X

Cervantes .

Cervantes .

yazar

Miguel de Cervantes

Meşhur İspanyol roman yazarı. İspanya’da 1547 yılında Alcala şehrinde doğmuştur. Fakir bir âilenin çocuğu olduğu için binbir zorlukla okudu. Madrid Üniversitesine devam etti. Talebelik sırasında yazdığı şiirlerde kâbiliyetini ve hayâl gücünü gösterdi. İspanya’da iş bulamayınca Roma’ya gidip orada işe başladı. İspanya ve Venediklilerin Osmanlılara karşı hazırladığı sefere asker olarak katıldı (1571). Deniz savaşında sol kolu sakat kaldı. İspanya’ya dönerken 1575 yılında Osmanlı gemileri tarafından esir alınarak Cezâyir’e götürüldü. Burada beş sene kaldıktan sonra memleketine döndü (1580). Şiirleri yanında, piyesler yazmaya da başladı. Yazdığı eserler kendisine bir şey kazandırmadığından yoksul hayâtı devâm etti.

Kendisini meşhur eden Don Kişot adlı eserini 1605 yılında tamamladı. Burada hayalci gücü ile İspanya’daki hayâtı ve insanları eleştirip, hiciv sanatının bütün ustalıkları ile olayları ortaya koydu. Hayâtını kalemi ile kazanmaya çalışan Cervantes, şöhretine rağmen yoksulluktan hiçbir zaman kurtulamamıştı. Madrid’de 1616 yılında öldü. Kendisini şöhrete ulaştıran Don Kişot’tan başka, otuz kadar tiyatro eseri, pekçok şiiri ve küçük romanları vardır.

DON KİŞOT (Don Quixote)

İspanya’nın Alcala şehrinde doğan ve bir cerrahın oğlu olan Miguel de Cervantes Saavedra (1547-1616)nın romanı. Cervantes bu eserle şöhret bulmuştur. Eserin ilk kısmını El Ingenioso Hidalgo don Quixote de la Mancha adıyla 1605 yılında yayınladı ve büyük bir rağbet gördü. Arkasından Avellaneda (Meçhul Bir Kimse) adı ile Don Kişot’un sözde ikinci kısmını ortaya koydu ise de, asıl ikinci kısmını 1616 yılında yayınladı.

Don Kişot, küçük bir köy azilzâdesidir. Şövalye romanlarını okuya okuya dimağı karışmıştır. Silahdâr olan Sanşo Pansa (Sancho Pança) ile birlikte serserice bir şövalye hayâtı sürmek ister. Böylece bütün dünyâda zevkle okunan sergüzeştler ortaya çıkar. Bunlar; kahraman olarak Don Kişot’un yel değirmenlerine karşı savaşı; kürek cezâsına çarptırılanların onun tarafından kurtarılması; arabaya hücûmu; bir otelde Sanşo Pansa’nın bir örtü içinde havaya sıçratılması; hizmetçi Maritornes’un mârifetleri; Don Kişot’un hayâlinde yaşattığı Dülsine du Tobosa (Dulcinee du Toboso) adlı sevgilisi ile geçirdiği mâcerâlar; Sanşo Pansa’nın vâli tâyin edilmesi ve adâletle iş yapması gibi hâdiselerdir. Bu vak’alardan başka asıl konu ile ilgili olmayan hikâyeler de Don Kişot romanında yer almaktadır.

Kahraman olarak asıl Don Kişot; Rossinante adlı atının üstünde, başında miğfer, elinde mızrak uzun, zayıf ve üzüntülü bir çehre ile görünen ve okuyucunun hâfızasına bu şekilde nakşedilmiş Figür şövalyesidir. Tabiî eşeğinin üstünde iki heybesi arasında yerleşen, Don Kişot’un zıddına şişman ve kısa olan Şanso’ya da onun yanında yer vermek gerekir. Zâten asıl romanı roman yapan kahramanlar bunlardır.

Romanda düşünce ile, uygulamalı hayat karşı karşıya gelmektedir. Zıtlık, zâten beşer fikrinin iki kutbu olan Don Kişot ve Sanşo’da mevcuttur. Don Kişot, sâbit fikirler bir yana; aklın, asâletin ve kibârlığın timsâlidir. Ağzından güzel sözler çıkar. Sanşo ise değişik bir akla sâhiptir. Bu onun atasözlerine ve tecrübelere bağlılığından ileri gelmektedir.

Günlük konuşmaya giren Don Kişot kelimesi asıl mânâsını Don Kişot romanının kahramanından alır. Kelimenin “iyilik ve yardım sever” mânâsı yanında “deli ve gösteriş meraklısı, şöhrete düşkün” mânâsı da vardır. Böylece Don Kişot başka milletlerin yanında bizim de günlük dilimizde yer almıştır.

HABER

Donkişot’un yazarı kolunu Osmanlı ile savaşta kaybetti
Sondevir 12 Mayıs 2013

İspanyol Profesör Emilio Sola Castano Osmanlı’nın dini unsurlara karşı hoşörüsünden bahsederken ‘Donkişot’un yazarı Cervantes’in söylediklerini örnek gösterdi.

Profesör Emilio Sola Castano, Osmanlı Devleti’nin imparatorluk rejiminin Habsburgların Hıristiyan imparatorluk modelinden çok daha modern ve günümüze daha uygun olduğunu söyledi.

İspanya İmparatoru II. Felipe dönemindeki casuslarının el yazmalarını ilk kez redakte ederek internet ortamında tarihçilerin kullanımına sunan Prof. Dr. Castano, resmi propagandanın aksine halklar arasında çok daha sık ilişkilerin olduğunu, özellikle Osmanlı’da dini tolerans olduğu için Hıristiyan dünyasından oraya göç olduğunu aktardı.

BATIDAN DAHA ŞIK İLİŞKİLER VARDI

Cihan Haber Ajansı’na konuşan Alcala Üniversitesi Profesörü Castano, “Bana önemli gelen Osmanlı’nın çoğulculuğu, çok kültürlülüğü ve uyumu temsil eden bir imparatorluk modelinin işlemesi. Öbür tarafta İspanya koloni modeli olarak Amerika’daki halklara itikadı ve Katolikliği yayması daha az modern geliyor bana. Osmanlı’nın imparatorluk rejimi, Habsburg’ların Hıristiyan imparatorluk modelinden çok daha modern idi ve günümüze daha uygundu. İspanya’nınki ise daha katı ve Ortaçağ’a göreydi.” dedi.

Emilio Sola Castano, casusların yazdığı notlar üzerinde yaptığı çalışmalar sonucu, İspanya’da Osmanlı’yı “düşman ve kötü” olarak gösteren resmi söylemin aksine, günlük hayatta böyle algılanmadığını, halkların kendi aralarında evlilikler yaptığını ve çok daha sık ilişkilerin olduğunu fark ettiğini dile getirdi.

Prof. Castano, “Çok sayıda sonradan Müslüman olanların, mühtedi ve renegados denilen; yani İtalyan ve İspanyol Müslümanların (ve Endülüslü Müslümanların da), Osmanlı’ya bağlı Magrib bölgelerine geçişleri ve kendi aralarında yaptıkları evliliklerin” kendisini şaşırttığını söylüyor.

“OSMANLI’DA DİNİ TOLERANS OLDUĞU İÇİN ORAYA DOĞRU GÖÇ VARDI”

16. asırdaki casusluk faaliyetleri hakkında bilgi veren Emilio Sola Castana, “O zamanlar, iki dünyayı tanıyan ve her iki tarafa hareket eden herkes casusluk yapıyor ve bilgi veriyordu. Esir İspanyollar casusluk yapıyordu, mesela Antonio adında bir asker İstanbul’daki gemi yapımı hakkında bilgi gönderiyor. Yahudiler her iki taraf için casusluk yapıyordu, İstanbul’daki ve İspanya’dakiler. Bir de tüccarlar casusluk faaliyetlerinde bulunuyordu.” dedi.

Profesör Castano, “Bugünkü Hırvatistan’ın Dubrovnik şehrindekiler özellikle Türklere çalışıyordu. Dubrovnikliler Osmanlıya bağlı Katoliklerdi ve İspanya Kralı onları koruyordu. Bunlar aslında her iki tarafa da bilgi veriyorlardı. Büyükelçiler de bilgi gönderiyordu. Avrupa’da herkes birbirini gözetliyor ve casusluk ediyordu. Avrupa büyük bir bilgi paketi gibiydi, seyyarlar, denizciler ve kaşifler bilgileri Roma, Madrid ve İstanbul’a getiriyordu, buralar bilgi merkeziydi. Kolonilerden gelen bilgiler, nerede ne var, hangi mal nerede ne kadar gibi bilgilere sahip olanlar daha çok kontrolü ele geçirecekti.” değerlendirmesini yaptı.

Osmanlı hakkında casus notlarının çokluğunu oraya doğru geçişlerin daha fazla olmasına bağlayan Castano, “Hıristiyan dünyasından Müslüman dünyasına geçişler daha fazlaydı. Aralarında casus olanlar da vardı. Burada yeni Hıristiyan olan Müslümanlar ve Yahudiler çok takip ediliyordu.

Orada dini tolerans vardı ve burada yoktu. Buradaki bir itikadi devletti. O yüzden göç daha çok Osmanlı Devleti’ne doğru oluyordu. Birçok İtalyan oralara gidiyordu ve Müslüman olanlar Osmanlı’da amiralliğe kadar yükselebiliyordu. Mesela Uluç Ali Paşa, İtalya’nın Kalabriya şehrinden olup Osmanlı’da Kaptan-ı Derya olmuştur.” ifadelerini kullandı.

“CERVANTES SAVAŞTA KOLUNU KAYBETMİŞ OLSA BİLE OSMANLI’YA KARŞI KİN DUYMUYORDU”

Bu casusların gönderdiği bilgilerin 20. asıra kadar redakte edilmediğini aktaran İspanyol tarihçi, “Askerler ve üst düzey yetkililer okuyordu ve sonra arşivlediler. Bir şey yayınlamak istediklerinde kötü olanları yayınladılar. Ama bunlar birinci elden bilgilerdi ve sonunda bunu redakte etme imkanımız oldu.” şeklinde konuştu.

Emilio Sola Castano, İnebahtı savaşında kolunu kaybederek Osmanlı’ya esir düşen ve döndükten sonra dünyaca ünlü ‘Don Kişot’ romanını yazan Miguel de Cervantes Saavedra’nın (1547-1616) Türklere karşı kin duymadığını anlattı.

Prof. Castano, “Cervantes de Türkleri ve Müslümanları tanıyordu ve eserlerinde onlara çok iyi ve objektif bir şekilde davranıyor. Savaşta kolunu kaybediyor ama Osmanlı’ya karşı kin duymuyordu, yani savaş oldu ve bitti, savaşta böyle şeyler olur.

Mesela, Cervantes’in en önemli tiyatro eserlerinden biri Oviedo’lu Büyük Sultan Katalina’dır. Müslümanların hiç girmediği yerlerden Asturia bölgesinden olan Katalina İstanbul’a esir düşüyor. Tiyatro güzel sonuçlanıyor ve mesaj veriyor: Osmanlı Sultanı, Katalina ile evleniyor ve Katalina kendi dininde kalıyor ama evlilik yürüyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Emilio Sola Castano, Miguel de Cervantes Saavedra’nın doğum yeri olan Alcala de Henares Üniversitesi’nde Modern Tarih Profesörü. 1945 Asturias doğumlu olan Castano, tarih üzerine yayınladığı kitapların yanı sıra şiir yazıyor ve resim çiziyor. Yabancı ülkelerden casusların gönderdiği notları redakte eden Profesör Castano ve ekibi bunları http://www.archivodelafrontera.com adresinde tarihçilerin hizmetine sunuyor.

HABER

Cervantes’in mezarı aranıyor
ntv 25 Nisan 2014

1616 yılında hayatını kaybeden ünlü yazar Cervantes’in mezarını bulmak için proje başlatıldı.

İspanya, İspanyol edebiyatının en tanınmış isimlerinden biri olan Miguel Cervantes’in mezarının ölümünden 398 yıl sonra bulunması için proje başlattı.

Tarihçi Fernando de Prado, araştırmacı Luis Avial ve antropolog Francisco Etxeberria liderliğindeki bir ekip tarafından yürütülen proje, 2016’de ölümünün 400. yıldönümüne kadar Don Kişot’un ünlü yazarının mezarının bulunmasını amaçlıyor.

Cervantes’in, Molins Markizi Mariano Roca de Togores’in İspanya Kraliyet Akademisi arşivinde saklanan 1870 tarihli mektubunda belirttiği üzere Madrid’deki Convento de las Trinitarias kilisesine gömüldüğü sanılıyor.

28 Nisan’da başlayacak arama çalışmaları öncesinde düzenlenen basın toplantısında ünlü yazarın kalıntılarının bulunması için jeoradar sisteminin kullanılacağı belirtildi.

Kızıl ötesi görüntüleme tekniğiyle 3-4 haftalık bir sürede kalıntıların bulunduğu alanın belirlenmesi, daha sonra da kazı işlemlerinin başlatılması planlanıyor.

Araştırmacı Luis Avial, çok titiz bir çalışma yürüteceklerini, her 30 santimetre de bir tarama yapılacağını söyledi. Tarihçi Francisco de Prado da “Yaklaşık 70 yaşlarında bir erkek bedeninin kalıntılarını arayacağız. İnebahtı Savaşı’nda göğsünden aldığı yara ve sol elini kaybetmesi, kalıntıların Cervantes’e ait olup olmadığını doğrulamamızda yardımcı olacak” dedi.

Prado, “Cervantes’in eşi dışında hiçbir aile üyesi tanınmıyor. Bu nedenle DNA karşılaştırması yapma olanağına sahip değiliz. Cervantes, aynı yıl (1616) ölen William Shakespeare gibi Avrupa kültürünün en büyük temel taşlarından biri. Elimizde Cervantes’in yüzünü gösteren sadece tek bir resim var. Belki bulunan kalıntılardan, yüzü hakkında çok daha net bilgi alabiliriz. Ayrıca yaşamı ve ölümü hakkında da bilgilere ulaşılabiliriz” ifadelerini kullandı.

Dünya çapında üne sahip antropolog Francisco Etxeberria da öldüğünde Cervantes’in ağzında sadece 6 diş kaldığını, eğri bir burnu ve hafif kambur bir vücudu olduğunu söyleyerek, mezarın bulunması halinde kalıntının Cervantes’e ait olduğunu tespit için ellerinde çok fazla ipucu bulunduğunu dile getirdi.

Yaklaşık 100 bin avroya mal olacak projenin, Madrid Belediyesi’nin desteğiyle 2014 yılı içinde tamamlanması öngörülüyor.

Kalıntıların bulunması ve gerekli analizlerin yapılmasının ardından Cervantes, yeniden kiliseye gömülecek.

Kategoriler: C
Benzer Biyografiler