X

Can Kıraç

Can Kıraç

yönetici, işadamı

1927 yılında Ankara’nın Etimesgut semtinde doğdu. İsmini, Atatürk koydu. Çocukluğunu Eskişehir’de geçirdi.

1946 yılında Galatasaray Lisesi’ni, 1950 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni bitirdi.

Aynı yıl Ankara’da Koç Ticaret Şirketi Otomobilcilik Şubesi’nde çalışma hayatına başladı.

1949-1950 yıllarında, üniversite öğrencisiyken, Türkiye Milli Talebe Federasyonu başkanlığı yaptı.

1970′li yıllarda basında ve panellerde “Montaj Sanayiinin” avukatlığını yaptı. TÜSİAD’ın kuruluş hazırlıklarını yürüten komitede çalıştı.

1991 yılında Süleyman Demirel’in politikaya girme davetini kabul etmedi.

1991 yılı sonunda kendi isteğiyle Koç Topluluğu’ndaki 41 yıllık profesyonellik hayatını noktaladı ve emekli oldu.

Patronu Vehbi Koç’un hayatını “Anılarımla Patronum Vehbi Koç” kitabında anlatarak 15 tekrar baskı ve 50.000′in üzerinde satış rakamına ulaşarak önemli bir başarı elde etti.

ESERİ:

Anılarımla Patronum Vehbi Koç
Can Kıraç
Milliyet Yayınları / Yaşantı Dizisi

Kendi Kaleminden Hayatı

Ben Can Kıraç

1
1927 yılında Ankara’nın Etimesut’unda şimdiki adı “Atatürk Orman Çiftliği” olan topraklar üstünde dünyaya geldim…Babam Ali Numan Kıraç ziraat mühendisiydi ve o yıllarda Gazi Mustafa Kemal’in emrinde “Gazi Çiftliği”nde görev yapıyordu. Ben, böyle bir ortamda dünyaya gelmekten ötürü iki şekilde ödüllendirilmiş oldum! Birincisi, ismimi “Can” olarak Mustafa Kemal Paşa vermiş. İkincisi, babamın Eskişehir’deki “Kuru Ziraat” çalışmalarından dolayı soyadımız da Atatürk tarafından “Kıraç” olarak bizlere onur kazandırmış. Çocukluğum bütünüyle Eskişehir’de çiftlik hayatı içinde geçtiği için “toprak”la kucak kucağa yaşadım! Meslek olarak baba uğraşı olan ziraat eğitimini seçmem de bu yaşam şeklinden kaynaklandı. 1946 yılında Galatasaray Lisesi’ni, 1950 yılında da Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni bitirdim. Aynı yıl Ankara’da Koç Ticaret Şirketi Otomobilcilik Şubesi’nde, Bernar Nahumun “çırağı” olarak çalışma hayatına atıldım.

1949-1950 yıllarında, üniversite öğrencisiyken, Türkiye Milli Talebe Federasyonu başkanlığı yaptım. 1952 yılında Atatürk ilkelerine bağlı kalınması için yazdığım bir makaleden dolayı “Türk halkını isyana teşvikten” sanık oldum… 1960’lı yıllarda İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu üyesi olarak “planlı karma ekonomiyi” savundum. 70’li yıllarda, basında ve panellerde “Montaj Sanayiinin” avukatlığını yaptım. TÜSİAD’ın kuruluş hazırlıklarını yürüten komitede çalıştım.

80’li yıllarda “Koç’un Can”ı oldum!

1991 yılında Süleyman Demirel’in politikaya girme davetini kabul etmeyerek “Başkanlık tutkumu” söndürdüm ve 1991 yılı sonunda da kendi isteğim ile kırkbir yıllık “profesyonellik” hayatımı nokta-ladım… 41 yıl insan hayatının uzunca bir bölümünü kapsıyor! Bu yılların benim için önemli ve anlamlı yönü tamamının Koç Topluluğu’nda geçmiş olmasıdır! İnsan, bu kadar uzun süre aynı ortam içinde yaşayınca kendisini çevresi ile bütünleştiriyor. Bunun içindir ki, zaman zaman, basında çıkan yazılarda beni “Koç’un Can”ı olarak tanıtmalarından büyük keyif duydum. Arkadaşlarım, önümdeki yeni hayata nasıl uyum sağlayacağımı merak ediyorlardı. Bazıları “Emekli olmaktan vazgeç. Köşene çekilip sakin bir hayat yaşamak senin tarzın olamaz!” uyarısı yapmışlardı. Bugün, bu arkadaşlarımın, emeklilik hayatını severek, mutluluk içinde yaşadığımı bilmelerini istiyorum.

2
Ben, yöneticilik yaşamımda hem iyi bir dinleyici olmuş hem de değişik fikirleri uzlaştırma becerisi kazanmıştım. Böyle bir karakter, insanı, daima özverili olmaya zorluyor. İşte, çalışma hayatımın beni en çok yoran tarafı da bu uzlaştırmacı özelliğim olmuştu. Bu yüzden, özveriyle çalışmaktan bunaldığımı ve yavaş yavaş kişiliğimin derinliğini kaybettiğimi hissetmeye başlamıştım! Artık, bir ömür boyu emek verdiğim, ekmeğini yediğim Koç Topluluğundan kopma kararımı, hak ettiğim “özgürlüğe kavuşma özlemi” olarak yorumluyordum!

Ben, çocukluk ve gençlik yıllarımı, devlet memuru bir babanın sahip olduğu mütevazi şartlar içinde yaşadım. Bunun içindir ki, Galatasaray Lisesi’nde okumuş olmayı “gençlik çağımın lüksü” olarak hatırlarım!

Şimdi, kendimi, “sade vatandaşlığı” benimsemiş birisi olarak görüyorum ve Koç Topluluğu’nda geçen hayatımı “Olgunluk çağımın görkemli dönemi” olarak değerlendiriyorum. Bu vesileyle, sizin de benim şu duygumu bilmenizi istiyorum. Koç Ailesinin ve çalışma arkadaşlarımın güvenine sahip olarak ulaştığım makam ve elde ettiğim yetkiler sebebiyle asla büyüklük gururuna kapılmadım şımarıklığın çirkinliğini, kendime, eşime ve çocuklarıma bulaştırmadım. İkbâl yıllarımı böyle onurlu bir çizgide tamamladığım için büyük bir mutluluk duyuyorum

Hayâllerime gelince !

İnsanlarla ilişki kurmak bana hep heyecan ve keyif vermiştir. İnsanları anlamaya, onların düşünce dünyalarına ulaşabilmeye daima özlem duymuşumdur. Hayatımın bundan sonraki bölümünde; yazarak, konuşarak, insan olmanın zevkini yaşıyorum, özgürlüğün coşkusu ile kucaklaşıyorum. Bu duygularla “Hayatın Yeni Sahilinden” sizlere sevgilerimi sunuyorum.

Tıpkı halk ozanı Aşık Veysel’in seslendiği gibi:
“Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın!”

HABER

İnan Kıraç yerli marka araç üretimine talip
14 Kasım 2014

“Capital 500 Araştırması Ödül Töreni” dün akşam Conrad Otel’de yapıldı. Törende onur ödülünü ise Karsan Yönetim Kurulu Başkanı İnan Kıraç aldı. Kıraç, ödülü alırken yaptığı konuşmasında, “Otomotivde yerliye ihtiyaç var. O yerliyi ilk ben yapmak istiyorum” ifadesini kullandı.

Vodafone ve Ferco İnşaat’ın sponsorluğunda düzenlenen “Capital 500 Araştırması Ödül Töreni” dün akşam Conrad Otel’de yapıldı.

Törene, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, Karsan Yönetim Kurulu Başkanı İnan Kıraç, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Yandex.Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Mehmet Ali Yalçındağ ve iş dünyasının temsilcileri katıldı.

“O YERLİYİ İLK BEN YAPMAK İSTİYORUM’
Törende onur ödülünü ise Karsan Yönetim Kurulu Başkanı İnan Kıraç aldı. Kıraç, ödülü alırken yaptığı konuşmasında, “Otomotivde yerliye ihtiyaç var. O yerliyi ilk ben yapmak istiyorum” ifadesini kullandı.

Kıraç, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bu sene başından itibaren mühendisliği tamamen bize ait yerli vasıtalarımızı çıkarıyoruz. Bunlar ilk önce otobüs ailesi olacak. Çünkü ekonomi için bir yerden biraz para kazanmamız lazım.

Yoksa öbür macera olamaz. Göreceksiniz taksiyle geleceğiz, onun için çalışıyoruz. 270 mühendisi olan bir yapının içinde mücadele olan ve gördüğünüz vasıtalara artık mühendisliği dahil tamamen yerli olarak biz yapacağız.

Bu bir mücadele, inanın bu mücadelede Türk ismine ihtiyaç var. Bunu yapmak lazım, muhakkak ki yabancılarla ortaklıklarımız da devam edecektir. Ama Türk ismi gereklidir.” İnan Kıraç, aldığı ödülün Suna Kıraç’a ait olduğunu söylerken duygulandı.

VEFAT-HABER

Can Kıraç’ın eşi İnci Atav Kıraç hayatını kaybetti

11 Ağustos 2019

Uzun yıllar Koç Holding bünyesinde çalışan iş insanı Can Kıraç’ın eşi İnci Atav Kıraç hayatını kaybetti.

Can Kıraç, eşinin ölümünün ardından sosyal medyada paylaştığı mesajda, “İNCİ Sultan! 65 yıllık beraberlikten sonra benden ayrılıyorsun! Bana AŞK duygusunu yaşattığın için sana minnettarım. Ve şimdi buluşacağımız günü bekliyorum!” İfadesini kullandı.

İnci Atav Kıraç’ın cenaze namazı, 12 Ağustos Pazartesi günü İstanbul Bebek Camii’nde öğle namazına müteakip kılınacak ve Aşiyan Kabristanı’nda toprağa verilecek.

Can Kıraç, 2003 yılında Alzheimer’a yakalanan İnci Atav Kıraç’la ilgili olarak 2013 yılında hem hastalığı hem de neler yaşadıklarını anlatan bir yazı kaleme almıştı:

Son yıllarda birçoğumuzun evlerinde, genellikle yaşlanmış yakınlarımızın, çaresiz bir hastalıkla mücadele ettiklerini biliyoruz. Eskilerin “bunama” diye adlandırdıkları bu hastalık artık “demans” veya “Alzheimer” olarak hayatımıza karışmış bulunmaktadır. Ben, on yıldır Alzheimer hastası olan, 58 yıllık eşimle yaşayan bir kocayım. Eşim İnci bu hastalığa yakalandığı zaman 72 yaşındaydı. Bugün eşim 82, ben 85 yaşındayız. Bellek kaybı, sözcük bulamamak, unutkanlıklar, anahtarların gözlüklerin yerini unutmak, bir olayı tekrar tekrar anlatmak, bazı kelimeleri yanlış kullanmak, kızım yerine oğlum demek, ekmek yerine su istemek, yakın geçmişi unutmak, randevuları karıştırmak, davetleri hatırlamamak, Alzheimer hastalığının önemli işaretleridir. Doktor desteği alınarak, ilaçların katkısı ile bu hastalığın gelişmesini yavaşlatmak mümkün olmaktadır. Ancak, şimdilik kesin tedavi mümkün değil.

Bu durumda, hastaya gösterilecek ilgi ve tedavi şekli önem kazanmaktadır:

Hastanızı yaşamı boyunca yalnız bırakmayın,
Aile olanakları uygunsa, bir yardımcı tutun,
Hastanın günlük yaşamını programlayın,
İlaçlarını doktorunun belirlediği saatlerde verin,
Devamlı yatağa bağlı kalmasını önleyin,
Hastanın yaşadığı ortamı değiştirmeyin, (Karyola, masa, iskemle düzenini koruyun.)
Uyku ve istirahat saatlerini değiştirmeyin,
Vücut temizliğine önem verin,
Tuvalet düzeninin muntazam olmasına dikkat edin,
Yemek menülerinin sağlıklı olması için doktorunun önerilerine uyun, aşırı kilo almasına mani olun,
Yürümek en yararlı hareketlerin başında gelmektedir; yürümeyi, hava şartlarına göre dışarda veya ev içinde yapmayı programlayın. Herhangi bir sebepten dolayı düşmesine mani olun, (Kemik erimesi yeni sorunlar çıkarabilir.)

Fiziksel ve mental egzersizler yanında; obezite engellenmeli, kan basıncı ve kan şekeri kontrol edilmelidir. (Kalp sağlığına zarar veren herşey beyin fonksiyonları için zararlıdır.)
Okumak ve yazı yazmak alışkanlıklarını unutmaması için, haftalık programlar yapın,
Alzheimer hastası eski olayları anımsar. Bunları hatırlaması için hazırlıklı olun. Bildiği şarkıları, şiirleri, anıları onunla paylaşın,
Hastanız, zaman içinde konuşmayı unutacaktır. Bu durumda bile siz onunla konuşmaya önem verin. Onu güzel sözlerle karşılayın; giysilerinin ona yakıştığını hatırlatın, bakımlı olmasını övün. Ona sarılarak sevginizi hissetmesini sağlayın.

Alzheimer hastalığı, hastanın kendi aile bireylerini yoğun şekilde etkisi altına alan bir yaşam sürecidir. Bu süreç özveri ve sabır istemektedir. Bu süreci aile içinde paylaşabilmek için neler yapabileceğinizi açıkyüreklilikle tartışınız ve gerekli kararları alınız. Bu konuda benim en büyük destekçim kızım Aslı Kıraç’tır. Ona ve hemşirelerimize şükranlarımı sunuyorum. Bu süreci aile içinde yaşayamayacağınızı anlarsanız, hastanızı bir Alzheimer Bakım Evi’ne yerleştirmeyi düşününüz. Toplumun giderek yaşlanması önümüzdeki yıllarda Alzheimer’lı hastaların sayısının daha da çoğalacağı ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Bugün dünyada en az 250 milyon Alzheimer’lı hasta bulunmaktadır.

Ailesinde Alzheimer bulunan herkesin yine Alzhemier hastası olacağı düşünülmemelidir. Alzheimer bulaşıcı bir hastalık değildir. Bu deneyimimi sizinle paylaştıktan sonra, önümüzdeki yılları sağlık içinde geçirmenizi diliyorum.

Kategoriler: C
Benzer Biyografiler