Confucius

Confucius Biyografisi

Bir bilge, öğretici ve devrimci olan Confucius, aklının ve erdeminin gücü ile kendi adını taşıyan bir düşünce sistemi geliştirmiş ve bunu dünyanın en sağlam ve tutarlı öğretileri arasına yerleştirmiştir. İsa’dan altı yüzyıl önce ölen Confucius eserleriyle yaşamakta ve hala anılmaktadır.

Confucius, M.Ö. 551 yılındaunan Lu eyaletinde doğdu. Babası Shuh-liang Heih, Tsow bölgesinin komutanı ve önemli bir kişiydi. Birçok kızı vardı ama hiç erkek çocuğu olmamıştı. Yetmiş yaşında tekrar evlenen Shuh-liang Heih, sonunda bir erkek çocuğa kavuştu.

Eski çağlarda yaşamış birçok önemli kişinin doğumu için anlatıldığı gibi Confucius’un doğumu üzerine de birçok efsane anlatılır. Annesi Ching-tsai, bir oğlu olması için Tanrı’ya dua eder, bir gece düşünde kendisine görünen Tanrı, ona; ” Bir oğlun olacak fakat bunu bir dut ağacında doğurmalısın” der. Bunun üzerine Shuh-liang Heih, karısını doğurması için ” Boş Dut Ağacı” adlı tepedeki bir kovuğa götürür.

Confucius dünyaya gelirken ejderhalar ve orman perileri bu kovuğun önünde bekçilik ederler. Ching-tsai, çalgı sesleriyle birlikte, ” Kutsal oğlunun doğumu gökyüzünü bile duygulandırdı. Onun için yeryüzüne ezgiler gönderiyor,” diye bir ses işitir. Bebeğin vücudunda kırk dokuz işaret vardır ve ayrıca şu sözler yazılıdır: ” Bu çocuk, dünyaya ilkeler getirecek ve insanlığın durumunu düzeltecektir!” Kovuğun içinde bir kaynak oluşur ve sularla birlikte bir taş ortaya çıkar. Bu taşın üzerinde ”Suyun özünden dünyaya gelen bu çocuk taçsız bir kral olacak” yazar.

Confucius 3 yaşındayken babası öldü ve ailesi yoksullaştı. Geçimlerini sağlamak için biricik oğullarının çalışması gerekti. Ama bu Confucius’u öğrenmekten alıkoymadı ve on üç yaşına geldiğinde bilgeler katına ulaştı.

Confucius on dokuzuna geldiğinde evlendi ve bir erkek iki kız çocuğu oldu. Fakat bilgili bir kişi ve akıllı bir yönetici olma isteği gittikçe artan Confucius için evlilk ve aile bağları pek kuvvetli olmadı. Evlendikten kısa bir süre sonra, bir ambarda resmi bir görev aldı, daha sonra da bahçe ve sürülerin denetleme görevine atandı.

Yirmi iki yaşında bir okul kuran Confucius, ‘doğru davranış ve doğru yönetim‘ ilkelerini yaymaya başladı. Öğretici ve yönetici olarak ün kazanmaya başladı. Yönetici yönüyle, eskiden beri süregelen yolsuzluklara karşı çıkaran görevine bağlı bir devrimci olarak bilinirdi. Öğretici olarak ise, tarih ve felsefe konularında derin bilgisi, ve ahlak ilkeleriyle tanınırdı.

M.Ö. 517 yılnda Lu eyaletinin ileri gelen kişilerinin oğullarına ders verdi. Daha sonra imparatorluk başkentine gider Confucius, burada tarih araştırmaları yaptı ve müzik çalıştı. Müzik, Confucius’un çok ilgilendiği bir konuydu. Confucius’a göre müzik, dengenin anahtarıydı: gerçekten de öğretilerinde bu dengeden yararlanmıştır.

Başkentte bulunuduğu sırada çağdaşı olan, Çin‘de yaygın üç büyük dinden biri olan taoizmin kurucusu, büyük bilge Lao-tsze ile tanıştı. Lao-tsze kişilik bakımından Confucius’un tam tersiydi. Fakat büyüklük bakımından rakibiydi.

Kişilik ve görünüş olarak hiçbir ortak noktası olmayan bu iki insandan Lao-tsze, idealist ve mistik biri olarak Üstün Varlık‘a inanırdı. Ona göre insanın gerçeğe ulaşması için dünya ile ilgili bütün isteklerden arınması ve Tao’nun bilincine varması, yani ruha nüfuz etmesi gerekirdi. Confucius ise pratik, becerikli ve dünya işleriyle ilgili bir adamdı. Hiçbir zaman kişisel tanrı tanımamıştı. Bu karşılaşma, Lao-tsze’yi etkilememiş; fakat taoizmin babası, Confucius üzerinde silinmeyecek bir izlenim bırakmıştı.

Confucius, elli iki yaşındayken eyaletindeki Chungtu şehri valiliğine atandı ve kısa zamnda bölgenin en büyük ceza yargıcı oldu.

Confucius, yoksulları doyurdu, güçlü ve güçsüz insanların adil bir şekilde görevlerini belirledi. Fiyatları sürekli denetledi ve devlet hazinesini, ticaretin gelişmesinde kullandı. Yollar ve köprüler yaptırarak ulaşımı kolaylaştırdı. Soyluların yetkilerin kısıtlayarak halkı ezilmekten kurtardı. Böylece adaletin önünde herkes eşit konuma gelmiş oldu.

Böyle bir politika, halk tarafından tutulmasına rağmen seçkin sınıfın çıkarlarına ters düştüğünden, Confucius’a devlet işlerinden el çektirildi ve sürüldü.

Confucius’un görevi ancak üç yıl sürmüştü, ne var ki yurduna dönebilmesi için on üç uzun yıl geçmesi grekti. Kafasındaki ütopik ülkeyi gerçekleştirebilmesi için bir prensin bütün ülkeyi onun yönetimine bırakmasını düşleyerek on üç yıl bir ülkeden diğerine dolaştı. Fakat hep eli boş dönmek zorunda kaldı.

Ömrünün son beş yılını eserini yazarak ve öğrencilerini eğiterek geçirdi. Bu sürede tek eseri ” Chun Chiu King”i ( Bahar ve Güz ) yazdı. Ama Confucius’un önemi bu eseriyle değil Çin üzerinde çağlar boyunca bıraktığı etkiyle değerlendirilmelidir.

Ölümünden iki yüz yıl sonra Çin’in üzerindeki bu etkisini silmek için eserleri yakıldı, öğretilerini izleyen düşünürler ve bilim adamları öldürüldü. Fakat bu bir işe yaramadı. Confucius’un öğretileri yayılmaya devam etti. Hatta Çin parlementosu, ruhani alemlerle alakası olmayan Confucius’u, Çin Tanrısı ilan etmeyi bile düşündü.

Confucius, M.Ö. 479 yılında 72 yaşındayken öldü. K’iuh-fve bir yazıt bulunmaktadır: ”Çin’in en mükemmel öğreticisi ve en bilgili kralı burada yatmaktadır.”