Anthony van Dyck Biyografisi
Portreleriyle tanınan Van Dyck, 17. yüzyılın Peter Paul Rubens‘ten sonra en önemli Barok Flaman sanatçısıdır.
Anthony van Dyck, 22 Mart 1599 tarihinde Anvers, Belçika’da Anversli bir tacirin oğlu olarak doğmuştur. İngiliz portre okulu’nu kurdu ve bir renge adını verdi (Van Dyck kahverengisi).
Anthony van Dyck, 1609 yılından 1612 yılına kadar Hendrick Van Balen‘in yanında çıraklık yaptı. İhtiyar adlı bir resmi 1613 tarihini taşır. Ressam Jacop Jordaens ve Ressam Peter Paul Rubens ile çalıştı, Onun yaygın fırça vuruşunu ve parlak renklerini benimsedi. Rubens gibi edebî ve mitolojik konuları işledi. Kiliseler için hazırladığı büyük tuvallerde, ölçülü ve yumuşak bir barok anlayışı görülür. 1618’de usta oldu. Van Dyck asıl başarısını eşsiz portreciliğine borçludur. 1620’de İngiltere‘ye çağrılması sanatçının meslek yaşamında bir dönüm noktası oldu.
1620’de koleksiyoncu Thomas Howard tarafından İngiltere sarayına sokuldu ve Howard’ın sayesinde Venedik resim sanatıyla tanıştı. İngiltere Kralı I. Charles, kendisinin ve sarayındakilerin portrelerini yaptırmak istiyordu. İngiltere’de üç ay kaldı.
1622’den 1627’ye kadar İtalya‘da ikamet etti; Roma‘da Kardinal Bentivoglio’nun misafiri oldu, sonra Cenova’ya yerleşti ve özellikle portreler çizdi. Titian‘ı kendine örnek aldı. 1627 yılında Anvers’e döndü, kiliseler için çalıştı ve portreler yaptı.
1627-1632 arasında Ansver’de kiliseler için çalıştı ve portreler yaptı. 1630’da Paris‘e gitti, meşhur kemerlerin gravürlerini yaptı. 1632’de I. Charles, ona şövalye unvanı verdi, lütuflara ve paraya boğdu. Van Dyck o tarihten sonra ingiliz soylularının resimlerini çizdi ve Blackfriars veya Eltham’daki kır evinde lüks bir hayat yaşadı
1632 yılında İngiltere‘ye yerleşti. Kral I. Charles‘ın emriyle saraya ressam olarak atandı. Van Dyck sarayda rahat bir yaşantı sürdü. 350’den fazla portre yaptı. Bunlardan 38’i kralın portreleriydi. Tablolarında İngiliz aristokrasisinin kibirli tutumunu yansıttı. Van Dyck’in ilk portrelerinde tabloların arka kısmı boştu. Fakat sonradan Peter Paul Rubens ve Titian‘ın etkisiyle arka plânda sütun, perde, vazo gibi eşyalara da yer vermeye başladı.
Van Dyck’in portrelerinin bir başka özelliği, ülkesinin ünlü ipekli, dantela kumaşlarının da tüm ayrıntılarıyla resimlendirilmiş olmasıdır. Portrelerinde yüzler daima sakin, insana güven ve huzur veren bir anlatım taşır. İngiliz portre okulunun kurucusu olan Van Dyck, 18. yüzyılın büyük İngiliz portre ressamları Thomas Gainsborough ile Joshua Reynolds‘u önemli ölçüde etkilemiştir.
Anthony van Dyck, 42 yaşında öldüğünde, uluslararası ün, servet, şövalyelik kazandıran parlak bir kariyeri geride bırakır. Peter Paul Rubens’in atölyesinde yetişir. Van Dyck, dinsel resimler de yapar, ancak kazandığı başarı, portre alanındaki sıradışı yeteneğinden gelir. Keskin bir gözlemciydi, görkemli bir zarafeti ve vakarı imgenin canlı varlığı ile nasıl birleştirileceğini biliyordu. Parlak, tam boy olarak çalıştığı portreleri, katı ve yapay görünmeyen, heybetli bir poz içerisindedirler.
Cenova’da, Rubens’in gösterişli portrelerini örnek alarak, Spinolalar, Durazzolar, Brignole Saleler gibi büyük ailelerin üyelerini olanca görkemleriyle yansıtmasını bildi. Şahlanan atları zaptetme ye çalışan binicilerin, ağır kumaştan giysileri içinde dimdik oturan mağrur kadınların boy resimlerini yaptı. Oldukça aşağıya yerleştirilen ufuk çizgisi, alttan yukarıya bakılıyormuş gibi görünen figürler, biçimleri uzatarak, eteklere daha fazla genişlik vererek portreye anıtsal bir hava kazandırır.
Bu alanda en başarılı yapıtları, Markiz Balbi (Washington), Cenovalı bir kadın ile kızının portresi (Brüksel), Paolina Adorno (palazzo Rosso, Cenova), Markiz Cattaneo Washington) ve bir kırmızılar uyumu içinde Roma’da yaptığı Kardinal Bentivoglio’dur. (Pitti sarayı, Floransa). Anvers’te, burjuvalardan, dostlardan, sanatçılardan oluşan bir müşteri kitlesi için Van Dyck flaman tarzına özgü yarım boy portrelere, yalınlığa, uçuk renklere, kıvrımlı fırça vuruşlarına döndü; kişisel ayrıntılar üstünde titizlikle durdu, tinsel yöne önem verdi.
Buna karşılık, İngiltere’de yaptığı dört yüze yakın protrede Van Dyck, bir siluetin, bir yüzün yalnızca en ayırtedici çizgilerini yakalamakla yetinmedi, her kişinin yüzünde o kişinin peşinden koştuğu ideali de yansıtmaya çalıştı. Bu resimlerde oldukça inceltilmiş boyalar, en ince nüansları vermeye olanak sağlayan renkler kullanılmıştır. Sıcak renklerle işlenmiş gölgeler, altın ve gümüş rengi ışığın etkisini daha da artırır. Kadife, ipekli, saten gibi kumaşların şaşırtıcı gerçekliği, titizlikle seçilmiş mavi, mor, beyaz gibi renklerin değerlendirilmesine olanak verir.
Sevimli Mary Ruthven (Prado), George ve Francis Villiers (Londra), Bedford kontesi (lord Egremont kol.) ve yeşillikler ortasında, beyaz atını dizgininden tutan, siyah fötr şapkalı, beyaz ipek ceketli, kırmızı pantolonlu Charles I (Louvre), daha birçok başka resimle birlikte, ayrıcalıklı sınıfı içinde görülen bir ulusun şaşırtıcı portresini oluştururlar.
Kraliçe Henrietta Maria Sir Jeffrey Hudson ile Birlikte adlı tablosunda, genç İngiltere kraliçesi, saray soytarısı Jeffrey Hudson’un yanında uzun boylu ve azametli olarak görülür. Portrede, sıcak ve soğuk tonları birbirinin yanına ustalıkla yerleştiren Van Dyck kadife ve ipek malzemenin şaşaasını ortaya çıkarır.
Anthony van Dyck, 1639 yılında Mary Ruthven ile evlendi.
Anthony van Dyck, 9 Aralık 1641 tarihinde Londra, İngiltere’de 42 yaşında ölmüştür.