HAKKINDA YAZILANLAR
Hoca aramızda!
Nükte, ibret, hiciv ve en önemlisi de düşündürmenin bir arada olduğu yerde kim vardır? Elbette ki Nasrettin Hoca!
Artık ülkemiz sınırlarını aşarak evrensel bir konuma gelen Nasrettin Hoca, bugünlerde yeni komedi kaseti ve içinde 40 adet fıkranın yer aldığı kitapla tekrar karşımıza çıkıyor. Cengiz Dönmez’in yazıp yönettiği ve Ulvi Alacakaptan’ın ekibiyle birlikte seslendirdiği albümde hocanın değerlendirmeleri, eleştiri ve yorumları yeni bir tarz ve üslupla çocuklara ve çocukluklarını hatırlamak isteyen bütün büyüklere sunuluyor. Olur olmaz herşeyin Nasrettin Hoca’ya yüklendiği sözler, espri ve fıkralar sebebiyle sağlıklı bir imaj yükletilmeyen Hoca’nın doğru anlaşılması, nüktelerinin yanındaki görülmesi gereken ibretlik vesikaları yeniden derleyip yorumlayan kasette hocanın yaptıklarıyla anlatılmak istenenlerin aslen bu olmadığının altı çizilmeye çalışılıyor.
Farklı bir çalışma
Kavuk, kaftan, Karakaçan, gökdelen, teknoloji, trafik ve meclise yolculuğunun gerçekleştirildiği “Nasrettin Hoca, 21. Yüzyılda Tekrar Aramızda” kaseti tüm müzik marketlerde piyasaya sunulurken, kasette yer alan fıkralar kitabı da Özyürek Yayınevi tarafından okuyuculara merhaba diyor.
Karikatürist ve mizahçı Cengiz Dönmez, tam bir Nasrettin Hoca hayranı. Uzun yıllar onun hayatını, fıkralarını incelemiş, ancak işin içinden çıkılamaz tezatları ve Hoca’ya atfedilen fıkralarda onu günümüz insanına farklı yönde tanıtıldığını fark edince hem bu tezatları gün yüzüne çıkarmak, hem de 712 yıl sonra Nasrettin Hoca’yı bugünlere taşıyıp bir de değişen dünyada onun marifetlerini sınamayı düşünmüş. Alışılagelmiş fıkralarının dışında Karakaçan’ı, kaftanı ve kavuğu ile 21. Yüzyılın Türkiyesi’ne salıvermiş Nasrettin Hoca’yı. Tabi ortaya, Haliç’e yoğurt mayalayan, Taksim meydanında eşeği Karakaçan’la, kaftanı ve kavuğu ile dolaşan, hatta Reha Muhtar’ın canlı yayın konuğu bile olan Nasrettin Hoca çıkıvermiş.
“Nasrettin” ismi yok
“Kimse çocuğuna Nasrettin ismini vermediğine göre sağlıklı, makul ve muteber bir imaj yükleyememişiz” diyen Dönmez, “Bugün üç yüzün üstünde Nasrettin Hoca fıkrası anlatılıyor, yazılıyor, çiziliyor. Bu fıkraları incelediğimizde yine karşımıza farklı Nasrettin Hocalar çıkıyor. Biri zeki, nüktedan, hicivci, protestocu, kültürlü bir Nasrettin Hoca, diğeri ise saf, meczup, mantıklı düşünmeyen, kültürsüz bir Nasrettin Hoca… Şüphesiz bu iki tezat karakter ve şahsiyet yapısının bir kişide bulunması mümkün değil. Nasrettin Hoca fıkraları adı altında yıllardır sayısız kitaplar yayınlanmaktadır fakat bu ikilemi kimse önemseyip dikkate almamaktadır ne hikmetse… Sonuç olarak tam manası ile birer çelişki yumağı çıkmaktadır. Biz biliyoruz ki, Hoca’nın eşeğine ters binmesi saflığından değil, değişiklik arayışından ve protestoculuğundandır. Göle maya çalması, büyük düşünmenin ve umut etmenin güzelliklerini anlamak içindir. Belki de Nasrettin isminin kullanılmayışının sebebi Nasrettin Hoca’ya atfedilen ikinci karakterin ağırlıkta olmasıdır.” diye konuşuyor.
Haliç’e maya
Nasrettin Hoca, Haliç kıyısında bir elinde kase, diğer elinde kaşık, suya bir şeyler karıştırmakla meşguldür. Çevredekiler durumu merak ederler. Hoca’ya yaklaşırlar. Biraz seyrettikten sonra sorarlar:
“Hocam hayrola! Haliç kenarında elindeki kase ve kaşıkla ne yapmaya çalışıyorsun?”
Hoca ilgisiz bir şekilde cevap verir:
“Suya maya çalıyorum!.”
Çevresindekiler şaşkın bir vaziyette, hafif istihza ile devam ederler:
“Hocam hiç su maya tutar mı?”
Hoca çevresindekilere acıyan gözlerle bakar ve sonra gözlerini Haliç’in pis sularına diker:
“Biliyorum, – ya tutarsa – dememi bekliyorsunuz. Ben de çok isterdim böyle bir nostaljiyi tekrar yaşamak. Ancak böyle bir suya asla!… Nerede o eski göller… Eski denizler… Balıkların uğramadığı, hiçbir canlının yaşamadığı, pislik ve kokudan kimsenin yanına yanaşamadığı bu suya tabi ki maya çalınmaz. Eskiden ya tutarsa diyerek büyük düşünmenin ve ümit etmenin güzelliklerini anlatmaya çalıştık. Ama şimdi gördüğünüz gibi latifesi bile mümkün değil!..”