KCK Konsey Başkanı
PKK Terör Örgütü Liderlerinden
1955 yılında Elazığ’ın Keban ilçesinde doğdu. PKK’daki kod adı Cuma. İlk ve orta tahsilini Elazığ’da tamamladı. Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne kayıt yaptırdı. Ancak okulu terk etti. PKK Terör Örgütünün 18 kurucusundan biri. 12 Eylül 1980 sonrasında yurt dışına kaçtı. Örgütün Suriye, Lübnan ve Kuzey Irak’taki kampları ile Avrupa büro sorumluluğunu yaptı. Sonra PKK’nın başkanlık konseyi üyeliğine seçildi.
Ocak 2004’te örgüt içerisindeki ‘reformcu’ ve ‘gelenekçi’ ayrışmada ‘gelenekçi’ kanadın başkanlığını yaptı. Ankara grubu ile hareket etti. Karayılan ile sürekli güç mücadelesi içinde ve onu lider olarak pek dikkate almıyor. Duran Kalkan ile birlikte hareket ediyor.
HAKKINDA YAZILANLAR
PKK’NIN DERİN TROYKASI
Aksiyon 04.12.2007
PKK’da öne çıkan isimler Murat Karayılan ve Cemil Bayık. Halbuki kanlı örgütü sevk ve idare eden bir troyka var. Duran Kalkan, Mustafa Kalkan ve Ali Haydar Kaytan Türkiye’de Kürtlerle Türkler arasında kitlesel bir savaş çıkmasını istiyor
Türkiye, terör örgütü PKK’nın ön plana çıkan iki önemli ismi Murat Karayılan ve Cemil Bayık’ın teslim edilip edilmeyeceğini tartışıyor. Hemen herkes iki teröristin Irak’taki Amerikan güçleri tarafından derdest edilip Türkiye’ye teslim edilmesini bekliyor. Şüphesiz iki teröristin yakalanıp teslim edilmesi çok önemli; ancak madalyonun bir de öteki yüzü var. Bazı istihbarat birimlerine ve örgüt kaynaklarına göre terör örgütü PKK, uzun süredir Karayılan ve Bayık gibi ön planda görünen isimler tarafından yönetilmiyor. Peki geri planda kalarak kanlı örgütün hem stratejisini çizen hem de eylem planlarını yapan bu isimler kimler?
İddialara göre bu kişiler Duran Kalkan, Mustafa Karasu ve Ali Haydar Kaytan. Bunlara ilaveten bir de Sabri Ok ismi zikrediliyor. Kürtlerin önemli bir kesimi ve bazı PKK’lılara göre ilk üç isim derin güçlerle birlikte hareket eden “derin PKK’lıları” temsil ediyor. Ulusalcı bir fikri benimseyen üçlüye göre AK Parti, İslamcı özelliklere sahip bir parti ve niyeti Türkiye’yi geriye götürmek. PKK’dan ayrılarak Kuzey Irak’ta yaşamaya başlayan terörist Osman Öcalan, söz konusu üçlünün (Kalkan, Karasu ve Kaytan) çok tehlikeli olduğunu belirtiyor: “PKK’nın içinde de Kemalistlerden daha çok Kemalistler var. Solcular ve Aleviler de yer alıyor ayrıca. Özellikle solcu Aleviler PKK içinde her zaman güçlü ve etkin oldular. Türkiye’deki bazı güçlerle çalışıyor, onlarla birlikte hareket ediyorlar.”
TROYKANIN BİLİNMEYENLERİ
“PKK’nın derin troykası” olarak tanımlanan teröristlerin en çarpıcı özelliği radikal solu benimsemeleri, Alevi ve ateist olmaları. İlginç olan ise her ismin ayrı bir fraksiyonu temsil etmesi. Radikal solcuların liderliğini Duran Kalkan yapıyor. Ateist Alevilerinkini de Mustafa Karasu ile Ali Haydar Kaytan. Bu isimler İslamiyet’e ve dindar yöneticilere karşılar. PKK’nın savaştan yana bir çizgi izlemesini, örgütün belirlenmiş zamanlarda eylem yapmasını istiyorlar. Demokratik Toplum Partisi (DTP) üzerinde baskı kuran üçlü, Türkiye’de kitlesel bir savaşın çıkmasını da arzu ediyor. Mustafa Karasu, bundan bir ay önce yaptığı açıklamada, Türkiye’de bir Türk-Kürt kavgası çıkarabileceklerini şöyle dile getirmişti: “Bu gidişata artık dur deme zamanıdır. Kürtler topyekûn yok edilmek isteniyor. Kürtlerin inançları yok edilmiş, yeni bir inanç dayatılmıştır. Bunun artık özgür bırakılması lazım. Bunlar sağlanamazsa toplum arası bir savaş başlar. Bu savaşı artık kimse durduramaz. PKK bunu sağlayacak güçtedir. Kimsenin maşası olmayacaktır.”
“Abbas” kod adını kullanan Duran Kalkan, Adana Karaisalı doğumlu. Örgütün başkanlık konseyi üyesi. Haziran 2005’te Murat Karayılan’a yönelik suikast girişiminin arkasındaki isim olarak da biliniyor. Örgütte bilinen bir diğer lakabı ise provokatör. Diyarbakır cezaevinde tutuklu bulunan terörist Şemdin Sakık’ın verdiği ifadelere göre Duran Kalkan “yaşam düzeyi yetersiz” bir kişi. “Ezberlediği kitabî bir dünyaya sahip. Fikrini değiştirmez ve ezberlerini kolay kolay bozmaz.”
Sivas Gürün doğumlu Mustafa Karasu’nun kod adı Hüseyin Ali. PKK’nın kurucu üyelerinden biri. Örgütün dış ilişkilerinden sorumlu. PKK’ya 1978’de katılır. 12 Eylül darbesinden sonra bir süre cezaevinde kalır. Siyasi yönü güçlü olan Mustafa Karasu, PKK’ya açılım getiren biri olarak kabul ediliyor. PKK’dan ayrılan bazı itirafçılara göre Karasu, “savaş isteyen ancak savaş taktiği anlamında yetersiz” bir terörist. Tunceli doğumlu Ali Haydar Kaytan, “Fuat” kod adını kullanıyor. Örgüt içinde “kişiliksiz ve korkulan biri” olarak tanımlanıyor. PKK’nın istihbaratından sorumlu. Bütün telsiz kodları onun tarafından belirleniyor. Bilgilerin gidiş ve gelişini kontrol eden tek isim olduğu söyleniyor. Bu görevi onu, PKK ile birtakım güçler arasındaki irtibatı sağlayan kişi olarak ön plana çıkarıyor. Kaytan’ın aynı zamanda PKK’nın merkez karar yürütme kurulu üyeliği de bulunuyor. İmralı’da tutuklu bulunan teröristbaşı Abdullah Öcalan, verdiği ifadelerde Ali Haydar Kaytan için “Yorum kabiliyeti çok güçlüdür.” diyor. Semdin Sakık’a göre Kaytan’ın teorik yönü güçlü; ancak pratik yönü zayıf: “Örgüt tabanında kişiliksiz olduğu için pek sevilmez. Ancak PKK’nın en etkili ismi konumundadır. Hep geri planda kalarak iş yapmayı sever.”
Troykanın yedeği konumundaki Sabri Ok hakkında bilinen en belirgin bilgi, terör örgütü üyeliği suçundan 20 yıl boyunca Bursa Cezaevi’nde tutuklu kalmış olması. Cezaevinden çıktıktan sonra Kandil’e giden ve üçlüyle birlikte hareket eden Ok, DTP’nin PKK ile ilişkisini ve duruşunu belirleyen kişi olarak kabul ediliyor. Nurettin Demirtaş’ın DTP’nin başına getirilmesinde etkili olduğu söyleniyor. Sabri Ok ile Nurettin Demirtaş, bir süre Bursa Cezaevi’nde birlikte kalmıştı.
Terör örgütünde etkili olan dördüncü bir isim ise Suriyeli Dr. Bahoz Erdal Kod adını kullanan Fehman Hüseyin. Bu üçlünün belirlediği stratejiye göre silahlı kanadı harekete geçiren kişi olarak biliniyor. Bahoz Erdal, şehirlerde eylem yapan TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) ve intihar eylemcileri başta olmak üzere HPG’nin (Kürdistan Savunma Güçleri) sorumlusu olarak biliniyor. Hüseyin’in en bilinen lakabı Kukla. Kendisi için söylenen diğer bir lakap ise Cellat. PKK’nın bütün eylemlerinde Bahoz’un imzası bulunuyor. Zap Kampı’nı üs olarak kullanan Fehman Hüseyin elindeki silahlı güçle en tehlikeli isim olmasına rağmen tuhaftır ki, ne Abdullah Öcalan ne de Şemdin Sakık’ın ifadelerinde adı geçiyor.
HABER
PKK liderlenin mal varlığı donduruldu
21 Nisan 2011
ANKA
Dışişleri Bakanlığı, ABD makamları tarafından atılan bu adımın memnuniyetle karşılandığını bildirdi.
Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, ABD Hazine Bakanlığı bünyesindeki Yabancı Varlıkların Kontrolü Ofisi (Office of Foreign Assets Control – OFAC) tarafından yapılan açıklamada, “Yabancı Narkotik Çeteleri Belirleme Yasası” çerçevesinde, PKK’nın lider kadrosunda yer alan Cemil Bayık, Duran Kalkan, Remzi Kartal, Sabri Ok ve Adem Uzun’un “Özel Olarak Belirlenmiş Uyuşturucu Kaçakçısı” (Specially Designated Narcotics Trafficker) olarak ilan edildiği, bu bağlamda söz konusu beş şahsın ABD’de bulunan malvarlıklarının dondurulmasına ve ABD vatandaşlarının bu şahıslarla ekonomik veya ticari nitelikli bir işlem yürütmesinin yasaklanmasına karar verildiği bildirildi.
Söz konusu ofisin, Murat Karayılan, Ali Rıza Altun ve Zübeyir Aydar’ı da 14 Ekim 2009 tarihinde “Özel Olarak Belirlenmiş Uyuşturucu Kaçakçısı” olarak ilan ettiği anımsatılan Dışişleri açıklamasında, “ABD makamları tarafından atılan bu adımı memnuniyetle karşılıyoruz. Söz konusu kararın, haklarında iade talebimiz bulunan anılan şahısların yürüttükleri faaliyetlerin gerçek niteliğinin teyidine yardımcı olacağına inanmaktayız. Bu vesileyle, bir kısmı halen bazı yabancı ülkelerde ikamet edip, serbestçe seyahat edebilen bu şahıslara ilişkin olarak, terörle mücadele bağlamında ilgili ülkelerin uluslararası yükümlülüklerine yönelik beklentilerimizi yineleriz” denildi. (ANKA)
HABER
Cemil Bayık’ın babası: Benim öyle oğlum yok
Terör örgütü PKK’nın iki numaralı adamı olarak bilinen Cemil Bayık’ın babası Mustafa Bayık, “Benim böyle bir oğlum yok. Devletin bir an önce onu Türkiye’ye getirip yargı önüne çıkarmasını istiyorum.” dedi.
5 çocuk babası Mustafa Bayık (69), Cemil Bayık’ı 1976’dan bu yana hiç görmediğini ve babası olduğu halde ona karşı bir sevgi duymadığını söyledi. Elazığ’ın Keban ilçesi Aşağı Çakmak köyünde yaşayan Mustafa Bayık, “Bütün imkansızlıklara rağmen onu okuttum. Bir ara kayıplara karıştı. Daha sonra örgüt üyesi olduğunu basından öğrendim. 1976’da bu yana da kendisinden haber alamıyorum.” dedi.
Baba Bayık, oğlu ile ilgili şelişmeleri söyle anlattı: “1976 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğrencisiyken ansızın eve geldi. Birkaç ay bekledikten sonra sınavım var, diyerek evden ayrıldı. Bir süre kendisinden haber alamayınca Ankara’daki akrabalarımıza mektup yazdım; ama onlar da kendisini görmemişler. Bunun üzerine güvenlik güçlerine haber verdim ve ‘Araştırıp sana bildireceğiz.’ dediler. Kısa bir zaman sonra da basından duyduk ki; Cemil örgüt üyesi olmuş. Ondan sonra kendisinden hiç haber alamadım.” şeklinde konuştu.
8. Kolordu Komutanlığı’na bağlı Ağır Bakım Komutanlığı’nda yıllarca bekçi olarak çalıştıktan sonra emekli olan Mustafa Bayık, Cemil Bayık’tan bir yaş küçük olan kardeş Ahmet Bayık’ın (47) da şu anda ne durumda olduğundan habersiz olduğunu söyleyerek “Her ikisi de yüzümüzü yerde gezdirdi. Bunlar bizim yüz karamızdır. Keşke ikisi de hiç olmasaydı.” dedi. Mustafa Bayık’ın diğer iki oğlundan Celal (43) Elazığ’daki Askeri Hastane’de aşçı olarak çalışıyor, Hasan (39) Kur’an kursu hocalığı yapıyor. Evin tek kızı Gülişat ise ev hanımı. Cemil Bayık’ın annesi Reyhan Bayık (70) da öyle bir evladı olmadığını ve oğlunun ne kendilerine, ne devlete ve ne de millete hiçbir faydası olmadığını söyledi. Reyhan Bayık, şunları kaydetti: “Belki insanlığa bir faydaları olur diye en adi işlerde çalışıp onları okuttuk. Ama; Cemil ile Ahmet bize dünyayı zehir etti. Son günlerde Cemil’in İran’da olduğunu duydum ve devletin onu getirip yargılamasını istiyorum. Ahmet’ten ise hiç haberimiz yok. Yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorum.” (m-5 Nisan 2002)
HABER
KCK’nın başına Cemil Bayık geldi
Hürriyet 10 Temmuz 2013
PKK’nın tepe yönetiminde sürpriz değişiklik oldu. Murat Karayılan KCK Konsey Başkanlığı görevinden gitti. Yerine Cemil Bayık ve PKK’nın kadın liderlerinden Bese Hozat geldi.
KCK, yönetiminde değişikliğe gitti. 162 delegenin katıldığı kongrede, KCK Genel Başkanlık Konseyi organı oluşturuldu. Yürütme Konseyi Eş Başkanlığına de Cemil Bayık ile Bese Hozat getirildi, iki kadın ve iki erkekten oluşan toplam dört yardımcı da seçimlerle belirlendi. Bese Hozat daha önce PKK’nın kadın örgütlenmesinden sorumluydu.
KONGRA GEL Eşbaşkanlığına ise Hacer Zagros ile Remzi Kartal seçildi.
KCK’NIN BAŞINA İKİ İSİM
9’ncu Genel Kurul 6 gün sürdü. KCK Genel Başkanlık Konseyi oluşturuldu, Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı sistemi getirildi. Eş Başkanlığa PKK’nın en eski katılımlarından Cemil Bayık ile Bese Hozat getirildi. Genel Kurul’da toplumsal yaşamın her alanında KCK sisteminin temel ayakları olan akademilerin, komün, kooperatif ve meclislerin hızla oluşturarak yaygınlaştırılması kararlaştırılırken, demokratik konfederalizm temelinde demokratik uluslaşmanın yaratılması ve demokratik özerkliğin inşasının tabandan örgütlendirilmesine dönük bir dizi kararın yanında demokratik çözüm sürecinin Ak Parti’ye rağmen sürdürülmesi kararı alındı.
GÖRÜŞ
KCK ve PYD nereye gidiyor?
Mahmut Akpınar
Zaman 27 Temmuz 2013
KCK kamuoyunda hep yanlış anlaşıldı, medya tarafından da gerçek hüviyetiyle tam anlatılamadı. Uzun süre “PKK’nın şehir yapılanması” olarak sunuldu; hâlâ öyle bilenler çoğunlukta. Oysa KCK; PKK’yı, BDP’yi, PYD’yi ve diğer bütün organizasyonları içine alan konfederal bir devlet yapılanmasının adı.
KCK Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de örgütleri de kapsayan sözde “Büyük Birleşik Kürdistan”ın hemen bütün organları tasarlanmış paralel devlet organizasyonu. KCK Yürütme Konseyi, bu yapının icrai gücünü, yürütme erkini temsil ediyor; dolayısıyla terör örgütünün sözde hükümeti. Yürütme Konseyi Başkanı da icranın sorumlusu, yani sözde başbakanı. PKK ve diğer bütün silahlı gruplara, alandaki diğer örgütlenmelere hükmeden yapının başı.
Kongra-Gel, devlete benzer KCK yapısının yasama ve karar organı; illegal parlamentosu. Düzenli aralıklarla toplanan Kongra-Gel, Haziran 2013 sonunda yine toplandı ve 9. genel kurulunu yaptı. Farklı coğrafyalardan ve Avrupa’dan gelen yaklaşık 200 kişilik bir grup Kuzey Irak’ta bir araya geldi ve örgütle ilgili bir kısım kararlar aldılar. Yeni stratejiler geliştirdiler, yol haritalarını tekrar netleştirdiler. Bu toplantının ana gündemi “Kürt ulusu inşa süreci”ne kararlılıkla devam etmek ve bunun için tabana dayalı, yaygın, güçlü bir örgütlenmeye gitmekti. İddia edilenin ötesinde örgütte bir geri adım, zayıflama, çekilme değil; bir hamle, atılım, ilerleme kararlılığı vardı. Toplantıdan çıkan kararların medya yansımaları incelendiğinde silah bırakmak üzere, barış isteyen bir örgütten çok devlet kurmak için son hazırlıklarını yapan bir örgütlenme görünüyor. Örgütün hem silahlı unsurları hem de siyasi unsurları adeta süreci bozmaya zorlamak ve hükümeti kamuoyu nezdinde sıkıştırmak için üst perdeden ve tehdit edici bir dil kullanıyorlar. PKK’nın yetkililerinden gün aşırı “Öcalan’ın serbest kalmasıyla” ve “bağımsız büyük Kürdistan” hedefiyle ilgili tahrik edici açıklamalar geliyor. Estirilen iyimserliğe rağmen “Bağımsız Kürdistan” kurma beklentisinin yükselmesi; silahlı terör yapısının büyümesi, örgüte katılımların artması, örgütün tekrar şantiye basmalara, adam kaçırmalara başlaması uygulanan Çözüm Süreci boyunca örgütün ciddi bir çıkış yakaladığını, zeminini sağlamlaştırdığını gösteriyor.
KCK Yürütme Konseyi başkanlığına Karayılan yerine Cemil Bayık’ın getirilmesi de aslında gelecekle ilgili bir kısım ipuçları vermektedir. Bu görev değişiminde iki ana nokta öne çıkmaktadır: Cemil Bayık’ın sertlik yanlısı olması ve İran’a yakın olması. Bu değişimle birlikte örgütün silahlı kanadının daha aktif hale geleceğini, alandaki yapılanmalarının güçleneceğini öngörmek kehanet olmayacaktır. Nitekim çözüm sürecinde örgütün eksiklerini tamamladığı ve silah, teçhizat takviyesi yaptığı bilinmektedir. Ancak çözüm sürecinden mutlaka bir keramet çıkarmak isteyenler ve örgüt adına PR görevi üslenmiş olanlar bu gelişmelerin hepsini hayra yormayı başarmaktadırlar. Son zamanlarda PKK ve organları, özellikle silahlı unsurları üzerinde giderek artan bir İran etkisi var. Yaklaşık 2 yıldır İran’la ve Esed rejimiyle PKK arasında stratejik ortaklık ve işbirliği söz konusu. Cemil Bayık’ın KCK Yürütme Konseyi başkanlığına getirilmesi ile birlikte Türkiye’ye karşı İran-PKK işbirliğinin daha ileriye götürüleceği anlaşılmaktadır. Nitekim PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD, Esed’in desteğinde Özgür Suriye Ordusu ile savaşarak Türkiye’nin güneyinde Suriye’nin kuzeyinde de-fakto bir durum oluşturmaktadır. PYD ile ilgili son gelişmeler Batı’nın Kürt kartına oynayarak Ortadoğu denklemine yeni bir oyuncu sokma isteği kadar, İran’ın Türkiye’yi kuşatma ve tehdit edebilecek yeni bir problem oluşturma isteğiyle yakından ilgilidir. Çözüm süreci ne kadar işledi, ülkenin güvenliği, huzuru, normalleşmesi adına neler kazanıldı, PKK’nın terör ve şiddet potansiyeli ne kadar geriletilebildi bunlar tartışma konusu. Ancak net olan bir şey var ki son birkaç yıl içine PKK Batı’nın desteğiyle, İran-Suriye ittifakının alan açmasıyla Ortadoğu’da önemli bir güç haline geldi. Özellikle PYD Türkiye açısından sınırları dışında güçlenmiş, kolay müdahale edemeyeceği fiilî bir tehdit ve tahrik aracı haline getirildi. Bazı siyasetçiler Suriye’de meydana gelen bu yapıya bir askerî müdahaleden söz etmekte iseler de, bu durum Türkiye için riskli bir macera olacaktır. Açıktan TSK üzerinden Suriye topraklarına girme ve PYD yapısını bertaraf etmeye çalışma bütün Arap dünyasında Türkiye’yi “Arap topraklarını işgal eden ülke” konumuna sokacak, en azından bazı odaklar Arap kamuoyuna meseleyi böyle takdim edeceklerdir. Düzenli birliklerle Suriye’ye giren Türkiye kendisini Ortadoğu’da mezhepler savaşı içinde bulabilecek, sonu meçhul bir ateşin içine çekilecektir. PYD yapısına TSK ile müdahale iç politikada da önemli sıkıntılara neden olacaktır. Ülkenin her yerinde kaos ve kargaşa çıkarmak, sokaklara inmek için hazırlıklarını tamamlayan PKK/BDP unsurları, askerî operasyonu gerekçe yaparak Türkiye’nin her yerinde büyük gösteriler düzenleyeceklerdir. Bu da birilerinin çok arzu ettiği Türk-Kürt ayrışmasını körükleyecek, provokatif olaylara davetiye çıkaracaktır.
Suriye’deki Kürt aşiretlerin önemli bir kısmı 2 yıl öncesine kadar PKK/PYD ile problemliydi. Ancak 2 yıl içinde PYD cinayetlerle, baskıyla, silahla orada zoraki bir hâkimiyet kurdu. Eğer bu tehdit ve tehlikeye karşı yerel unsurlar örgütlenebilse, Türkiye müttefiki haline getirilebilse idi bu unsurlar PYD yapısını dengeleyebilirlerdi ve Türkiye’nin yabancı bir ülke toprağına müdahalesi gerekmezdi. Ancak bunlar yapılamadığı için Suriye’de gözümüzün önünde silahlı bir PKK devleti fiilen kuruldu. Suriye’deki PKK/PYD yapısı Türkiye için Irak’tan daha sıkıntılı bir terör tehdidi oluşturacaktır. Kontrol edilemeyen Irak’tan sızmalara ilave 900 km’lik uzun Suriye sınırı da terörist grupların saldırıları için ciddi bir zaaf oluşturacaktır. Ayrıca bundan sonra İran ve Batılı güçler bu yapı üzerinden Türkiye’yi siyaseten de zora sokacaklardır.
PKK baştan itibaren Batı’dan bazen açık bazen örtülü destekler almaktaydı. Ancak İran ve Esed’le ittifak kurduktan sonra, onların açtığı alanlarda Ortadoğu’da adeta bölgesel bir güç haline ge(tiri)ldi. KCK, Kongra-Gel, Yürütme Konseyi, HPG gibi organlarını çalıştırabilen, kurumsal yapılarını oluşturmuş, devlet gibi hareket eden bir aktör oldu.
HABER
Demokratik özerklik seçim başarısına bağlı
30 Kasım 2013
KCK Siyasi Komitesi, yaklaşan yerel seçimlerin demokratik özerklik hedefinin yaşama geçirilmesi açısından önemli olduğunu bildirdi.
ANF’de yayımlanan ve yerel seçim sürecine dikkat çekilen açıklamada “Bu zamana hangi parti ve örgütler doğru strateji temelinde, doğru bir siyaset ve taktikle karşılık verirlerse onlar başarılı olacaktır” denildi. Açıklama, şöyle devam etti: “Demokrasi, özgürlük ve demokratik özerklik hedefimizin yaşamda anlam bulması biraz da bu seçimlerde elde edilecek sonuçlara bağlıdır. Bu anlamda DTK, BDP, Kuzey Kürt konferansı bileşenleri ve tüm örgütlerin tarihsel sorumluluklarını layıkıyla yerine getirmenin bilinciyle hareket edeceklerine dair kuşkumuz yoktur.”
HABER
Bayık: Afrin’e saldırı çözüm sürecini bitirir
ntv 12 Kasım 2014
PKK yöneticilerinden Cemil Bayık, çözüm sürecine yönelik açıklamasında “Kobani düşer ve El Nusra Cephesi, Afrin’e saldırırsa barış sürecine devam etmek mümkün olmaz” dedi.
PKK’nın yöneticilerinden Cemil Bayık, Kobani’de Kürt güçlerin IŞİD’le mücadelesi ve El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi’nin Afrin’e olası saldırısıyla ilgili İngiliz The Independent gazetesine konuştu.
Türkiye’yi El Nusra Cephesi ile gizli bağlantılara sahip olmakla da suçlayan PKK yöneticisi Cemil Bayık, “Kobani düşer, El Nusra Cephesi de Afrin’e saldırırsa barış sürecine devam etmek artık mümkün olmaz” dedi.
Suriye’de Kürtlerin elinde bulunan üç bölgeden biri olan Afrin’de de, PKK ile bağlantılı PYD güçleri yönetimde etkili bulunuyor.