Colette

Colette Biyografisi

1944 yılında yazdığı “Gigi” adlı eseriyle tanınır.

Colette, 28 Ocak 1873 tarihinde Güney Fransa’da bir taşra kasabası olan Saint-Sauveur-en-Puisaye’de doğmuştur. Tam adı Sidonie Gabrielle Claudine Colette’dir. Ordudan emekli deniz subayı babası ve sıra dışı karakteriyle kasabanın diline düşmüş annesiyle birlikte çocukluk ve genç kızlık dönemlerini burada geçirdi. 20 yaşında yazar ve eleştirmen Henri Gauthier Villars ile evlendi. Bir süre serbest yazar olarak çeşitli dergilere yazılar gönderen Colette, 1930 yılında Belçika Akademisi ile Acaremie Goncourt üyesi oldu.

Colette, İçtenlikle yazdığı kitaplarıyla dönemin New Yorklu erkeksi kadın imgesini yerle bir eder. 1893 yılında ünlü yazar Henri Gauthier Villars ile evlenerek Paris’e yerleşen Colette ilk kitaplarını eşinin adıyla yayımlar. Bu kitaplar ile çok kısa bir süre içinde ün sağlayan yazar, “Claudine” dizisini 1900-1903 yılları arasında meydana getirir. Genellikle aşk ilişkilerini, onları besleyen cinsel uyum güzelliklerini, arada kıskançlık bunalımlarıyla tutkuya dönüşen duygusal saplantıları açıklık ve içtenlikle, edebiyat değerini elden kaçırmadan ustalıkla işledi.

1900’lerin başında yazdığı bu seri ona, daha doğrusu kocasına büyük bir başarı getirmişti. Dolandırıcılık konusunda nam salmış olan eşi Henri Gauthier Villars, Colette’in yeteneğini keşfettikten sonra onu bir odaya kapatarak sürekli yazı yazmaya zorluyordu. Colette ise o zamanlar yazmaktan keyif almıyordu. En sonunda kocasının pençesinden kurtulmayı başaran Colette 1906 yılında kocasından boşandı ve altı yıl boyunca Paris müzikhollerinde şarkıcılık yapmaya başladı. Hatta hikayesi filmlere konu olan meşhur ‘Moulin Rouge‘ kabaresinde sahne aldı. Bir yandan edebiyatla olan ilişkisini de sürdürdü.

Moulin Rouge‘daki ‘Mısır Düşü’ adlı gösteride göğsü açılınca adı ‘Skandallar Kraliçesi’ olarak anılmaya başladı.

Tabuları yıkmayı kendine hobi edinen Colette, ‘Madam Missy‘ adıyla bilinen, III. Napolyon‘un yeğeni Marquise de Belboeuf ile aşk yaşadı. Colette’in Madam Missy’nin intiharından sonra İtalyan yazar Gabriele D’Annunzio ve oyun yazarı Natalie Clifford Barney gibi birçok tanınmış kadın ve erkekle ilişkisi oldu. Daha sonra da hayatını Henri De Jouvenel ile birleştirerek Colette de Jouvenel adını verdikleri bir kız çocuk dünyaya getirdi.

Henri De Jouvenel ile olan evliliği de yürümemiş olan Colette, eşi kendisini aldatınca intikam hissiyle kocasının onu aldatmasının bedelini Henri’nin ilk evliliğinden olan oğlu Bertrand’ı baştan çıkartarak ödetti. Hatta Colette’in Cheri (Cicim) adlı kitabında bu hikayeden esinlendiği söyleniyor.

Erkek egemen bir dünyada kadınların yaşadığı aşk acılarını, kadın cinselliğini, fahişeleri ve kadınlar arası aşkı anlattığı romanlarıyla Colette; sadece erkekler arasında yaşandığı zannedilen ‘entelektüel kadın dostluğunu ve sevgisini’, modern anlamda ‘lezbiyen cinselliğinin belirleyicisi olan aşka’ dönüştürerek, eski Yunan’dan günümüze taşır. İkinci evliliğini Henri de Jouvenel ile yapan Colette, Birinci Dünya savaşı sırasında gazeteci oldu, ama edebiyat çalışmalarına ara vermedi Şair Francis Jammes, Colette’i şöyle anlatır: Canlı bir kadın, kısacası… doğal olmak cesaretini gösteren bir kadın.

Genç bir teğmene duyduğu aşk nedeniyle kendi kişiliğini bulan revü şarkıcısı “Mitsou” ve zengin bir hayat kadını olan annesinin bir arkadaşıyla dostluk kuran üçkağıtçı “Cheri”nin yaşamını anlattığı romanlar, yazarın olaylar karşısındaki yüzeysel değerlendirmelerine ışık tutacak niteliktedir. Muhafazakar eğilimlerin ağır bastığı 19. yüzyıldan 20. yüzyıl modernitesine geçiş döneminde yaşar ve bu geçişin sosyal, kültürel ve ekonomik hayattaki değişimlerini romancılığına yansıtarak, tarihsel mizojiniyi alt eder.

Ünlü romanı O Zevkler’de anlattığı iki aristokrat ve entelektüel kadının aşkı, Sapho’nun Lesbos adasına kadar uzanır. İtalyan kadın yazar Gabriele d’Annunzzio ve Amerikalı ünlü bir lezbiyen olan Natalie Clifford Barney ile de aşk yaşayan yazar, ileride yaşantısıyla pek çok feminist kadına örnek gösterilir.

Genç bir erkek ile genç bir kadının, kıskançlık üzerine kurulu hikâyelerini anlatan Dişi Kedi (1933) adlı romanı ise, kadın erkek ilişkisinin dehlizlerini aydınlattığından büyük ilgi görür. 1920’lerde muazzam bir üne kavuşan yazar, yıldızlığının doruğa ulaştığı 1930 yılında, Belçika Kraliyet Akademisi’ne üye olarak kabul edilir. Ardından da, Goncourt Akademisi’ne dahil edilen ilk kadın yazar olur. Romanın yanı sıra şiir ve resimle de ilgilenen Colette, ikinci kocasından da boşanır ve 1935 yılında Yahudi bir iş adamı olan Maurice Goudaket ile evlenir.

Almanya‘nın Fransa‘yı işgal etmesiyle birlikte Colette ve kocası saklanmak zorunda kaldılar. Ancak artık işsiz bir adam olan Goudaket ile mutlu olmaya çalışan Colette’in yakasını talihsizlikler bırakmadı ve kaval kemiğine saplanan bir broş yüzünden Colette’in ömrünün son 20 yılı acılar içinde geçti.

Hiçbir zaman politik bir devrimci ve feminist olarak kabul edilmese de kendini, son anısını yazdığı Blue Lantern’de (Mavi Fener) ‘erotik bir militan’ olarak tanımlar. Militanlığı, yaşamda sanat biçimini alan yazar; tutkunun normatif standartlarına ve bedensel egemenliğin içindeki tüm duygusallığa karşı durur. İlk romanlarından itibaren, “Gerçek umudumu nasıl özgür bırakırım?” sorusunu sorar Colette. Arzunun peşinden giden ve bedenine boyun eğen bir kadınla, ondan kaçmak isterken ‘bu inatçı canavar’ dediği kadının verdiği keyiflerden kurtulamayan bir diğer kadını anlatır. Bu, arzu ve erdem arasında ikiye bölünmüş kadın bedeni Colette için, genellikle kadının üstünlük sağlayacağı, bir keyif unsuruna dönüşür romanlarında. İncil’den referanslarla dolu olan anlatımıyla, kadın cinselliğini ve bedeni yeniden kutsar. Saflık ve ahlak dışılık, Colette’de Hıristiyan değerleriyle birlikte yer alır, ancak bu kavramları kendi pagan terminolojisine göre yorumlar.

Saflık kelimesinin anlamını bilmediğini yazar bir yazısında ve “bana göre saflık, saklanmayandır” der. Romanlarına konu olan dönem kadınları; çalışarak kendi geçimlerini sağlayan, bazen restoranlarda tek başına yemek yiyen ve kız kıza içki içen, para işlerinden anlayan terzi kızlar ve müzikhol yıldızlarıdır.

Burjuva dünyasının dışında, kendinden bir parça bulduğu modern dünyanın ‘emekçi, yoksul ve acılı kadınıdır’ karakterleri. Burjuva kadınlarının kıstırılmış bohem hayatlarının ötesinde; gerçek özgürlükleri, cesaretleri ve tuhaflıklarıyla maddi bağımsızlık için mücadele veren kadınları anlatır. “Yeşil Başaklar” ve “Kediler” adlı romanlarında ise aşk ilişkilerini, özellikle de kadınların duygu dünyasını çevre ve yaşam koşulları içinde ince bir duyarlılıkla ele alan yazar 1954’te Paris’te yaşamını yitirmiştir.

Scott Fitzgerald’dan, Jean Genet ve ünlü feminist kuramcı Julia Kristeva’ya kadar birçok yazarı büyüleyen Bir yazardır Colette.. 1900’lü yılların başında “Claudine Okulda”, “Claudine Paris’te”, “Claudine Evli”, “Claudine Gidiyor” adlı kitapları çıkardı. Sözü edilen bu kitaplarda yaşamı tanımaya çalışan akıllı bir kadının çocukluğunu, gençliğini ve evliliğini anlatır. Dört kitabında ortak kahramanı olan Claudine’ın, özgürlüğünü kazanmaya çabaları burjuva toplumu fazla irdelemeden erotik bir sonla noktalanır. Yazdıklarıyla kendi yaşamını temel olarak ortaya koyan Gabrielle Sidonie Colette, gerek “Claudine’ın Evi” gerekse “Sido” adlı romanlarında kendi çocukluğunu, yaşadığı memleketin özelliklerini ve annesini anlatır.

Evlilikleri :
1.eşi. Henry Gauthier-Villars (e. 1893–1906)
2.eşi: Henry de Jouvenel (e. 1912–1924)
3.eşi: Maurice Goudeket (e. 1935–1954)

Aşk romanlarıyla ün sağladı. Kadın ruhunu başarıyla işledi. Kolay okunur, akıcı ve usta bir dille yazdığı romanların çoğu tiyatro ve sinemaya uyarlandı.

Colette, 1944 yılında ‘Gigi‘ adlı romanını yayımladı ve bu romanla birlikte 72 yaşındayken ününe ün kattı. Zengin ve kültürlü bir adamın keşfettiği Parisli koket bir genç kızın hikayesini anlattığı eseri çok ses getirdi ve yakaladığı bu başarının ardından 1958 yılında hem beyaz perdeye aktarıldı hem de Broadway‘de müzikali yapıldı. En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil 9 Oscar ödülüne layık görüldü.

Colette, 3 Ağustos 1954 tarihinde Paris, Fransa’da 81 yaşında ölmüştür.

Yaşadığı skandallarla dolu hayat yüzünden kilise Colette’e dini cenaze töreni yapmayı reddetti. Bu sebeple Colette için büyük bir devlet töreni düzenlendi.

Arzularının peşinden giden ve bedeninin sesine kulak veren Colette’in hikayesi, ölümünden sonra bile başkalarına esin kaynağı oldu. Son eşi Maurice Goudaket, 1957 yılında Colette’le ilgili ‘Colette’e Yakın Olmak: Kadın Bir Dahinin Mahrem Portresi’ adlı bir kitap yazdı. 1983‘te Judith Thurman‘ın yazdığı ve biyografi dalında Ulusal Kitap Ödülü’nü kazanan ‘Bedenin Sırları’ kitabı ise Colette’e hak ettiği itibarı tekrar kazandırmış oldu.

22 Ekim 2018 tarihinde vizyona giren Wash Westmoreland yönetmenliğinde yapılan Colette’nin hayatının anlatıldığı “Colette” adlı sinema filminin başrolünde Keira Knightley, Dominic West, Eleanor Tomlinson oynamıştır.

Eserleri :
Roman:
1900 – LA Retraite Sentimentale (Duygusal Sürgün)
1900 – Claudine à l’école
1901 – Claudine à Paris
1902 – Claudine en ménage
1903 – Claudine s’en va
1908 – Les Vrilles de la Vigne
1909 – Saf Serseri (L’Ingenue libertine)
1910 – Aylak (La Vagabonde)
1913 – l’Entrave (Köstek)
1919 – Mitsou
1920 – Cheri (Cicim)
1922 – Claudine’in Evi (La Maison de Claudine)
1923 – Yeşil Başaklar (Le Ble en Herbe)
1926 – La Fin de Cherie (Caniko’nun Sonu)
1928 – Gün Doğuşu (La Naissance du jour)
1929 – La Seconde (İkinci Kadın)
1929 – Sido
1932 – Ces Plaisirs, Le Pur et l’Impur (O Zevkler)
1933 – Dişi Kedi (La Chatte)
1934 – Düet (Duo) 1937 – Bellavista
1941 – Julie de Carneilhan
1944 – Gigi

Hikâye:
1905 – Yedi Hayvan Söyleşisi (Sept dialogues de bates)
1943 – Kep (Le Kepi) (Asker Şapkası)
1943 – Üç, Altı, Dokuz (Trois, six, neuf)

Anı:
Bağın Ucu (Les vrilles de la Vigne)
1921 – Müzikholün İçyüzü (L’envers du music-hall)
1936 – Yetişme Yıllarım (Mes apprentissages)
1940 – Journal a Retours (Tersine Günlük)
1947 – Akşam Yıldızı (L’Etoile Vesper)
1949 – Mavi Fener (Le Fanal Bleu)
1961 – Lettres de la Vagabonde (Avare Kadının Mektupları)
1963 – Lettres aux Petit Corsaire (Küçük Korsana Mektuplar)

Eleştiri :
1937 – Tiyatro eleştirileri (la Jumelle Noire, Kara Dürbün)