Bakunin 

Bakunin, Moskova’nın kuzeybatısında, Torzok ve Kuvşinovo arasındaki Piramukhino köyündeki aristokrat bir ailenin çocuğudur. 14 yaşındayken Topçuluk Üniversitesinde askeri eğitim aldığı St. Petersburg’a gitti. Eğitimi 1832 yılında tamamlandı ve Rusya İmparatorluk Muhafız Alayı’na düşük rütbeli bir subay olarak atandı ve Minsk’e, Gardinas’a, Litvanya’ya (artık Belarus) gönderildi. Babası Bakunin’in askeri ya da sivil göreve devam etmesini istiyordu. Bakunin ise 1835 yılında felsefe okuma niyetiyle Moskova’ya geçti.
Bakunin, Moskova’da eski üniversitelilerden oluşan bir grupla arkadaşlık kurdu ve ardından sistematik bir idealist felsefe çalışmasına başladı. Özellikle de Schelling, Fichte ve Hegel’e yoğunlaştı. Başından beri o ve arkadaşları çalışmalarını, o dönem modern bilimin başkenti sayılan Berlin’e bir seyahat yaparak tamamlamak istiyorlardı. Bakunin’in ailesi, bu yolculuğun masraflarını karşılamayı önce reddetti; ama sonunda yumuşadılar ve 1840 yılında yolculuğa çıktı.

O sıralar Bakunin’in planı üniversitede profesör olmaktı. Fakat daha sonra “Sol Hegelciler” adı verilen radikal öğrencilerle karşılaştı ve onlara katıldı. Berlin’deki sosyalist harekete dahil oldu. Buradan Proudhon ve George Sand’le karşılaşacağı, Polonyalı sürgünlerin lideriyle tanıştırılacağı Paris’e geçti. Paris’ten İsviçre’ye seyahat etti. Burada bir süre kalarak sosyalist hareketlerde etkin olarak bulundu.

İsviçre’deyken, Bakunin Rusya hükümeti tarafından Rusya’ya çağrıldı ve çağrıyı reddetmesi üzerine mallarına el konuldu. 1848 yılında Paris’e döndüğünde, Rusya’ya karşı ateşli bir saldırı başlattı ve bu Bakunin’in Fransa’dan sürülmesine neden oldu. 1848’in devrimci hareketleri kendisine demokratik ajitasyon yapan köktenci bir kampanyaya katılma fırsatını verdi ve 1849 Mayısındaki Dresden ayaklanmasına katılması nedeniyle tutuklandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. Bununla birlikte idam hükmü ömür boyu hapse çevrildi ve Rus yetkililere teslim edildi. Hapsedildi ve 1855 yılında doğu Sibirya’ya gönderildi.

Bakunin, Amur bölgesine gitmek için izin talep etti ve buradan kaçmayı başararak Japonya’ya, ardından da 1861 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nden İngiltere’ye geçti. Geri kalan yaşamını batı Avrupa’da, özellikle de İsviçre’de sürgünde geçirdi. 1869 yılında Sosyal Demokratik Birliği kurdu. Bununla birlikte Birinci Enternasyonal’in uluslararası bir organizasyon olduğu ve yalnızca ulusal organizasyonların üyeliğe kabul edildiği bahanesiyle Bakunin’in kurduğu birlik Birinci Enternasyonal’e alınmadı. Oluşturulduğu yıl dağılan bu birliği oluşturan çeşitli gruplar daha sonra Enternasyonal’e ayrı ayrı katıldılar.
1870 yılında Bakunin Lyons’taki başarısız bir ayaklanmaya önderlik etti. Ayaklanma daha sonra Paris Komünü için örnek teşkil etti. Karl Marx ve Friedrich Engels daha sonra bu komünü onayladılar ve onu proletarya diktatörlüğünün bir örneği olarak tanımladılar; bununla birlikte Marx Lyons’taki ayaklanmanın erken ve maceracı bir ayaklanma olduğu görüşündeydi. Çünkü başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Aynı zamanda da Bakunin’in etkinliğinde olması böyle bir değerlendirmeyi getirebilirdi.
Bakunin’in 1872’deki Lahey Kongresi’nde Marx’ın üstün gelmesiyle Enternasyonal’den tasfiye edilmesi, Marksist düşüncenin devletin nihai çözülmesinden önce kurulmasını öngördüğü işçi devleti görüşü ile Bakunin’in böyle bir ara basamağa gerek olmadığına dair görüşü arasındaki uyuşmazlığın açık bir temsili oldu.

Bakunin de Marx gibi Yahudi kökenli

Marx’ın (dehasını kabul ederek) yaptığı sınıf çözümlemesini ve kapitalizme ilişkin öne sürdüğü ekonomik teorilerini kabul etmekle birlikte, Devlet ve Otorite hakkındaki görüşlerini de son derece yetersiz buluyordu. Marx’ın küstah ve kibirli olduğunu ve yöntemlerinin komünist devrimi tehlikeye atacağını düşünüyordu. Bakunin, Yahudi kökenli olduğu için Marx’a saldırarak anti-semitist olduğunu da açığa vurdu diyenler de vardır. Fakat ilginç olan Marx’ın redaktörlüğünü yaptığı Neue Rheinische Zeitung’da Bakunin’in Rus ajanı olduğunu iddia eden bir haberin ciddi imiş gibi yayınlanması ve Avrupa’da basınının ve bunlara hakim yahudi kökenlilerin bu sözde haberi sık sık tekrarlamaları karşısında Bakunin anti-semitist sayılabilecek ifadeler de kullanmıştır. Bakunin, 1873 yılında Lugano’da bir köşeye çekildi ve 13 Haziran 1876’da Bern’de öldü.
X

HAKKINDA YAZILANLAR

1.Bakunin
Sam Dolgoff
Kaos Yayınları

Tarihin en çalkantılı dönemlerinden biri olan 19. yüzyılda yaşayan Mihail Bakunin, eylemi ve kuramıyla en çok tanınan, en derin iz bırakan anarşist şahsiyetlerin başında gelir. Özgürlük ile otorite arasındaki amansız mücadeleye koca bir ömür adayan Bakunin, yıllarca ayaklanmadan ayaklanmaya, barikattan barikata koşturup durdu. Öte yandan, asi kişiliği ve eylemci pratiği haklı olarak onu bir düşünürden çok bir eylem adamı kimliğiyle öne çıkardığından, devrimci mücadeleye kazandırdığı teorik derinlik zamanla geri planda kalmıştır. Oysa Bakunin, felsefi ve teorik kavrayışlılığı, isabetli öngörüleri ve son derece yerinde saptamalarıyla düşünce ve eylemi bütünleştirerek anarşist hareketin gelişiminde kilit bir rol üstlenmiştir. İşte bu yüzden, dostları da düşmanları da, onun anarşizmin önde gelen bir kuramcısı ve eylemcisi olduğu noktasında hemfikirdiler. Bakunin’in teorik gücü, devleti ve otoriteyi ustaca ve en ince ayrıntısına kadar deşife etmiş olmasından kaynaklanır. Yüz elli yıl önce, Marx tarafından temsil edilen bilimsel sosyalistlerle sürdürdüğü tartışmalarda, her türlü devlet düşüncesinin kölelikten başkabir şeye yol açmayacağını ısrarla vurgularken günümüzde olup bitenleri parlak bir zihin berraklığıyla öngörmüştür. Bu çalışmada da görüleceği gibi Bakunin, bugün cebelleşmekte olduğumuz temel toplumsal sorunları daha o günlerde gündeme getirmiş ve anarşizmi, insanlığı evrensel özgürlüğe götürecek yollardan biri olarak önermiştir. Üç devlet tarafından ayrı ayrı ölüm cezasına çarptırılmış, doğduyu yer olan Rusya’da 13 yıllık hapis ve sürgün yaşamından sonra Sibirya’dan kaçarak Avrupa barikatlarındaki mücadelesine devam etmiştir. Bu çalışma, Mihail Bakunin’in anarşizmini ana hatlarıyla ortaya koyan en kapsamlı çalışmalardan biridir. Kitabın sayfalarını aralamaya başladığınızda, Bakunin’in bu fırtınalı yaşamından süzülüp gelen çarpıcı düşünceleri, gecikmiş bir burukluk eşliğinde benliğinizi saracaktır…