Ahmet  3.

Osmanlı Padişahları’nın yirmiüçüncüsü

İslam Halifeleri’nin seksensekizincisi

Saltanatı: 1703-1730
Babası: Sultan Mehmed-IV
Annesi:Rabia Gülnuş Sultan
Doğumu: 31 Aralık 1673
Vefatı: 1 Temmuz 1736

Sultan II. Mustafa’nın öz kardeşidir. Son derece zeki ve akıllı idi. Şeyp-i Sultanî Mehmet Efendi ile Seyyid Feyzullah Efendi’nin eğitim-öğretimi altında yetişti. 22 Ağustos 1703’te Edirne’de tahta çıktığı zaman 30 yaşında idi.

Sultan Ahmet Han öncelikle 1703 Edirne vakasında isyan çıkaranların elebaşılarını iyi bir siyasetle yakalatıp, teker teker cezalandırdı. Devletin iç işlerini düzeltti. 1711’de İsveç kralı XII. Şarl (Demirbaş) Ruslarla yaptığı savaşı kaybederek, Osmanlılara ait Özi kalesine sağınınca, Ruslar Türk sınırını ihlal ettiler. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Rusya’ya harp ilan etti. Nisan 1711’de Baltacı Mehmet Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu, Çar Petro’nun ordusunu Prut nehri kenarında kıstırdı ise de yeniçerilerin artan itaatsizliği sebebiyle bir imha hareketine girişemedi. Neticede Azak ve çevresindeki kalelerin Osmanlılara teslimi şartıyla mütareke imzalandı. Ancak Ruslar antlaşma şarlarını yerine getirmediler. Sultan Ahmet Han’ın Osmanlı ordusu sadrazam Damat Ali Paşa komutasında tekrar harekete geçirmesi üzerine, Çar Deli Petro antlaşmaya uymak mecburiyetinde kaldı ve seferden vazgeçildi. Ali Paşa, 1714’te Karadağlıların isyan etmesi üzerine Mora seferine çıktı ve Karlofça antlaşmasıyla Venediklilere geçen bütün kaleleri birer birer fethetti.

Osmanlı zaferlerinde endişeye düşen Alman-Avusturya İmparatorluğu, bu fetihleri tanımadığını bildirdi. Bu durum iki devlet arasında harbe yol açtı. 1716’da Petervaradin’de yapılan savaşı Osmanlılar üstü bir vaziyette iken, savaşın en şiddetli anında Sadrazan Damat Ali Paşa’nın vurularak şehit düşmesi üzerine kaybettiler. Bu mağlubiyetin sonunda imzalanan Pasarofça Antlaşması ile Belgrad ve Semendre Avusturya’ya kalmak üzere Sava nehri sınır kabul edildi.

Pasarofça antlaşmasından sonra, Türkiye’de sonraları Lale Devri diye anılan yeni bir devir ve yeni bir hayat başladı. III. Ahmet Han elli yıldır devam eden savaşlar sonunda yıpranan orduyu kuvvetlendirmek, ülke içinde huzuru sağlamak, imar faaliyetlerine hız vermek, böylece devleti maddi ve manevi en yüksek seviyeye çıkarmak istiyordu. Nitekim bu gayelerle humbaracı ocağı ıslah edildi. Matbaa Türkiye’ye getirilerek, büyük ilim ve kültür eserleri basılıp dağıtıldı. Padişah’ın İstanbul’daki ilim,kültür ve sanat çevrelerini yakından desteklemesi bu sahada büyük ve canlılık uyandırdı. Yalova’da kağıt, İstanbul’da çini ve kumaş fabrikaları açıldı. İmar faaliyetleri artarak bir çok yerde kasırlar, yalılar, cami ve çeşmeler yaptırıldı. Bu devrede İran ile yapılan savaşlar sonunda Gence, Nahcıvan, Hoy, Selman, Kirmanşah ve Nihavend gibi şehirler fethedildi.

1718’den 1730’a kadar devam eden sulh ve sükun devresi, bilhassa Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’ya karşı aleyhte bir faaliyetin doğmasına yol açtı. 1730’da Sultan III. Ahmet Han ve sadrazam İbrahim Paşa’nın İran seferine çıkmak üzere Üsküdar’a geçtiği sırada Patrona Halil adlı şaki etrafına topladığı adamlarla isyan etti. İdareden memnun olmayanların kendisine katılması ve yeniçerileri de olaylara seyirci kalması isyanın büyümesine sebep oldu. İbrahim Paşa, iki damadı ile boğularak öldürüldü. Beyhude kan dökülmesini istemeyen Sultan III. Ahmet Han, tahtı pek çok nasihatla yeğeni Mahmut’a teslim etti (2 Ekim 1730). Ahmet Han nasihatlarında; “Vezirine teslim olma. Daima ahvalini araştır ve beş-on sene birini vezarette müstakil istihdam eyleme. Merhamet sahibi ol. Cömertliği elden bırakma. Gayet tasarruf üzere ol. İşini kendin gör, ele itimat etme. İşte benim ahvalim, sana nasihat için kafidir. İhtiyaç sahiplerine adaletle davran. Kimseden beddua alma. Şehzadeler sana emanettir, oğlum; devlet işlerini baban ve ben başkalarına bıraktığımızdan bu durum başımıza geldi. Sen bizzat idareyi ele al.” demektedir.

Saltanattan çekildikten sonra ilim ve ibadetle meşgul olan Ahmet Han, 1 Temmuz 1736 tarihinde altmış üç yaşında iken vefat etti. Yeni Camii’de Turhan Valide Sultan türbesine defnedildi.

III. Ahmet Han, hassas, açık fikirli, vatanperver, ilim ve sanat erbabına koruyan, İslamiyet’e sün derece bağlı bir padişahtı. Güzel yazı yani hüsn-i hatta fevkalade maharet sahibi idi. Yazdığı Kur’an-ı kerimlerden birisini Ravza-i Mutahhara’ya hediye etti. Topkapı Sarayı girişinde yaptırdığı tarihi çeşmenin kapısındaki kitabesi de III. Ahmet’in el yazısıdır. Alim ve şairleri himaye eden Sultan, şiirlerinde Necib mahlasını kullanırdı.

HABER

III. Ahmed’in tuğra albümü yayınlandı
Zaman 4 Mart 2013

Osmanlı padişahları arasında hat sanatı eğitimi alan ve eser verenlerin olduğu biliniyor. Fakat biri hariç, hiçbiri tuğra yazmakla uğraşmadı. Tuğra; her Osmanlı padişahının tahta çıkışından ayrılışına kadar devleti temsilen kullandığı özel mühür… Padişahı temsil eden önemli bir imza.

Sultan III. Ahmed (1673-1736), Osmanlı tarihinin tuğra yazan yegane padişahı… III. Ahmed, saltanata çıktığı 1703-1730 yılları arasında kendi adına tertiplediği alışılagelmiş tuğralar dışında muhtelif ifadeler taşıyan 10 adet tuğra tanzim etmiş ve bu tuğraların asıllarını kâğıt üzerine is mürekkebiyle geçirmiş.

Dönemin şaheserleri arasında gösterilen bu tuğralar, devrin mücellidleri tarafından albüm diyebileceğimiz bir kitap şekline getirilmiş. İşte bu albüm, geçtiğimiz günlerde Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı tarafından yayımlandı. Topkapı Sarayı’nda, Sultan III. Ahmed’in kurduğu müstakil kütüphanede yer alan Murakka-ı Has (Pâdişah’a Mahsus Albüm) adıyla bilinen tuğra albümü M. Uğur Derman tarafından yayına hazırlandı, İngilizce tercümesini ise Irvin Cemil Schick yaptı.

Sultan III. Ahmed’in, Murakka-ı Has’taki ilk tuğrasında Hz. Muhammed’i ‘Haremeyn’in Sultanı’, sonuncu tuğrasında ise kendisini ‘Haremeyn’in Hizmetkarı’ vasfıyla tanıtıyor. Uğur Derman, bununla ilgili şöyle bir not düşmüş albümün girişindei yazısına: “Şüphesizdir ki bu İslam Peygamberi’ne karşı duyduğu aşırı hürmet ve muhabbetten kaynaklanmaktadır.”

Hat sanatında da ciddi eserler bırakan III. Ahmed, şehzâdeliğinde devrin üstadı Hâfız Osman’dan hat sanatını meşk etmiş, Sultanahmet ve Üsküdar’da yaptırdığı iki meydan çeşmesinin ve bazı camilere konulmak üzere levhalarını celî sülüsle yazmış. Abidelerdeki kitabelerin üstüne devrin padişah tuğrasını konulması âdetinin de Sultan III. Ahmed’le başladığı kaynaklarda yer alıyor.