İstanbul Büyükşehir Eski Belediye Başkanı
İstek Vakfı Kurucusu
1941 yılında Eskişehir’de doğdu. İTÜ mezunu. Elektrik Mühendisi. Değişik kuruluşlarda yöneticilik ve yönetim kurulu üyeliği yaptı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim görevlisi oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Evli iki çocuk babası. Almanca ve İngilizce biliyor. Demokrat Merkez Partisi Eski Genel Başkanı.
HABER
Dalan için yakalama kararı kaldırıldı
18 Şubat 2015
Davanın firari sanığı Yeditepe Üniversitesi Kurucusu Bedrettin Dalan hakkındaki yakalama kararı kaldırıldı.
Ergenekon davasının firari sanığı Yeditepe Üniversitesi kurucusu Bedrettin Dalan hakkındaki yakalama kararı kaldırıldı.
Eski Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 10. maddesiyle görevli İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde karara bağlanan ve temyiz için Yargıtay’a gönderilen Ergenekon davası kapsamında, firari olduğu için dosyası ayrılan Yeditepe Üniversitesi kurucusu Bedrettin Dalan’ın avukatı, müvekkili hakkında yakalama kararının kaldırılması için mahkemeye başvurdu.
Başvuruyu inceleyen İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, Dalan hakkındaki yakalama kararının kaldırılmasına oybirliğiyle karar verdi.
HABER
Bedrettin Dalan Türkiye’ye döndü
10 Mart 2015
Hakkındaki yakalama kararı kaldırılan Bedrettin Dalan İstanbul’a geldi.
Ergenekon Davası’nın firari sanığı Yeditepe Üniversitesi Kurucusu Bedrettin Dalan, hakkındaki yakalama kararının geçen ay kaldırılmasının ardından yurda döndü.
Lufthansa Havayolları’na ait bir uçakla saat 00.05’de Frankfurt’tan İstanbul’a gelen Bedrettin Dalan apronda özel VIP aracıyla alınarak Atatürk Havalimanı VIP Salonu’na getirildi. Burada yakınları tarafından karşılanan Dalan, daha sonra havalimanından ayrıldı.
HABER
Bedrettin Dalan: Bir bütün olarak vatanımı özledim
Hürriyet 11 Mart 2015
“Sayın Cumhurbaşkanımızın da o günlerde bunu görmemesi son derece doğal. Ama bunu gördükten sonra eğer yoluna devam etseydi, kınardım. Mademki, hatadan döndü ve şu anda o istikamette, kutluyorum. Allah kuvvet versin diyorum.”
12 Nisan 2010’da alınan yakalama kararının geçen ay kaldırılmasının ardından yurda dönen Ergenekon Davası’nın sanığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı, eski milletvekili Bedrettin Dalan, yurtdışında bulunuşuyla ilgili olarak, “şeytani bir kumpastı. Bu kumpasın mağduru olmamak için yurt dışına çıktım” dedi. Dalan, “Ben bu süreci 20-30 yıl önceden görüyordum’ dediniz. Bunu herhangi devletin kişi yada kurumlarıyla organlarıyla paylaştınız mı?’ sorusuna da “Gerekli olan bütün organlara söyledim. Hiç kimse bana inanmadı. Şunu söyleyeyim karım dahi inanmadı” yanıtını verdi.
Dalan, “Devlet erkanından sizi arayan oldu mu? Cumhurbaşkanı Erdoğan Başbakanlığı döneminde Ergenekon süreci için ‘Ben bu sürecin savcısıyım’ ifadesini kullanmıştı. Bu 7 yıllık süreçte siyasetin müdahalesiyle karşılaştınız mı?” sorusu üzerine şöyle dedi:
“Siyasetin müdahalesiyle hiç karşılaşmadım. Sadece hukuk çetesinin birebir düşmanlığı ile karşılaştım. Sayın Cumhurbaşkanımız eğer bu durumu görmediyse görmeyebilir. Biraz evvel de söyledim. 25 yıl önce karıma anlattım karım bana kahkaha ile güldü. Sayın Cumhurbaşkanımızın da o günlerde bunu görmemesi son derece doğal. Ama bunu gördükten sonra eğer yoluna devam etseydi, kınardım. Mademki, hatadan döndü ve şu anda o istikamette, kutluyorum. Allah kuvvet versin diyorum” dedi.
KANAT TAKDIM UÇUYORUM
Bedrettin Dalan, kurucusu olduğu Yeditepe Üniversitesi’nin Rektörlük Binasında basın toplantısı düzenledi. Dalan daha sonra yaptığı konuşmada, 7 yıl aradan sonra ülkesine yeniden döndüğü için büyük bir mutluluk duyduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Bahtiyarlık duyuyorum demek dahi çok hafif bir kelime. Kanat taktım uçuyorum. Gerçek bu. Bir zamanlar ülkemden bir hafta bile dışarıda kaldığım zaman aşırı derecede özler, ilk uçakla gece yarısı olsa dahi ilk uçakla dönerdim. Ancak bu sefer 7 yıla yakın bir zaman yurt dışında kalmak zorunda kaldım. Birçok yazar, çizer kendine göre ’Ergenekon Davasının firari sanığı’ dedi bana. Hayatımda hiçbir şeyden firar etmedim. Hayatımda hiçbir tehlikeden kaçıp kurtulmayı denemedim. Ancak bu seferki tehlike değil, bu seferki doğrudan doğruya sayın Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi kumpas. Yani hukuki gayelerine alet eden, kendini hukuk adamı zanneden bir takım kişilerin kurduğu şeytani bir kumpastı. Bu kumpasın mağduru olmamak için yurt dışına çıktım. Sizi temin ederim ki, yurt dışına çıkarken, bana bu kumpası kuran üst seviyedeki, üst aklın dışında ne polisler, ne savcılar ne de hakimler, kumpasın tetikçileri olan kişiler benim tutuklanacağımı bilmiyorlardı. Ama ben çok çok evvelden şunu çok rahatlıkla söylüyorum. 20 yıl evvelden bu işlerin bana doğru geleceğini biliyordum. Onun için yurt dışına çıkışım herhangi bir devlet görevlisinin beni uyarması ile değil, içinde yaşadığım son 30 yılın macerasının bana verdiği akılla yurt dışına çıktım. Onun için bir memlekette akıl, vicdan, hukuk varsa bana hiç kimse ama hiç kimse bana ‘firari sanık’ diyemez. Sanık olmamız için doğru düzgün bir iddianame ve doğru düzgün çalışan çalışan bir hukuk kanalı gerekirdi. Maalesef bu kumpas davalarının hiçbirisinde ne akıl, ne vicdan, ne hukuk hiçbir şeyden bahsetmek mümkün değildi.”
ADALETE GÜVEN YÜZDE 20’LERE İNMİŞSE…
Dalan sözlerine şöyle devam etti:
“Bu söyledikleri şu anda ben söylüyorum ama devletin resmi savcısı da bunu 15 gün önce Bakırköy’de söyledi. Resmi savcı. Şimdi kendini haksız hukuksuz bir tehlikeden bir komplodan, bir kumpastan korumak için gayret sarf eden insana ’firari’ demenin hangi akla vicdana hizmet ettiğini anlamak mümkün değil. Bugün bile bazı gazeteler ‘Ergenekon davasının firari sanığı’ demiş. Ama şunu söyleyelim ki, firari durumda olanlar, bundan sonra başkaları olacak, olmaya da başladı. Çünkü onlar da bu komplonun belirli kademedeki elemanlarıydılar. ‘Herkes kendi kazdığı kuyuya düşer’ diye bir atasözü vardır. Kumpası kuranlar kendi kazdıkları kuyuya düşmeye bir bir başladılar. Düşmeye de devam edecekler. Çünkü adalet yavaş yürür ama mutlaka ve mutlaka yerini bulur. Yedi yıl gecikmeyle de adaletin yavaş yavaş yerine gelmesini görmekten son derece mutluluk duyuyorum. Bu mutluluk kendi şahsıma ait bir kumpas değil. Çünkü emin olun ki, bu kumpas Bedrettin Dalan’a kurulmadı. Ben sadece bir insanım. Bu kumpas, bu komplo, Türkiye Cumhuriyeti devletine, milletine, adaletine kurulmuş bir ağır bir komplodur, ağır bir darbedir. Bu darbeden nasıl çıkacağımızın yolu aranıp bulunması gerekir. 15 gün önce yeni seçilen Yargıtay Başkanı’nın aynen söylediği şudur, ’dibe vuran Türk adalet sistemini imajını kalkındırmak birinci görevimizdir’ ki kamuoyu araştırmalarında bu yüzde 20’lere inmiş durumda. Bir vatandaş olarak halkın inanırlığı bakımından adalete güveni yüzde 20’lere inmişse o ülkede yaşamak hakimler için dahi zordur.
Ben bunun utancını yurt dışında çok yaşadım. Almanya’da hangi hakime, hangi savcıya, hangi hukukçuya aleyhimde yazılmış iddianame denilen şeyi Almanca ve İngilizce’ye çevirttim, gösterdiysem, hepsi gülüp geçtiler. Alay ettiler. O alay etme emin olun ki, içime kurşun gibi çöktü. Ne olsa benim ülkemin adaleti. Benim ülkemin hakimleri, benim ülkemin savcıları, böyle olmamalıydı. Sadece ülkemin hasretiyle değil 7 yıl bu utançla da yaşadım arkadaşlar. Eğer iddianamenin içinde tek bir satırlık suç unsuru olsaydı, Dünya’nın en büyük hukuk devleti ABD veya Almanya beni ’misafir’ statüsünde oralarda tutmazdı.”
EKONOMİ HUKUK YARATMAZ AMA HUKUK EKONOMİ YARATIR
Hukukun olmadığı yerde yaşamın olmayacağını ifade eden Dalan, şunları söyledi:
“Hukuk olmayan ülkede yaşam olmaz. Her şey hukuktur, adalettir. Hukuk ve adaletin olmadığı ülkede sadece mutluluk değil refah da olmaz. Bir örnek vereyim; Almanya’da hukuk düzenine Alman vatandaşlarının inancı yüzde 20 seviyelerine düşsün. Yemin ediyorum, Almanya’nın ekonomik durumu, Türkiye’nin ekonomik durumunun altına 3 ayda düşer. Ama bugün Almanya Avrupa’nın lider ülkesi ise ekonomide lider hukuku sayesinde ayakta kalıyor o ekonomi. İnşallah bu sözlerim yerini bulur, medyada zamanla hukuğa ayırdığı sayfalarını çoğaltır, gazeteler, televizyonlar… Bunu TC Devleti “hukuka geçişi” yakalayamazsa ne dünyada itibarımız olur ne içerde huzurumuz olur ne de gerçek anlamda zenginliği bulabiliriz. “
DEVLETİN MİSAFİRİ STATÜSÜNÜ TANIYAN ALMAN DEVLETİNE ŞÜKRANLARIMI SUNUYORUM
Yurt dışında geçirdiği yedi yılın çok zorlu geçtiğini söyleyen Dalan, şöyle devam etti:
“Ama bu zorlukları kolaylaştıran gerek yurt dışındaki Türkler, inanılmaz bir şekilde bana ülkemin hasretini azaltan yardımlarda bulundular. Özellikle Almanya’daki yaşadığım bölgedeki Türkler. Onun dışında çok yakın arkadaşlarımın bile selam vermekten, telefon etmekten kaçındıkları zamanlarda çok uzaktan tanıdığım ve gerçek dost olduklarını öğrendiğim dostlarıma arkadaşlarıma buradan çok teşekkür ediyorum. Yedi yıl boyunca gerek üniversiteyi gerekse okulları dimdik ayakta tutan yokluğumda benden de iyi yöneten bütün yönetici arkadaşlarıma ve bize güvenen bütün kardeşlerime evlatlarıma gerçekten samimiyetle teşekkür ediyorum. Son teşekkürüm de, bana Almanya’da sığınmacı statüsü değil, devletin misafiri statüsünü tanıyan Alman devletine ve Alman hukuk sistemine buradan gerçekten şükranlarımı sunuyorum.”
UZUN TUTUKLULUK SÜRESİ ALMANYA’DA SADECE 6 AYDIR
Uzun tutukluluk süresi ile ilgili de konuşan Dalan, “Almanya’da tutukluluk süresi sadece 6 aydır. Gerekli görüldüğü takdirde bir yıla kadar uzatılabilir. Ancak uzatma kararını davayı gören mahkeme değil başka bir mahkeme gerekçelerini de inceleyerek karar verebilir. AB gireceğiz, AB oturduğu temel kavramlar ne kadar zengin olduğunuz değil ne kadar hukuk devleti olduğunuza bağlıdır. Şu kumpas davaları derdinden Türkiye, belasından kurtulsun. Türkiye hukuk devletine hızla gitsin, sizi temin ediyorum AB girmemiz çok çok daha kolaylaşacaktır. Zengin olursak AB’ye girmeyiz, hukuk devleti olursak, hukuk toplumu olursak kendiliğinden gireceğimize garanti gözüyle size söz verebilirim.” dedi.
KARIM DAHİ İNANMADI
Bedrettin Dalan, yaklaşık 20 dakika süren konuşmasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Dalan, “Ben bu süreci 20-30 yıl önceden görüyordum’ dediniz. Bunu herhangi devletin kişi yada kurumlarıyla organlarıyla paylaştınız mı?’ sorusuna, “Gerekli olan bütün organlara söyledim. Hiç kimse bana inanmadı. Şunu söyleyeyim karım dahi inanmadı. Türkiye’deki bu süreçle ilgili 1986 yıllarıydı galiba Güneri Cıvaoğlu’na bir ABD’li subay, Suudi Arabistan’da bir harita göstermişti hatırlar mısınız? Bu süreç o süreçtir. O sürecin detaylarını rahmetli Turgut Özal’a çok yakın olduğum için fazlasıyla öğrendim. Gözüm patladı, yüreğim sıkıldı. Başta karıma açtım, ilgili bütün kişi ve kurumlarına anlattım. Hiç birisi inanmadı. ‘Türkiye’de böyle şey olmaz’ dediler. Türkiye’nin geldiği noktayı görüyorsunuz. Bu bir hikaye değil bu bir büyük evrensel bir proje. Onun da mağdurları arasına girdik. Mağdur olduk açık söyleyeyim. Bu mağduriyetten dolayı pişmansın? Hayır değilim. Yapman gerekeni, uyarı görevini yaptım. Benden bu kadar. Gerisi de devletimize, milletime ait bir hadisedir.” diye cevapladı.
SAVCILIK ÇAĞIRIRSA KUMPASIN BÜTÜN DETAYLARINI ANLATIRIM
Dalan, “Kumpas iddiasıyla ilgili soruşturma yürütülüyor. Bu kapsamda savcılığa gidip şikayette bulunacakmısınız?” şeklindeki soruya, “Şu anda avukatım bu konuda şikayette bulundu. Eğer savcılık çağırırsa çok detaylı olarak bu kumpasın bütün detaylarını anlatırım. Dalan, “Söylediğiniz kumpas ve büyük proje iddialarını biraz açabilirmisiniz?” sorusuna, “Onu Güneri Cıvaoğlu’na sorun kendisi gazeteci. Burada şey yaparsak çok uzun sürer. Ben siyaset yapmak istemiyorum. Güncel siyasetin tamamen dışındayım. Onu da söyleyeyim. Kesinlikle herhangi bir şekilde siyasete girme gibi bir niyetim yok. Benden hiç kimse çekinmesin. Bedrettin Dalan görevini yapmıştır, mağduriyetini de çekmiştir. Ne demişti Tuncay Güney, Kanada’dan ‘ Bu bir senaryoydu. Bu senaryo da herkes rolünü oynadı. Senaryo bitti. The End’ senaryo bitmiş olmasaydı bende burada belki hala olamazdım.” dedi.
AĞLATMA BENİ…
Dalan, “Kırgınlığınız var mı?” sorusuna, “Kırgınlığım olmaz mı. Yedi yıl müddetçe ciğerim dağlandı her gün. Her gün giden uçaklar İstanbul’a doğru gidiyordu (Gözleri doldu) Ağlatma beni şimdi.” dedi.
O KİTAPTA HEPSİ YAZILI
Dalan, “Türkiye’de İrtica ve Cemaat Kuşatmasında Eğitim adlı kitap bir yazmıştınız. 20 yıl önce görmüştüm, demiştiniz. Söyledikleriniz şu an size neyi hatırlatıyor? sorusuna şu yanıtı verdi:
“Evet o kitapta bu olacakların hepsi yazılı. İsim vermeden yazılı. Noktası elifine kadar yazılı. Bir kitap daha yazmıştım. ‘Türkiye’ye uzanan eller’ onda da yazılı hepsi. Tarihten ders alınırsa tarih tekerrür etmez. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’yı yıkan bütün enstrümanlar bugün yine Türkiye’nin önüne kondu. Ben çok akıllı olduğum için değil, çok okudum, analiz yaptım, mühendis kafasıyla karşılaştırmalar yaptım önümüzde duruyor. Devletçe, milletçe, hükümetçe çok uyanık olmamız lazım. İçimizdeki kavgaları minimuma indirip bu uluslararası komplo ile nasıl baş ederiz takkemizi önümüze alıp düşünmemiz lazım.
YETİŞTİRDİĞİM GENÇLEİ DEVLETİN İÇİNE YERLEŞTİRSEYDİM KOMPLONUN BAŞI OLURDUM
Dalan, “Kumpas bozulması için atılması gereken adımları yeterli buluyormusunuz” şeklindeki bir soru üzerine de şöyle dedi:
“Bulmuyorum. Çünkü daha tutarlı, daha hızlı, daha güvenilir yollar var. Bakın o zaman TC devleti nasıl kumpasa tabi olurmuş, darbe hükümete karşı devlete karşı nasıl yapılırmış çok daha net daha konabilir. Milletin kafası şu an çok karışık. Kimisi haklı kimisi haksız, diyor. Eğer Bedrettin Dalan olarak, bugüne kadar 100 binin üstünde genç yetiştirdim. Bu yetiştirdiğim gençleri herhangi bir şekilde, akıllı gençlerde yetiştirdim. Dünya’nın her yerinde başarılı çocuklarım var. Planlı bir şekilde devletin askeriyesine, polisine, dışişleri bakanlığına, adliyesine yerleştirip şematik olarak bunları direk Dalan’a bağlı hale getirseydim ben komplonun başı olurdum. Hayatımda hiç öyle bir şey yapmadım. Sadece bireyleri yetiştirip ülkemin, insanlığın hizmetine attım. Beni bu konuda kimse suçlayamaz.” dedi.
CUMHURBAŞKANIMIZIN DA O GÜNLERDE BUNU GÖRMEMESİ SON DERECE DOĞAL
Dalan, “Devlet erkanından sizi arayan oldu mu?” ve “En çok neyi özlediniz” sorularına, “Hayır olmadı. Ama çok kişi aradı. Devletten değil ama hükümeti yakın çevrelerden de oldu. En çok vatanını özledim. Sevgilisini özleyen insan kaşını mı özler, gözünü mü özler, saçını mı özler? Bir bütün olarak vatanımı özledim” yanıtını verdi.
Dalan “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde Ergenekon süreci için ‘Ben bu sürecin savcısıyım’ ifadesini kullanmıştı. Bu 7 yıllık süreçte siyasetin müdahalesiyle karşılaştınız mı?” sorusuna ise, “Siyasetin müdahalesiyle hiç karşılaşmadım. Sadece hukuk çetesinin birebir düşmanlığı ile karşılaştım. Sayın Cumhurbaşkanımız eğer bu durumu görmediyse görmeyebilir. Biraz evvel de söyledim. 25 yıl önce karıma anlattım karım bana kahkaha ile güldü. Sayın Cumhurbaşkanımızın da o günlerde bunu görmemesi son derece doğal. Ama bunu gördükten sonra eğer yoluna devam etseydi, kınardım. Mademki, hatadan döndü ve şu anda o istikamette, kutluyorum. Allah kuvvet versin diyorum” dedi.
Dalan’ın salona girişi sırasında bazı kazalar yaşandı. Önce Dalan’ın masaya yöneldiği sırada ayağı takıldı. Dalan masaya oturduktan sonra gazeteciler görüntülerken, arkada bulunan Türk bayrağı ile üniversitenin flaması yere düştü ve görevliler tarafından hemen yerine konuldu.
HABER
Dalan organik tarımın önemini Ergenekon Destanı’yla anlattı
Hürriyet 6 Ağustos 2015
ÇAYKUR Genel Müdürlüğü ile Yeditepe Üniversitesi tarafından Rize’de düzenlenen organik tarım toplantısına katılan Yeditepe Üniversitesi Kurucusu ve Onursal Başkanı Bedrettin Dalan, Ergenekon Destanı’ndan örnek vererek organik tarımın önemini vurguladı. Bedrettin Dalan Ergenekon davası kapsamında Nisan 2010’dan beri aranıyordu. Mart 2015’e kadar yurt dışında yaşayan Dalan hakkındaki yakalama kararının kaldırılmasıyla yurda dönmüştü.
ÇAYKUR tarafından Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çay tarımında organik üretime geçiş çalışmaları yoğun bir şekilde devam ediyor. ÇAYKUR, çay tarımında kullanılacak en uygun organik gübrenin belirlenmesi için pilot olarak seçilen Çayeli’nin Yeşiltepe köyünde Yeditepe Üniversitesi iş birliği ile başlattığı çalışmaları sürdürüyor. Bir süredir köyde ÇAYKUR Genel Müdürlüğü ile Yeditepe Üniversitesi Rektörlüğü arasında yapılan protokol çerçevesinde organik çay tarım alanlarında kullanılacak gübrelerin tespiti ve üretimi üzerinde çalışmalar yapılıyor. Proje, ÇAYKUR Araştırma Enstitüsü ve Yeditepe Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü uzmanlarının gözetiminde köydeki gönüllü üreticiler tarafından uygulanıyor.
‘ERGENEKON DESTANI’NDA DAĞI DELEREK ÇIKMIŞLAR’
Yeditepe Üniversitesi Kurucusu ve Onursal Başkanı Bedrettin Dalan, Rize’de proje kapsamında düzenlenen toplantıya katılarak, uygulamaları yerinde inceledi. Ergenekon davası sanıklarından olan Bedrettin Dalan, toplantıda bilimsel araştırmaların önemine değinerek, ÇAYKUR’un bu yöndeki çalışmalarını takdirle karşıladığını belirtti. Bilimin önemine değinirken Ergenekon Destanı’ndan da örnek veren Dalan, “Aslında Türkler’in en atası, Türkler’in en eski tarihine baktığımızda Türkler Ergenekon Destanı’nda bir dağı delerek çıkmışlar. Yani demiri eriterek, demiri delerek çıkmışlar. Demir Türk milletinin hayatında o kadar önemli ki çocuklarına Temir, Timur ve Demir isimlerini vermişler. Demiri dünyada ilk kullanan millet olarak da rakiplerine karşı galip gelmiştir. Bilimi hayata geçirmek var olmakla eşdeğerdir. Ulusun var olması ile eşdeğerdir. Bilimi, teknolojiyi geliştirip hayata soktuğunuz zaman artı değer kazanıyorsunuz, katma değer kazanıyorsunuz. Bilim ve teknolojiyi geliştiremeyen tüm milletler millet olma vasfını kaybediyor. Tümü ile yok olup gidiyorlar. Kullanılan bu kimyasal gübre akar sular ile denizlere ulaşarak balıkların da zehirlenmesine neden oluyor. Yaşamak istiyorsak bu doğayı yaşatmak zorundayız. Doğayı yaşatmazsak bizde yaşayamayız, dünya yaşayamaz” dedi.
“BİRÇOK HASTALIĞIN TEMELİNDE KİMYASAL GÜBRE YATIYOR”
Toplantıda söz alan ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu ise çay tarımında kullanılan kimyasal gübrenin kanser başta olmak üzere birçok hastalığın temelini oluşturduğunu söyleyerek, “Bölgemizde çay tarımındaki gübrelemede yoğun kimyasal gübre kullanımından dolayı bölgemizdeki topraklar artık toprak olma vasfını kaybetti. Çevre dengeleri bozuldu. Çevre düzenimiz bozuldu. Bölgemizi yeniden doğal yapısını kavuşturmamız gerekiyor. Bölgede yaşayan başta insanlar olmak üzere tüm canlılar kimyasal gübrelemeden olumsuz yönde etkileniyor. Yer altı sularımız ve denizlerimiz kirlendi. İçme su kaynaklarımızın hemen hemen tümü sağlıklı değil bu kimyasal kirlenmeden dolayı. Maalesef kanser gibi birçok hastalığın temelinde azot içerikli kimyasal bu gübrenin aşırı kullanımı yatıyor. Biz önce kendi sağlığımız için gelecek kuşaklara sağlıklı bir çevre bırakabilmek için bu projeyi hayata koyduk“ diye konuştu.
DALAN ÇAY ÜRETİCİSİ OLDU
Toplantı sırasında köy sakinleri, organik tarıma geçiş çalışmaları sırasında karşılıksız olarak verdikleri desteklerden dolayı Bedrettin Dalan’a bir çay bahçesi hediye edip, bir de çay üreticisi cüzdanı verdiler. Dalan, geliri köyün genel giderlerinde kullanılmak şartı ile cüzdanı kabul etti. Toplantının ardından ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu ve Dalan, beraberlerindeki uzman ekiple birlikte Yeditepe Üniversitesi tarafından geliştirilen özel bakteriyel organik gübrenin çay bahçelerine uygulanmasını izlediler. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaklaşık 780 bin dekan çay tarım alanında 1985 yılından bu yana 25 Azot, 5 Fosfor, 10 Potasyum formüllü kimyasal gübre kullanılıyor. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yılda toprağa serilen ortalama gübre miktarı ise 800 bin ton civarında. Çay bitkisi üzerinde herhangi bir olumsuzluğa neden olmayan ve kalıntı bırakmayan kimyasal gübre çevresindeki diğer tüm canlıları ise olumsuz yönde etkiliyor. Çay tarımında kullanılan kimyasal gübre yer altı içme sularına da karıştığı için bölgede yoğun olarak karşılaşılan kanser hastalıklarının temel nedenlerinden birisi olarak gösteriliyor.