağ gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı.
1959 yılında ilk romanı olan Eşiktekiler’le Yeni İstanbul gazetesi ve TDK’nın ortaklaşa verdiği Törehan Sanat Ödülü’nü, Başörtülüler başlıklı hikaye kitabıyla ise 1965 TDK Hikaye Ödülü’nü kazandı. Yol başlıklı romanı ise 1993 yılında Yazarlar Birliği tarafından Yılın Romanı seçildi.
ESERLERİ:
Hikâye:
Bedriye (1963), Başörtülüler (1964), Toprak İnsanları (1968), Halk Hikâyeleri (1972), Çeribaşı Abdullah’la İdamlık İsmail (1974), Ölü Bir Kadın Yazar (1983), Kazdağı Öyküleri (2000).
Roman:
Eşiktekiler (1960), Aşamalar (1977), Garip Bir Dava (1987), Feministin Doğruya Yakın Portresi (1988), Sendika (1987), Âd-Semûd-Medyen (1992), Yol (1993), Yolcu (1994), Menekşelendi Sular (1997), Ermiş (2000).
Gezi Notları:
İtalyan Mektupları (1962).
Yazıları:
Ateş Denizinde Yol Alan Gemi (2002), İkindi Güneşi (2003). Denemeleri: İbnül Vakit (2000), Ateş Denizinde Yol Alan Gemi (2001), İkindi Güneşi (2003).
Çocuk Romanları:
Annem Annem (1972), Çocuklar da Savaştı (1979), Yaz Göçebeleri, Filiz Büyüyor (1991), Karadaylak Çocuk (1991).
Çeviri:
En Güzel İtalyan Hikâyeleri (1962).
HABER
Ilgaz yoğun bakımda
Romancı yazar Afet Ilgaz yoğun bakımda. Köşe yazıları yazdığı Yeniçağ gazetesi Ilgaz’la ilgili şu duyuruyu yayınladı:
Rahatsızlığı sebebiyle yazılarına ara veren yazarımız Afet ILGAZ’ın sağlık durumu ciddiyetini korumakta ve tedavisine, Bağcılar Özel Hospitalist Hastanesi yoğun bakım servisinde devam edilmektedir. Yazarımıza acil şifalar dileriz.
YENİÇAĞ
YENİÇAĞ’DAKİ SON YAZISI
Rüyayla karışık
Yeniçağ 9 Ocak 2015
Aslında bugün benim yazmak istediğim en güzel günlerden biriydi. Yani işte böyle bir günde yazmaya devam etmek isterim hep.
Görseniz o kadar güzel ki buralar. Sesiyle bile güzel. Zannetmeyin ki dünya harikası doğa güzeli bir yerde yaşıyorum. Hayır. İşte öyle arada bir gözüme çarpan yeşillikler oluyor.
Gerçekten dünden beri pat pat çırpınan, neler olduğunu bilmiyorum ama o şeylerin bir yerlere vurmasından, ses çıkarmasından çok hoşlanıyorum.
Bildiğiniz gibi değil burası, şimdi bir masal ülkesi haline geldi. Yattığım yerden gördüğüm, Melek’e de haber verdiğim gökten süzülen Arap harfleri bunu gösteriyor. Bak Melek, Arap harfleri iniyor gökten dedim. Pek yüz vermedi. Bu arada küçük oğlum hastaneye kaldırılmış. Ben buralarda hastanelik oynarken. Fakat bir oraya bir buraya koştuk. Sonuçta çocuğu Allah’a emanet edip eve geldik.
H H H
Nasıl bir yer oldu burası böyle. Eskiden böyle değildi. Koşullar aynıydı ama böyle şenlikli değildi. Bir yanda uçak sesleri, bir yanda pat patlar. Bir yanda da şimdi bir şeyler yazacağım ama sakin gülmeyin, teneke şapkalılar dediğim birileri. Bunları arkadan görüyorum. Hani, Nazi subaylarının belden kesme pardösüleri vardır ya öyle bir şeyler giymişler dizden aşağı boyutta. Bir yanda hafif hafif dalgalandıkça, onlar da dalgalanıyor. Ama iki namaz bir araya gelse de bu ritim ve bu manzara bozulmuyor. Arkadan görünen şapkaları, beyaz bir çember gibi onların çemberlerini kuşatıyor. Ama dediğim gibi işte, benim rüyayla karışık anlatmaya çalıştığım hâl bu.
Sonra bir bakıyorum gökten inen yazılar da yeni çıkan yazılar da silinmiş gitmiş. Ortada hiç de fena olmayan salt gerçekler kalmış. Bahçelerimi, güzelim tabiatı anlatmaya devam edeceğim müsaade ederseniz. Rüyayla karışık olacak…
HABER
Ünlü yazar Afet Ilgaz vefat etti
16 Ocak 2015
Bir süredir hastanede tedavi altında olan ünlü yazar Afet Ilgaz vefat etti.
Ünlü yazar Afet Ilgaz’ın zatürre teşhisiyle 9 Ocak günü Zeytinburnu Balıklı Rum Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Burada kalp krizi sonucu komaya giren 78 yaşındaki Ilgaz, Bağcılar Hospital İst Hastanesi’ne nakledilmişti. Tedaviye cevap vermeyen yazar Afet Ilgaz, bugün vefat etti.
Ilgaz için 18 Ocak Pazar günü Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camisi’nde öğle vakti cenaze namazı kılınacak. Ilgaz’ın cenazesi, Yedikule Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
HAKKINDA YAZILANLAR
Afet Ilgaz’a veda…
Ayşe Böhürler
Yeni Şafak 17 Ocak 2015
Afet Ilgaz sol kültürden gelmiş, Rıfat Ilgaz’la evlilik yapmış, sonrasında hem görüş hem de hayat olarak ondan ayrılmıştı. “Rıfat’ın bayağı muhafazakar yanları vardı. Kendini Marksist sanırdı, ama gerçek bir Osmanlı’ydı. Ahmet Haşim’i çok severdi. Bizim geleneksel tarihi eserlerimizi çok severdi. Sümbül Efendi yoluna beraber gitmiş, Cami’yi gezmiştik, avluda sessizce çevreye bakmıştık.” Afet İnan sonraki yıllarda Müslüman kimliğini ön plana çıkartan bir çizgide hayatını sürdürdü. Sol çizgiden ayrılınca edebiyat çevreleri onu yok saydılar. “60 ihtilaliyle beraber Türkiye’de esen sol rüzgarın etkilediği yazarlardan biriyim ben de… Bunu ben pek tabi görüyorum. Kimse beni sürüklemedi. İster istemez o ortamın bazı doğrularıyla, bazı heyecanlarıyla yüz yüze geldim… İsmet Özel’in televizyonda izlediğim bir cümlesi beni çok etkiledi. ‘Biz solcuyduk ama bizim penceremizin ardındaki insanların hepsini severdik’ diyor. ‘Laikler halkımızın hepsini sevmeyi bilemediler, bunu başaramadılar’ diyordu”
Dün sabah Allah’ın rahmetine kavuştu. O’nu ya Hanımlar Eğitim Kültür Derneği’nde bir sohbette ya da Kocamustafapaşa’daki evinde yaşlı annesine ve torunlarına bir arada bakarken hatırlıyorum. Kanal 7’de bazı programlarının yapımcısı olarak da muhabbetim ayrıdır. Zorlu bir hayat mücadelesi vardı. Bu mücadelede tek başınaydı. Uzun yıllar İslami kesimin siyasal hareketlerine destek verdi. Sonrasında değişimini eleştirdi. Anadolu Müslümanı ve milliyetçi kimliğini zamanla daha ön plana çıkarttı. Muhalefeti içerik itibarıyla yer yer sert olsa da ifadesi nazik, yüz ifadesi hep mütebessimdi. Erdemli bir insandı. Türkçeyi çok iyi kullanır, kullanmayanları da uyarırdı. Ödüller aldı, eserleri televizyona uyarlandı. 29 yayınlanmış eseri var. Kitapları Türkiye’nin keskin fikir mücadeleleri içinde halkın yönünü, duygularını anlamak açısından büyük önem taşır. Mutlaka okunmalı. Türkiye tarihini halkın aynasında basit, sıradan görünen olayların izinde ele alırdı. O bir yazarın ötesinde hepimizin Afet Ablasıydı. Hatıralarımızda hep o biraz çekingen, nazik, mütebessim ve mütevazi haliyle kalacak. Rabbim rahmetiyle kuşatsın. Pazar günü yıllar önce “Rıfat Ilgaz ile sessizce çevreye bakmıştık” dediği Sümbül Efendi Camii’nin avlusunda cenaze namazı kılınacak. Helalleşmeye bekleriz.
HAKKINDA YAZILANLAR
Afet Ilgaz’ın ‘Gökten inen harfleri’
Sibel Eraslan
Star 18 Ocak 2015 Pazar
1992-2010 yılları arasında hem edebi hem siyasi duruş noktasında aynı bahçede gezerdik Afet Ilgaz Hanımefendiyle… Fazilet Partisi’nin Kadın ve Aile Politikalarını kaleme almak üzere bir araya gelmiş ekibimiz, daha sonrasında bir okuma grubuna, dostlar mahfiline dönüşmüştü. Prof.Sevgi Kurtulmuş, Dr. Havva Sula, Dr. Ayşe Sula, Dr. Zehra Kilitçioğlu, Hasibe Turan, Yıldız Ramazanoğlu ile yaklaşık 18-20 yıl süren fikir, sanat, siyaset, hikmet ahengi…
En son 2010’da görüşmüştük ruberu… Şair Ali Ayçil, edebiyatçı Ayşe Kara, sanat eleştirmeni Ömer Lekesiz, görüşmelerin son tanıklarından.
Sonrasında; Yenişafak ve Milli Gazete’nin ardından Yeniçağ’a geçiş süreci, eleştiriden hiddete, üzüntüden suçlamaya yükselen bir kreşendoyla, eski dostlarından ayrılışı…
Ayrılışımıza rağmen Afet Ilgaz, Cerrahpaşa’nınson kestane ağaçlarıyla takılı kalacak benim kalbimde. Sümbülefendi Dergahının yaz kış karanfili, şebboyu, kasımpatısı eksik edilmeyen süslü türbesi, bahçesindeki Çifte Sultanların altında Peygamberimize (sav) ve mahzun ehlibeytine getirilen selavatlarla kalacak kulaklarımda. Ve kediler… Afet Abla’nın lavanta kokan odalarında, usturupluca biriktirilmiş arşivinin balkona taşmış uçlarında, uyuklayarak oturan kedileri. Nazım el Kıbrısi’den, Alvarlı Efe’den, Yaman Dede’den okunan beyitler… Sohbetlerde yanımızdan ayrılmayan Tolstoy’un ruhaniyeti. Kadın evliyalar, kadın ermişler, azizeler, milli mücadele’nin kadın kahramanları… Onun edebiyatla hayatı, rüya ile ayıklığı, ilham ile günlük yaşamı iç içe geçiren rüzgarlı evinden hatıralar… Bir sürü iyi yürekli hayaletle, masal kahramanıyla birlikte yaşıyordu sanırım. Bir keresinde, namaz kıldıktan sonra, yatağına sırtüstü yatıvermiştim. Bu tavana mı bakıyordu uyumadan evvel? Cama değdikçe gıcırdayan ağacının konuştuğu aşikardı, ceviz gardırobun kocaman pirinç anahtarı, biraz dikkatle baksam beni içine yutuvereceğini bildiğim gümüş çerçeveli ayna da, hepsi hem konuşmayı hem de okumayı bilen eşyalardı sanki… Çok sık söylediği gibiydi bu gizemli hal aslında; “öyle olmasaydı, böyle olmazdı”…
Yaş ilerledikçe yalnızlık artıyor ve insan kendi içiyle tahmin etmediği bir şekilde barışıyor, fikri sabit diyoruz biz daha gençlerse bu hale… Veda vakti yaklaştıkça hayata, her şeyin de vedasının, mağlubiyetinin yakınlaştığını düşünür oluyor insan… Garip bir tedirginlik ve hüzündür gidiyor yaş ilerledikçe. Günler sizinle kırçıllaşıyor. Ben Afet Ilgaz’ı seyrettiğim gözlerimde, hep buna şahit oldum… Kendi gün batımında, toplumun da gün batımını seyretti onun kalbi… Kendi gidişi yaklaştıkça vatan da gidiyor elden diye düşünmesi arttıkça arttı… Sanatçıları diğer insanlardan ayırt eden pırıltıdır; abartı. Bu abartılı hissediş olmasa, ne müzik, ne tiyatro, ne şiir, ne de roman olurdu… Vatan ve millet sevdası, onun iliğine kemiğine o kadar işlemişti ki, hayatının son demlerinde Afet Ilgaz’ı kalpaklı bir Kuvayı Milliye neferi kılacak kadar bir abartı… Bizlere giderek daha çok gönül koyması, onu daha fazla üzmemek için bizlerin de uzaklaşması ondan adım adım… Tek kişilik ve rüzgarlı balkonunda giderek hiddeti artan bir söyleve dönüştürmüştü onu…
“Hastanedeymiş”dedi Havva Sula, yetişemedim. Şöyle dua ettim; “Allahım ne olur ona güzelleştir gideceği yeri, kalbine ferahlıklar indir, sekinet ver, hep söz ettiği ibadet neşesiyle destekle onu ne olur…”
Son yazısını okuyunca biraz ferahladı gönlüm. Rüya ile hayal karışık bir yazı. Gökten inen Kur’an harflerinden, sağına soluna doluşan ahiret askerlerinden bahsediyor. Ve kalenderce bir edayla kendi haline de gülümseyerek, rıza ile… Baktım şikayetlerinden vazgeçmiş. Baktım şimşeklerini söndürmüş, kıyılarına yaz gelmiş, karı kışı erimiş… İnşallah iman yoldaşı, Resulullah (s) hamisi olur…
Öğle vakti, “helalleşmeye” gidiyoruz arkadaşlarla. İnşallah Defne Ilgaz da gelir…
Kimseye kalmıyor dünya… Bir selâdan daha güzel kim söyleyebilir ki “Allahaısmarladık” diye…
HAKKINDA YAZILANLAR
Afet Ilgaz’ın bu yönünü biliyor muydunuz?
Şenol Çarık
odatv
Yazar Afet Ilgaz 1968’te Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın önderliğindeki bir derneğin kurucuları arasında.
Yazar Afet Ilgaz bugün aramızdan ayrıldı. Romanlarıyla ve köşe yazılarıyla tanıdığımız Ilgaz, Türkiye tarihinin önemli bir döneminde, 1968’te Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın önderliğindeki bir derneğin kurucuları arasında yer almış bir isim.
Kıvılcımlı’nın önerisiyle ilk genel başkanlığını Latife Fegan’ın yaptığı İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği (İPSD) 19 Mayıs 1968’te kuruldu. Derneğin kurucuları arasında Afet Ilgaz da bulunuyor.
Derneğin kurucularından ve Kıvılcımlı’nın yanında yer alan isimlerden Sadık Göksu, Ilgaz’ın derneğe katılımını şöyle anlattı:
“Afet Ilgaz benim İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünden arkadaşım. Beraber okuduk. 1968’te İPSD’yi kuruyorduk. Romancı yanını biliyorduk ve böyle bir aydının dernekte kurucu olmasını istedik. Bu teklifimi kabul etti. İPSD’ye katıldı, çok aktif olmadı. Birkaç etkinliğe katıldı.”
“BİRÇOK KİTLE HAREKETİ ÖRGÜTLENDİ”
29 Ekim 1954’te Vatan Partisi (VP)’ni kuran ve Eyüp Konuşması nedeniyle hem “komünizm propagandası yapmak” hem de “dini siyasete alet etmek” suçlarından yargılanıp, hapis yatan Kıvılcımlı, 19 Mayıs 1968’te işsizlik ve pahalılıkla mücadele temelinde ve siyasi iktidara yönelik talepler çerçevesinde örgütlenen İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği (İPSD)’ni kurdu. Hikmet Kıvılcımlı, VP’yle başlattığı İkinci Kuvay-ı Milliyeci ve işçi sınıfının kurtuluş mücadelesi çizgisini İPSD’yle sürdürmüştür.
Merkezi Cağaloğlu’nda bulunan ve tüzüğünde kapısının bütün halka, hiçbir siyasal inanç ve parti ayrımı gözetmeksizin açık olduğu belirtilen dernek, kısa süre içerisinde İstanbul’un bazı ilçelerinde, İzmir ve Ankara’da şubeler açtı, birçok miting ve gösteri düzenledi.
Vatan Partisi yöneticisi, YİS ve İPSD kurucularından Suat Şükrü Kundakçı, derneğin faaliyetleri hakkında Hikmet Kıvılcımlı ve kendisi hakkında (9 adet basın davası) 1969 yılı ortalarında dava açıldığını, ancak herhangi bir ceza verilmediğini söylüyor.
Emin Karaca, oldukça yoğun bir faaliyet gösteren İPSD’nin kitle hareketleri örgütlediğini, 15-16 Haziran 1970 eylemlerinden bir ay kadar önce, “İşsizlik ve Pahalılığa Karşı Direniş Haftası” kampanyası başlatarak, geniş bir yankı bulduğunu belirtiyor.
DÖNEMİN AYDIN, SENDİKACI VE AKADEMİSYENLERİ İPSD’DE
Derneğin kurucuları arasında Afet Ilgaz dışında şu isimler yer alıyor: Orhan Müstecaplı (İPSD ikinci Genel Sekreteri), YİS (Yapı İşçileri Sendikası) yöneticileri Suat Şükrü Kundakçı, İsmet Demir ve Arif Şimşek, Latife Fegan (İPSD ilk Genel Başkanı), Necat Tözge (İPSD ilk Genel Sekreteri), Türk medeni hukuk profesörü İsmet Sungurbey (İPSD ikinci Genel Başkanı),Sadık Göksu, Demokratik İşçi Partisi eski Başkanı ve TİP eski Genel Sekreteri Doç. Dr. Orhan Arsal, yazar Orhan Kemal, tabii senatör Kadri Kaplan, TMGT (Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) Başkanı ve İstanbul Barosu eski Başkanı Kazım Kolcuoğlu, yazar Zihni Anadol, Vecdi Özgüner, Sevinç Özgüner, Engin Ünsal, Fermani Altun, Nizamettin Üstündağ, Osman Sercan (dokumacı, Vatan Partisi kurucu üyesi), Şevki Akşit (TİP ve TEP yöneticisi), Kumru Gözügeçgel.
Latife Fegan, Vedat Türkali (Abdülkadir Pirhasan)’nin İPSD’nin ilk dönem yönetim kurulu üyelerinden olduğunu belirtti. Sadık Göksu’nun verdiği bilgiye göre, Abidin Nesimi, Prof. Dr. Mümtaz Soysal ve TİP Milletvekili Şaban Erik gibi isimler de İPSD’ye üye oldular.
HAKKINDA YAZILANLAR
Afet Ilgaz 22 yıl önce anlatmıştı
İrfan Özfatura
Türkiye 18.01.2015
Bugün son yolculuğuna uğurlayacağımız yazar Afet Ilgaz, S. Ahmet Arvasi’nin eserleriyle hayatının değiştiğini söylemişti.
İstanbul’da önceki gün vefat eden Yazar Afet Ilgaz (78), eserleriyle ve hatıralarıyla yaşayacak. Yıl 1993… Seyyid Ahmed Arvasi Bey hakkında (Rahmetullahi Aleyh) bir belgesel hazırlıyorduk. Değerli arkadaşımız Mahmut Çetin birçok ilim ve fikir adamı ile görüşmüş röportajlar yapmıştı. Duyulmadık hatıralar vardı, hisli konuşmalar. Bunlar içinde bizi etkileyenlerden biri de Afet Ilgaz olmuştu. Bakın ünlü yazarımız o gün neler anlatmıştı kameramıza: “Ben sosyal gerçekçi edebiyat kuramlarını anlatan birçok teori kitabı okudum. Bir eser, hayatı ve insanı nasıl algılamalı, nasıl anlatmalıydı? Gerçek sadece gördüğümüz kadar mıydı? Yaptığımız iş doğru ve doyurucu muydu? Bu kaygılar ve kuşkular beni ziyadesiyle rahatsız ediyordu. Ne zaman ki Seyyid Ahmed Arvasi’nin ‘Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz’ kitabını keşfettim karanlık noktalar aydınlandı. Teorik sıkıntılarım bitti. Müslümanın estetiğinin ne kadar da yol gösterici olduğunu anladım. Şimdiye kadar gerçeklere başka bir gözle bakan -ama namusluca bakan- bir yazar olarak sanatımda, anlayışımda, kavrayışımda yeni bir boyut geliştirme fırsatı buldum. Dünyaya, insana, gerçeğe, gerçeğin ötesine, tarihe, coğrafyaya, ruh coğrafyasına nasıl bakılması lâzım geldiğini onun ışığı ile gördüm. Arvasi Hoca’nın beni çok düşündüren, çok da sevindiren bir cümlesi var. O, ‘İçimdeki putları kıra kıra hakikate yürüdüm’ diyordu, ben de putlarımı kırdım ve yürüdüm aydınlığa.” Ilgaz, bugün Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camisi’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazının ardından Yedikule Mezarlığı’nda defnedilecek.
HAKKINDA YAZILANLAR
Afet Ilgaz’ın ardından…
İsmail ŞAHİN
Yeniçağ 19.01.2015
Julien Blenda entelektüeli “insanlığın vicdanı olan, süper yetenekli, ahlâki donanımları gelişkin filozof-krallardan oluşan bir avuç insan” olarak tanımlar. Burada vicdan, yetenek ve ahlâk kavramları ön plana çıkıyor. Bu kavramların oluşum sürecini “biriktirme” olarak tanımlayabiliriz. Biriktirme süreci, insana eskilerin “mütebahhire” dediği “derinlik” kazandırıyor, sonuçta ortaya entelektüel çıkıyor. Her birey kendi hayat hikayesinde dönüşümler yaşar; politik veya inanç düzleminde. Lâkin toplumun dikkatini büyük dönüşümler çeker. Çünkü sarsıcıdırlar ve yığınları etkiler.
Afet Ilgaz’ın “dönüşümü” bunun güzel örneklerindendir. Tıpkı nesildaşı Ayşe Şasa gibi pırıltılı hayatı elinin tersi ile itip İslami bir yaşam tarzını tercih etti. Ad-Semûd-Medyen’de tercihini ve inancının sınırlarını tarif ederken nettir: “Amentü’yü hatırla anne’ demişti, ‘İnanacaksan hepsine inan… ve bas ülbadelmevd… Bu ölümden sonrası demektir. Peygamberlere, meleklere, hayra ve şerre…”
“İnanacaksan hepsine inan” diyen Ilgaz, eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’ndan yirmi yıl önce ahlak ve inancın “muamelât” yani “uygulamalar”ın gölgesinde bırakılmasını eleştirmiştir. Bugün İslamcı çevrelerde yaygın bir hastalık olan “hile-i şeriyye”, romanlarında eleştiri konusu olmuştur. Ad-Semûd-Medyen’de roman kahramanlarından Uğur’un rahat “flört” edebilmek için, kız arkadaşının üyesi bulunduğu toplulukta yaygın olan “imam nikâhı” uygulamasını babasına açtığı zaman aldığı cevap, İslami çevrelerde henüz “yeni” sayılan Ilgaz’ın belki de şahit olduğu veya duyduğu bu tür uygulamalara tepkisidir: “İslâmiyeti bozarak bulunan bir çözüm, İslâmî bir çözüm değildir. Onlar böyle yapacaklarına herkes gibi, herkes ne yapıyorsa onları yapsınlar daha iyi. Çünkü o zaman doğruyu bulma şansı daha yüksek oluyor. Bu girişimler çok karanlık… Böyle bir çağda, olmaz… Bu fuhşa bir biçim aramaktır.”
Yıllar önce Ad-Semûd-Medyen romanına neden bu ismi koyduğu sorusuna verdiği cevap bugün yaşanan sosyal problemleri yirmi yıl önce net bir şekilde gördüğünü ortaya koyuyor: “… Onları çöküntüye getiren sebeplerin temelinde ise nefs yatıyordu,… Çok kazanmak, çok mutlu olmak, çok rahat olmak, çok güçlü olmak, …Bu amaç için yürünmesi gereken yolda insanlar hiçbir ölçü tanımaksızın birbirini kırıyorlar. Hiçbir korku ve utanç tanımaksızın. Günümüz Türkiye’sinde de bunun yaşandığını hissediyorum.”
***
Afet Ilgaz bütün bu dönüşüm sürecinde İslamcıların içinde “milli” kalabilmeyi başarmıştır. Fikri duruşundaki “milli” tavırdan hiçbir yerde taviz vermemiştir.
Afet Hanım’ın İslam’ı bir yaşam tarzı olarak benimsediği yıllarda özellikle Seyyid Ahmet Arvasi’ye karşı özel bir ilgisinin olması (ki bu ilginin tasavvufa olan meraktan kaynaklandığını tahmin ediyorum) onun “milli” çevrelerle en azından “fikri” açıdan irtibatlı olmasını sağlamıştır. Tabii ki Necip Fazıl etkisini de unutmamak gerekiyor.
Benim de Afet Ilgaz’a ilgim yıllar önce Seyyid Ahmet Arvasi konulu bir konferans verdiğini okumamla başlamış, “Ilgaz” soyadlı bu hanımefendiyi mercek altına almış, kitaplarına ulaşmıştım. Milli Gazete yazarı tarafından Arvasi’nin “Diyalektiğimiz ve estetiğimiz”i üzerine bir konferans verilmesi ilgimi çekmişti.
Mahmut Çetin’in son yazısında Afet Hanım’ın fikri çizgisine dair şu değerlendirmesi onun Milliyetçi çevrelerle fikri ünsiyetinin kökenini ve Arvasi’nin üzerinde bıraktığı izi çok güzel ifade ediyor: “Osmanlı-Türk eksenli İslam ve devlet fikirlerini savunuyordu.”
***
Afet Hanım tâ 1964 yılında üstelik Sosyalizmin sınırlarında gezerken “Başörtülüler”i yazmıştı, Milli Gazete’de “Ergenekon” un kumpas olduğunu ihtar etmiş, İslamcı çevrelerdeyken “Yeni Türkiye”nin kodlarını ifşa etmişti.
O, bu yönüyle içinde yaşadığı çevrenin çıkarının değil, hep insanlığın vicdanının sesi olmuş ve bu konuda sergilediği tavizsiz tavır hakikate değil “dogmalara” iman edenleri rahatsız etmişti.
İyi ki etmiş de Afet Ilgaz ile aynı gazetede yazma onurunu yaşamışız. Tanışamamamız benim için büyük talihsizlik; üzerimizde “manevi” emeği olanlardandı.
Hadi son yazısından birkaç pasajla dua edelim onun için:
“Bildiğiniz gibi değil burası, şimdi bir masal ülkesi haline geldi. Yattığım yerden gördüğüm, Melek’e de haber verdiğim gökten süzülen Arap harfleri bunu gösteriyor. Bak Melek, Arap harfleri iniyor gökten dedim…
Bir yanda hafif hafif dalgalandıkça, onlar da dalgalanıyor. Ama iki namaz bir araya gelse de bu ritim ve bu manzara bozulmuyor…
Sonra bir bakıyorum gökten inen yazılar da yeni çıkan yazılar da silinmiş gitmiş. Ortada hiç de fena olmayan salt gerçekler kalmış. Bahçelerimi, güzelim tabiatı anlatmaya devam edeceğim müsaade ederseniz. Rüyayla karışık olacak…”
Mekânı Cennet olsun…
HAKKINDA YAZILANLAR
Afet Ilgaz için
Hüzeyme Yeşim Koçak
19 Ocak 2015
Kendisiyle yapılmış bir söyleşiden:
“Artık, romanımıza, hikâyemize, edebiyatımıza zenginliklerin yansıtılması, ulusal duyarlılıkların gösterilmesi zamanı geldi. Yani biz, yeteri kadar özümüzden uzaklaştık. Oysa dünyanın en güzel, en cazip romanları, yüzyıllardır unutulmayan yazarları bakın dikkat edin, kendi uluslarına hayran, onlara âşık, kendi kültürlerine meftûn insanlardır. (Nesrin Tağızade, Edebiyatımızın Kadın Kalemleri)
Türk Edebiyatı’nın müstesna isimlerinden Afet Ilgaz, 16 Ocak 2015 tarihinde Hakka yürüdü.
Araştırmacı yazar Mahmut Çetin, onun hakkındaki yazısında hayat yolculuğundaki duraklarından ve mutasavvıf tabiatından söz ediyordu:
“Afet Ilgaz, Kocamustafapaşa semtinde oturuyordu. Semtle organik irtibatı vardı. Bu semtte metfun üç mutasavvıf Sümbül Efendi, Merkez Efendi ve Ramazan Efendi, Ilgaz’ın manevi dünyasını derinden etkilemişti. Bu üç evliyanın ortasında bulunduğunun farkına varmak Ilgaz’a ayrı bir manevi neşe veriyordu.”
Son romanı Sorgu ve Derviş’ ti. Kitabı hakkında pek az şey söylenmişti. Sanki yoktu.
Küçük bir yazı yazdım gönderdim, memnun oldu.
“Afet Ilgaz; edebî hüviyetiyle olduğu kadar cesur, muhalif kimliğiyle de dikkat çeken usta bir yazar. Günlük yazılarında kolaylıkla ortaya döktüğü sorunlara; romanlarında da değiniyor, yoğun memleket meseleleri üzerine kafa yoruyor” diye başlamıştım Sorgu ve Derviş yazısına.
Romanıyla ilgili değerlendirmeleri paylaştığı köşe yazısında şahsımdan, “romandan korkmayan cesur bir kalem” diye bahsederek gönül alıyordu.
Sükût suikastına uğramıştı, hayal kırıklığı vardı. Bir ara, bundan böyle roman artık yazmayacağını belirtti. Yeni çalışmaları varsa da ömrü vefa etmedi.
Mahmut Çetin’in, şöyle ilginç bir tespiti vardı:
“Afet Ilgaz’ın Milli Gazete’deki yazılarıyla Yeniçağ’daki yazıları arasında hiçbir eksen kayması olmadı. Ilgaz; Yeni Şafak ve Milli Gazete’de yazarken de Yeniçağ’da yazarken de Osmanlı-Türk eksenli İslam ve devlet fikirlerini savunuyordu.”
Bazı düşüncelerine belki katılmayabilirsiniz ama 78 yaşına kadar eserler vermiş, Türk tarihini bir “bütün” olarak severek kabul etmiş, inanç ve fikirlerinden taviz vermeyen bir edebiyatçıya bugünlerde rastlamak kolay değil.
Bilhassa muktedirlere yanaşmak, y(apışmak) için kapışıldığı; paraların, akilli koltukların ve içsel yılanların kıskacında sıkışıldığı bir dönemde; onun yiğit sesini, ince bir ironinin hüküm sürdüğü özlü yazılarını, edebî ürünlerini çok özleyeceğiz.
El etek öpüp yuvarlansaydı, fırıldaklığın kitabını, yamukluğun tarihini yazsaydı çok başka yerlerde olurdu eminim.
Sorgu ve Derviş hakkında: “Kitap, sorgu kavramının ağırlığı, yansımalarıyla dikkat çekiyor. En Yüce Sorgucu Tanrı’dır; en başta O bizi sorgular. Dervişin nihaî meselesiyse, bir bakıma son duraktaki sorgudan, alnının akıyla çıkabilmektir.
Sorgu(lanmayı) içinde bir imtihan, hesap barındıran ve konumumuzun, duruşumuzun önemli olduğu bir sahaya çekip, anlam yüklediğimizde; sadece dervişin değil, sade bir müminin de “inancına” göre yaşamasının güçlüğü açıktır” diyordum.
Son yazısı “Rüya ile Karışık”da, rüya ile gerçeğin iç içe geçtiği hastane izlenimlerini yazıyordu. Ve ötelerden, herhalde malûm akıbetten güzel haberler veriyor, müjdeler hissettiriyordu:
“Bildiğiniz gibi değil burası, şimdi bir masal ülkesi haline geldi. Yattığım yerden gördüğüm, Melek’e de haber verdiğim gökten süzülen Arap harfleri bunu gösteriyor. Bak Melek, Arap harfleri iniyor gökten dedim.”
17 yaşında yazı hayatına başlamış, bugüne kadar yayınlanmış 30 kadar eserin sahibi olan seçkin yazarın, bir cesur yüreğin yeri kolay doldurulamayacak.
Kimler dimdik, dosdoğru kaldı ki?
Sizi seviyoruz güzel hanımefendi!
Allah rahmet eylesin. Mekânınız Cennet olsun!
HAKKINDA YAZILANLAR
Mahmut Çetin yazdı:
Tanıdığım Afet Ilgaz: Afet Abla
Afet Ilgaz’ın yoğun bakımda olduğunu öğrenince hemen bir yazı yazmak için arşivime uzandım. Afet Ilgaz ile Rıfat Ilgaz’ın kupürlerini ve kitaplarını birbirinden ayırdım.
Afet Ilgaz, Kocamustafapaşa semtinde oturuyordu. 1990’lı yıllarda bu semtte ailecek bir kitabevi işletiyorlardı. Kitabevinin adı Muhteremoğlu Kitabevi idi. Kitabevi ismini Ilgaz’ın aile soyadından almıştı. Ilgaz’ın ‘Ad Semud Medyen’ kitabı bu kitabevi tarafından neşredilmişti. Kitabı bana “Değerli gazeteci dostum Mahmut Çetin Bey’e dostlukla” diyerek 14 Ocak 1992 tarihinde imzalamış.
HABER
Yazar Afet Ilgaz, Son Yolculuğuna Uğurlandı
18 Ocak 2015
Tedavi gördüğü hastanede geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybeden yazar Rıfat Ilgaz’ın eski eşi yazar Afet Ilgaz, sevenlerinin omuzlarında son yolculuğuna uğurlandı.
Ilgaz için Sümbül Efendi Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Törene, eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay ve çok sayıda seveni katıldı.
Cenazede taziyeleri ise Ilgaz’ın torunu Levent Çırakman kabul etti.
Ilgaz’ın cenazesi, öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından Yedikule mezarlığında toprağa verildi.