Çerkes Ethem

Kuvayı Seyyare Komutanı

1886 yılında Balıkesir’in Bandırma ilçesini Emre Köyü’nde doğdu. Ali Bey’in oğludur. Rüşdiyeyi ve Küçük Zabit Mektebi’ni bitirdi. Balkan Savaşları’na katılarak yaralandı. Birinci Dünya Savaşı’nda Sencer Eşref Bey’in yönetimindeki Teşkilat-ı Mahsusa’da çalıştı. Dr.Reşit Bey’in (Diyarbakır Valisi) ve Rauf (Orbay) Bey’in emrinde Irak ve İran’da görev yaptı. Bu arada yaralanarak Bandırma’ya döndü. Mütareke devresinin başlangıcında İzmir yöresinde bazı olaylara adı karıştı. Yunanlıların İzmir ve çevresini işgali üzerine Anadolu’ya geçen Rauf Bey’in ve Bekir Sami Bey’in uyarılarıyla Yunanlılara karşı eyleme geçti.

Ağabeyleri Reşit ve Yüzbaşı Tevfik Bey’lerle birlikte Bursa ve Balıkesir yöresindeki Kafkas göçmenleri arasından topladığı gönüllülerle önce Ayvalık, sonra da Akhisar ve Salihli yörelerinde Yunanlılara karşı savaştı. Örgütçü yeteneğiyle Yunanlılara karşı sağlam bir cephe oluşturdu. Yunan ilerlemesinin ‘Milen Hattı’ üzerinde durdurulmasında en büyük rolü aldı.

Emrindeki atlı güçlere 14. Kolordu Komutanı İzzet Yusuf Paşa tarafından ‘Kuvayı Seyyare’ adı verildi. 1920 yılı boyunca birlikleri, hem Yunan cephesinde hem de isyanların bastırılmasında vurucu güç olarak kullanıldı.

Bu suretle TBMM’nin toplanarak ülkenin yönetimini eline almasında önemli bir rol oynadı. TBMM hükümetinin dayanağı en güçlü Kuvayı Milliye Komutanı haline geldi. Kendisine resmen ‘Milli Kahraman’ ünvanı verildi. TBMM’de ayakta karşılandı.

Ayaklanma bölgelerinde verdiği yersiz idam kararları ve köyleri yaktırması kendisine karşı antipati uyandırmaya başladı.

Çapanoğulları’nın yönlendirdiği isyanı bastırmak için Yozgat yöresine gitti. Yunanlıların Bursa, Balıkesir ve Uşak yörelerini işgal etmeleri üzerine tekrar bu cepheye çağrıldı. Düşman saldırısının durdurulmasında büyük başarısı görüldü. Demirci yöresindeki savaşlarda üstün Yunan güçlerine karşı büyük bir başarı kazandı.

Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa, Moskova Büyükelçiliği’ne atandı. Yerine İsmet Bey getirildi. Bundan sonra Ethem Bey ve kardeşleri ile hükümet arasında anlaşmazlıklar başladı.

Durumu değerlendiremeyen Ethem Bey ve kardeşleri çeşitli olaylar karşısında yaptıkları hissi çıkışlarla siyasi hasımlarının eline yeni kozlar verdiler. Yusuf İzzet Paşa, Hakkı Behiç Bey gibi aydın ve niyetli hemşehrileri tarafından kendilerine yapılan bazı uyarıları da değerlendiremediler.

Böylece 1920 yılı sonunda, Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi birliklerini Kuvayı Seyyare üzerine sevketti. Yunan ordusu ile Türk ordusu arasında sıkışan Ethem Bey, Yunanlılarla mütareke yaptı.

İnfiale kapılarak TBMM’ne çektiği hakaretamiz telgraf, TBMM’nde bütünüyle aleyhine dönmesine neden oldu.

150’lik listesine dahil edildi

Lozan Anlaşması’ndan sonra devlet düşmanları için hazırlanan 150’lik listesine dahil edildi. Bunun üzerine önce Mısır’a sonra da Ürdün’e gitti. Buradaki Kafkas göçmenleri arasında sessizce yaşadı. Kardeşlerinin aksine, 150’liklerin affından sonra Türkiye’ye dönmedi. 1948 yılında Ürdün’ün başkenti Amman’da öldü.

ESERİ:
Anılarım
Çerkes Ethem
Berfin Yayınları / Anı Dizisi

YORUM

Bir İngiliz Oyunu: 1921 Çerkes Kongresi
Mehmet Bozkurt yazdı:
Sol Portal 15 Aralık 2013

Emperyalizmden proje mi sorulur. Biri olmadıysa öbürsü… Öbürsü 1922’de ortaya atılacaktır. Artık hem İngilizlerin hem de Yunanların Anadolu’daki son demleridir…

Bilir misiniz Lozan’da (1923) Antlaşma’nın ana maddelerine ek olarak Yunan ve Türk tarafınca ilan edilmesi istenilen “Siyasi ve askeri af protokolü”nün mahiyeti ve kapsamı tartışılırken Çerkes lafzı da kulağımıza çalınır gibi olur. Bunu Doğan Avcıoğlu’nun “Milli Kurtuluş Tarihi”nden öğreniyoruz. Avcıoğlu’nun Lozan belgelerinden aktardığına göre, Türkiye, affın Müslüman olmayanlarla sınırlandırılmasını savunurken; İngiltere, Lord Curzon aracılığıyla affın Müslümanları da kapsaması gerektiğini ileri sürer. Curzon lafı fazla dolandırmadan, “savaş sırasında yaşadıkları yerler yüzünden, Müttefik devletlerle sıkı temasta bulunan” ve sınır dışına kaçmış bulunan Çerkeslerin affını ister.

“Sıkı temas” denilince akla ilkin Anzavur takımı geliyor. Neredeyse bir yıl boyunca, 1920, Ankara’yı uğraştıran ve sonunda Çerkes Ethem Bey tarafından susturulup nihayete erdirilen Düzce, Bolu ayaklanmalarının başıdır sözünü ettiğim. Bu tamam ve “150’likler Listesi”ne göre Anzavurcular, tamı tamına kırk adet. Daha var. Elim varmıyor ama, tarih yalanı “mundar” sayıyor, yazmak zorundayım, listede Anzavurcuların dışında 46 Çerkesin adına daha rastlıyoruz. Bunlardan dokuzu “Ethem ve Avanesi” ara başlığıyla kayıtlara düşmüş, on yedisi ise “Çerkes Kongresine Murahhas Olarak İştirak Edenler” ara başlığıyla önümüze düşüyor, öbürsüler mevzuu dışı çünkü biz şimdilik sadece Kongre’nin peşindeyiz. Biz şimdilik sadece toplam Çerkes sayısını vererek geçelim: 87 kişi.

24 Ekim 1921’de İzmir’de “Şark-ı Karib Çerkesleri Temin-i Hukuk Cemiyeti”nin (Yakın Doğu Çerkeslerinin Haklarını Sağlama Derneği) kurulduğunu yayımlamış oldukları bir bildiriden öğreniyoruz. Bildirinin tamamını Tarık Zafer Tunaya “Türkiye’de Siyasal Partiler, cilt 2” de yayımladı, eskimiş bir dildir, yeni Türkçeyle de özetlemiş, şöyle: “… Çerkes milletini açıkça yok olmaya sürükleyen son neden de İttihatçıların Türkçülük akımı ve zorla Türkleştirme politikasıdır. Çerkesler Harb-i Umumi’ye zorla sokulmuşlardır. Anadolu ihtilalcilerine de zorla katılmışlar ve Mustafa Kemal’in sultanlık tahtına baskı altında destek edilmişlerdir. Kemalistlerin insanca olmayan hareketlerini ve çok kötü siyasetlerini yakından görüp anlayınca pişmanlık duyarak geri dönmüşlerdir. Bab-ı Ali de Kemalistler birleşince, Çerkesler kendilerine kurtuluş vaadeden ve bu tutumlarını kanıtlayan Yunan ordusuna katılmayı hayati ve milli çıkarlarına uygun bulmuşlardır…”

Sakarya Savaşı nedir diye sorsam konuyu dağıtmış mı olurum?

Olmam… İlgilidir… Sakarya Savaşı Türk tarafı için yengi, Yunan, bunu İngiliz olarak da okuyabilirsiniz yenilgi ve paniktir. Marmara bölgesinde tutunacak dallardan biri bölgede yoğun olarak yaşayan Çerkeslerdir. Bunları çeşitli vaatlerle taraflaştırmak neden olmasın ki? Zaten çok kısa bir süre önce; 1920’nin Nisan ayından başlayarak Temmuz sonlarına kadar devam eden Düzce, Bolu isyanlarında yer alarak taraflarını açıkça beyan etmiş, bir başka Çerkes, adı üstünde Ethem Bey’in “ipinden” kaçarak boyunlarını kurtaranlar Yunan işgali altındaki İzmir sokaklarında avara kasnak dolaşmaktadır. Bunların Yunanlılar için gayet değerli bir malzeme olduklarını şuracığa kaydetmenin mahsuru yok sanırım. Ediyorum… Ve ara not olarak hassasiyetler… Sizi bilmem ama ben bunaldım… Müslüman’ın, Kürdün, Ermeni’nin hassasiyetlerinden gına geldi. Neredeyse yazmayı bırakacağım birilerini inciteceğim korkusuyla. Temsil, Kürt Sait gerici başıdır desem, dedim de, Kürtler güceniyor, gücendi de; Hain Çerkes olarak Anzavur’u, Düzceli Sefer Bey’i işaret ettim, “demesiydin, yakıştıramadık” diyenler oldu. Hani Çerkesim ya… Müslümanlığa zaten laf edemiyoruz, hassasiyetleri yeni yetme çocuk duyarlığında…

Ara nottan sonra tekrar konuya dönüyorum ve dönerken de “Reşit” diyorum…

Reşit mi? Reşit Bey, Çerkes Ethem Beyin ağabeysi, Saruhan (Manisa) mebusu… Bu sır değil elbet. Kayıtlarda olan sır mı olurmuş! Ama pek dile getirilmez nedense… Reşit Bey de bu cemiyetin kurucularından biridir. Bunu da yukarıdaki ana nota ilave etmiş olayım.

1921 yılındayız. Bu bir İngiliz planıdır ve hedeflenen, Marmara bölgesinde özerk tampon bir Çerkes yapılanmasına gitmektir. İç isyanlar sırasında bölge halkından Çerkeslerin bir bölümüyle, Anadolu Savaşı’na katılıp sonradan “hayal kırıklığına” uğrayanlar İngilizleri ve Yunanlıları iştahlandırmış olmalı diye düşünmeye ne dersiniz? Gotthard Jaescheke, adı sadece telaffuza değil yazıya da zor geliyor. Yakın tarih meraklıları için “bildik” biridir. “Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri”ni yayımlandı. Bir de “Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi”ni. İkincisinden, İngilizler’in himayesi altında kurulacak olan Çerkes özerk bölgesini nerede kurulması gerektiğini öğreniyoruz (s.169): Batı Karadeniz …

Emperyalizmden proje mi sorulur. Biri olmadıysa öbürsü… Öbürsü 1922’de ortaya atılacaktır. Artık hem İngilizlerin hem de Yunanlıların Anadolu’daki son demleridir. Adının hem telaffuzu hem de yazılışı zor olan İngiliz centilmeninden aktarıyorum. Bu defa ilk andığım kitaptan: “(…) Ortaelçi Lindley 8 Temmuz tarihli raporda Yunan Hükümeti’nin ümitsizlik içinde bazı delice düşüncelerde bulunması imkanından söz ediyordu. Barışı zorla sağlamak için İstanbul’un fethi denemesi ve Ionia’nın muhtariyeti. Bunun Hıristiyanların, Çerkeslerin ve diğer Anti-Kemalistlerin… emniyet ve selametle kalabilecekleri bir Küçük Asya Devleti (…)”(s.94). Cümleler bozuk ama ne yapabilirim, aynen aktarınca böyle oldu işte!

Bolu, Düzce Çerkes ve Abhazları Pay-ı tahta yakın dururken, Pay-ı tahtta başka bir Çerkes Kongresi düzenlendiğini ve bir bildiriyle ortaya çıktıklarını görüyoruz. Ekim 1919’da Damat Ferit’i bunaltıp istifaya zorlayan Mareşal Çerkes Fuat Paşa’nın önderliğinde Ağustos 1921’de toplanan Çerkes Kongresi Ankara’ya ve Mustafa Kemal’e bağlılığını bildiren bir bildirgeyle ortaya çıkacak, İngilizlerin Çerkeslerin üstünden oynadığı oyunu bozacaktır… İzmir’de yapılan ihanet Kongresine, o günlerde İzmir’de bulunan Kuvay-ı Seyyare komutanı Çerkes Ethem Bey’in katılıp katılmadığını merak edenler olacaktır. Kongreye katılanların listesi ve bildirge imzacıları elimizin altında. Ethem Bey’in adı bu ihanet şebekesinde geçmez. Bu da meraklıları için dip nottur.

HABER

Çerkes Ethem’in kabri getirilecek mi?
Önder Yılmaz-Ankara
Milliyet 20 Temmuz 2015

Bir vatandaşın başvurusu üzerine harekete geçen TBMM, Çerkes Ethem’in Ürdün’de bulunan naaşının Türkiye’ye getirilmesi için harekete geçti. TBMM tüm olasılıkları incelemeye aldı

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı sırasındaki katkılarıyla kendinden söz ettiren ancak düzenli Ordunun emri altına girmediği için hain ilan edilen Çerkes Ethem’in naaşının Türkiye’ye getirilmesi için harekete geçti. Bakanlıklarla konuyla ilgili iletişime geçen ancak çıkmazla karşılaşan TBMM, kendi arşiv çalışmasında Çerkes Ethem’in son nefesini verdiği Ürdün’den dönemin idaresine gönderdiği sır mektuba ulaşatı. TBMM, Nazım Hikmet’in naaşının Türkiye’ye getirilmesinde olduğu gibi bir Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıp çıkarılamayacağı konusunu inceliyor.

Çerkes Ethem, Yunanlara sığındıktan sonra Ürdün’e geçmiş, Meclis’in çıkardığı kanunla affedilmişti. Atatürk’ün dönmesi için para ve pasaport gönderdiği Çerkes Ethem yeniden yargılanıp aklanmadan dönmeyeceğini belirterek bu yardımı reddetmişti.
Kahramanmaraş’ta yaşayan Şevket Canlı adlı Vatandaş TBMM Dilekçe Komisyonu’na başvurarak, Mustafa Kemal Atatürk tarafından affedilen Çerkes Ethem’in naaşının Türkiye’ye getirilmesini istedi. Canlı, komisyona gönderdiği dilekçesinde, şu ifadelere yer verdi:
“Bir Kafkas kökenli ve aynı zamanda Şapsığ boyundan olan ben ve benim gibiler tarihte Ethem Bey ve hainlik suçlaması ile atılan iftiranın, haksızlığın o tarihte ülke kahramanına sürülen bu kara lekenin bugünkü makamınızca bir hata olarak ele alınıp, hak ettiği değerin tekrar geri verilmesini ve naaşının bulunduğu yerden uğruna neslinden vazgeçtiği bu topraklara alınmasını arz, talep ve rica ederim.”
Canlı, benzer başvuruları Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık’a da yaptı. Başvuruyu işleme alan TBMM Dilekçe Komisyonu, Çerkes Ethem’le ilgili çalışma başlatırken, 5 ayrı bakanlığa ellerindeki bilgi ve belgeleri göndermelerini istedi.

‘Alanımız değil’

Milli Savunma Bakanlığı, Meclis’e gönderdiği yazıda “Bakanlığımız görev, yetki ve faaliyet alanı içinde kalan bir hususun olmadığı” yanıtını verdi. Dışişleri Bakanlığı ise Çerkes Ethem’le ilgili kendilerinde herhangi bir yargı kararı veya başvuru bulunmadığını bildirdi. İçişleri Bakanlığı da kendilerinde herhangi bir bilgi olmadığını kaydetti. Bakanlıklardan istediği yanıtı alamayan Dilekçe Komisyonu, çareyi Başbakanlık’a başvurmakta buldu. Başbakanlık ise TBMM’yi Adalet Bakanlığı’na yönlendirdi. Adalet Bakanlığı ise işin içinden nasıl çıkacağı konusunda Meclis’ten işbirliği istedi. Yetkililer, Çerkes Ethem gibi Kurtuluş Savaşı’nda önemli görevler üstlenmiş, mahkeme kararıyla vatan haini ilan edilmiş biri hakkında devlet kurumlarında herhangi bir bilgi ve belge bulunmamasının şaşkınlık verici olduğunu kaydetti.

Ethem’in sır mektubu

TBMM Dilekçe Komisyonu kendi arşiv araştırmalarında ise ilginç bir mektuba ulaştı. Çerkes Ethem, Yunanistan’dan geçtiği ve ömrünün sonuna dek vatan hasretiyle yaşadığı Ürdün’den dönemin idaresine gönderdiği mektubunda, ülkesine dönmeyi, yargılanıp gerçeklerin tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmasını istiyor. Ethem’in pek bilinmeyen bu mektubunu da araştırma kapsamına alan Dilekçe Komisyonu, çıkarılan kanunla affedilen ve Atatürk’ün ülkesine dönmesi için pasaport ile para gönerdiği Çerkes Ethem’in yargılanıp aklanma isteği üzerinde duruyor.
Dilekçe Komisyonu, Nazım Hikmet’in naaşının Türkiye’ye getirilmesinde olduğu gibi bir Bakanlar Kurulu kararılıp çıkarılamayacağı konusunu inceliyor.

YORUM

Tartışmalı bir figür
İlber Ortaylı
Milliyet 27 Temmuz 2015

Mezarının Türkiye’ye getirilmesi istenen Çerkes Ethem, yakın tarihimizin tartışmalı bir parçası. Yakın tarihçilik ise yakın tarihin çatışmalı atmosferi ile yapılamaz

İstiklal Savaşı tarihi içinde önemli bir bölüm Çerkes Ethem’e aittir. Çerkes Ethem halen önemli bir askeri otorite olarak kutsanan General Ermeloev tarafından tertiplenen operasyonlarla Kafkasya’nın boşaltıldığı dönemde imparatorluğumuza sığınan yüz binlerin içindeki bir ailenin çocuğudur. Şapsığ Çerkes boyu Osmanlı iskan politikasına uygun olarak muhtelif yörelere yerleştirilmiştir. Bandırma civarındaki Emreköy’e de yerleşen bu boydan Ali Bey’in beş oğlunun en küçüğüdür. Ananeleri, folklorları ve savaşçılıklarıyla sığındıkları yerde özlerini muhafaza etmeye çalışan binlerce aileden biridir.

İki büyük abisinin Balkanlar’daki çete savaşlarında şehit düştükleri biliniyor. Öbür iki abisi Reşit ve Tevfik beyler ise Osmanlı Harbiye’sini bitirerek subay çıkmışlardı. Küçük çocuğun köyünde çift ve çubuğunun başında kalması gerekirken o da asker olmak için evinden kaçıp Bakırköy Süvari Küçük Zabit Mektebi yani süvari astsubay okuluna girmiş. 1885 doğumlu bu genç astsubayın Balkan Savaşı’nda yararlılık gösterdiği Bulgar cephesinde yaralandığı ve bu nedenle terfi edip madalya aldığı biliniyor.

Yunan birliklerine karşı gerilla savaşı verdi

Abileri gibi İttihatçıların safındaydı. I. Dünya Savaşı’nda Kuşçubaşı Eşref’in yönettiği Teşkilatı Mahsusa’da yer aldı. İran, Afganistan ve Irak’ta cesurane faaliyet gösterdi. Savaş sonunda cephelerden kalan yaralarıyla köyüne çekildi.

Beş-altı yıl evvel Bandırma civarındaki Emreköy’e arkadaşlarla gittik. Reşit ve Tevfik beylerin mezarını sorduk. Köy sakinleri âdetleri hilafına bu sorulara cevap verip kabristanı gösterseler de alışılmış Çerkes misafirperverliğini göstermediklerini hissettim. Ancak âdet olduğu üzere bu ziyareti Fatiha ile tamamladığımızda sıcak bir davranışla karşılaştık. Çerkes Ethem ve ağabeylerinin serencamı nedeniyle köyün uzun zaman gözetim ve denetimde olduğu anlaşılıyordu.

Yakın tarihin farklı yaklaşımlar dolayısıyla gerilimli bir sorununu köyde hissettim. Bugün Ürdün’ün Amman’ındaki Habşjuka mezarlığında yatan ve mezarının Türkiye’ye getirilmesi istenen bu tarihi kişilik geçen zamanın soğukkanlılığı ile yargılanmalıdır. Ethem bütün I. Cihan Harbi nesli gibiydi. Evlerinde ve köylerinde oturamadılar. Balkan Savaşı’nı da içeren uzun bir dünya savaşından sonra 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali üzerine Kuvvayı Seyyare’yi kurdu ve İstiklal Savaşı’nın üç önemli komutanından biri olan Ali Fuat Paşa’nın direktif ve müşavirliğiyle Yunan birliklerinin ilerlemesine karşı gerilla faaliyetlerinde bulundu. Başarılı operasyonları nedeniyle de İstiklal Savaşı komutanlarının dikkatini ve takdirini kazandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin düzenli ordusu kurulana kadar Ethem’in klasik muhafazakar Çerkeslerden farklı olarak İttihatçı ve Ankaracı kanadı takip ettiği açıktır. Bu nedenle Türkiye tarihçiliğinde akademik araştırmalardan önce Erol Toy, “Parti Pehlivan” adlı tiyatro oyununda adeta TBMM’de ikinci grup sosyalizminin etrafında Çerkes Ethem ve kardeşlerinin rolünü ele alır. Orhan Asena ise “Candan Can Koparmak” adlı oyununda Ethem’in rehabilitasyonunu önermektedir.
O, vatan savunmasının bir parçasıdır.

Ethem kendi ırktaşlarının Anzavur komutasındaki ayaklanmasını acımasızca bastırdı. Gebze ve Yozgat isyanlarında ise bazen yargılamaya bile lüzum görmeksizin isyancıların birlikler önünde idamını emretti. Muhtemelen Ethem’in kendisi o kadar üstünde durmasa da kardeşleri Reşit ve Tevfik beyler Batı Cephesi komutanlarının (İsmet Bey ve Refet Bey) tasarruflarına karşı Ethem’i öne sürdüler. Geleneksel aile ilişkileri, gerilla birliklerinin savaş teknikleri aslında eski bir devlet geleneğine ve onun düzenlediği orduya itaat etmemek durumunda kalmıştır.

1920 yılı sonunda çok iyi ilişkileri olan Ali Fuat Paşa ile birlikte Gediz’i geri alması ve Yunanları bu bölgeden dışarı çıkarmasının üzerinden çok geçmeden yılın sonunda ve 1921 yılının ocak ayındaki çatışmalarla İsmet Bey ve Refet Bey öncülüğündeki düzenli birlikler karşısında Çerkes Ethem dağıldı. Ethem Bey kardeşleri ve küçük bir yandaş grubuyla birlikte Kurtuluş Savaşı’nın sonunda Yunanistan’a sığındı. O günden sonra Türkiye’ye dönmesi mümkün değildi. Gurbette kendisini en rahat hissettiği bölge, ırktaşlarının kalabalık bir şekilde bulunduğu ve nüfuz sahibi oldukları Ürdün topraklarıydı. Orada ömrünü tamamladı (1948).

Zaman en iyi hekim ve en bilge yargıçtır

Bizim kuşağın hayatı boyunca Çerkes Ethem için lehte ve aleyhte çok konuşmalar oldu fakat az yazı yazıldı. Resmi tarih denen okul metinlerinde Çerkes Ethem’in Yunanlara, Anzavur’a ve çeşitli bölgelerdeki mahalli isyanlara karşı başarıları kasidevi bir üsluba sapmadan zikredildi. Hıyanet kelimesi üzerinde çok durulmadı. Devrimler kendi evlatlarını da yer. Onların da bu gelişmede payı vardır.

Çerkes Ethem dürüsttü. Memleketini severdi. İnandıkları için hayatını ortaya koyanlardandı ama İstiklal Harbi komutanlarının aralarındaki gerilimleri hatırlayalım. Çerkes Ethem’in çelişkileri, bizim insanlarımızın imparatorluğun dağılmasından cumhuriyetin kuruluşuna ve ötesine kadar içerdiği çatışmaların bir yansımasıdır. Türkiye’de insanlar Çerkes Ethem’i ve etrafındakileri cesurca savaşan, düşmanlarını gereğinde acımasızca bertaraf eden, devlet ve millet fikrine bağlı, dini, sosyalizmi, milleti ve ümmeti bir arada, ayırmadan düşünmeye çalışan adamlar olarak değerlendirmelidir. Yakın tarihçilik yakın tarihin çatışmalı atmosferiyle yapılamaz. Zaman içinde daha adil olmak gerekir; zaman en iyi hekim ve en bilge yargıçtır.