şair
1927 yılında Diyarbakır’da doğdu. Bir süre, A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nde okudu. Şiirlerinde folklorik unsurları kullandı. 1991 yılında öldü.
ESERİ:
Hasretinden Prangalar Eskittim adlı bir şiir kitabı bulunmaktadır.
HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Seni, anlatabilmek seni,
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni, anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmez,
Kahpe yalana.
Ardarda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül-gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım
Bir o yana,
Bir bu yana…
Seni, bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni, anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…
HABER
Şiirlerini Leyla Erbil’e yazmış
İhsan Yılmaz
Hürriyet 14 Ağustos 2013
Türk edebiyatında en çok baskısı yapılan ve bir kült halinde dizeleri dilden dile dolaşan Ahmed Arif’in ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’ kitabındaki şiirlerin önemli bir bölümünün geçtiğimiz ay kaybettiğimiz ünlü yazar Leyla Erbil’e yazıldığı ortaya çıktı.
“Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini…” diye yazmıştı Ahmed Arif tek kitabına da adını veren ünlü şiiri ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’in son dizelerinde. O gözler geçtiğimiz temmuz ayının 19’unda kapandı. Yalnızca bu şiire değil kitapta yer alan pek çok dizeye ilham veren o gözlerin sahibi ise ünlü yazar Leyla Erbil’di. Edebiyat tarihimizin bu büyük sırrı Ahmed Arif’in Erbil’e yazdığı mektuplarla ortaya çıktı. 1954-1957 ve en son 1977’de olmak üzere 60’ın üzerinde mektup göndermiş Ahmed Arif. Pek çok şiirin ilk dizelerinin ve büyük bir aşkın kaleme alındığı o mektuplar bu ayın sonunda Ruken Kızıler editörlüğünde Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından kitap olarak yayımlanacak.
Ahmed Arif’in ‘Leylim’ diye hitap ettiği ve bir şiirine de adını verdiği Leyla Erbil son romanı ‘Tuhaf Bir Erkek’i bitirdikten sonra mektupları yayımlamaya karar vermiş. Ahmed Arif’in oğlu Filinta Önal’ın da onayı alındıktan sonra çalışmalara başlanmış. Ancak ne yazık ki Erbil kitabını göremedi…
KİTAPTAN
15 Mayıs 1954
Ankara
Leylâ, Canım,
Kayb, berbat ve sessizim… Sessiz ve dolu: Allahtan ki sen varsın. Yoksa halim korkunçtu.
Burası bir köy! Yakınlarımın bütün ısrar ve gayretine rağmen, hemen anneme gideceğim. Pazartesiye trendeyim. Eve gidince senin mektubunu bulmalıyım. Anneme ilk sorum o olacak zaten.
Sen nasılsın ömrüm? Son telefonda canını sıktım mı? Ben artık annenden korkmuyorum. Aksine onu, kendi annemmiş gibi seviyorum. Buna ne dersin?
Hınca hınç mısra doluyum. Kara ve yeşil fon, hepsinde hâkim. Biraz kendime geleyim, mendillerine, bluzlarına, yastığına mısralar serpeyim. Ha?
Fotoğrafındaki “halbuki…”yi hâlâ anlayabilmiş değilim. Anlatır mısın?
Bütün bunlar, beyhude biliyorum. Şaheser olan, benim uçakla oraya gelebilmemdir. Allah kahretsin, bu hastalık, bu rezaletler ve bu aile mecburiyetleri… Ne yapsam?
Gözlerinden öperim canım. En çok da burnundan. Gülme, ciddi söylüyorum.
Yarı parçan
HABER
Ahmed Arif’in mektupları yayınlandı
odatv 25 Mayıs 2018
Şenol Çarık
Ahmed Arif’in Cemal Süreya’ya mektupları 26 yıl aradan sonra genişletilmiş baskısıyla okurla buluştu.
Arif’in 1966-1970 yılları arasında gönderdiği ve “Cemo Baboş, Cemo Kurban” diyerek başladığı mektuplar “Cemal Süreya’ya Mektuplar” adıyla ve Alaca Yayınları etiketiyle kısa bir süre önce raflarda yerini aldı.
Ahmed Arif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabının ilk baskısında yer almasını istediği ancak Cemal Süreya’ya gönderdiği mektubunda belirttiği bir nedenden dolayı yer almayan Fikret Otyam’ın Ahmed Arif’i anlattığı yazısı önsöz olarak kitapta yer alıyor.
İki şair, iki dost, iki arkadaş bu kitap vesilesiyle uzun bir zamandan sonra yeniden bir araya geliyor…
MURAT BELGE NEDEN AYIP ETTİ
Ahmed Arif Cemal Süreya’ya Ankara’dan yazdığı 25 Şubat 1969 tarihli mektupta şunları belirtiyor:
“Cemo, Kurban,
Ha geldin ha geleceksin diye sana yazamadım. Mızo, senin ay başında geleceğini söylemişti. O gün, bugündür hep yolunu gözledim. Mektup da yazmadığın için neden gelmediğini bilemiyor bu yüzden de kötü şeyler düşünüyorum. Aklıma senin ya da Elo’nun hastalandığı geliyor. Sonra kendime bozulup ‘İyi şeyler düşünmelisin!’ diye komut veriyorum.
Yazın için teşekkürler. Pek çok müteşairin yüreğine ağı aktı ama başkaca bir şey de olamazdı. Bu arada beni övmelerine karşın şiirden anlamadıkları için kafamı bozan yazarlar da zuhur etti. Mehmed Kemal bile ‘Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş’ bir şair olduğumu yazdı. Oysa bu mısra benim niteliğim değil, kendisinden sonra gelen iki mısradaki ‘Salkım bir bakış’ ile ‘Kinsiz bir rüzgâr’ın niteliği! Bunu Kemal abiye söyledim; tutarlı bir devrimcinin kendi kendine böyle nitelikler yakıştırmasının ayıp sayılacağını, şiirimde de bunun apaçık olduğunu belirttim. Ama ‘çıfayda!’ (Kürtçe ‘faydasız’ demek) yazı yayınlanmış, bilmeyenler de beni öylece tanımış oluyor…
Hilmi Özgen de Forum’da safça bir övgü döşendi ama adamcağızın bir iddiası yok hiç değilse.
Murat Belge ise düpedüz ayıp etti. O dal… ve Rasputin kılıklı ‘Esnaf-provokatör’ ile beni kıyaslamaya kalkması ayıpların en fahişidir. Bana düpedüz hakarettir. Beni, kendi aklınca övüyor ama şiirden ve -yazılarında çok kullandığı- dialektik’ten anlamadığı için böyle hazin durumlara düşüyor. Bir kere ‘hayırlı evlat makina’ ile benim ifade ettiğim, PULLUK değildir. Murat Belge PULLUK’ların at, eşek ve öküz arkasına takıldığını hiç görmediği için MAKİNA derken benim ne demek istediğimi anlayamıyor. Ayrıca pulluk ile karasaban arasında ‘Üretim tarzını değiştirme’ bakımından bir fark yoktur. ‘Hayırlı evlat makina’ Traktör’dür. Traktör yani MOTOR olduğu için de yoksul köylüyü, topraksız ve az topraklı köylüyü, büsbütün rüsvay edip, çaresizlikler içine atıp ‘Haldan düşmüş’ ve ‘Tedbil gezer’ durumunda şehirlere sürgün etmiştir…”