Mutki Aşireti Reisi
nahiye müdürü
Kürt Musa Bey
Salih Mirzabeyoğlu’nun Dedesi
1853 yılında Muş’un Hoyt Kazası’na bağlı Cinyar köyünde doğdu. Hoyt Kazası’nın beş-altı büyük köyüne bir sahip aileye mensuptu. Etki alanını Muş Ovası’nda sürdürdü.
Asayişin sağlanmasındaki başarısı nedeniyle Muş Mutasarrıfı Salih Paşa’nın takdirini kazandı. Onun zamanında bazı nahiyelerde müdürlük yaptı.
Osmanlı yönetiminin verdiği yetkiyle misyonerlik ve Ermeni bölücülüğüne izin vermedi. Güvenliğin sağlanması konusunda Ermeni halkının güvenini kazandı.
Hacı Musa Bey’in kardeşi Celayir, Ermeni kızı Gülizar’ı kaçırdı. Bu olay Ermeni komitacılar tarafından uluslararası bir mesele haline getirildi.
Mahkemeye çıkarılan Gülizar, Ermeni komitacılarının iddialarının aksine Müslüman olduğunu açıkça beyan etti.
Bu beyan üzerine Hacı Musa Bey beraat etti. Karara rağmen yabancı devletlerin Osmanlı’ya baskısından dolayı Sultan II. Abdülhamit tarafından Medine’ye gönderildi. Bir süre orada kaldıktan sonra Şam’a geldi. 1914 yılında Bitlis ve Muş’a geri döndü.
Mütareke Dönemi’nde milli birlik çalışmalarında etkin oldu. Sivas Kongresi’ne Mutki Aşireti Reisi sıfatıyla katıldı. 1928 yılında vefat etti.
İsimleri
Kürt Musa Bey, Hacı Musa Bey, Musa Kürdi, Mirzabeyzade Hacı Musa ve Mutki Aşireti Reisi Hacı Musa Bey.
HAKKINDA YAZILANLAR
Hacı Musa Bey Kimdir?
Fatih Turplu
Baran Dergisi 431. Sayı
Hacı Musa Bey, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dedesi İzzet Bey’in babasıdır. Tam bu esnada Salih Mirzabeyoğlu’nun “Tilki Günlüğü” isimli eserinden Hacı Musa Bey ile alâkalı olan bölümleri aktaralım:
“…Mutkî Aşireti Reisi Hacı Musa Bey, onun oğlu İzzet Bey, onun oğlu Hacı Muammer Bey, onun oğlu Salih Mirzabeyoğlu… Büyük sahabî, «Seyf-ül İslâm-İslâmın kılıcı» lâkablı Halid bin Velid Hazretlerine kadar bir şecere… Oradan gelen bir kolun yataklandığı yerdir Muş!.. …”(2)
“…Baba soyum, «Allah’ın çekilmiş kılıcı» diye anılan, büyük sahabi Halid bin Velid Hazretlerine dayanır… Mûsâ deyince… Efsanevî bir yiğitlik şahsiyeti olan, dedem İzzet Bey’in babası ve Mirza Bey’in oğlu Mûsâ Bey… «Bey», şimdilerde parası olana, kravat takana ve burjuva takımının nezaketle hitabedilmek istenenine deniyor ya, bunlarınki öyle değil… Onlar, mirler!..
Mûsâ Bey, Mustafa Kemâl’in Üstadım’ın bahsettiği hatıratında ve Nutuk’ta bahsi geçen, pek sevmediği biridir… Nutuk’ta, bir nevi gıyabında ukdesini konuşturur.
Hiç kimsenin kanun himâyesinde olamayacağı zamanda, gerçek tarih konuşur ve Mûsâ Bey gibi, oğlu İzzet Bey’in efsanevî şahsiyeti de görünür!..
Mûsâ Bey, Abdülhamid Han Hazretlerinin takdir ve güvenine mazhar olmuş bir zât… …”(3)
İsmi Duyulmamış Bir Kahraman: Hacı Musa Bey
Öncelikle, Prof. Dr. Musa Şaşmaz’ın “Kürt Musa Bey Olayı” isimli eserinde geçen şu bilgileri paylaşalım:
“Musa Bey’in babası olan Mirza Bey, Muş Sancağının tanınmış aile ve beylerinden biriydi. Mirza Bey, Mutki ve Ahlat gibi bazı kazaların kaymakamlığını yapmış ve gösterdiği başarı sebebiyle Osmanlı yönetimi tarafından takdir edilmişti. Hatta o, Bitlis civarını tehdit eden eşkıya topluluğunu Bulanık’tan uzaklaştırmakla memur edilmiş ve çok kısa sürede bu eşkıyaları perişan etmiş, ancak 1885’teki bir çatışma esnasında aldığı yaradan dolayı vefat etmiştir. Mirza Bey’in hanımlarından biri, 1889’da İstanbul Pera’da Mutasarrıflık yapan Bahri Paşa’nın kardeşiydi. Bitlis Vilayeti İcra Memuru da, Mirza Bey’in yeğeniydi.
Musa Bey, yaklaşık olarak 1854-55 yılında Muş şehri yakınında Hoyt Kazası’na bağlı Cinyar adlı bir köyde doğdu. O, Hoyt Kazası’nın beş-altı büyük köyüne sahip ve istediği zaman etki alanını Bitlis ve Muş arasındaki Muş ovasında da sürdürebilmekteydi. Asayişin muhafazası ve işlerin idaresinde gösterdiği yetenek ve başarı yüzünden Salih Paşa’nın takdirini kazanmış ve onun Muş Mutasarrıflığı zamanında ahalinin istek ve ricasıyla bazı nahiyelerin müdürlüklerinde görevlendirilmiştir. Görevini başarıyla yapmasından dolayı, bilhassa Muş Ermenileri kendisinden hoşnut kalmışlardır.” (4)
Osmanlı Devleti’nin Batılı devletler tarafından ajan ablukasına alınması, Osmanlı-Rus Harbi’nin (1877-78) neticelerinden birisidir; Ermeni Meselesi’nin köpürmeye başladığı tarih de bu zamanlara denk gelir. Kezâ, hem İngiliz ve hem de Rusların katkılarıyla 1880 tarihi itibariyle Ermeniler Osmanlı’ya karşı teşkilatlanmaya başlamış ve içten içe bahis mevzu devletlerin hazırladığı tezgâha ısındırılmışlardır…
Musa Bey’in ismi ilk defa 1883 yılında İngiliz belgelerinde geçer. Bitlis’te iki Amerikan Misyonerine yapılan saldırı vesilesiyle Musa Bey’in ismi öne çıkarılır; misyonerler Musa Bey’in yaşadığı köye gelip oradaki bir Hıristiyan aileye misafir olurlar ve Musa Bey misafir oldukları evde Dr.Reynolds ve Knapp’ı ziyaret eder ama Musa Bey “soğuk bir kabul görür”… Tarih 21 Mayıs 1883… Ertesi gün köyden ayrılan misyonerler dört Kürt genci tarafından saldırıya uğrayıp, eşyaları çalınarak darp edilirler… Hâdiseyi haber alan Bitlis Valisi, Musa Bey’in babası Mirza Bey’e hâdiseyi haber vermiş ve “suçluların yakalanması için zaptiyeler göndertmiştir” Ardından gerçek suçlular olan dört Kürt genci tutuklanmış ve yanlarında bulunan torbalardan misyonerlere ait eşyalar da çıkmıştır… Esasında, hani “vak’ayı adiye- adi vak’a” dediğimiz ve dış yüzünden, iç yüzünden ve neresinden bakılırsa bakılsın neticesinin ne olacağı kestirilebilecek bu hâdisenin seyri, Van’daki İngiliz Konsolos C.A. Eyres tarafından 16 Ağustos 1883’te Erzurum’daki diğer bir konsolosa (Everett) gönderdiği rapor-mektupla değişiverir. Eyres’e göre saldırganlardan birisi Musa Bey’dir… İşin tuhaf yanı şudur ki, Reynolds ile Musa Bey yüzleştirilmiş ve Reynolds Musa Bey’in saldırganlar arasında olmadığını söylemiştir. Musa Şaşmaz’ın deyimiyle; “bir İngiliz Sömürge Valisi gibi” davranan Eyres, hâdisenin hiçbir tarafında olmamasına ve hatta Musa Bey’i hiç görmemiş bulunmasına mukabil hâdisenin failinin Musa Bey olduğu hususunda ısrar etmiş ve böylece Musa Bey’i yıpratma kampanyasının yolunu açmıştır. Sonrasında İstanbul’daki Amerikan Elçiliği’nden yardım istenmiş, İngiliz Büyükelçisi Wyndham durumu Amerikan Elçisi General Wallace’e bildirmiştir… Bu hâdisenin bu kadar köpürtülüp ve hem de hiçbir dahli olmamasına karşın Musa Bey’in mevzuya dâhil edilmesinin asıl sebebi, Musa Bey ve Mirza Bey üzerinde baskı kurarak bölgedeki nüfuzlarının azaltılması, böylelikle Hıristiyan Ermenilerin bölgedeki Müslümanlara karşı teşkilatlanarak huzursuzluğun had safhaya çıkarılmasıdır. Nitekim İngiltere’nin Van ve Erzurum konsoloslarının teşvikiyle Amerikan Hükümeti yetkilileri, Osmanlı Hükümeti nezdinde 1883 Haziranından 1885 yılının sonuna kadar bu mesele ile yakinen ilgilenmiş ve Musa Bey’in tutuklanmasını talep etmiştir. Saldırıya katıldığı tespit olunamayan bir şahsı tutuklamayan Osmanlı Hükümeti’nden istediğini alamayan Amerikalılar, bu seferde, saldırıya uğrayanların maddî kayıpları için toplamda 3500 sterlin tazminat talep etmişlerdir.
İngiltere Van Konsolosu C.A. Eyres’in ve Erzurum Konsolosu Everett ile birlikte Musa Bey’in bölgedeki nüfuzunun kırılması için tetiklediği hâdise neticesinde iş devletlerarası bir krize dönüşmüş, diplomatik görüşmelerin sonunda, yani 1885’te “Arif Paşa ile Musa Bey’in babası Mirza Bey, Mutki kaymakamlığı görevlerinden azledilmişlerdir… Bunun yanı sıra, Musa Bey zan altında bırakılmak suretiyle İngiliz ve Amerikan hükümetleri bu mesele vesilesiyle “Babıâliyi sıkıştırmak için adeta bir ittifak oluşturmuşlardır.”
Bu esnada, yavaş yavaş teşkilatlanmaya başlayan Ermeni komiteleri ise propaganda yolu ile Musa Bey hakkında kendilerine zulmettiğine dâir şayialar çıkartarak bölgeyi kaynatma yolunu tutmuşlardır. Osmanlı Hükümeti ise bunun önüne geçmek için “Musa Bey’in ailesiyle beraber ilk önce Muş’ta ve daha sonra ise Bitlis’te ikamet eylemesini ve nezaret altında bulundurulmasını emretmiştir”…
1883’ten 1885’e kadar Amerika ve Osmanlı arasındaki bu mesele hakkında onlarca mektup ve belge karşılıklı yollanmış, görüşmeler aralıksız devam etmiş ve hatta 24 Ocak 1884’te Amerika sert bir nota vermiş, zamanın dışişleri bakanı Arifî Paşa’da aynı sertlikle mukabelede bulunmuştur…
Musa Bey’in tutuklanması için azamî gayret sarf edilmiş, fakat İngiliz ve Amerikalılar ne kadar uğraşmışlarsa da bu hususta muvaffak olamamışlardır. Hatta diplomatik ilişkilerin gerilmesine yol açan bu hâdise neticesinde Amerikan hükümeti sonunda istediği tazminattan da vazgeçmek zorunda kalmıştır…
Her ne kadar arzuladıklarına tam anlamıyla ulaşamasalar da şöyle bir neticeye varmışlardır ki Musa Şaşmaz’ın tesbitidir: “1880’li yıllarda Ermeni halkından bazıları çeşitli örgütler kurmak suretiyle teşkilatlanmaya başlamışlardı. Bu örgütlenmenin ilk adımı da Musa Bey meselesinin Avrupa gündemine sokulmasıdır.”
Şimdi tam bu esnada enteresan bir tarih aralığına dikkat çekmek istiyoruz. Bahsettiğimiz İngiliz ve Amerikan komplosunun tarihi 1883-1885 yılları arasındadır. Çok enteresan bir şekilde 1889 yılına kadar, yani dört sene zarfınca bu hâdise hakkında yaprak kımıldamamış, Amerikan hükümeti bu dört sene zarfınca İngilizler gibi suskun kalmışlardır… İngiliz belgelerinde ise bu mesele 1883 yılının ortalarında kapanmış ve Musa Bey hakkında 1889’a kadar tek belge tutulmamıştır… Bu suskun dört senenin ardından, Nisan 1889’da İngiliz “The Times” gazetesinde bir Ermeni kızın babasının gözleri önünde diri diri yakıldığı haberi çıkmıştır. Aynı gazetede yayımlanan bir başka yazıda ise Kürtlerin Ermenileri katletmeye başladığı söylenmekteydi. 6 Mayıs 1889’da ise “The Daily News”de, Van’da birçok Ermeni’nin tutuklandığı ve “Kürt Musa Bey’in bir köyde katliam yaptığı ve bir çocuğun üzerine gaz dökerek yaktığı” haberi çıkar… 14 Mayıs 1889’da ise “The Echo” gazetesinde yine Kürtlerin Ermenileri katlettiği, güzel kadınları ayırıp tecavüz ettiği haberi çıkar… Bu kara propagandalar neticesini verir ve İngiliz Parlamentosu “Ermeni bir kızın bir Kürt tarafından kaynatılarak öldürüldüğü şayiasıyla” çalkalanır. İngiliz Dışişleri bakanı ve Başbakan Salisbury “doğrulanmayan hâdiselerle Osmanlı Hükümeti’nin itham edilemeyeceğini” söyler ama bu seferde İngiliz gazeteleri tarafından eleştirilir. 14 Mayıs tarihli “The Daily Chronicle” Musa Bey’in adını anarak Kürtlerin katliam yaptığını haberleştirir. İlginç olan bir husus da şudur ki, 15 Mayıs günü “Ajans Reuters” mevzu bahis haberlerin yalan olduğunu, “gazetelerin yaptıkları haberlerin kaynakları hakkında büyük şüpheler olması sebebiyle inanılmamasını tavsiye etmiştir”…
Peki, 4 senedir yaprak bile kımıldamazken birden İngiliz gazeteleri başta olmak üzere Avrupa gazetelerinin bir anda böyle haberler yapmasının sebebi hikmeti nedir?
İşin aslı şu ki,1888 yılının sonunda Ermeni Bogos Natanyan isimli bir rahip Musa Bey tarafından ahâliyi kışkırtmak suçlamasıyla yakalanmış ve üzerinde bulduğu zararlı evraklarla beraber bu şahsı (görevi icabı) Muş Mutasarrıflığı’na teslim etmiştir. Natanyan’ın Ermenileri Osmanlı’ya karşı kışkırtmak için yazılar yazdığı tespit edilmesinin ardından ömür boyu hapse mahkûm edilir… Bunun yanında İngilizlerin teşvikiyle bazı Ermenilerin bölgede otoriteyi temsil eden Musa Bey’e karşı karalama ve şikâyet kampanyaları başlatmaları da cabasıydı. Bu durum aleyhte bir kampanya olarak belli ki yine İngilizler’in elinden çıkıyor, “teb’ayı sadıka” olarak bilinen Ermeniler’in bazıları ise bu oyuna tekraren geliyordu.
Başka bir durum da şu ki, İngiliz belgelerine bile geçen bir husus olarak Musa Bey Muş Mutasarrıflığına 800-1000 lira borç para verecek kadar (yani devlete borç veriyor) zengindi. Musa Şaşmaz, “Musa Bey’in Bitlis ve Muş Vilayeti “ekâbir taifesi” arasında mümtaz bir yere sahip” olduğunu söyler; açık artırma ile satılan Hoyt nahiyesinin öşrünü satın almış olması Ermenilerin hoşnutsuz olabileceği durumlardandı. Nitekim sonraları İstanbul’da kurulan mahkemede, cüz’i bir miktar parasının Musa Bey tarafından alındığını iddia eden birisinin ithamlarına karşın Musa Bey’in verdiği cevap, Ermeni olan bu şahsın kendisine yüklü miktarda borcu bulunduğu, bunu ödememek için böyle bir davaya bulaşmış olabileceği yönündedir
Londra’daki Ermeni Cemaati Derneği yoluyla İngiliz gazetelerinde çıkan şayiaların ardından bütün Avrupa’ya yayılan haberler, sanki gerçekmiş gibi tek elden idare edilerek ve bire bin katılarak Musa Bey aleyhinde bir kampanyaya dönüştürülmüştür. Bu mevzuyu o kadar abartmışlardır ki, bir Fransız yazarın ifadesine göre Alman İmparatoru bile insafa gelip “İngiliz Liberal basını, meşhur çeteci Musa Bey’in durumunu o kadar büyüttü ki, eğer bu adam bir Atanaş yahut Boyacıyan olsaydı elbette Londra’da böyle bir gürültü olmazdı” demiştir!
Çıkarılan patırtı Osmanlı üzerinde baskı vesilesi olmuş ve neticesinde Sultan II. Abdülhamid Han Hazretlerinin bizzat emriyle İstanbul’da Musa Bey’in mahkeme edilmesi kararlaştırılmıştır. Özellikle İngilizlerin bölgede kurulacak bir mahkeme ile Musa Bey’i tamamen zapt-ü rapt altına alma teşebbüslerini II. Abdülhamid Han İstanbul’da bütün yerli ve yabancı basın önünde muhakeme edilmesi kararı ile boşa çıkartmıştır.
İstanbul’da Avrupa basının gayet alaka gösterdiği bir ortamda kurulan mahkeme’nin ilk bölümünde İngiliz gazetelerini Musa Bey hakkında yönlendiren Londra’daki Ermeni Cemaati Derneği’nin ithamları incelenmiştir.
Davacılar Hacı Musa Bey hakkında on çeşit dava açmışlardır; mahkemesi, yapılan bütün ithamlar, yabancı gazeteciler, elçi ve konsoloslar önünde gerçekleşmiş ve Sultan II. Abdülhamid Han’ın istediği şekilde apaçık bir muhakeme gerçekleştirilmiştir.
Neticesinde birçok ithamın uydurma olduğu, bazı Ermenilerin yalancı şahitlik için para aldığı, yine bazı iddialara mukâbil Musa Bey’in o sıralar bahsedilen şehirlerde olmadığı; yine aynı şekilde bazı iddiaların Musa Bey’in maddî durumu ile çeliştiği, aynı hâdiseye aynı şâhitlerin ayrı tarihler verdiği, kimi şahitlerin hâdise esnasında birbirlerini görmediklerini söylemelerine rağmen mahkeme huzurunda aksi beyanda bulundukları, iki ayrı dava için şahit olanların kendi davlarıyla alakalı olarak net ifadeler verirken yine aynı köyde olduğu iddia edilen bir başka hâdiseyi duymadıklarını söylemeleri, bazı şahitlerin şahitlik ettikleri hâdise vukû bulurken olay mahalline sekiz saatlik mesafede olduklarının ortaya çıkması gibi durumlara rastlanmıştır. “Hacı Musa Bey aleyhine açılan sekiz davanın tamamından adı temize çıkarak beraat etmiştir.” Detaylı bilgi için Musa Şaşmaz’ın mahkeme tutanaklarını yayımladığı eserine göz atmakta fayda var…
Hacı Musa Bey beraat etmesine mukabil yine yabancı devletlerin Osmanlı’ya tazyikinden ötürü Sultan II. Abdülhamid Han tarafından Medine’ye gönderilmiş, uzunca bir süre orada kaldıktan sonra Şam’a yollanmıştır. Bitlis ve Muş’a ancak 1914’te geri dönebilmiştir.
Bu yazıda, sadece “özet” diyebileceğimiz kısmı vesilesiyle bile, Hacı Musa Bey hadisesi etrafında daha 1880’lerde Ermeni Meselesi’nin nasıl billurlaştığının ve “Ermeni Meselesi” denilen hâdisenin 1915’teki “tehcir”e nasıl sürüklendiğinin ipuçlarını vermeye gayret ettik. Başta İngilizler olmak üzere Avrupalı devletlerin bu konudaki “tahrikçi” rolü ve gücü zayıflayan Osmanlı’yı içeriden parçalamak için Ermenileri nasıl kışkırttıkları gerek Osmanlı ve gerek İngiliz arşivlerinde mevcuttur. Osmanlı Hükümeti’nin bütün çabalarına mukabil hâdiselerin iki milletin birbirlerini kıymaya kadar uzanması ve bugün gelinen noktada yine Avrupalı devletlerin kendi meclislerinde “Ermeni Yasa Tasarısı” adı altında lobicilik yapıyor olmaları, bize Ermenilerin son 150 yıldır üzerlerine aldıkları “kullanışlı unsur” rolünü değiştirmeye pek niyetli olmadıklarını ihsas ediyor. Avrupalı devletlerin Osmanlı’ya yönelttikleri uluslararası baskı politikasını bu mevzu üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’ne de yapmak gayesinde olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Dipnotlar:
1) Necib Fazıl Kısakürek, Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar, Büyük Doğu Yay. Sh. 565, 566.
2) Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü, İBDA Yay. C: 1, s. 101
3) Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü, İBDA Yay. C: 1, s. 506)
4) Musa Şaşmaz, Kürt Musa Bey Olayı, KİTABEVİ, s. 26)
Kaynaklar:
Bu yazıyı hazırlarken Hacı Musa Bey ile alakalı çeşitli kaynaklara bakmış olsam da, yazıdaki teferruatlı bilgilerin hepsinde Prof. Dr. Musa Şaşmaz’ın “Kürt Musa Bey Olayı” isimli kitabından faydalandım.
HAKKINDA YAZILANLAR
Üç Devirde Bir Kürt Aşireti Reisi Hacı Musa Bey
Yazar: Bülent Cırık
Değişim Yayınları
İnce Kapak
Barkod: 9786054925629
Baskı Yılı: 2016
Dili: Türkçe
Sayfa Sayısı : 256
Kürt Musa Bey, Hacı Musa Bey, Musa Kürdi, Mirzabeyzade Hacı Musa ya da Mutki Aşireti Reisi Hacı Musa Bey. 1853-1928 yılları arasına sığan 75 yıl. Üç dönemi;Sultan Abdülhamit Dönemini,İttihat ve Terakki Dönemini ve Cumhuriyeti peş peşe yaşamış,sürgünden mükafata, gönüllü birliklerle devlet yanında yer almaktan isyana birbiri içinde birçok tezadı barındıran,güçlü bir liderlik etrafında yaşadığı Mutki, Hizan, Muş ve Bitlis bölgesinde 3.000-4.000 silahlı güce sahip olan, bölgede Ermeni Sorununun doğuşunu, bitişini, Kürt sorununun doğuşunu, devam etmesini görmüş ve ve bu süreçlerde kendine göre bir yol çizmeye çalışmış olan ilginç bir karakter.
(Tanıtım Bülteninden)
HAKKINDA YAZILANLAR
SOYLU BİR DİRENİŞ ABİDESİ: HACI MUSA BEY
Sezai Kırlangıç
Tarih 21.05.1883 Yer Bitlis yakınları, Cinyar köyü, İki Amerikalı misyoner, köyde Müslümanlarla birlikte yaşayan ermeni ailelerden birine misafirler, Musa Bey köyün Ağası, İslam hoşgörüsü ve nazik üslubuyla misafirlere hoş geldin ziyaretinde bulunur. Misafirlerde soğukluk, memnuniyetsizlik ve itici çirkin bir üslup. Musa Bey kırgın, hemen terk eder orayı. Bildiği malumu bir kere daha bedahet halinde görmüştür.
Berlin antlaşması ile Van ve Erzurum’da açılan İngiliz ve Amerikan konsoloslukları bütün hızlarıyla misyonerlik faaliyetlerini yürütüyorlardı. Hristiyanlığın yayılması şeklinde zannedilen misyonerlik hakikatte vatanın her karış toprağında, üzerine adeletle hükmedilmiş azınlık topluluklarını bir bir Osmanlıdan ayırma gayesi güdüyordu. İngilizlere göre Ermeni ve Rum bu coğrafyanın azınlıklarıydılar. Anadolu’da ise henüz ruhlarında leke görülmemiş, pörsümemiş şahsiyet sahibi kişiler İslam ruh ve ahlakını, inanç ve azmini, adalet ve hoşgörüsünü elden bırakmadan bu fesat odaklarının oyunlarını bozuyor, faaliyetlerini işlevsiz kılıyor, iftira ve ihanetlerini deşifre ediyordu. Tabi ki bu, bir İslam İmparatorluğu olan Osmanlı Devletini hedefine yıkmayı koyanları rahatsız ediyordu.
Tarih 22.05.1883 Amerikalı misyonerler (Dr. Reynolds, Knap) bulundukları yerden ayrılmış ve bir başka yere gitmek için yoldaydılar. Yanlarında onlara eşlik eden refakatçilerde var ancak onlar bir sebepten biraz geride kalmışlardı. İleride üç yaya Kürt bu misyonerleri ellerinde değneklerle karşıladı. İyice bir hırpalayıp dövdükten sonra onları bir çalının dibine attılar. Zaman sonra olay duyulunca bunu Musa Bey’in yaptığı iddia edildi. Yaptı veya yapmadı. Ama akabinde gelişen olaylar, İngiliz ve Amerikan konsolosluklarının hadiseyi uluslar arası platforma taşımaları, Ermenilerin iftira ve yalan dolu beyan ve şayiaları Musa Bey’e dikkatlerin yönelmesini sağladı.
Musa Bey sıradan bir adam değildi. Bulunduğu il ve çevrede ailesinin, babasının, aşiretinin etkisi yüksek ve saygın bir itibarı vardı. Bu aile Müslüman ve Hıristiyan tebaaca çok seviliyordu ve bu yüzden İngiliz ve Amerikan konsolosluklarının ve fesat odağına alet olmuş azınlıkların hedefi durumundaydılar. Bu nefret o kadar ileri boyuttaydı ki uluslar arenada konuyu tartışılır ve Osmanlıdan şikayetçi olunacak derecede manipülasyon aracı olarak kullanılır hale getirmişlerdi. Öyle ki; ABCFM’ın Sekreteri N.G.Clark, 29 Temmuz 1885’te Amerikan başkanına hitaben, Osmanlı topraklarında yaşayan Amerikan vatandaşlarının hakları ve Amerikan Hükümetinin menfaatlerinin korunması ile alakalı olarak aldığı uzun bir mektupta Amerikan misyonerlerinin üç konuda Osmanlı Devletinden şikayetçi olduklarını belirtmiştir.Bu üç noktadan birincisi, Protestanlık propagandasında kullanılan İncil ve diğer kitapların dağıtımına sınırlamalar getirilmesi, ikincisi dini ve dünyevi eğitimin yapılabilmesi için çok miktarda okul kitapları basılması ve öğretmenlerin eğitilmesine rağmen son zamanlarda bu eğitime başlamak ve devam ettirmek için yeni okullar inşasına müsaade edilmemesi veya kasten geciktirilmesi, üçüncüsü de Anadolu’nun iç kısımlarında bilhassa Erzurum ve Van gibi vilayetlerde çalışan misyonerlerin can ve mallarının emniyet altında olmaması idi.” Diyebiliyorlardı. Mesele Mirza Bey ve Musa Beyin halk üzerindeki olumlu etkisini kırmak, meydanın şimdi ki gibi boş olmasını sağlamak.
Musa Bey Kimdir: “Musa Bey, yaklaşık olarak 1854 yılında Muş şehri yakınında Hoyt kazası’na bağlı Cinyar köyünde doğdu. O, Hoyt Kazası’nın beş altı büyük köyüne sahip ve istediği zaman etki alanını Bitlis ve Muş arasındaki Muş ovasında da sürdürebilmekteydi. Asayişin muhafazası ve işlerin idaresinde gösterdiği yetenek ve başarı yüzünden Salih paşanın takdirini kazanmış ve onun tasarrıflığı zamanında ahalinin istek ve ricasıyla bazı nahiyelerin müdürlüklerinde görevlendirilmiştir. Görevini başarılı şekilde yapmasından dolayı, bilhassa Muş Ermenileri kendisinden hoşnut kalmışlardır. İlerleyen yıllarda Ermenilerin ve dışarıdan sızmış misyoner yüzlü ajanların, ve hain zümrenin en çok çekindiği adam olmuştur. Dini İslam ve ümmeti M………d için can pahası kan pahası mücadele etmiş ve bundan zerrece taviz vermemiştir.
Ermenilerin Rus, İngiliz ve Amerikan kışkırtmalarıyla Osmanlı idare ve maslahatını hedef alıcı faaliyetlerine karşı en onurlu ve en stratejik mücadeleyi göstermiştir.
Musa Bey’in babası olan Mirza Bey, Muş Sancağı’nın tanınmış aile ve beylerinden biriydi. Mirza Bey, Mutki ve Ahlat gibi bazı kazaların kaymakamlığını yapmış ve gösterdiği başarı sebebiyle Osmanlı yönetimi tarafından takdir edilmişti. Hatta o, Bitlis civarını tehdit eden eşkıya topluluğunu Bulanık’tan uzaklaştırmakla memur edilmiş ve çok kısa sürede bu eşkıyaları perişan etmiş, ancak 1885’teki bir kan davasıyla alakalı bir çatışma esnasında aldığı yaradan dolayı vefat etmiştir. Mirza Bey’in hanımlarından biri, 1889’da İstanbul Pera’da mutasarrıflık yapan Bahri paşanın kardeşiydi. Bitlis Vilayeti İcra Memuru da, Mirza Beyin yeğeni idi. Mirza Bey vefatından önce İngiliz ve Amerikan konsolosluklarının adice propagandaları, şikâyetleri ve Osmanlı yönetiminde bazı kişileri tehdit ve şantajla psikolojik baskı altına almalarından ve de yandaşlarının desteği ile kaymakamlık görevlerinden azledilmiştir.
Tarih 1889, Ermeni Bagos Natanyan isimli bir rahibin Ermenilerin fikirlerini fesada yönlendirmekte olduğu Musa Bey tarafından tespit edilir. Musa Bey Görevi icabı bu müfsidi üzerinde bulunan deliller ile birlikte Muş mutasarrıflığına teslim eder. Adı geçen rahip geçmiş dönem suçları ve hali hazırdaki suçu sebebiyle ömür boyu hapis cezasına çarptırılır. İşte bu hadise, fitne ve fesat sahibi Ermenileri, Musa Bey aleyhine döndürtmüş, bu şahısların yaptığı propaganda Osmanlı resmi makamları, Ermeni Patrikhanesi, İngiliz Büyükelçiliği ve hatta Avrupa’da ki gazetelere gönderdikleri inanılması güç iftira ve şayialar ile Avrupa’nın dikkatini Musa Bey aleyhine çevirmişti. Sonuç Osmanlı mahkemelerinde yargılanış, aleyhine açılan dava, delil ve şahitlerin basın ve büyükelçiler nezdinde çürütülmesi ve beraat.
Tarih 4 Eylül 1919 Birinci dünya savaşı sonrasında memleket işgal altında. Örgütlü mücadele ve ordulaşma şart. Öncelikli hassasiyet İslam ve üyelerin buna tam ittibası ve altında M.Kemal’in de imzası olan Sivas kongresinde edilen yemin. “Makam-ı celil-i hilafet ve saltanata, İslâmiyete, devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye ve emelimiz olmadığına binaen kongrenin müzakeresi devamı müddetince ihtirasat-ı şahsiye ve siyasiyeden ve fırkacılık amalinden münezzeh bir azim ve iman ile çalışacağıma ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billah” Bu kadar açık ve net, “kurtuluş savaşıyla kurtardıklarımız” derken işaretlenen husus.
Tarih 11 Eylül 1919. Bu defa siyah beyaz bir fotoğraf karesi. Yer Sivas kongresi. “ Sırları dökülmüş, mahremiyeti ifşa olmuş bir ayna gibi zaman tunelinde yıprandıkça yıpranmış bu eski fotoğraf karesinde badem, pala, pos bıyıklı; ceket giyip kravat, hatta papyon takan kongre üyeleri var. Bir ikide sarıklı, cüppeli, beyaz sakallı aza girmiş kareye. Sakallılardan biri siyah sarıklı. Osmanlı subayı M. Kemal’in hemen solunda oturuyor. Bu kişi, adı 19.yüzyılın sonunda “Ermeni olayları” ile birlikte anılan Kürt Musa Bey.” Sivas kongresine katılan Musa Bey, Salih Mirzabeyoğlu”nun dedesi.” Mutkî Aşireti Reisi Hacı Musa Bey, onun oğlu İzzet Bey, onun oğlu Hacı Muammer Bey, onun oğlu Salih Mirzabeyoğlu… Büyük sahabî, «Seyf-ül İslâm-İslâmın kılıcı» lâkablı Halid bin Velid Hazretlerine kadar bir şecere…
“Baba soyum, «Allah’ın çekilmiş kılıcı» diye anılan, büyük sahabi Halid bin Velid Hazretlerine dayanır… Mûsâ deyince… Efsanevî bir yiğitlik şahsiyeti olan, dedem İzzet Bey’in babası ve Mirza Bey’in oğlu Mûsâ Bey… «Bey», şimdilerde parası olana, kravat takana ve burjuva takımının nezaketle hitabedilmek istenenine deniyor ya, bunlarınki öyle değil… Onlar, mirler!..
Mûsâ Bey, Mustafa Kemâl’in Üstadım’ın bahsettiği hatıratında ve Nutuk’ta bahsi geçen, pek sevmediği biridir… Nutuk’ta, bir nevi gıyabında ukdesini konuşturur.
Hiç kimsenin kanun himâyesinde olamayacağı zamanda, gerçek tarih konuşur ve Mûsâ Bey gibi, oğlu İzzet Bey’in efsanevî şahsiyeti de görünür!..
Mûsâ Bey, Abdülhamid Han Hazretlerinin takdir ve güvenine mazhar olmuş bir zât…”
K’nın bahsettiği mektup Nutuk’ta şu haliyle yer almaktadır.“2 Ocak 1920 günü, Cemiyetin Merkez Kurallarına Hacıbektaş’ta Çelebi Cemalettin Efendi’ye, Mutki’de Hacı Musa Bey’e ayrıca bir bildirim yaptık. Bu bildirimimizin içindekiler ve yazılış biçimi şöyleydi:
…Yolculuğumuz sırasında görüp incelediklerimiz bizlere, gerçek koruyucu Ulu Tanrı’nın yardımı ile meydana gelen ulusal birliğimizin dayanağı olan ulusal örgütün kök salmış ve ulusun ve yurdun geleceğini kurtarmak için gerçekten güvenilir bir güç ve erk durumuna gelmiş olduğunu sevinçle gösterdi.
Dış durum, bu ulusal dayanç ve birlik yüzünden Erzurum ve Sivas Kongresi ilkelerine göre ulusun ve yurdun yararına elverişli bir görünüm almıştır.
Kutsal birliğimize, dayanç ve inancımıza güvenerek haklı isteklerimizin elde edileceği güne değin hiç yılmadan çalışılması ve bu bildirimimizin köylere varıncaya dek bütün ulusa duyurulması rica olunur.
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Temsilciler Kurulu adına
Mustafa Kemal”
Tarih: 25 Mart 1926. Musa Bey’in oğlu İzzet Bey, yeğeni ve bir adamı, çatışmalarda başları kesilir, Muşa getirilir ve Musa Bey’in kızkardeşi Gülnaz Hanım’a Psikolojik zulüm yapmak maksadıyla, kesik başlar jandarma karakolunda yere dizilir ve ‘tanıyormusun’ hikayesiyle davet edilir… Gülnaz hanım vakur bir edada içeri girer, ellerinin tersi belinde, kesik başlara yaklaşır… Ayağıyla izzet Bey’in kafasını iter: ‘Bu benim kardeşimin oğludur.’… Sonra ikinci kesik kafayı iter. ‘Bu da benim oğlumdur.’… Üçüncü kesik kafaya gelince, mahzun bir şekilde mırıldanır. ‘Buna yazık olmuş, hizmetkar-askerdi.’ Ve başta kumandanları olmak üzere orada bulunanlara çalımla döner. ‘Erkek, koç gibi bıçağa gelmek içindir.’der… Ve oradakilerin buz tutmuş sükutu içinde, aynı vakur ve çalımlı eda ile çıkar gider.’
Tarih: 2007. Yer Bolu F Tipi işkencehane. Ve hala devam eden ABD ve İngilizlerin işkencesi, zulmü, ihaneti, propagandası. Ve hala devam eden, işgalcilerin kuyruk sokumunda hayat bulma şahsiyetsizliği. Ve hala devam eden Türk ve Müslüman kılığına girmiş sayısı üçbini geçmeyen çetenin 70 milyon insana zulmetmesi… Ve buna rağmen işte bütün soyluluğu ve asaletiyle Müjdelerin Müjdesi!
YIL 2007, YOLUN SONU GÖRÜNDÜ