X

Feyhaman Duran

Feyhaman Duran

Feyhaman Duran Biyografisi

Ressam, hattat

Özellikle Atatürk ve İsmet İnönü portreleriyle ünlenen Feyhaman Duran, Türk Resim Sanatı’nda, portre sanatının ilk ve en önemli temsilcisi sayılır.

Feyhaman Duran, 17 Eylül 1886 tarihinde istanbul, Kadıköy’de Osmanağa Mahallesi’nde doğmuştur. Tam adı İbrahim Muslühiddin Feyhaman’dır. Babası şair ve hattat Süleyman Hayri Bey’i 6 yaşındayken, annesi Fatma Hanım’ı ise 24 yaşında iken 1910 yılında kaybetti. Dedesi Duran Çavuş’un himayesinde 1895 yılında Galatasaray Lisesi’ne kaydoldu. Burada, ressam Şevket Dağ, Tevfik Fikret ve Viçen Arslanyan Efendi’nin öğrencisi oldu. Okulda tarama kalem ve çini mürekkebiyle, daha sonra da yağlıboya resimleriyle dikkat çekti ve özellikle Hüsn-ü Hat, yani Güzel Yazı dersinde başarılı oldu. Altıncı sınıfını 1908 yılında bitirince bir süre Bab-ı Ali’de kâtiplik yaptı. Aynı yıl kendi okulunda Fransızca güzel yazı öğretmenliğine başladı.

Feyhaman Duran, Galatasaray Lisesi’nde o dönemdeki müdür Tevfik Fikret ile daha sonra sürecek olan bir dostluk kurar; Tevfik Fikret ve Galatarasay’ın resim öğretmenleri Viçen Arslanyan Efendi ve ressam Şevket Dağ’ın, Feyhaman’ın yeteneği karşısında, onu Paris’e gönderme çabaları sonuç vermez. Daha sonra Mısırlı Hıdiv Ailesi mensubu Abbas Halim Paşa‘nın, kızının resmini yapar. Resmi çok beğenen Paşa’nın beş kızı var, diğer kızlarının da resimlerini yaptırdığı gibi Paris’e eğitim almaya da gönderir. Güzel sanatların çeşitli bölümlerinde başarı gösterenler arasından yaptığı seçimle Avrupa’ya gönderdiği öğrenci grubuna girerek 1911 yılında Paris’e gitti.

1911 – 1914 yılları arasında Paris’te üç ayrı okulda “Sanat Eğitimi” gördü. Paris’te o yıllarda aynı amaçla olan genç Türk ressamlarının da devam ettiği Academie Julian’da Jean Paul Laurens Atölyesi’ne kaydoldu. Yine aynı zamanda oğlu Paul Albert Laurens atölyesinde, Ecole des Beaux-Arts’da Fernand Cormon atölyesinde ve Arts Decoratif’te eğitim aldı. Bu sıralarda ortaya çıkan İzlenimcilik akımına yakınlık duydu. Paris’te bulunduğu süre içerisinde empresyonizmin yanında ekspresyonizm, fovizm ve diğer sanat dallarını da inceler, sanat anlayışı ve tecrübelerini oldukça geliştirerek yurda döner. Paris yılları sağlam bir anatomi bilgisi kazanmasını ve tekniğini ilerletmesine olanak sağlar. I. Dünya Savaşı başlayınca istanbul’a döndü.

istanbul’a döndükten sonra hekim ve farmakoloji uzmanı Akil Muhtar ile Abbas Halim Paşa’nın evinde tanışırlar. Feyhaman Duran bu tarihten sonra Akil Muhtar’ın evini sık sık ziyaret eder. Kendisi de resim yapan Muhtar, muayenehanesine ve kliniğine ilginç vakalar gelince onların resimlerini yapar. Akil Muhtar Portresi, deseninin sağlamlığı, empresyonizmi andıran ışık ve gölge uyumu, fotoğrafik benzeyiş ve valör doğruluğu (açık ve koyu tonlar arasındaki ilişki, aynı zamanda ton derecelerini de ifade eder) ile sanatçının teknik bakımdan manifestosu sayılabilecek düzeyde bir eserdir.

Feyhaman Duran, İstanbul’a döndükten sonra 1919 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’nde ve kızlar için açılmış olan İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nde öğretmen olarak görev yapmaya başlar. Aynı yıl Dr. Akil Muhtar‘ın portresi ile katıldığı Galatasaraylılar Yurdu I. Resim Sergisi’nde hükümetten “zikr-i cemil” ödülü ile gümüş madalya kazandı, her yıl bu sergiye katılmayı sürdürdü. 1951 yılında emekli olana dek bu görevine devam eder.

Feyhaman Duran sonradan eşi olacak olan öğrencilerinden ressam Güzin Hanım ile burada tanıştı.

Feyhaman Duran, 19 Eylül 1922 tarihinde ressam ve hattat Güzin Duran ile evlendi. Çocukları olmadı.

1923 yılında Türk Ressamlar Cemiyeti’nin yönetim kurulu üyeliğine seçildi. 1926’da Sanayi-i Nefise Birliği, 1929’da Güzel Sanatlar Birliği adlarını alan dernekte yöneticiliği ömrünün sonuna kadar sürdürdü. Soyadı kanunu çıkınca çok sevdiği dedesi Şair Duran Çavuş’un adını kendine soyadı olarak aldı.

Cumhuriyet Halk Partisi‘nin düzenlediği yurt gezileri kapsamında 1938 yılında Gaziantep‘e gönderildi. Buradan on yapıtla dönen Feyhaman Duran 1939 Ocak ayında İbrahim Çallı ve Ayetüllah Sümer birlikte İsmet İnönü‘nün portresini yapmak üzere Ankara‘ya çağrıldı. Atatürk portrelerini ise canlı modelden çalışma olanağı bulamamasına karşın izlenimlerine ve fotoğraflara dayanarak yapmıştı.

Paris’teki eğitimi sırasında ilk kez canlı modelden çalıştığı nü’lerde kadının gövdesini, cinselliğini öncelemez, daha içe dönüktür. Renkçilikle işlenen resimlerinde ten, genel olarak çıplaklarda görülen çekicilik yerine, bir tür kendine sığınmayı vurgular. Kompozisyonlarında da gövdenin devingenliğinden çok ışık hareketliliği söz konusudur.

Portre sanatı dışında, doğaya karşı bitmez tükenmez bir sevgisi olan Feyhaman Duran, bu coşkulu ve şiirsel kişiliği özellikle peyzaj reyeye kapanıp kalmamıştır. Her fırsatta doğaya çıkıp onu gözlemlemiş ve izlenimlerini saptamaya çalışmıştır. Gençlik döneminde, Claude Monet’in olgunluk dönemi tarzı resimler yapmıştır.

Enli fırça vuruşlarıyla yaptığı resimlerde renk lekeleri birbiri içinde erimiştir. Olgunluk döneminde ise, sabırlı, dengeli ve sade bir anlatımla resimler yapmıştır. Feyhaman Duran’ın peyzajlarında konu, sanatçının üslubunu belirlememiştir. Figürlü resimleri çok azdır. Bu tür örneklerinde figür, konuyu ve kompozisyonu tamamlayıcı bir eleman olarak kullanılmıştır.

Feyhaman Duran’ın yaptığı çok sayıdaki Atatürk portrelerinin hepsi de çok başarılı yapıtlardır. Mustafa Kemal ATATÜRK ve İsmet İnönü’den Hasan Ali Yücel’e kadar Cumhuriyet’in şekillenmesinde rol sahibi birçok ismi tasvir ettiği portreleriyle bu geçiş döneminin hem yakın tanığı hem de uygulayıcılarından biri olarak öne çıkıyor. Resmi kıyafetli kişilerin portrelerinde, modelin mesleğini ve sosyal durumunu belirtmek için kullanılan kıyafet ve aksesuarları abartmadan yerinde kullanmıştır.

Feyhaman Duran gerek yetiştiği ortamın etkisi gerekse duyduğu ilgi neticesinde, hat sanatıyla küçük yaşlardan itibaren ilgilenmeye başlar. Babası ve amcası hattat olan sanatçının, eşi Güzin Hanım’ın ailesinde de Yahya Hilmi Efendi gibi önemli bir hattatın bulunması, önceliği resme vermesine karşın ömrü boyunca hat sanatına da eğilmesine yol açmış ve bu sanata sevgisini eserleriyle göstermiştir. Galatasaray Sultanisi’nde İzzet Efendi’den, rık’a (Arap harflerinin en çok kullanılan el yazısı biçimi) dersleri almış olan sanatçı daha sonra Mahmud Bey Matbaası hattatı Tahsin Efendi ve Hattat Sami Efendi ile çalışmıştır. Sanatçı Paris’ten döndükten sonra da hatla uğraşmış ve özellikle celî sülüs levha kompozisyonlarıyla uğraşmıştır. Feyhaman Duran daha çok celî sülüs ve ta’lîk hattı (hat sanatında yazım şekilleri) tercih etmiştir. Ama divanî, celî divanî, muhakkak, nesih ve kûfi yazıları da vardır. Sanatçı, hat sanatına bakışını şöyle ifade eder: “Nasıl ki şiirin bir kafiyesi varsa, çizgide de bir şiir vardır. Yazıyı resim kadar severim. Yazı da resimdir.”

Feyhaman Duran, 6 Mayıs 1970 tarihinde istanbul’da 84 yaşında ölmüştür. Yaşamının son iki yılında görme yetersizliği nedeniyle resim yapamayan sanatçı, Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verildi.

Feyhaman Duran ve eşi ömürlerinin büyük kısmını Güzin Hanım’ın dedesi Hattat Yahya Hilmi Efendi’den kalan İstanbul Üniversitesi’ne bağışladıkları, Süleymaniye’de bulunan evde geçirdi. Sanatçının eşyaları ve eserlerinden oluşan Feyhaman Duran: İki Dünya Arasında adlı sergi Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde 12 Ocak – 30 Temmuz 2017 tarihleri arasında ziyarete açıktır.

Kurulduğu dönemde İstanbul Deniz Müzesi tarafından sipariş edilen, Topkapı Sarayı Müzesi koleksiyonundaki minyatürleri tuvale aktardığı çalışmaları ve yine Topkapı Sarayı Müzesi’nde resmettiği peyzajları da sanatçının Osmanlı tarihine ve sanatlarına olan ilgisini gösteriyor.

Eşi Güzin Hanım’ın dedesi ünlü hattat Yahya Hilmi Efendi’den miras kaldığı anlaşılan, 19. yüzyıl hattatlarının eserlerini, Feyhaman Duran’ın yazdığı güzel yazıları ve Güzin Duran’ın yazı-resim kompozisyonlarını da içeren hat koleksiyonundan parçalar da sergi kapsamında yer alıyor.

Kategoriler: F
Benzer Biyografiler