X

Burhan Doğançay

Burhan Doğançay

ressam

1929 yılında doğdu. Ressam ve harita subayı Adil Doğançay’ın oğludur. Sanat eğitimini ilk olarak babasından ve tanınmış ressam Arif Kaptan’dan aldı. Babasının teşvikiyle başlayan resim çalışmaları, Ankara Üniversitesi’nde aldığı hukuk eğitiminin ve 1955’te Paris’te bitirdiği ekonomi doktorasının önüne geçerek sanat serüveninin başlangıcı oldu. Bir yandan akademik eğitimi devam ederken, diğer yandan resim çalışmalarını hiç aksatmadan sürdürdü. Paris’teki öğrencilik yıllarında La Grande Chaumiere’de resim çalışmalarına katıldı. Doktorasını bitirip Ankara’ya döndüğünde Sanat Sevenler Kulübü’nde babasıyla ortak sergiler açtı. 1961’de 22. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ne beş resmi kabul edildi. 1962 yılımda New York’a gitti. 1964 yılında Guggenheim müzesi müdürü Thomas Messer’in sanatçının yapıtlarından birini müze koleksiyonuna alması, sanatçının bu zorlu mücadeleden galip geleceğine olan inancını daha da pekiştirdi. New York duvarlarıyla başlayacak önemli esin kaynağı olan ‘Duvarlar’ serisine de aynı yıllarda başladı. Çünkü duvarlar, hızla geçip giden yaşamın ardında kalan ‘her şey’i yansıtıyordu. 1975 yılında buradan yola çıkan sanatçı, 114 ülkeyi kapsayacak olan ‘Dünya Duvarları’ fotoğraf projesine başladı. 1982’de bu projenin ürünlerini, Paris’te Georges Pompidou da ‘Fısıldayan Duvarlar’ adı altında ilk kez sergiledi. 1983’te Fransa’nın ünlü halı merkezi Aubusson’dan sanatçının tasarımları duvar halısı olarak dokunmaya başlandı. 1986’da büyük bir onarım geçiren Brooklyn Köprüsü’nün 19 adet büyük boy fotoğrafı New York kentinin 100.yıl kutlamalarında (1998) JFK Uluslararası Havaalanı’nda iki yıla yakın bir süre sergilendi. Daha sonra bu fotoğraflar ‘Walls of the World’ adı altında kitap olarak yayınlandı. 2001 yılında Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı desteği ile ilk Retrospektif Sergisi’ni İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirdi. 2003 Haziran ayında sanatçının, ‘Hat Sanatına Saygı’ isimli çalışması Brüksel’deki yeni Avrupa Parlamentosu binasına asıldı.

15 Ocak 2013 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Bodrum’da toprağa verildi.

Bazı Önemli Kişisel Sergileri

1964: Ward Eggleston Galleries, New York
1976: Gallery Baraz, Istanbul
1977: Kunstsalon Wolfsberg, Zurich
1977: Gallery Engstrom,Stockholm
1978: Gimpel & Weitzenhoffer Gallery, New York
1982: Centre Georges Pompidou, Paris
1982: Baukunst-Gallerie, Cologne
1983: Palais des Beaux-Arts, Brussels
1983: Musée d’Art Contemporain, Montreal
1989: Seibu Museum of Art-Yurakucho Art Forum, Tokyo
1990: Galerie du Génie, Paris
1990: Gallery Torso, Odense, Denmark
1992: State Russian Museum, St.Petersburg
1993: Atatürk Cultural Center, İstanbul
1996: Hooks-Epstein Galleries, Houston
2001: Dolmabahçe Cultural Center, İstanbul
2003: Siegerlandmuseum, Siegen

Bulunduğu Önemli Karma Sergiler:

1965: Solomon R.Guggenheim Museum, New York
1970: Finch College Museum of Art, New York
1972: Pace Gallery, New York
1975: Solomon R. Guggenheim Museum, New York
1977: Solomon R. Guggenheim Museum, New York
1991: Lehman College Art Gallery, New York
1999: The Museum of the City of New York
2000: Marburger Universitaetsmuseum, Maburg
2004: Telfair Museum of Art, Savannah, Ga.
2001: Neuberger Museum of Art, Purchase, New York
2005: Andrea Rosen Gallery, New York

Eserlerinin Bulunduğu Müzelerden Bazıları:

Danimarka, Louisiana Museum of Modern Art,
Fransa, Museé de Grenoble, Centre Georges Pompidou,
Rusya, St. Petersburg, State Russian Museum,
USA; Houston, Museum of Fine Arts,
Los Angeles, Los Angeles County Museum,
Newark, The Newark Museum,
New York, The Brooklyn Museum, The Museum of Modern Art, The Solomon, R. Guggenheim Museum, The Metropolitan Museum of Art,
Washington D.C., The Library of Congress, The National Gallery of Art,
Pittsburg, Carnegie Museum of Art,
Cleveland, The Cleveland Musuem of Art,
Athens, Ohio, Kenddy Museum of Art
Kanada, Victoria, Art Gallery of Greater Victoria
Yunanistan, Atina, Benaki Museum
Belçika, Brüksel, European Parliament

Doğançay ve Eserleri Hakkında Yayınlanan Kitaplar:

Walls of the World., Kerber Verlag, 2003, Almanya
Dessine-Moi l’Amour. Syros-Alternatives, 1992, Fransa
Bridge of Dreams. Hudson Hills Press, 1999, USA
Dogançay. Hudson Hills Press, 1986, USA
Dogançay: A Retrospective. Duran Editions, 2001, Türkiye
Burhan Dogançay: Works on Paper 1950-2000., Hudson Hills Press, 2003, USA

Aldığı Ödüllerden Bazıları:

New York Kenti Takdir Belgesi-1964, ENKA Sanat ve Bilim Ödülü-1984, Rusya Kültür Bakanlığı Takdir Madalyası-1992, T.C. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ve Madalyası-1995, Ankara Hacettepe Üniversitesi ‘’Sanatta Onursal Doktora’’ Belgesi-2004, Art Forum Ankara Plastik Sanat Fuarı ‘’Sanat Onur Ödülü’’-2005, Art İstanbul Uluslararası Çağdaş Sanat Buluşması ‘’Sanata Katkı Ödülü’’-2005

HABER

Burhan Doğançay’ın 50 yılı
21.05.2012

İstanbul Modern, çağdaş Türk sanatının önemli isimlerinden Burhan Doğançay’ın 50 yıllık çalışmalarından oluşan kapsamlı bir sergi ağırlıyor.

Küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu’nun yaptığı ve 23 Mayıs’ta açılacak ‘Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı – Burhan Doğançay Retrospektifi’ isimli sergi, sanatçının 14 ayrı döneminden eserler içeriyor.”Duvarlar toplumun aynasıdır.” diyen Burhan Doğançay, yarım yüzyıldır bir kent gezgini olarak dünyanın farklı şehirlerindeki duvarların izini sürüyor. Afişlerden sloganlara, mesajlardan gazete kupürlerine zamanın her türlü müdahalesine açık bu kamusal alanları bir antropolog gibi inceliyor. İncelemekle de kalmayarak resmediyor.

Eğitim yıllarından bugüne dünyanın dört bir yanında gezerek kent kültürünü araştıran Doğançay, 70’li yılların ortasından itibaren fotoğraf makinesiyle seyahat ettiği 114 ülkedeki duvarların kaydını tutuyor. Son 50 yıllık çalışmalarını fotoğrafçı kimliğiyle paralel yürüten sanatçı, merkez aldığı kent duvarlarını arşivliyor ve bu birikimden yararlanarak sanatını icra ediyor. Bugün 30 bini aşan fotoğrafın bulunduğu geniş bir arşiv oluşturan sanatçı, 1982 yılında ‘Dünya Duvarları’ adını verdiği fotoğraf sergisini Paris’teki Centre Georges Pompidou’da açmıştı.

‘Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı – Burhan Doğançay Retrospektifi’, sanatçının 14 ayrı döneminden eserler içeriyor. Sanatçının 1963 yılında başladığı ‘Genel Kent Duvarları’ dizisinin ilk yapıtı ‘Afiş Panosu’yla açılan sergide; ‘Kapılar’, ‘Sapak’, ‘New York Metro Duvarları’, ‘Hücum’, ‘Kurdeleler’, ‘Koniler’, ‘Boyacı Duvarları’, ‘Grego Duvarları’, ‘Formula 1’, ‘Çifte Gerçeklik’, ‘Alexander’ın Duvarları’, ‘New York’un Mavi Duvarları’ ve 2008 yılından bu yana süren ‘Çerçeveli Duvarlar’ serilerinden eserler yer alıyor. Küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu’nun yaptığı ve Yıldız Holding’in sponsor olduğu sergi 23 Mayıs-23 Eylül tarihleri arasında İstanbul Modern Süreli Sergiler Salonu’nda görülebilir.

70’ten fazla müze koleksiyonunda

Burhan Doğançay’ın işleri, 1965 yılında New York’taki Solomon R. Guggenheim Müzesi’nin ‘Afiş Panosu’ isimli yapıtı satın almasıyla ilk kez büyük bir müzenin sürekli koleksiyonuna girdi. Doğançay’ın eserleri, Boston’daki Museum of FineArts, Londra’daki Victoria & Albert Museum, Paris’teki Pompidou Center, Londra’daki British Museum, Münih’teki Pinakothek der Moderne, Stockholm’deki Moderna Museet ve New York’taki Guggenheim Museum gibi dünyanın önde gelen 70’ten fazla müzesinin koleksiyonunda yer alıyor. Bu yıl Ribbon Mania isimli yapıtı New York’taki Metropolitan Museum of Art tarafından daimi koleksiyona alınan Burhan Doğançay, Metropolitan Museum of Art’ın daimi koleksiyonuna giren ilk Türk sanatçı.

Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı

Serginin açılışıyla birlikte Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı isimli bir de panel gerçekleşecek. 23 Mayıs Çarşamba günü 14.00-16.00 saatleri arasında serginin küratörü Levent Çalıkoğlu, sanat tarihi uzmanı Profesör Brandon ve Burhan Doğançay’ın katılımıyla gerçekleşecek panelde, sanatçının 50 yıllık sanatsal birikimi, kent gezgini kimliği, çalışmalarının içerdiği ifade olanakları ve kent duvarları ve kent kültürü konuşulacak.

SÖYLEŞİ

Aç kaldım, deli dediler yine de ressam oldum
Yenişafak 29 Temmuz 2012

Burhan Doğançay, ressam ve subay Adil Doğançay’ın oğlu. Dört yaşında resme başlayan ve babasının isteği üzerine önce hukuk okuyan, ardından, Paris’te iktisat doktorası yapan Doğançay, Amerikan Rüyası için bir dönem diplomatlık yapmış. Tüm bunları yapma sebebi ise bir gün New York’ta ressam olmak. Aç kalmış, susuz kalmış ama resmi bırakmamış.

Babanız Adil Doğançay tanınmış Ressam ve subay. Resim ile alakası nereden geliyor?

Abdülaziz döneminde askerler resim eğitimi almaları için yurt dışına gönderiliyormuş. Babamın resme karşı yeteneğini keşfediyorlar. Çok iyi resim yapardı. Topografya haritası yapmak için araziye çıkardı. Araziye çıktığı zamanlarda da boş bulunduğu anlarda peyzaj resimleri yapardı.

Hiç sergi açmış mı?

O dönem de kişisel değil ama ‘Askeri Ressamlar’ adı altında sergileri olmuş.

Siz resimle nasıl ve ne zaman tanıştınız?

Dört yaşımda. Babam işi nedeniyle araziye çıkardı. Annem, ben ve babamla birlikte kağnı arabasıyla kasaba kasaba dolaşırdık. Gittiğimiz köylerde en az on beş gün kalırdık. Köylerde yetiştirilen mahsuller ile beslenirdik. Sabahın erken saatlerinde araziye çıkardık.

Yaramazlık yaparım diye babam beni yanına alırdı. Babam at, ben eşek sırtında dağa çıkardık. Babam haritasını yapmak için tezgâhını kurardı. Bana da oyalanayım diye elime bir kağıt verirdi. “Al şu ağacı çiz” derdi. Bir saat kadar sonra mola verdiğinde yaptığım resme bakardı. Babam bana resmin alfabesini öğretti.

Futbolu hangi arada oynadınız?

Lise yıllarımda. İyi bir futbolcuydum. Ankara’da Gençlerbirliği’nde oynadım. Üniversite vakti gelince bütün arkadaşlarım hukuk fakültesine girdi. Ben de onlarla girdim.

Neden hukuk okumak yerine güzel sanatlara gitmediniz?

Aslında mimar olmak istiyordum. Ancak o yıllarda hayatınızı resim ile kazanmanıza imkân yoktu. Çünkü kimse evine resim asmıyordu. İki kız kardeşim vardı. İstanbul’da bir üniversitede okumak gibi bir imkânım da yoktu.

Hukuku sevdiniz mi?

Maalesef. Bir bölümünü sevmiştim okurken. Roma hukuku çok ilgimi çekiyordu.

Avukatlık yaptınız mı?

Yapmadım. Zaten arkadaşlarımın aklına uyup o bölüme gitmiştim. Hatta okuldayken kitap bile almadım. Hocalar bile hukuku nasıl bitirdiğime şaşırdılar.

O arada resme ne oldu?

Sürekli resim yapıyordum. Resmi hiçbırakmadım.

Ancak maddi şartlar nedeniyle farklı işlerde çalışmışsınız…

Evet. 1962 yılına kadar diplomattım. Hayatta herkesin yapmak istediği bir şey vardır. Ancak her zaman o kişi olmak elinizde değildir. Çok inandığım bir şey var o da; insan kaderinde var olanı yaşar. Ben kaderimin Allah tarafından böyle yazıldığına inanıyorum. Bütün hayatım boyunca buna inandım.

Hukuku bitirdikten sonra ne yaptınız?

Memur olabiliyordunuz. Ben ise hiç istemiyordum. Babam beni Paris’e göndermeye karar verdi. İki kız kardeşimiz olduğu için bana para veremezdi. Orada gidip kendi paramı kazanmam gerekiyordu. Bana iki şart koydu. Futbol oynamayacak ve resim yapmayacaktım. O dönemlerde Paris’e her giden Ressam oluyordu.

Fransa’ya gidince babanızın öğüdünü dinlediniz mi?

Babama söz vermiştim ve sözümü tuttum. Fransa’da hukuk fakültesinde iktisat doktorası yaptım. Ancak akşamları resim kurslarına da katılmayı ihmal etmedim. O zaman dünyanın farkına vardım. Seyahat ettim. O dönemin Türkiye’siyle Avrupa kıyaslanamıyordu bile. Türkiye’nin ismini duyurabilmek için New York’a gitmem gerektiğini düşündüm ve kafama koydum.

Amerika’ya gittiniz mi?

Hayır, çünkü param yoktu. Okuduktan sonra Türkiye’ye geri döndüm. Fakat benim aklımda hep Amerika’ya gitmek vardı. Oraya iki yolla gidilebiliyordu. Ya vize alıp kendi imkânlarımla gidecektim veya devlet memuru olacaktım. Param olmadığı için ikincisini tercih ettim. Babama söyledim. O da bana “Ben seni memur olman için mi Paris’e gönderdim” dedi. Benim Amerika’ya gitmemi istemiyordu.

O ne istiyordu?

Onun istediği şey bir bankada müdür olmamdı. Babamla 1956 yılında ilk sergimi açtım. Babamın bütün arkadaşları benim için “kendisini tam anlamıyla resme verirse dünya çapında bir sanatçı olur” diyorlardı.

Amerika rüyası ne oldu?

Ben de Turkish Information ofisinin başına geçtim. O dönemlerde Türkiye’de fazla okumuş insan yoktu. Doktora yapmıştım, iki lisan biliyordum, bir çok ülke gezmiştim. Bu nedenle memurlar arasından hemen sivrildim. Çok genç yaşta kabine toplantılarına girmeye başladım.

1958’de Brüksel’de dünya sergisi vardı. Beni turizm müdürü yaptılar. Türkiye’deki ilk renkli afişi ben tasarladım. Bu arada İzmir Fuarı’nın komiserliğini yaptım. Anlayacağınız çok çeşitli işlerde çalıştım. Sonra kırmızı pasaport aldım ve diplomat oldum. Bu sayede Amerika’ya gittim. Bu arada hiç durmadan resim yapıyor, kendi kendime “bir gün Ressam olacağım” diyordum.

Amerika sizi nasıl karşıladı?

New York şehrinde doksan bin Ressam vardı. Dünyanın en iyi Ressamları oradaydı. Onların içine Müslüman bir Türk geliyor. Düşünün Amerikalı Türkiye’nin daha haritada nerede olduğunu bilmiyor. Hatta Amerikan televizyonunda Ressam olmak istediğim için benimle alay ettiler.

Deli olduğumu düşündüler. İsim yapmanın yolunun New York’tan geçtiğini düşünüyordum. Diplomatlıktan istifa ettim. Fakat hükümet kabul etmedi. Altı ay bana tam maaş verdi. Dönmeyeceğimi New York’ta kalıp Ressam olacağımı söyledim. Süleyman Demirel çağırdı yine de gitmedim.

Ayrıldınız. Sonra ne oldu?

Dünyanın kaç bucak olduğunu anladım. Diplomatken telefonlarım durmuyordu, herkes etrafımda dönüyordu. Benim resim yapmak istediğimi çevremdeki herkes biliyordu ve beni destekliyorlardı. “Hiç merak etme destek oluruz” diyorlardı. İstifa ettikten sonra çevremde kimse kalmadı.

Yolda gördüğüm yakın arkadaşlarım beni görünce kafalarını çeviriyorlardı. O zaman anladım ki düşenin dostu olmaz. Özellikle Türkler birbirlerini hiç sevmiyor. Çünkü kıskançlar. Biz birbirimizi sevmediğimiz, başarımızın en iyi arkadaşımızı üzdüğü, amasız konuşmayı öğrenmediğimiz müddetçe hiçbir şey olamayız.

Sonra…

Aç kaldım, kiramı altı ay ödeyemedim. Fakat bunların hiç birini aileme yansıtmadım.

Gerçekle yüzleşince pişman oldunuz mu?

Pişman değildim. Fakat kendime “bir daha aynı şeyi yapar mıyım?” dediğim oldu. Ardından ufak resimler yapıp sattım. Amerika’da isim yapmak çok ulaşılmaz görünüyordu. Çünkü yardım edecek bir çevrem yoktu.

Suyun yönünü değiştiren ne oldu?

Uzun bir zaman sonra bir resmimi Guggenheim müzesi müdürü Thomas Messer koleksiyonuna aldı. Bu gelişmeden sonra daha çok ümitlendim. Fakat o kadar ekonomik kriz içindeydim ki artık dayanamıyordum. Resim malzemesi alamaz hale geldim. Müzeye gittim “ben artık resmi bırakıyorum ve Türkiye’ye dönüyorum” dedim. Müze müdürü bana şöyle bir baktı ve “git” dedi. Ben de gitme diyecek sandım. Tam çıkarken arkamdan seslendi. “Gidersen dünyadaki en aptal insan olursun. Çünkü bir gün New York Ressamı olacaksın”dedi. Benim çok kabiliyetli olduğumu söyledi.

Size yardım etti mi?

Hayır.

Neden?

“O benim işim değil” dedi.

Peki siz şeytanın bacağını nasıl kırdınız?

Eve döndüm. Düşündüm “bu adam bir şey biliyor” dedim. Dışarı çıktım ve bütün gece dolaştım. Sonra kalmaya karar verdim. Kaldıktan sonra işlerim daha iyi gitti. Bir kaç yerden burs aldım.

O ara babanızla hiç görüştünüz mü?

Babam ziyaretime geldi. Müze müdürüyle tanıştırdım. Müdür beni övünce babam ‘Yanılmışım, haklıymışsın’ dedi.

Amerika’da ne kadar süre kaldınız?

49 yıl.

Amerikan vatandışı mısınız?

Evet. Hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi. O da Turgut Özal’ın sayesinde oldu. “Bulunduğunuz ülkenin vatandaşlığına girin” demesi büyük bir şeydi. Yaşadığınız ülkenin vatandaşı olmadığınızda insanlar sizden alışveriş yapmıyorlar. Yarın kalkıp gideceğinizi düşünüp hiç resim almıyorlar. Resim almak yatırım çünkü.

Türkiye’ye geliyor muydunuz?

Her yıl geliyordum. O yüzden Türkiye’deki politikayı çok iyi bilirim. Bütün politikacıları tanırım. Bütün oylarımı Türkiye’de kullandım.

Bohem olmak zorunda değiliz

Babanız kendi otoportresini yapmış. Sizin neden yok?

Ben de en az on otoportre yapmışımdır. Beğenmediğim için hepsini yırttım. Çünkü ben portre Ressamı değilim. Hayatımdaki edindiğim prensiplerden biri iki sandalyeye birden oturamayacağımı bilmemdir. Ben de o yüzden bıraktım.

Resim yaparken nasıl bir ruh halinde olursunuz?

Benim en mesut anımdır. Bambaşka bir dünyanın içine giriyorum.

Nasıl bir Ressamsınız?

Çok iyi.

Bohem misiniz?

Hayır. Bunlar insanların kafasındaki Ressama uygun görülen imaj kalıpları. Ressam dediğin adam içmeli, fakir ve bohem olmalı gibi insanların kafasında belli kalıplar var. Tarihimizde Van Gogh ve Modigliani gibi Ressamlar böyle olmuşlardır. Fakat bunlar otuz yaşında öldüler. Eğer seksen yaşına kadar yaşamış olsalardı çok zengin olmuşlardı.

Burhan Doğançay nasıl olunur?

Çok çalışarak. Başka bir formülü yok.

80 yıllık ömrünüzü nasıl özetlersiniz?

Muazzam bir hayat yaşadım. Allah’a her dakika şükür ettim. Hayat çok güzel.

Hiç evlendiniz mi?

Evet, 40 yıldır evliyim.

Eşiniz ne yapıyor?

Kendisi Alman. Bir dönem banka genel müdürlüğü yaptı. Şimdi benim menejerliğimi yapıyor. Resime aşık. Bütün kitaplarımı o çıkarıyor.

Çocuğunuz var mı?

Yok.

Neden?

Çocuğum olsaydı ben Doğançay olamazdım. Çünkü iki gün ekmek almadığım zamanlar oldu. Üç gün yayan yürüdüm. Ama çocuğun olduğunda onun ihtiyaçlarını karşılamak mecburiyetindesin. Fedakarlık edip memur olmam gerekecekti. Hayatta fedakarlık yapmadığınız müddetçe hiç bir şey olamazsınız.

Bir ülkenin durumu duvarlarına yansır

Elli yıldan beri duvarları konu alan resimler yapıyorsunuz. Duvarlar sizin için neden bu kadar anlamlı?

Bir ülkenin duvarına bakarak size o toplumun, politik, ekonomik, sosyal, durumunu söylerim. Nişantaşı ya da Bağdat Caddesi’ndeki duvarlara bakın tertemizdir. Ama Dolapdere’ye geldiğinizde hayatın duvarlara nasıl yansıdığını görürsünüz. Türkiye rengarenk duvarlarıyla zengin bir ülkeydi. 70’li yıllarda Beyazıt’tan köprüye kadar duvarlarda bir nokta boş yer bulamazdınız. Bir çok partinin afişleri ve yazıları vardı.

Duvarlar ülkeden ülkeye değişiyor mu?

Hiç değişmiyor. Meksika, Amerika, Fransa gibi ülkelerde de ekonomisi alt seviyelerde olan mahalle ve sokaklarda duvarlar çok zengindir. Mesela; Ali, Ayşe’yi seviyor. Bunu Ayşe’ye söyleyemediği için bir mahalle duvarına yazıyor.

Peki duvarlara yazı yazanlarla tanışabildiniz mi?

Hayır. İşin ilginç yani kırk yıldan beri binlerce duvar fotoğrafı çektim.

Sadece birini yazı yazarken yakaladım. Fakat onlar da bana arkadan poz verdiler. Çünkü bazı ülkelerde duvara yazı yazmak yasak. Diktatörlükle yönetilen yerlerin duvarları bomboştur. Askeri diktatörlük olduğu zamanlarda Brazilya’ya gitiğimde beni boş duvarlar karşılamıştı.

Hangi ülkenin duvarları size ilham verir?

Brüksel’de çok güzel duvarlar vardı. Dört yıl önce Brüksel’e gittiğimde o ihtişamı göremedim. Bütün duvarlar beyazdı. Anlam veremedim. Sonra profesör bir arkadaşıma sordum. Arkadaşım beni üniversite binasının en tepesine çıkardı. Aşağıda binlerce araba duruyordu.

Bana “bak her öğrencinin bir arabası var. Kimse yürümüyor artık. Herkes arabasına binip evine gidiyor. İletişim kurmak istiyorsa bunu internet ile sağlıyor” demişti. Benim zamanımda gidilecek bir tek yer vardı o da kahveydi. Öğrenci de oraya giderdi çalışanı da. Bütün memleket meseleleri o masalarda konuşulurdu. Kahveden çıkıp duvara yazı yazardık.

ARDINDAN
Hürriyet 16 Ocak 2013

Dünyaca ünlü ressam Burhan Doğançay tedavi gördüğü hastanede bu sabah hayatını kaybetti. Burhan Doğançay 84 yaşında İstanbul’da tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Burhan Doğançay, 18 Ocak Cuma günü Teşvikiye Camii’nde öğle namazını müteakip kılınacak cenaze namazının ardından kendi vasiyeti üzerine 19 Ocak Cumartesi günü Bodrum Turgutreis’te bulunan Karabağ Mezarlığı’nda defnedilecek.

“SADECE RESSAM DEĞİL, ÖNEMLİ BİR FOTOĞRAF SANATÇISIYDI”

Hurriyet.com.tr’ye Doğançay’ın vefatıyla ilgili konuşan Doğan Hızlan, “Türk resminin büyük kaybı” dediği ressam için şu sözleri kaydetti:

“Burhan Doğançay, sadece resimleri yani tuval çalışmalarıyla değil, fotoğraflarıyla da çok önem taşıyan bir ressamımızdı. Son yıllarda Mavi Senfoni ile de gündeme gelmişti. Bir bestecimiz ondan esinlenerek bu besteyi yapmış, böylece bu eserde resimle müzik buluşmuştu. Resimlerinin, o öldükten sonra da sergilenebilmesi için Beyoğlu’nda bir müze yaptı. Burada resimleri, kitapları ve kendisi gibi ressam olan babasının resimleri bulunuyor.”

“HAKK’A YÜRÜDÜ”

Twitter’da ünlüler, ünlü ressamın ölümünün ardından paylaştıkları mesajlarla duygularını ifade etti:

Ressam Bedri Baykam: Duayen ressamımız, usta sanatçı Burhan Doğançay’ın vefatını büyük üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Başımız sağ olsun, Allah rahmet eylesin…

Yazar Yekta Kopan: Burhan Doğançay’ı kaybetmenin üzüntüsü. Başımız sağ olsun.

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış: Modern sanatımızın dünyadaki öncü isimlerinden Burhan Doğançay Hakk’a yürüdü. Mekanı cennet olsun. Allah rahmet etsin.

Senarist-yönetmen Gani Müjde: Burhan Doğançay’ı kaybetmişiz.Renkler ağlıyordur şimdi

Hediye ettiğim tabloları müzayedede satan var

EKONOMİDEN SANATA GEÇİŞ

1929 yılında dünyaya gelen sanatçı, sanat eğitimini ilk olarak babasından ve tanınmış ressam Arif Kaptan’dan aldı.

Babasının teşvikiyle başlayan resim çalışmaları, Ankara Üniversitesi’nde aldığı hukuk eğitiminin ve 1955’te Paris’te bitirdiği ekonomi doktorasının önüne geçerek sanat serüveninin başlangıcı oldu.

GENÇLERBİRLİĞİ SERÜVENİ

Ünlü ressam, gençliğinde futbola da gönül verdi. Bir süre, Gençlerbirliği’nde oynadı.

Paris’teki öğrencilik yıllarında La Grande Chaumiere’de resim çalışmalarına katıldı. 1961’de 22. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ne beş resmi kabul edildi. 1962 yılında New York’a gitti. New York duvarlarıyla başlayacak önemli esin kaynağı olan “Duvarlar” serisine de aynı yıllarda başladı.

ÜNLÜ RESSAM BURHAN DOĞANÇAY HAYATINI KAYBETTİ”DÜNYA DUVARLARI”

1975 yılında buradan yola çıkan sanatçı, 114 ülkeyi kapsayacak olan “Dünya Duvarları” fotoğraf projesine başladı. 1982’de bu projenin ürünlerini, Paris’te Georges Pompidou’da “Fısıldayan Duvarlar” adı altında ilk kez sergiledi. 1983’te Fransa’nın ünlü halı merkezi Aubusson’dan sanatçının tasarımları duvar halısı olarak dokunmaya başlandı.

1986’da büyük bir onarım geçiren Brooklyn Köprüsü’nün 19 adet büyük boy fotoğrafı New York kentinin 100. yıl kutlamalarında (1998) JFK Uluslararası Havaalanı’nda iki yıla yakın bir süre sergilendi. Daha sonra bu fotoğraflar “Walls of the World” adı altında kitap olarak yayımlandı.

“MAVİ SENFONİ”
Kasım 2009’da, yaptığı tablolardan “Mavi Senfoni”, Yıldız Holding yöneticisi Murat Ülker tarafından, İstanbul’da yapılan bir açık artırmada 2.2 milyon TL’ye satın alındı. Bu satıştan sonra, sanatçı, “Yaşayan en pahalı Türk ressam” olarak anılmaya başlanmıştı.

2001 yılında Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı desteği ile ilk Retrospektif Sergisi’ni İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirdi. 2003 Haziran ayında sanatçının, “Hat Sanatına Saygı” isimli çalışması Brüksel’deki yeni Avrupa Parlamentosu binasına asıldı.

VEFAT-HABER

Ressam Burhan Doğançay vefat etti
sondevir 15 Ocak 2013

Ressam Burhan Doğançay, 84 yaşında İstanbul’da hayatını kaybetti.

Doğançay Müzesi’nde yapılan açıklamaya göre, Burhan Doğançay, bu sabah tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde vefat etti.

Burhan Doğançay için 18 Ocak Cuma günü Teşvikiye Camisi’nde cenaze namazı kılınacak. Doğançay’ın cenazesi, vasiyeti üzerine 19 Ocak Cumartesi günü Bodrum Turgut Reis’te Karabağ Mezarlığı’nda toprağa verilecek.

HABER

Burhan Doğançay’ın fotoğraf sergisi
20 Kasım 2014

Türkiye’nin en önemli ressamlarından Burhan Doğançay’ın dünyanın her yerinden çektiği fotoğrafları; TEB Özel’in desteğiyle Doğançay Müzesi’nde sergilenmeye devam ediyor.

100’e yakın fotoğrafın yer aldığı sergi; sanatçının 85. doğum yıldönümünde Doğançay Müzesi’nin 10. yılını kutlamak amacıyla, 12 Eylül’de sanatseverlerin ziyaretine açıldı. Serginin resmi açılışı ise 25 Kasım Salı akşamı yapılacak. Kent duvarlarını ait olduğu ülkenin, şehrin, mahallenin ve sokağın sosyo-ekonomik yüzü ve toplumun aynası olarak gören Doğançay’ın fotoğraf karelerinde; New York’tan Togo’ya dünyanın dört bir yanından izler bulunuyor. Brooklyn Köprüsü’nün 1986-1987 yıllarındaki ilk büyük bakımı sırasında köprünün üzerine çıkmasına izin verilen tek sanatçı olan Burhan Doğançay’ın çektiği çok özel New York fotoğrafları, serginin en değerli parçaları arasında gösteriliyor. Sanatçının, New York’un “gökyüzünün kovboyları” olarak bilinen “ironworker”larıyla birlikte geçirdiği tehlikeli anlarının fotoğraflarının da yer aldığı sergide; Doğançay’ın gözünden kentlerin ve insanların sosyal ve psikolojik izleri sürülüyor. “Picture The World” sergisinde yer alan fotoğraflar; önümüzdeki aylarda düzenlenecek bir müzayede ile satışa çıkacak. TEB Özel’in desteğiyle gerçekleşecek müzayededen elde edilecek gelir ise UNICEF’e bağışlanacak. Doğançay’ın, farklı coğrafyalardan tanıklık ettiği ve sanat yaşamında izleri olan anları yansıtan “Picture The World” sergisi; 7 Haziran 2015 tarihine kadar her gün 10.00-18.00 saatleri arasında Doğançay Müzesi’nde görülebilir.

Kategoriler: B