X

Bertolt Brecht

Bertolt Brecht

yazar, yönetmen

Asıl adı Eugen Bertolt Brecht (Doğum, 10 Şubat 1898 Augsburg – Ölüm, 14 Ağustos 1956 Berlin ADC) şair, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve kuramcısıdır. Başarılı oyunlarından başka kuramsal yazıları ve uygulamada getirdiği yeniliklerle de 20. yy tiyatrosuna yön vermiş öncülerdendir. Aristotelesçi olmayan Epik tiyatro anlayışıyla devrim yaratmış, çağdaş siyasal ve maddeci tiyatronun önde gelen temsilcilerinden olmuştur.
Zengin bir aileden gelen Brecht, Augsburglu bir kağıt fabrikası müdürünün oğluydu. İçinde doğup büyüdüğü Augsburg, Kaiser Wilhelm döneminin başlarında küçük sanayisi hızla gelişen tam bir burjuva kentiydi. 1914-15’te Augsburger Neueste Nachrichten adlı gazetede ilk şiir ve düzyazılarını yayınlayan Brecht, edebiyata ve tiyatroya ilgi duymasına karşın, 1917’de liseyi bitirdikten sonra Münih’te tıp okumaya başladı. I. Dünya Savaşı’nın son yılında, 1918 sonbaharında askere alındı ve Augsburg’daki askeri hastanede sağlık görevlisi oldu. Brecht’in hastanede tanık olduğu sefalet, ölümüne değin kararlı bir şekilde sürdüreceği savaş karşıtı tutumunun temelini oluşturdu. Aynı zamanda kişiliği de, belli başlı yönleriyle bu yıllarda belirginleşti.
Brecht ilk oyunu ‘Baal’i 1918’de yazdı. 1919-1920’de Volkswille adlı Augsburg gazetesinin tiyatro eleştirmeni olarak acımasız yazılar kaleme aldı. 1919-23 arasında Münih’te tıp öğrenimini sürdürdü. Ama o günlerde daha çok yazarlar ve tiyatocularla ilişki kuruyordu; bir süre de ünlü kabare sanatçısı Karl Valentin’in yanında çalıştı. 1920-21’de Berlin tiyatro çevrelerinde tutunmaya çalıştıysa da başarı sağlayamadı. 1920’de annesinin ölümü üzerine tıp öğrenimini yarıda bıraktı, Münih’te yazarlıkla geçinmeye başladı. Tiyatro alanındaki ilk başarısını ‘Trommeln in der Nacht’ (1922; Geceyarısı Trampet Sesleri) oyunuyla kazandı. 1922’de Münih Oda Tiyatrosu’nda kendisinin sahneye koyduğu oyun, Kleist Ödülü’nü kazanmasını sağladı. Aynı yıl Marianne Zoff adlı bir tiyatro oyuncusuyla evlenen Brecht, 1923’te ‘Im Dickicht der Stadte’ (1921; Kentlerin Fundalığında), 1924’te ‘Leben Eduards des Zweiten von England’ (1924; İngiltere Kralı II. Edward’ın Yaşamı) adlı oyunlarının Münih Oda Tiyatrosu’nda sahnelenmesinden sonra, yazar Carl Zuckmeyer’le birlikte Max Reinhardt’dan aldığı öneri üzerine Berlin’e yerleşti. 1924’ten 1926’ya değin dramaturg olarak Max Reinhardt’ın yanında Deutsches Theater’de çalıştı. İlk evliliği başarılı olmamıştı. Daha sonra ilişki kurduğu, gene bir tiyatro oyuncusu olan Helena Weigel’den 1926’da bir oğlu oldu; 1928’de Weigel’le Brecht resmen evlendiler. Bu evlilik Brecht ölene değin sürdü.
ERKEN DÖNEM YAPITLARI
Brecht’in ilk dönem oyunları, dışavurumcu tiyatro anlayışı doğrultusundaydı. Henüz belirgin bir siyasal çizgisi olmayan bu yapıtlarda, Brecht’in daha sonra geliştireceği yeni tiyatro kuramının izleri de görülmüyordu. Ama orta sınıf kültürünü yakından tanıyan Brecht, daha bu ilk yapıtlarında bile burjuva değerlerine karşı çıkmıştı. Örneğin balad türündeki ilk şiirlerinde, burjuva değerlerine duyduğu tiksintiyi, toplum dışı kişilere beslediği yakınlığı dile getirmişti. İlk oyunu Baal’in kahramanı da bu türden ayyaş, serseri bir şairdi. Topluma uyum sağlayacağına ölmeyi yeğleyen, toplum dışı bir kişinin canlandırdığı oyun, arada şarkılarla bölünmüştü; art arda dizilmiş birbirinden bağımsız sahneleri ve genelde ağır basan lirik üslubuyla daha çok balad türüne yaklaşıyordu. ‘Baal’de yer alan ve oyunun akışıyla doğrudan ilgili olmayan, kendi başlarına birer şiir niteliği taşıyan ‘Choral vom grossen Ball’ (Büyük Ball Korali) ve ‘Ballade vom ertrunkenen Maedchen’ı, (Boğulan genç kız baladı) Brecht sonradan ilk dönem şiirlerini bir araya topladığı ‘Hauspostille’ (1927; Dua Kitabı) adlı kitabına aldı. Brecht 1926-27’den sonra diyalektik maddecilikle yakından ilgilendi. Bir yandan üniversitede Karl Korsch’un derslerine katılırken (1932-33) bir yandan da o yıllarda Berlin’de bulunan yönetmen Erwin Piscator’la birlikte çalıştı. Piscator’la yaptığı işbirliği, kafasında yeni bir sahneye koyma anlayışının, yeni bir dramaturji görüşünün belirginleşmesine yardımcı oldu. 1927’de yazdığı ‘Mann ist Mann’ (Adam Adamdır) bu doğrultudaki ilk oyunuydu. Burada ilk kez, daha sonraki oyunlarında sık sık karşılaşılacak olan ‘parabol’ (mesel) biçimini kullanmıştı.
Hmal Galy Gay’in bir gecede emperyalist bir askere dönüştürülmesini anlatan oyun, bir tez ve bu tezin doğrulanması biçiminde yazılmıştı. Brecht’in bundan sonraki yapıtı ‘Dreigroschenoper’ (1928; Üç Kuruşluk Opera, 1964), ona dünya çapında ün sağladı. Oyunda, yeni geliştirmekte olduğu epik tiyatro anlayışı doğrultusunda, izleyicilerin kendilerini oyuna kaptıramamalarını ve olaylar karşısında eleştirel bir tutum alarak kapitalist burjuva düzeninin gerçeklerini anlamalarını amaçlıyordu. 18. Yüzyıl İngiliz yazarı John Gay’in ‘The Beggar’s Operası’nın (Dilenci Operası) bir uyarlaması olan oyun, apaçık bir toplumsal eleştiri getiriyorsa da, siyasal eğiliminde henüz bir bütünlük yoktu. Brecht, ancak ilerde yazacağı ‘Dreigroschenroman’da (1934; Beş Paralık Roman, 1972) devrimci eğilimlerini daha belirgin bir biçimde ortaya koyacaktı. Berlin’deki ‘SchiffbauerdammTiyatrosu’nun açılış oyunu olarak seçilen ‘Üç Kuruluşluk Opera’, Brecht’in yönetmenlik yapmasının yanısıra, ilk kez sahneye çıkan Lotte Lenya (Kurt Weil’in karısı) ve Ernst Busch gibi oyuncularıyla da büyük ilgi topladı.
‘Aufstieg und Fall der Stadt Mahagonny’de (1928; Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Düşüşü) ‘Üç Kuruşluk Opera’ gibi, Brecht’le besteci Kurt Weil’ın işbirliği sonucunda ortaya çıkmış başarılı bir müzikli oyundu. Bu ikinci operasında Brecht, artık görüşlerini somutlaştırarak kapitalist toplumun olumsuz bir ütopyasını sergiliyordu. Her iki oyunun ulaştığı başarı da, Kurt Weil’ın, bütün opera ve senfonilerine karşı olan halka yakın ve caz öğeleriyle karışmış ‘karşıt-müzik’inin etkisi de büyüktü.
Brecht, bütün dünya gibi Almanya’yı da sarsan Büyük Bunalım’ın etkisi altında, ekonomik ve toplumsal sorunlara ancak Marksist öğretinin çözüm getirebileceği inancıyla, 1930’dan başlayarak bir dizi ‘öğretici oyun’ (Lehrstück) yazdı. Kuru, kışkırtıcı, akılcı bir üslubu benimsediği ve soyut bir dil kullandığı bu yapıtlarında artık Weil’ın ince alaylı, yergici müziğinin yerini de Eisler’in müziği almıştı. En önemlileri ‘Die Massnahme’ (1930; Önlem), ‘Die Ausnahme und die Regel’ (1930; Kuralla Kural Dışı, 1962) ve ‘Der Jasager und der Neinsager’ (1930; Evet-Diyenlerle Hayır-Diyenler, 1970) olan bu oyunlarda Brecht, doğru olanı göstermek yerine, çeşitli olasılıkları deneme yolunu seçmişti. Ama kısa sürede bu tür soyut tartışmalardan uzaklaştı ve siyasal tutumunu doğrudan ortaya koyduğu bir yolda yürümeye başladı. Böylece, her ikisinin müziklerini de Eisler’in yaptığı iki oyunla, ‘Die heilige Johanna der Schlachthöfe’ (1929-30; Jeanne d’Arc Duruşması) ve Maksim Gorki’nin romanından uyarladığı ‘Mutter’ (1932; Ana) ile birlikte Brecht’in öğretici oyunları da yeni bir aşamaya giriyordu.
Brecht artık sorunları soyut düzeyde ele almıyordu; eylem iki insanın yazgısı çevresinde gelişiyordu. Almanya’nın o yıllarda iyice bozulan siyasal dengesi, yalnız düşünce düzeyinde mücadele vermenin anlamsızlığını ortaya koymuştu. Berlin Radyosunda ancak bir kez radyo oyunu olarak yayınlanabilen ‘Jeanne d’Arc’ın ardından Brecht’in senaryosunu yazdığı, yönetmenliğini S. Dudow’un yaptığı ‘Die kuhle Wampe’ (1932) adlı film de yasaklandı. 1933’teki Reichstag (Parlemento) yangınından hemen sonra da Brecht, ailesi ve birkaç arkadaşıyla birlikte Almanya’dan ayrılmak zorunda kaldı.
SÜRGÜN YILLARI
Kısa bir süre İsviçre’de yazar Kurt Klaeber’in yanında bulunduktan sonra Danimarka’ya geçti ve 1939’a değin Svendborg yakınlarında yaşadı. Orada geçirdiği günler, yaratıcılığı açısından çok verimli oldu. Bir dizi şiirin yanı sıra, en önemli oyunları da bu yılların ürünüydü. Brecht 1935’te Moskova’ya, ardından ‘Ana’nın New York’ta sahnelenmesi nedeniyle kısa bir süre için ABD’ye gitti. Yine aynı yıl içinde Willi Bredel ve Lion Feuchtwanger’le birlikte Moskova’da ‘Das Wort’ adlı bir dergi çıkarttı. 1937’de İspanya İç Savaşı ile ilgili olarak Paris’te toplanan Uluslararası Yazarlar Kongresi’ne katıldı. Nisan 1939’da Hitler’in Danimarka’yı işgalinden az önce İsveç üzerinden Finlandiya’ya geçti, 1941’de de Moskova ve Vladivostok üzerinden ABD’ye gitti.
Hollywood yakınlarındaki Santa Monica’ya yerleşen Brecht orada L. Feuchtwagner, A. Huxley, W.H. Auden, H. Eisler, P. Dessau, H.H. Mann ve E. Piscator’la buluştu. Charlie Chaplin’le dostluk kurdu. Chaplin’in pandomime dayalı gösteri sanatı, onun tiyatro anlayışı üzerinde çok etkili oldu. Film çalışmaları da yapan Brecht’in yalnızca bir tek senaryosu, Fritz Lang’la birlikte hazırladıları ‘Hangmen Also Die’ (Cellatlar da Ölür) 1934’te filme çekildi. Bunun dışında oyunları pek tutulmadı. Tiyatro anlayışı, Broadway oyunlarıyla koşullanmış Amerikan seyircisine ters gelmişti. 1947’de Washington’daki, Amerika’ya Karşı Etkinlikleri Soruşturma Komitesi tarafından Kominist Parti’yle ilişkileri konusunda sorguya çekilen Brecht, bir yıl sonra ABD’den ayrıldı.
Brecht’in Almanya dışında geçirdiği 1933-47 arasındaki dönem yaratıcılık bakımından çok verimli oldu. Bu onun edebiyat yaşamının üçüncü evresidir. Şiirlerinin bir bölümü, yeni tiyatro kuramı doğrultusundaki en ünlü beş oyunu, başlıca kuramsal denemeleri hep bu yılların ürünüdür. Danimarka’da kaldığı yıllarda yazdığı, daha çok siyasal içerikli şiirleri ‘Die Svendborger Gedichte’ (1939; Svendborg Şiirleri) adıyla yayımlandı. Kısa taşlamalar biçimindeki bu yeni şiirlerinde Brecht, uyumsuz iki durumu ya da imgeyi karşı karşıya getirerek okurda yadırgatıcı bir etki uyandırmak, onu düşündürerek belli bir durumdaki çelişkiyi belirtmek istemişti. Bu, onun yalnız şiirde değil, oyunlarında ve düzyazılarında da kullandığı temel yöntemdi. ‘Schneider von Ulm’ (Ulm Terzisi) ‘An die Nachgeborenen’ (Gelecek Kuşaklara) ‘Fragen eines lesenden Arbeiters’ (Okuyan Bir İşçinin Soruları) bu tür şiirlerinin en tanınmışlarıdır.
O dönemin gelişen toplumsal ve siyasal olayları, Brecht’in oyunlarında da siyasal kaygının ağır basmasına yol açtı. Aynı yıllarda yazdığı ‘Die Rundköpfe und die Spitzköpfe’ (1933; Tak-Tik), ‘Furcht und Elend des Dritten Reiches’ (1938; Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti), Hitler’in güçlenerek yönetimi ele geçirmesini Amerikan gangster çevrelerine uyarladığı ‘Der aufhaltsame Aufstieg des Arturo Ui’ (1941; Arturo Ui’nin Engellenebilir Yükselişi, 1971), hep bu kaygının belirgin olduğu, mesel biçiminde yazılmış oyunlarındandı. 1938-39’un iki önemli oyunundan biri, savaşla hesaplaşma amacı taşıyan ve 1920’lerdeki öğretici oyunlarından ayrı düşünülemeyen ‘Das Verhör des Lukullus’du. (1939; Lukullus’un Mahkum Edilişi) Yapıt daha sonra, Paul Dessau’nun müziği eşliğinde Berlin Operası’nda sahnelendi. Aynı dönemin savaş karşıtı ikinci önemli yapıtı ise İsveç’te tamamlanan ve müziğini gene Paul Dessau’nun yaptığı ‘Mutter Courage und ihre Kinder’di. (1938; Cesaret Ana ve Çocukları, 1967). Otuz Yıl Savaşları’nı konu alan oyunda, savaş alanlarında gezerek ticaret yapan, ekmeğini çıkarmaya çalıştığı savaşa kazanç getirecek bir ‘iş’ gözüyle bakan Cesaret Ana’nın bu uğurda iki oğlunu kaybetmesi anlatılıyor ve savaştan karlı çıkanların küçük insanlar olmadıkları sergileniyordu. Gene 1938’de Danimarka’da yazdığı ‘Galileo Galilei’ adlı oyununda Brecht, Galilei’yi örnek alarak, bilim adamının, kendisine uygulanan baskılar karşısındaki tutumunu irdelemişti. Oyunu, Hitler Almanyası’ndan kaçtıktan sonra Danimarka’da ilk kez kaleme alışı, uranyum atomunun Alman fizikçilerce parçalandığı haberi ile aynı günlere rastlamıştı. Bilim adamının tek amacının bütün engellere karşın bilime hizmet olduğunu savunan Brecht, oyunun bu ilk biçimde Galilei’yi bir kahraman olarak göstermişti. Amacı, aynı yıllarda Almanya’da uygulanan baskı karşısında yılmayarak yurt içinde ya da dışında, zor koşullar altında çalışmalarını sürdüren sanatçıları destelemekti. Oyun 1934’de ABD”e sahnelenmek üzere İngilizceye çevrildi. Joseph Losey yönetmenliği yapacak, Charles Loughton da Galilei rolünü oynayacaktı. Brecht bunun üzerine oyunu bir kez daha ele aldı. 1947”e Hollywood’da sahnelenerek olumlu eleştiriler alan oyunun’Das Leben des Galilei’ (Galilie, 1963 / Galile’nin Yaşamı, 1983) adlı bu ikinci biçiminde, o arada atom bombasının Hiroşima’da kullanılmasının doğurduğu korkunç sonuçları yaşamış olan Brecht için artık önemli olan, ne olursa olsun bilime hizmet değil, bilim adamının insanlık karşısında taşıdığı sorumluluktu. Buluşlarının egemen güçlerin (Kilisenin) eline geçmesinde bir sakınca görmeyen, onların insanlığın yararına kullanılıp kullanılmadığını düşünmeyen Galilei’yi Brecht bu kez kendi zevkleri ve korkuları uğruna insanlığı satan bir bilim adamı olarak yargılıyordu.
Brecht’in sürgün yıllarında ortaya çıkan bir başka önemli oyunu da, genç bir mesel biçiminde olan ‘Der gute Mensch von Sezuan’dı. (1953; Sezuan’in İyi İnsanı, 1957, 1975) Dünyanın yeterince iyi olup olmadığını araştırmak için yeryüzüne gelen üç Tanrı oyunun sonunda, dünyayı değiştirmek zorunda kalmamak için, bu sefalet ve yoksulluğun ortasında insanoğlunun iyi olamayacağını görmezden geliyorlardı. Brecht, içinde yaşanan düzende, hem iyi insan olmanın, hem de insan onuruna yaraşır bir biçimde yaşamanın olanaksızlığını sergiliyordu.
Geçmişteki dogmatik öğretici tiyatrosunun yerini, artık oyunun sonunu açık bırakarak izleyiciye belirli sorular yönelten ve onu belirli düşünceler yönünde harekete geçiren bir tiyatro almıştı. Bu oyundaki, kişiliğin ikiye bölünmesini Brecht, daha önceki yıllarda yazdığı ‘Die sieben Todsünden’ (1933; Anna’nın Yedi Ana Günahı) adlı bale oyununda da kullanmış, insanlığı koruyan güçsüz ve yoksul Anna II’nin karşısına, ekonomik açıdan başarılı, ama insan olarak çökmüş Anna I’i koymuştu. Brecht’in iki ayrı kişiliğin bölünmesini kullandığı başka bir oyunu da, ilk kez 1940’da Finlandiya’dayken kaleme aldığı, daha sonra 1948’de ABD’de büyük ölçüde değiştirerek yeniden yazdığı ‘Herr Puntilla und seinKnecht Matti’ydi. (Bay Puntilla ile Uşağı Matii, 1965). Efendi-uşak ilişkisinin işlendiği bu kaba güldürüde, çevresini acımasızca sömüren çiftlik sahibi Bay Puntilla, içki içtiğinde insancıl bir kişiliğe bürünüyordu.
Brecht gene ABD yıllarında Lion Feuctwanger’le birlikte yazdığı ‘Die Gesichte der Simone Machard’ (1943; Simone Machard’ı’ Görüleri) adlı oyununda Alman birliklerinin Fransa’ya girmesinden hemen önce, Jeanne d’Arc’ın görevini yüklendiğini düşleyen bir kızın dış düşmanla birlikte, ülkenin çıkarlarını gözetmeyen kendi yurttaşlarına karşı da direnişini anlattı. ‘Schweik im zweiten Veltkrieg’ (1944; Şvayk Hitler’e Karşı, 1982)adlı oyunda ise Schweyk’in daha değişik bir direniş biçimi vardı. Bu yapıtta Haşek’in romanından yola çıkan Brecht, eline olanak geçince sabotajlar düzenleyen ya da ordudan kaçan, işine gelince de saflığa vuran, yöneticileri şaşkına çevirip alaya alan aşırı kurnaz bir tip canlandırmıştı.
Brecht, epik tiyatro kuramı doğrultusundaki önemli oyunlarından biri olan ‘Der Kaukassische Kreidekreis’ı (1948; Kafkas Tebeşir Dairesi, 1963, 1980) ABD’de bulunduğu yıllarda yazdı. Oyunda ortaya atılan sorun, toprağın tapulu sahibine mi, yoksa onu en iyi şekilde işleyene mi ait olduğuydu. Brecht buna örnek olarak bir çocuğun, kendisini zor zamanlarda terk eden gerçek annesine mi yoksa onu alıp her türlü güçlüğe göğüs gererek büyüten kadına mı ait olması gerektiğini irdeliyor ve ünlü tebeşir dairesi deneyi ile her şeyin onu en iyi değerlendirene verilmesi gerektiğini savunuyordu. Oyunda bu deneyi gerçekleştiren Azdak, Brecht’in ölümsüz oyun kahramanlarından biri oldu.
DÜZYAZI ÇALIŞMALARI
Brecht’in tiyatro alanında epik öğelerden yararlanmasına karşın, epik türdeki tiyatro dışı yapıtları fazla yankı uyandırmadı. Örneğin Beş Paralık Romanı, Üç Kuruşluk Operası’nın başarısına ulaşamadı, ‘Die Geschafte des Herrn Julias Caesar’ (Bay Jülius Caesar’ın İşleri, 1972) ve 1937’de yazmaya başladığı ‘Tui’ adlı iki romanı tamamlanmadan kaldı, ancak ölümünden sonra yayımlandı. ‘Kalendergeschichten’ (1949; Takvim Öyküleri) adını taşıyan kısa öyküleri ile 1930-56 arasında yazdığı ve birer aforizma niteliğindeki ‘Geschichten vom Herrn Keuner’ ise (Bay Keuner’in Öyküleri) daha başarılı oldu.
Brecht’in oyunlarını ve kuramsal tiyatro yazılarını içeren ilk toplu yayın olan 15 kitaplık ‘Versuche’ (Denemeler) 1930’da yayımlanmaya başlamış, bir süre ara verildikten sonra 1957’de tamamlanmıştır. ‘Gesammelte Werke’ (Toplu Yapıtları) ise 1967 ve 1976’da 20 cilt olarak yayımlanmıştır. Türkiye’de de tek tek oyun çevirilerinin yanı sıra, şiirlerinden yapılmış seçmeler ‘Öğrenmenin Övgüsü’ (1966), ‘Halkın Ekmeği’ (1972, 1985), ‘Yarının Büyüklerine Şiirler’ (1976), ‘Makinaların Türküsü’ (1979), ‘Karanlık Zamanlar’ (1980), ‘Aşk Şiirleri’ (1983), ‘Tiyatro Şiirleri’ (1987) gibi adlarla çıkmıştır. Düşünce, tiyatro ve edebiyat kuramı konularındaki çeşitli yazıları ise ‘Bir Derleme Bir Oyun (1963), ‘Epik Tiyatro Üzerine’ (1964, 1981), ‘İki Mültecinin Konuşmaları’ (1975), ‘Sosyalist Gerçekçilik ve Toplum’ (1976), ‘Hurda Alımı ve Sosyalist Açıdan Bir Sanat Kuramı’ (1977), ‘Sinema Yazıları’ (1977), ‘Me-Ti: Tarihte Diyalektik’ (1977), ‘Deneysel Tiyatro’ (1981), adları altında Türkçeye çevrilmiştir. Türkiye’de Brecht üzerine yayımlanan kitaplar şunlardır: Özdemir Nutku/Türkiye’de Brecht (1976), Walter Benjamin/Brecht’ı Anlamak (1984), Marianne Kesting/Tarihte ve Çağımızda Epik Tiyatro (1985) ve Brecht (1985; Yaşam öyküsü)
Kaynak: Ana Britanica Ansiklopedisi

ENGLISH BIOGRAPHY

Bertolt Brecht was born on February 10, 1898, in Augsburg, Germany. When he was 19, he enrolled to study medicine at Munich University, but was unable to pursue it as he was conscripted into the army.

At 20 he wrote his first play, Baal, which celebrates life and sexuality. At the height of World War I, his play was a contrast to the conditions of the time. His play was a great success and it established his reputation as a playwright.

At the age of 24, Brecht won Germany’s main literary prize for his play Drums in the Night. Six years later, he wrote his most popular work, The Three Penny Opera musical with composer Kurt Weill. This was based on The Beggar’s Opera by John Gay, an English playwright of the 18th-century.

Brecht’s Plight to the United States

In 1939, he wrote the play Mother Courage and her Children, regarded by some as the greatest anti-war play of all time.

Bertolt was forced to leave Germany for the United States in 1941 due to his anti-Nazi political beliefs, in particular, as his plays tended towards Communist-based social criticism. In a way, it challenged Aristotelian concept that theatre was merely the imitation of an action. He settled in California.

Living outside his homeland, Brecht further developed his sociological ideas that clearly affected his plays. He believed that the capitalist method of wealth creation oppresses the poor. He used the theatre as venue to inculcate his ideas through his plays. At the same time, he also used a technique in way that the people don’t get too involved in the drama. Somehow, his message didn’t come out accordingly as he wanted.

Brecht’s Last Years in America

In 1948, while still in the United States, he wrote The Caucasian Chalk Circle. The English-American playwright and poet W.H. Auden helped him translate it to English. This was also the time of the McCarthy era. Before long, the US government committee investigating activity in Hollywood started questioning him. Soon after, he left for Europe.

Bertolt Brecht married twice, first to Marianne Zoff, a Viennese opera-singer, and later to Helene Weigel, one of the outstanding actresses of her day. He died at the age of 58, on August 14, 1956.

Works by Bertolt Brecht

•Baal, 1918
•Drums in the Night, 1922
•The Threepenny Opera, 1928
•The Rise and Fall of the City of Mahogany, 1930
•Fear and Misery of the Third Reich, 1938
•Mother Courage and Her Children, 1939
•Poems in Exile, 1942
•Life of Galileo, 1943
•Mother Courage and her Children, 1939
•The Good Woman of Setzuan, 1943
•The Caucasian Chalk Circle, 1948

Kategoriler: B