Anthony Quinn Biyografisi
Perdenin zorba’sı, bir tür ilkel toprak ve doğa adamının en görkemli sinemasal yansıması… Köylüden ihtilalciye, ressamdan büyücüye, boksörden boğa güreşçisine, gangsterden kovboya her rolü kendi kişiliğini katarak oynayabilen, aynı kolaylıkla Onassis, Notre Dame’ın kamburu, Gauguin, Papa veya Hazret-i Hamza olabilen ve 60 yıllık mesleğine 100 film sığdıran büyük oyuncu…
Anthony Quinn, 21 Nisan 1915 tarihinde Meksika’nın Chihuahua şehrinde doğmuştur. Ancak ailesi doğumundan kısa bir süre sonra Los Angeles yerleşti. Anthony Quinn 9 yaşındayken babası öldü.
Meksika‘da Chiuhaha kasabasında doğduğu kesin… Annesinin Meksikalı, babasının İrlandalı olduğu da… Ancak mesleklere gelince çelişkili bilgiler var. Annesinin Pancho Villa’nın yanında savaşmış sert bir kadın, bir “soldadera” olduğu söylenir. Babası ise bir söylentiye göre bir kameraman, bir diğerine göreyse mevsimlik işçi olarak işe başlayıp sonradan Hollywood‘un ilk günlerinde bir hayvanat bahçesi kuran bir serüvencidir. Karmaşık kökenleri ve Latin/Anglo-Sakson karışımı kanı, onun ilerde hemen her ırktan ve kökenden kişilikleri rahatlıkla oynamasını sağlayacaktır. Quinn, gerçek ve eksiksiz bir dünya vatandaşıdır.
ABD‘de bir süre sahneye çıktıktan sonra Parole fil adım attı. The Plainsman, Blood and Sand gibi filmlerde uzun yıllar yardımcı roller oynadı ve daha çok kötü Yerli ya da Meksikalı tiplerini canlandırdı. İlk gençliğinde boğa güreşine merak sarar, arenaya çıkar. Sonra 1936‘da sinemaya adım atar. İlk filmlerindeki çok küçük rollerini, zaman içinde büyük rollere çevirir… Ama bu Meksikalı, kızılderili veya gangster rolleri, ona şöhretin yolunu açacak gibi değildir. O yıllardaki asıl başarısı, 1936‘da The Plainsman -Ovalar Kaplanı, iki yıl sonra The Buccaneer – Korsan, ertesi yıl da Union Pasific- Pasifik Ekspresi filmlerinde rol aldığı ünlü yönetmen Cecil B. de Mille‘in evlat edindiği kızı Katharine de Mille’in kalbini çalarak onunla evlenmesidir. Ama bu bile, 1930‘ların sonlarında Quinn’e beklediği ünü getirmeyecektir.
Savaş yıllarında Paramount’tan ayrılıp Warner Bros ve FOX’la çalışır. Rollerinin önemi çok yavaş biçimde artmaktadır. Sert, giderek çirkin fiziğinin ardında saklı o müthiş dinamizmi henüz bilinmediği için, yönetmenler ona önemli rolleri lâyık görmezler. Blood and Sand – Kanlı Meydan, They Died with their Boots On – Sayılı Kahramanlar, The Oxbow İncident- Oxbow Olayı, Buffalo Bill gibi filmlerde hep asıl kahramanın yanıbaşındaki adam veya adamlardan biridir. Sayılı Kahramanlar’da kızılderili şef Crazy Horse veya Bataan’a Dönüş’teki Filipinli savaşçı rollerine aynı inandırıcılığı katabilmektedir.
Sinemadan beklediğini bulamayan Quinn, Broadway’e yönelir, orda “İhtiras Tramvayı” oyununda Marlon Brando‘nun yerini alarak eşit düzeyde başarı kazanır. 1951‘de üç yıllık bir ayrılıktan sonra Hollywood‘a döndüğünde şansı artmış gibidir. Robert Rossen‘ın şaşırtıcı boğa güreşi filmi The Brave Bulls – Kanlı Kılıç’ta başarı kazanır. Hemen ardından, Meksika kökenlerini hatırlayan Elia Kazan tarafından Viva Zapata’da Marlon Brando/Zapata’nın kardeşini oynamak için seçilir. İki oyuncu da Oscar adayı olarak, Broadway’deki rekabetlerini sürdürürler. (Zaten sette de pek anlaşamadıkları hem Kazan’ın, hem de Brando’nun anılarında yazılıdır.) Elia Kazan‘ın 1952 tarihli Viva Zapata’sıyla en iyi yardımcı oyuncu Oscar’ını kazanınca başrollerde gözükmeye başladı.
Bu ilk raundu Quinn kazanır, yardımcı oyuncu olarak heykelciği kucaklar. Dört yıl sonra da Vincente Minnelli‘nin Lust for Life – Ölmeyen İnsanlar’ındaki Gauguin rolüyle ikinci yardımcı oyuncu Oscar’ını alacaktır. Ancak Brando, sonraları iki baş oyuncu Oscar’ıyla elbette bu yarışı önde bitirir.
İlk Oscar’ı Quinn’in şansını artırır. Art arda Ride Wayuero – İki Aşk Arasında, Blowing Wild – Müthiş Mücadele gibi gösterişli western’lerde Robert Taylor, Ava Gardner, Gary Cooper, Barbara Stanwyck gibi starlarla ve eşit düzeyde rollerde oynar. Avrupa sinemasının ilgisini çeker. Federico Fellini‘nin ilk büyük filmi La-Strada -Sonsuz Sokaklar’da nefes kesici bir Zampano olur. Küçücük, bebek kadın Gelsomina’ya tutulan gezginci, dev gösteri adamı… İtalya‘da çevrilen bir Hun İmparatoru Attila’da Attila olur, uluslararası yapım Ulysses – Kral Ülis’in Maceraları’nda ise kralın en yakın arkadaşı…
Fransız yapımı bir Notre Dame’ ın Kamburu’nda Gina Lollobrigida‘nın oynadığı Esmeralda’ya vurulan kambur Quasimodo olur. Yeniden Hollywood‘a dönüp Lust for Life – Ölmeyen İnsanlar’la ikinci Oscar’ını alır. O artık büyük bir yıldız ve uluslararası bir stardır…
Quinn bundan sonra, o ünlü etnik portreler galerisini açar. Wild is the Wind – Vahşi Aşk’ta Anna Magnani, Hot Spell’de Shirley Booth, Black Orchid – Siyah Orkide’de Sophia Loren‘in karşısında hep İtalyan kökenlileri oynar. Last Train from Gun Hill – Kan Davasının Sonu, Warlock – Korkunç Mücadele; Hellen in Pink Tights- Korkunç Kumpanya gibi klâsikleşen western’lerde, bu türün kalıplarını aşan incelikli kişilikler çizer. Kayınpederi De Mille’in hastalanması üzerine onun başladığı The Buccaneer – Karsan filmini (ikinci çevrim) yönetmen olarak tamamlar. (Bu alandaki tek denemesi.) 1960‘larda, Nicholas Ray‘in The Savage İnnocents-Vahşi Masumlar’ında Eskimo olur…
Arabistanlı Lawrence‘in Bedevi şeyhi, Barabbas’ın Barabbas’ı, Zorba the Greek – Zorba’nın Yunanlı ermiş Zorba’sı hep odur. Cacoyannis’in filminde bu ünlü Nikos Kazancakis kahramanına, yaşam sevgisi, Akdeniz felsefesi, sirtaki adımları ve uzo tutkusuyla karışık müthiş bir canlılık getirir ve son Oscar adaylığını kazanır. Bu rol onun sağduyulu, ayakları yere basan, ama aynı ölçüde hülyalı ve duygusal toprak adamları kimliğinin zirvesidir. Artık daha öteye gitmesi nerdeyse olanaksızdır.
Nitekim gidemez de… Ama hep dener. Daha iyisini değilse de farklısını, özgün ve yeni olanını yapmak için uğraşır. The Guns of Navarone – Navaron’un Topları, Lost Command-Zafer Yolları, The Twenty Fifth Hour- Yirmibeşinci Saat, The Rover-Maceralar Beldesi, The Magus-Büyücü, The Marseilles Contrad -Ölüm Anlaşması gibi uluslararası yapımlarda oynar. İsviçreli yazar Frederich Durrenmatt‘tan uyarlanan The Visit-Ziyaret’te (1963) eşlik ettiği Ingrid Bergman‘ı beş yıl sonra A Walk in the Spring Rain – Bahar Yağmuru’nda yeniden bulur.
Anna Magnani ile yeniden karşılaşması ise Stanley Kramer‘ın The Secret of Santa Vittoria – Kasabanın Sırrı’nda gerçekleşir. Baba’nın açtığı furyada, The Don is Dead – Baba Öldü’de kendi Corleone’sini yaratırken, The Shoes of the Fisherman’da Papa, The Message – Çağrı’da Hazret-i Muhammed’in dava ve inanç dostu Hamza, The Greek Tycon -Akdenizli’de armatör Onassis olur. Çağrı (film) filminde Hz. Muhammed’in amcası Hamza bin Abdülmüttalib‘i, Lion of the Desert; Çöl Aslanı filminde Ömer Muhtar’ı canlandırdı.
70’lerdeki filmleri gösterişli, ama koftur. 80’lerde ise hep eski başarılarını yineler gibidir. Lion of the Desert – Çöl Aslanı, Çağrı‘nın başarısını yinelemek isteyen Mustafa Akkad‘ın kotardığı bir İslam usulü üstün yapım, The Richest Man in the World, yine Aristotle Onassis‘i oynadığı bir TV dizisidir. 90’lara ise The Revenge-İntikam, Ghosts Can’t Do It – Hayaletler Beceremez gibi gerçek facialarla girer. Acaba en küçük bir seçme duygusu kalmamışçasına bunamış mıdır? Üç eşinden olan toplam sekiz çocuğuna bakmak için paraya bu derece gereksinmesi mi vardır? Yoksa hep hayalini kurduğu (ve sonunda gerçekleştiremediği) bir Picasso’nun hayatı projesi için sermaye mi toplamaya çalışmaktadır?
Ancak Quinn, tükenmiş değildir. Nitekim son yıllarda kimi genç ve özgün yönetmenlerin filmlerinde küçük, ama çarpıcı roller almayı ve bu filmlere değer katmayı sürdürür. Spike Lee‘nin Jungle Fever, John McTiernan‘ın The Last Action Hero – Son Muhtefem Kahraman, Alexander Rockwell’in Somebody to Love -Sevecek Biri ya da Alfonso Arau‘nun A Walk in the Clouds – Bulutlarda Yürüyüş filmleri gibi… 1980’lerin ortalarında yeniden Broadway’e dönmüş ve yıllar sonra Zorba karakterini sahnede canlandırmıştır. Bir aralar plâk dolduran ve “I Love You, You Love Me’ adlı parçasını listelere sokan da odur.
1988 yılında “Stradivari” filminde oğulları ve torunlarıyla birlikte oynadı. 1990‘larda Herkül dizinde Zeus rolünü oynadı.
O, sinemadaki 60 yılı aşan çabasından henüz yorulmamış, enerjisini 85’e yaklaşan yaşına rağmen tüketmemiş bir sinema adamı, doğuştan bir oyuncu, mesleğini sonuna dek götürecek bir profesyoneldir. Bir zamanlar “benim sadece kızılderili oynayabileceğimi sanıyorlar,” diye tepki gösteren genç ve öfkeli aktör, artık bir dünya oyuncusuna ve bir beyazperde efsanesine dönüşmüştür. İslamiyet’in doğuşunu anlatan “Çağrı” filminde Hz. Hamza rolünü oynayan Quinn, Türk izleyicilerin gönlünde taht kurmuştu. Özyaşamını daha 1972‘de, “The Original Sin-İlk Günah” adıyla yayınlayan Quinn’in günümüzde bu kitabı yeniden ele alıp birçok bölüm eklemesi gerekecektir!…
3 Haziran 2001 tarihinde ABD‘nin Boston kentindeki bir hastanede tedavi gören Quinn solunum yetersizliğinden hayatını kaybetti. 86 yaşında hayata gözlerini yuman Athony Quinn ile ilgili tedavi gördüğü Brigham and Women’s Hastanesi’nde ayrıntılı açıklama yapılmadı. Bir hastane yetkilisi sadece Quinn’in 09:30’da öldüğünü belirtmekle yetindi. Bir süredir hastanede tedavi gören ünlü aktörün yakın arkadaşı, Rhode İsland eyaleti Providence kenti Belediye Başkanı Vincent Buddy Cianci, Quin’in solunum yetmezliğinden öldüğünü kaydetti.
Üç kez evlenen Quinn’in, bu evliliklerden ve evlilik dışı ilişkilerinden, toplam 13 çocuğu vardır.
Evlilikleri :
1. evliliği: 1937 yılında Katherine DeMille ile evlendi. 1965 yılında boşandı. Üç kız ve iki erkek çocuğu oldu.
2. evliliği: 1966 yılında Jolanda Addolori ile evlendi. 1997yılında boşandı. Üç erkek çocuğu oldu.
3. evliliği: 1997 yılında Kathy Benvin ile evlendi. Bir kız ve bir erkek çocuğu oldu.
Ödülleri :
1952 – Akademi Ödülleri, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, Viva Zapata!
1956 – Akademi Ödülleri, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, Lust for Life
1987 – Altın Küre Ödülleri, Cecil B. DeMille Award, Ömür boyu başarı ödülü
Filmlerinden bazıları :
1936 – The Milky Way
1937 – Daughter of Shanghai
1938 – The Buccaneer
1938 – Dangerous to Know
1940 – Road to Singapore
1940 – The Ghost Breakers
1940 – City for Conquest
1941 – Blood and Sand
1941 – They Died with Their Boots On
1942 – Larceny, Inc.
1942 – Road to Morocco
1942 – The Black Swan
1943 – The Ox-Bow Incident
1944 – Buffalo Bill
1945 – Where Do We Go from Here?
1945 – Back to Bataan
1947 – Sinbad the Sailor
1952 – Viva Zapata!
1952 – The World in His Arms
1952 – Against All Flags
1953 – Ride, Vaquero!
1954 – The Long Wait
1954 – La Strada
1954 – Attila
1955 – Ulysses
1956 – Lust for Life
1956 – The Hunchback of Notre Dame (Notre Dame de Paris)
1957 – The River’s Edge
1957 – Wild Is the Wind
1958 – The Black Orchid
1958 – The Buccaneer (director only)
1959 – Warlock
1959 – Last Train from Gun Hill
1960 – The Savage Innocents
1960 – Portrait in Black
1961 – The Guns of Navarone
1961 – Barabbas
1962 – Requiem for a Heavyweight
1962 – Lawrence of Arabia
1964 – The Visit
1964 – Behold a Pale Horse
1964 – Zorba the Greek
1965 – A High Wind in Jamaica
1967 – The 25th Hour (La Vingt-cinquième Heure)
1967 – The Happening
1968 – The Shoes of the Fisherman
1968 – The Magus
1969 – The Secret of Santa Vittoria
1970 – Walk in the Spring Rain
1972 – Across 110th Street
1976 – The Message
1978 – The Greek Tycoon
1978 – Sanchez’in Çocukları
1981 – Lion of the Desert
1983 – Circle of Power (sadece yardımcı yapımcı)
1988 – Stradivari
1988 – Onassis: The Richest Man in the World (Aristotle Onassis)
1990 – Ghosts Can’t Do It
1990 – Revenge
1991 – Only the Lonely
1991 – Jungle Fever
1991 – Mobsters
1993 – Last Action Hero
1994 – Hercules and the Amazon Women (TV)
1994 – Hercules and the Lost Kingdom (TV)
1994 – Hercules and the Circle of Fire (TV)
1994 – Hercules in the Underworld (TV)
1994 – Hercules in the Maze of the Minotaur (TV)
1995 – A Walk in the Clouds
1996 – Gotti (TV)
1996 – Seven Servants
1999 – Oriundi
2002 – Avenging Angelo