emekli asker
siyaset adamı
Horasan’dan Anadolu’ya geçen Oğuzların bazı boyları Batı Anadolu’ya ulaşmıştır. Ceddi Hayran’ı Mahmud Dede (Yatağan Mahmud) ile soy kütüğünün nesilden nesile aktarılan bilgilerle İmam-ı Ali Rıza’ya uzandığı rivayet edilen Ahmet Er, 1927 yılında Manisa ilinin Akhisar ilçesinin Sünnetçiler Köyü’nde doğmuştur. Baba adı Şevket, annesi Hüsniye hanımdır.
İlk okulu doğduğu köyde bitirmiş, orta okulu Akhisar’da tamamlamış, 1947 yılında Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nden mezun olmuş ve aynı yıl Kara Harp Okulu’na girmiştir. 1950 yılında Akar Harp Okulu’ndan Teğmen rütbesi ile orduya ve jandarma sınıfına katılan Ahmet Er, memleketin birçok yerlerinde ordunun çeşitli kademelerinde görev ifa etmiştir.
1951 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye iltica eden üçyüz bin Türk’ün ızdırabını “Göçmen” isimli üç perdelik bir dram yazmıştır. Bu piyes Türkiye’de “yüz milli piyes”in içinde yer almıştır.
1957 senesinde Milli Savunma Bakanlığı’nca açılan Radyofonik Temsil yarışmasında Kosova Meydan Muharebesi’ni konu alan “Meçhul Süvari” isimli radyofonik temsili ile ödüle layık görülmüştür. Bu temsil Ankara Radyosu tarafından 1957 ve 1960 tarihlerinde iki defa 1960’da İstanbul radyosunda da bir defa olmak üzere temsil edilmiştir.
27 Mayıs 1960 harekatı içinde de görev alan Ahmet Er, Milli Birlik Komitesi üyesi olarak hizmet etmiştir. Daha sonra otuz sekiz kişilik Milli Birlik Komitesi üyeleri arasında meydana gelen itilaf sonucu yurt dışına gönderilen “Ondörtler” grubu arasında yer almış ve 13 Kasım 1960’da Libya Büyükelçiliği Devlet Müşavirliği’ne atanmıştır. 1962’de yurda dönmüş ve doğduğu köye yerleşmiştir.
31 Mart 1965’te Alpaslan Türkeş’le birlikte CKMP’de siyasete atılan Ahmet Er, CKMP’nin 1969 Şubat ayında Adana’daki kongresinde MHP’ye dönüşümüyle birlikte, bu partinin 12 Eylül darbesine kadar Genel Başkan Yardımcılığı’nı yürüttü. 12 Eylül’den sonra, cuntanın mahkemelerinde yargılanan Er, yapmış olduğu tarihi bir savunmayla darbecilere meydan okudu.
Tahliye olduktan sonra uzun bir dönem siyasetin dışında kaldı. Sadece milli İslami değerlere bağlı ülkücü gençliğin yetişmesi amacıyla düzenlenen konferanslara konuşmacı olarak katıldı.
7 Temmuz 1992’de MÇP’den ayrılan Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının kurdukları Büyük Birlik Partisi’nde tekrar siyasete geren Ahmet Er, partinin “Kurucular Kurulu” üyeleri arasında yer aldı. Uzun bir dönem bu partinin Genel Başkan Yardımcılığı görevini sürdüren Er, sağlık şartları sebebiyle bugün siyasetin dışındadır.
Şairler-Yazarlar-Sanatseverler Derneği üyesi olan Ahmet Er, Türk-İslam kültür ve medeniyeti üzerindeki inceleme ve araştırmalarına devam etmektedir.
Çeşitli dergi ve gazetelerde makaleleri ve şiirleri neşredilmiştir.
ESERLERİ
1.Adını Siz Koyun (Şiirler demeti)
2.Göçmen (Üç perdelik piyes)
3.Meçhul Süvari (Radyofonik temsil, senaryo)
4.Hürriyet Yağmuru (Şiirler demeti)
5.Hatıralarım
6.Hak Dostları
HABER
Darbeden önce Menderes’e, Yüzbaşı Vecihi Öğütçüoğlu isimli arkadaşımızı gönderdik
sondevir 8 Aralık 2012
27 Mayıs 1960 askerî darbesini yapan subaylardan, Millî Birlik Komitesi (MBK) üyesi ve ünlü 14’ler Grubu’ndan emekli Binbaşı Ahmet Er, tarihe ışık tutacak açıklamalar yaptı. Şu anda 85 yaşında olan Er, “Eğer 14’ler Grubu olarak o zaman rahmetli Adnan Menderes’i kurtarmaya kalksaydık, Yassıada’yı havaya uçuracaklarmış” dedi.
27 Mayıs darbesini yapan askerlerden emekli Binbaşı Ahmet Er, Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’na verdiği bilgileri, Manisa’nın Akhisar ilçesine bağlı Sünnetçiler köyündeki evinde Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) anlattı. Ahmet Er, 27 Mayıs’ın İsmet İnönü’nün bizzat idare ettiği bir hareket olduğunu söyledi: “27 Mayıs’ı muhakkak ve hiç şüphe yok ki İsmet İnönü yönetti. CHP’ye yakın gazeteler haberler çıkarıyordu, ‘Öğrencileri kıyma makinelerinde kestiler.’ diye. Bu haberlerin hepsi yalandı, yalanın daniskasıydı. Böyle bir şey yoktu.”
O dönemde CHP’nin, mevcut iktidarı kabul etmediğini hatırlatan Er, “Büyük bir kavga vardı. Türkiye’nin hayatında olmayan bir silahlanma yarışı vardı. Memleket bir iç harbe doğru gidiyordu. Milliyetçi subaylar, Alparslan Türkeş de dahil içeride neler olduğunu biliyorduk. Nitekim tahminimizi teyit eden olaylar oldu. Yüzüme karşı CHP’li birkaç başkan, ‘Biz silahlanıyorduk, ordu müdahale etmesiydi biz müdahale edecektik.’ dedi. Ordunun içindeki subayların yüzde 90’ı da İsmet Paşa’cıydı. Böyle bir hareket olursa İsmet Paşa derhal iktidara getirilecekti, yani Halk Partisi’ne iktidar verilecekti.” diye konuştu.
Davutpaşa Kışlası’nda tank tabur komutanı olan Orhan Erkanlı’yı ziyarete gittiğini söyleyen Ahmet Er, orada şahit olduğu bir olayı şöyle anlattı: “Odaya girdiğim zaman Erkanlı’nın iki siville konuştuğunu gördüm. Ben girer girmez konuşmayı kestiler. Erkanlı, o iki kişiye, ‘Ahmet Bey yabancı değildir, devam edin.’ dedi. Ben bir yere oturdum, onlar ayakta konuşuyordu.
‘Binbaşım, Saraçhane’de sağcılarla solcuları, bu iki gençlik grubunu kavgaya tutuşturduk. Kavga bütün şiddetiyle devam ediyor.’ diyor ve neşelenip gülüyorlardı. Yani, ‘Büyük bir başarı elde ettik.’ ifadesi vardı. Bu sözler beni şaşırtmıştı. O anda müdahale etsem, belki bazı şeyler daha söyler diye bekledim. Konuşmaları bitti, müsaade istediler ve gittiler. Biz Erkanlı ile başbaşa kalmıştık. Tabur komutanıydı. ‘Sayın Binbaşım, bu adamlar kim?’ dedim. ‘Bunlar CHP’nin milletvekilleridir.’ dedi.”
TSK’den bazı subayların CHP’nden yana tavır alacağı, DP’yi alaşağı ettikten sonra İnönü’yü iktidara geçirecekleri hususunda bilgi aldıklarını da belirten Ahmet Er, şunları söyledi:
“Bu bilgiyi, Mehmet Özgüneş Bey getirdi. Buna asla müsaade edemezdik. ‘Halk Partisi’nin zulmünü özleyebilir miyiz?’ diye sordum Türkeş Bey’e. Ayağa kalktı, sağ elini havaya kaldırdı ve aşağıya doğru salladı. Hiç konuşmadı. Bunun manasını biz anlamıştık. ‘Halk Partisi’ne bu fırsatı vermeyiz, haddini bildiririz.’ demek istiyordu. Ben ikinci bir soru sordum: ‘Yapabilir miyiz?’ Bunun cevabını alamadım. Yapamadık. Biz onları süreceğimiz yerde, onlar bizi sürdü, yapamadık.”
‘MENDERES HEM İÇERİDEN HEM DIŞARIDAN KUŞATILMIŞTI’
Merhum Başbakan Adnan Menderes’in idamı haketmediğini dile getiren Ahmet Er, “Allah rahmet eylesin. İdam edildiğinde eşimle birlikte saatlerce hıçkıra hıçkıra ağladık. Menderes sadece dışarıdan değil, içeriden de kuşatılmıştı. Kendi partisi tarafından da kuşatılmıştı. Kendi içinden arkadaşları hakaretler ediyordu, ‘Son dönemlerde söz dinlemez hale geldi.’ diye şikayet ediyorlardı.
Darbeden önce Menderes’e, Yüzbaşı Vecihi Öğütçüoğlu isimli arkadaşımızı gönderdik. Çorum milletvekilinin evinde sabahlara kadar konuşmuşlar. Menderes de Vecihi Bey’e, ‘İnşallah tekrar konuşalım.’ demiş. Biz vatanımızı istiladan kurtardık, kültür istilasından kurtaramadık. Kültür istilasında, aydınların ve yöneticilerin payı olduğunu ifade ettik. Onun için İsmet İnönü’ye karşı bir sempatimiz yoktur.” dedi.
‘DARBE YÜZÜNDEN MEDRESE YAPIMINA BAŞLAYAMADIK’
Bediüzzaman Said Nursi’nin Van’da yaptırmak istediği medreseye öncülük etmek istediğine de değinen emekli Binbaşı Er, şunları kaydetti: “1979’da Muş’taydım. O civarlardaki vilayetlerde ne kadar İhlas Risalesi, ne kadar Uhuvvet Risalesi varsa hepsini aldım ve köylerde dağıttım. Buna Allah şahit. Gittiğim hiçbir köyde, siyasetten hiç bahsetmedim. Bütün o kitapları okudum ve dağıttım.
Namık Kemal Zeybek de bunun şahididir. Medrese açılması konusunu Türkeş’e açtım, ‘Olur, ben Süleyman Demirel’le görüşeyim.’ dedi. Onu da ikna etmiş, medreseyi yapacağız. 12 Eylül günü ben dökümanları vereceğim Türkeş’e, Türkeş Başbakan’a verecekti ve çalışmalara başlayacaktık ama o gün ihtilâl oldu ve darbe yüzünden medrese yapma işi kaldı.”