Doğum Tarihi
1931
Şehir
Niğde
li Ercan, 1931’de Niğde’nin İçmeli (Ferhenk) köyünde doğmuştur. Şiirlerinde genellikle Ercan ve Ali Ercan’ı mahlas olarak kullanan âşığın babasının adı Ahmet, annesini adı Fatma’dır. Küçük Ali, altı yaşındayken annesi Fatma Hanım’ı, üç ay sonra kardeşi Mustafa’yı ve altı ay sonra da babası Ahmet Bey’i kaybeder (Ercan 1965: 6). Ercan’ın babası Ahmet Bey, hayatta çok sevdiği, güzelliğiyle hem kendi hem de komşu köylerin dilinden düşürmediği eşi Fatma’nın ve oğlu Mustafa’nın ölümüne dayanamayarak “Geliyorum” adlı şiiri yazar ve altı ay sonra hayata veda eder (Özmen 2009: 1197). Bir yıl kadar babaannesinin yanında kalan Ali Ercan, köyünde ilkokulu birkaç yıl okuduktan sonra evin tek erkeği olmanın yüklediği geçim sıkıntısı sebebiyle okulu bırakır ve köyde çobanlığa başlar (Ercan 1965: 7-8). Henüz sekiz yaşında çobanlık yaparken hem çalmaya hem de söylemeye başlayan Ercan, askere gidinceye kadar çobanlıkla uğraşır. Askerden döndükten sonra 1951’de evlenen âşığın bu evlilikten Mustafa ve Ahmet adlarında iki oğlu, Feza adında bir kızı dünyaya gelir (Bakırcı 2917: 44-45). 18 yaşındayken İstanbul radyosunun açtığı sınavı hem ses hem icra alanlarında kazanır ve burada çalmaya baslar. Aldığı ücretin azlığı sebebiyle işi bırakmak zorunda kalır (Özmen 2009: 1198) ve Niğde’ye döner. Daha sonra Ercan, çeşitli işlerde çalışmak üzere Gaziantep ve Adana’ya gider. Bu illerde bir süre çalıştıktan sonra Niğde’ye tekrar döner. 1963’te Niğde Valisi Vefik Kitapçığil zamanında Bahçeli’deki Roma Havuzu Köşk gazinosunu bir arkadaşıyla kiralayıp çalıştırmaya başlar. Niğde’de çalıp söylemeye başlayan Ali Ercan, artık tanınan bir sanatçı durumuna gelir. Sanat yaşamına bir süre sonra İstanbul’a taşıyan âşık, hâlen İstanbul’da yaşamakta (Bakırcı 2017: 45) ve yazları memleketi Niğde’ye gelmektedir.
Ali Ercan, gezdiği her yerde doğadaki canlılara şiirler, destanlar düzmüş, ağıtlar bestelemiştir. Kırık dökük, vezinsiz ve yarı kafiyeli mısralarla bir şeyler bulup söylüyorsa da ruhen ve fikren bunlarla yetinmez. Sözün yanında saz, sazın yanında söz olmasını isteyen âşık, bir tahta parçasına bağladığı birkaç sıra dokuma ipliğiyle yaptığı saza, deve dikenlerinden yaptığı tezeneyle vurmaya başlar ve onun ilk saz deneyimi bu olur. Ercan, yaptığı ilkel sazdan çıkardığı seslerden mutlu olmuş, ancak köyüne dönerken duvar kenarında oynayan çocukların onunla alay etmeleri onu saz çalmak için daha da kamçılar. Ercan’ın saz çalma merakıyla yaptığı ilkel sazı dayısına göstermek istemese de köyün delikanlıları, Ercan’ın saz merakını dayısına anlatır. Bunun üzerine Ercan’ın dayısı ona bir saz satın alıp hediye eder (Ercan 1965: 8). Bu saz artık, onun hayatı boyunca yanından ayırmayacağı bir arkadaşı olur. Sazı kendi kendine çalmaya çalışır. Köyde İdris Dayı lakabıyla tanınan bir saz ustasından da dersler almaya başlar. Ercan’ın sazıyla ilk çaldığı türküler, Gömleksiz Hasan Dede’den öğrendiği “Göklerden çıktım derya yüzüne”, “Eminem” ve “A gelin” türküleri olmuştur (Özmen 2009: 1198). Zamanla çevresindeki şairlerden beste yapmayı öğrenir, bağlamasını ise daha iyi çalmaya başlar. Ali Ercan, Niğde merkeze taşındıktan sonra saz ustalarından Emin Aldemir ve zamanın ünlü yorumcularından Aliye Akkılıç ile tanışmıştır. Onların tavsiyeleri ile 18 yaşında İstanbul radyosunun açtığı sınavı hem ses hem icra alanlarında kazanıp burada çalmaya başlar (Özmen 2009:1198). Ali Ercan’ın jüri huzurunda söylediği ilk şiirin ilk dörtlüğü şöyledir: “Buraya koymuşlar bir büyük kantar/Bu kadar insanı kantar mı tartar/İyi çal su sazı Ercan da yakayı kurtar/ Hakkında yaramazı söylerler şimdi “(Türkmen 1996: 25). İki yıl boyunca İstanbul radyosundaki görevini sürdüren Ercan, emeğinin karşılığının az olduğunu düşündüğü için İstanbul radyosundan ayrılmaya karar verir.
Ali Ercan’ın musiki hayatının gelişmesine katkı sağlayan en önemli dönemi, askerlik dönemidir. Özellikle askerlik çağında bağlama ve türküler sayesinde farklı kültürler ve insanlarla tanışır. Askerde iken ufku iyice genişler, bilgisi artar. Askerlik sonrası Niğde’de düğünlerde saz çalmaya başlayan sanatçı, bir yandan da Halk Eğitimi Merkezinin halk müziği ve bağlama kurslarında öğreticilik yapar (Atılgan 2002: 31) ve bir çok öğrenci yetiştirir. Bu öğrenciler arasında Niğde’nin tanınmış saz söz ustalarından öğretmen Ziya Özdağ ve kimya mühendisi Erkan Yolseven de vardır.
Sayfalar: 1 2