Cüzeyri .

Molla Ahmed Cüzeyri

(1673-1748)

Asıl adı Ahmet olan Cüzeyri’nin doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bilgi yoktur. Ancak yaygın bir söylentiye göre Cüzeyri, hicri takvime göre 1050 yılında doğmuş ve 75 yaşında ölmüştür. Lakabı Nişani olan Cüzeyri’nin babası, Botan aşiretinden Şeyh Muhammed’dir. Babasının alimliğinden istifade eden ve ondan dersler alan Cüzeyri, uzun süre İmadiye, Diyarbakır ve Hakkari’de bulunmuş, icazetini Sertrabas’ta almıştır. Ana dili Kürtçe’nin dışında Türkçe, Farsça ve Arapça’yı mükemmel bir şekilde öğrenmiştir. Öğrendiği bu diller sayesinde gezdiği her yerle ilgili menkıbe, efsane ve rivayetleri kolayca öğrenip, divanına şiir olarak koymuştur. Divanında vahdet-i vücud ve İslam’ın ilkelerini yoğun olarak işleyen Cüzeyri, birçok kasidesinde kendini Tur Dağına benzeterek Allah’a olan aşkını anlatır. Genelde, divanında geçen kasidelerde dini bir hava ve müzik ahengi taşıdığından dolayı bu kasideler ilahi gibi okunup dilden dile ezberlenmiştir.

Cüzeyri’nin kasidelerinde Farsça ve Arapça kelimeler olmasına rağmen anlaşılır bir dil kullanmıştır. Şiirlerinde kullandığı ölçü aruzdur. Hakim olan duygu aşk, Allah ve yurt sevgisidir. Divan Şeyhul Cüzeyri, Guften Mella, Guften Emir, Guften Faka adlı eserleri olan aşkın ve tasavvuf’un şairi Molla Cıziri, 75 yıllık hayatında hiç evlenmemiş, ömrünün her dakikasını ilme vermiştir. Cüzeyri’nin 2000 beyitlik divanı, 115 kasideden oluşmuş, Fransızca, Rusça, İngilizce, Almanca ve Farsça’ya çevrilmiştir. Öldükten sonra, halk arasında bilinen adıyla Kırmızı Medrese’ye gömülmüştür. Bu mezar bir çok yerli ve yabancı turistin dikkatini çekmektedir.

HAKKINDA YAZILANLAR

MELAYE CİZİRİ
M. NESİM DORU
İlim ve İrfan Dergisi Ocak 2013

Melayê Cizîrî (Cizreli Molla) olarak bilinen Molla Ahmed el-Cezerî, muhtemelen 1570-1640 yılları arasında yaşamış Cizreli bir mutasavvıftır. Cizre, İslam medeniyetinin şehir tasavvurunun en güzel pratiklerinden biri olarak, sayısız ilim insanı, şair, mutasavvıf ve âlim yetiştirmiş önemli bir merkezdir. Ancak söz konusu isimler arasında Melayê Cizîrî’nin ayrı bir yeri vardır. Kaynaklarda geçtiği üzere, Cizre’nin köklü ailelerinden Botan aşiretine mensuptur. Babası Muhammed’in Cizre medreselerinde müderrislik yapan önemli bir âlim olduğu söylenir. Nitekim Melayê Cizîrî, ilk dinî eğitimini babasından almıştır. Aldığı eğitimin klasik medrese geleneğinde var olan Sarf-Nahiv, Belagat, Şiir, Mantık, Tefsir ve Akaid ilimlerini kapsadığı tahmin edilmelidir.

Daha sonraları Diyarbakır, Hakkari ve İmadiye medreselerinde eğitimini geliştirmiş ve Hasankeyf’te müderrislik yaptıktan sonra Cizre’de bulunan Kırmızı Medrese’de (Medresa Sor) vefat edinceye kadar dinî ilimler öğretmiştir. Bazı menkıbelere göre Melayê Cizîrî, Hasankeyf’te bulunduğu sırada Hasankeyf Emiri’nin kızı Selma’ya âşık olmuş, bunun üzerine müderrislik hayatını bırakarak Cizre’ye dönmüştür. Başka rivayetlere göre ise Melayê Cizîrî, Cizre Emiri’nin kızı Sıtiya Bısk’e âşık olmuş ve onun üzerine aşk şiirleri yazmıştır. Ancak birçok sûfî’nin hayat hikayesinde bu tür menkıbelere rastlamak mümkün olup bunlar, gerçekliği kesin olarak ispatlanamayan türden bilgilerdir. Molla Ahmed’in en önemli özelliği, kuşkusuz yazdığı Divan’dır. Divan’ı incelendiğinde onun Kelam, Tasavvuf ve Fıkıh gibi klasik dini ilimlerle beraber Astronomi ve Felsefe ilimleri hakkında da malumat sahibi olduğu görülür. Çünkü eserinde birçok felsefî sembol ve astronomik kavram bulunmaktadır.

Molla Ahmed Cüzeyri’nin Fetih Şiiri

Osmanlı sultanlarının ve devlet adamlarının Kürtler’e sıcak yaklaşımları bir süreklilik arz etmektedir. Cizre’de yaşayan meşhur mutasavvıf ve şair Molla Ahmed Cüzeyri de Fâtih Sultan Mehmed Han’a sunduğu ‘Fetih Şiiri’ ile bu kardeşliğin ölümsüz bir anıtını dikmiştir:

Ey şehinşah-ı muazzam! Allahü Tealâ seni korusun.
Sûre-i İnnâfetahnâ senin rehberin olsun…
Şeref Han’ın kalesi senin hududunun içinde olsun.
Güzel talihler ve güzel bahtlar senin olsun.
Felek senin lehine dönsün.

Acemin devlet adamları senin hizmetçilerin olsun.
Bütün devletler senin işâretinle yönetilsin.
Bütün dünya senin bir kıvılcımınla aydınlansın…
Senin hükmün yalnız Tebriz ve Kürdistan’da kalmasın.
Horasan şahı gibi yüz şah senin hükmün altına girsin.

Gerçi sen dört iklimde (Söğüt-Bursa-Edirne-İstanbul) saltanat tahtına geldin.
Yedi iklimin pâdişâhları sana selâma dursunlar.
Sultanlığın çimeni senin bağın olsun.
Hakanlığın gülistanı senin gülzârın olsun.

Senin mükerrem emrine az bir karşı gelenler, değil kılıcın senin küçük bir keskin (hançerin) onun öldürülmesine yetsin.
Ne kadar devlet reisi varsa hepsi sana tâbi olsunlar.

Her akıllı olan kimse senin emrine uysun…
Her kimin kalbinde bir murâdı varsa, senin dergâhına başvursun.
Kim hatırlı birisine ricâda bulunmak isterse senin hatırına başvursun.

Her kim ki bu devlete cânı gönülden bağlı olmazsa şekâvet ehlinin misâli senin kahrına uğrasınlar.
…Ömrün o kadar uzun olsun ki çok sâlik (evliya, rehber) ve mücedditler senin zamânından gelip geçsinler.

Her kim ki sana cânı gönülden duâ etmezse, senin kaydınla bağlı olsun ve okunun hedefi olsun.
Mollanın kasdı ve duâsı cânu gönülden şudur ki, senin emrin altında ve hizmetkârın olsun…