Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Eski Başkanı
yazar
1956 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. Meslek hayatına 1976 yılında Mut ilçe Emniyet Komiserliği görevi ile başladı. Daha sonra İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü, KOM Dairesi Başkanlığı ve Edirne Emniyet Müdürlüğü görevlerinde bulundu.
1983 yılında ünlü Altın Kaçakçılığı olayını ortaya çıkardı. 1984-1992 yıllarında önce Diyarbakır’da, sonrada İstanbul’da çalıştı. Susurluk Komisyonunda ve basında yaptığı açıklamalar ile askerleri ve özellikle de Veli Küçük’ü suçladı. Genelkurmay’ın dinlenmesi skandalına adı karıştı ve açığa alındı. Mit’in telefonlarını katıldığı bir televizyon programında açıkladığı gerekçesi ile tutklandı ve hapis yattı. Emniyetteki görevine Danıştay kararı ile geri döndü.
Halen Eskişehir Emniyet Müdürü olarak göre yapmaktadır. 2006 yılında TASAM’ın Stratejik Vizyon Sahibi Bürokrat Ödülü’nü kazandı. Emniyette teknik-elektronik istihbaratın kurucusu olarak bilinir.
ESERİ:
Haliç’te Yaşayan Simonlar
Hanefi Avcı
Angora Yayınevi
ISBN Kodu 978-975-287-075-8
Kitaptan notlar:
Gündemdeki tüm iddiaları cemaat yayıyor
Hanefi Avcı, Fetullah Gülen cemaati ile ilgili iddialar ortaya attı
Bir dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, Eskişehir İl Emniyet Müdürü olan Hanefi Avcı, Fetullah Gülen cemaati ile ilgili şok iddialar ortaya attı. İşte çok konuşulacak o iddialar…
Emniyet teşkilatında teknik-elektronik istihbaratın kurucusu olarak bilinen Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Fethullah Gülen cemaatinin başta emniyet ve yargı olmak üzere devlet kurumları içindeki yapılanmasıyla ilgili kitap yazdı…
Avcı, piyasaya yeni çıkan “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitabında “Aslında herkes biliyor ama kimse dillendirmiyor. Ben açıkça ifade ediyorum ki, son zamanlarda gündemi meşgul eden tüm iddiaları yayan cemaattir” diyor…
“Büyük illerin emniyet müdürleri ve valileri bilsinler ki, emirlerindeki polislerin bir kısmı kendilerini değil, cemaatin imamını amir olarak kabul ediyor” iddiasını dile getiriyor, ancak somut kanıt ve belgelere değil ‘tecrübelerine ve duyumlarına’ dayanıyor…
Bir dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, Eskişehir İl Emniyet Müdürü olan Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabının ilgi çekici bölümleri özetle şöyle:
DANIŞTAY OLAYI
O gün Alpaslan Arslan’ın telefonlarını hızla inceleyen Ankara polisi, ilk bakışta görüştüğü kişiler arasında Muzaffer Tekin’i görünce hemen olayın failinin Ergenekon örgütü olduğunu açıkladı. Aslında olayın çok iyi tahlil edilmesi ve araştırılması gerekiyordu ama bunun için zaman yoktu… Polisin istihbarat birimlerindeki Ergenekon’u ortaya çıkarma çabasına, tüm büyük ve vahim olayları Ergenekon’a bağlama şeklindeki cemaatten gelme anlayış eklenince bir anda Danıştay olayı ciddi hiçbir delile dayanmadan Ergenekon’a bağlandı… İstanbul polisi failin arkasında Şeyh Salih Kurter olduğunu ileri sürünce Ankara artık gerçeği bulmak yerine, olayın Ergenekon’la bağlantısını kurmak için herşeyi ve her yöntemi denemeye başladı. Her şeyi çarpıtarak kullanmak normal kabul edilir hale geldi.
İddialarımın ispatı için istihbari dinleme kayıtlarına bakılması yeterli olacaktır. Muzaffer Tekin başta olmak üzere Alparslan Aslan ile irtibatlı olduğu iddia edileren herkesin Danıştay olayından en az bir yıl önce dinlendiği ortaya çıkacaktır. Bu dinleme kayıtları ortaya konulursa, bu kişilerin olaydaki rolleri net olarak anlaşılır. Benim aldığım bilgiye göre, bu kişilerin konuşmalarında onların garip ilişkiler içerisinde olduğunu gösteren emareler vardı ama Danıştay olayı ile ilgili hiçbir şey yoktu.
ERGENEKON
Ergenekon davasında ortaya konan iki konu çok kesin ve net olarak yanlış ve mantıksızdır: PKK, Dev-Sol, Hizbullah gibi örgütleri Ergenekon’un yönettiği iddiası yanlıştır. Böyle birşeyin gerçek olamayacağını aklı ve mantığı olan herkese ben iki kere iki dört eder kesinliğinde ispatlayabilirim.
Danıştay saldırısı, Hrant Dink’in öldürülmesi, Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamı gibi olayların görünen faillerinden başka Ergenekon veya benzeri gruplar tarafından yapılmış olacağına mevcut deliller ve olayların oluş biçimine bakarak kimse beni ve makul birini ikna edemez. Bu iddialar zorlamadır.
BAYKAL KASETİ
Baykal’ın gizli kamera görüntülerini içeren kaseti kim yaptı, niçin yaptı? İnternetteki görüntülere bakılırsa bu işi yapanlar ellerindeki görüntülerden en az incitici olacak bir klip hazırlamışlar. Sadece Baykal’ın mı böyle görüntüleri var? “Kim yaptı” sorusuna cevap ararsak: Bu olayın ilk benzeri Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’e yönelik hazırlanmıştı, bugün bu olayı cemaatin yaptığından en ufak şüphem yok…
Korgeneral Metin Yavuz Yalçın’ın bir kadınla telefon konuşmalarının basına sızdırılması, Tümgeneral Levent Türkmen’in otelde bir kadınla uyuşturucu ihbarı iddiası ile basılması ve istifası, İzmir’de bir Albay’ın, eşinin kendisini aldattığı iddiaları ile fotoğrafların basına sızdırılması, Ergenekon v.b adlarla yapılan tahkikatlarda bulunan özel hayata ait bilgiler, hakim ve savcılar hakkında uygunsuz görüntü iddialarının yayılması ve daha pek çok benzer olay aslında hep aynı adresi göstermektedir. Bu işleri yapabilecek yegane grubun cemaatin Emniyet İstihbarat birimi içerisindeki unsurları olduğu ortaya çıkar. Bu işi profesyonelce yapabilecek tek grup cemaattir.
ERZİNCAN OLAYI
(Hanefi Avcı, 13 sayfa Erzincan’daki cemaat soruşturmasını tüm detaylarıyla anlattıktan sonra şu sonuca varıyor:)… Hükümet ve cemaati dehşet senaryoları ile ürkütüp Savcı İlhan Cihaner ve 3.Ordu Komutanı Saldıray Berk’e karşı yöneltilen ve hakka hukuka uymayan tahkikatlar hükümet, cemaat ve polis açısından bakıldığında doğruydu. Maddi deliller gerçek bir irtica eylem planına işaret ediyordu. Varlığına yüzde yüz inanılıyor, gizli tanıklarla ve doğruluğu tartışmalı delillerle iddialar güçlendiriliyordu. İnandırıcı gözüken bu delillerin iyi bakıldığında göründüğü gibi olmadığı anlaşılacaktır. Bu davadaki gariplikler bir kitapa sığmayacak kadar karışık ve kapsamlıdır.
REKTÖR VE BÜYÜKANIT
Türkiye’de adli işlemlerdeki ilk anormallik Van Rektörü Yücel Aşkın hakkındaki dava ve Şemdinli İddianamesi ile başladı. Ama o gün farkedilmedi, temiz bir savcının yaptığı aşırılıklar gibi gözüktü. Aldığım bilgiler ve değerlendirmeler ışığında bugün anlıyorum ki olay sıradan bir savcının işi değildi. Cemaatin adli sistemi kullandığı ilk operasyondu.
BALYOZ
Şu açık olarak görülmektedir ki ordu başta olmak üzere her kurum bünyesindeki gizli oluşumlar içinde cemaatin casusları var. Bu casuslar buralarda edindikleri her bilgiyi ve dökümanı taşıyorlar.. Bu belgelerin kullanılmasını hukuki hale getirmek için cemaat elemanları tarafından bir yerlere konulup aramalarda bulunduğu süsü verildiğine dair ciddi emareler var. Kimi zaman da amaca yönelik belge üretiliyor. Bazen ele geçen belgeleri yanlış yorumluyorlar, cami bombalama timi gibi saçma konularda uydurma belgeler ortaya çıkıyor…
CEMAAT OPERASYONU:
Hedef seçilen kişilerin önce telefon detayları analiz edilecek, gizli ve özel görüştüğü kişiler belirlenecek, gerekiyorsa eşleri, çocukları veya yakınlarının telefon görüşmeleri aynı şekilde analiz edilecek, özel ilişkileri belirlenecek. Daha sonra başka isimlerle veya IMEI numarası üzerinden dinleme yapılacak, buluşmaları v.s varsa fotoğraflanıp videoya alınacak, ardından elde edilen bu sesler veya fotoğraflar internet sitelerinde profesyonelce yayınlatılacak. Maalesef bütün internet sitelerinde yayınlanan sesler ve fotoğraflar, aynı grup tarafından yöntemler kullanılarak hazırlanmıştır.. Eğer hedef seçilen kişiler çok özel üst düzeyde yetkili kişiler ise o zaman çok daha özel devletin istihbarat amacıyla aldığı alet ve sistemler kullanılacaktır. Bu yapılanların sınırının ne olduğunu tahmin bile etmek zordur.
ARAMA YAPILSA…
Cemaatin İstihbarat Dairesi’ndeki teknik personelinin bir süre önce yurtdışına giderek gizli ses ve görüntü kayıt eden çok miktarda saat, kalem görünümündeki teknik cihazlar aldığı, küçük dinleme sistemleri alıp askeri ve belli kurumlardaki adamlarına verdiği, bu yöntemle her yerde ortam dinlemesi, gizli kayıtlar yaparak bilgi toplandığını duymuştum. Bugün sık sık kaynağı belirsiz şekilde internete düşen bu ses ve görüntülerin kaynağı çoğunlukla bu tür bilgilerdir. İstihbarat Daire Başkanlığı’nda arama yapılsa, cemaatin kendine ait özel dinleme ve izleme aletleri bulunacağından hiç tereddütüm yoktur.
Cemaat haricindeki herkes bu görüntüleri internete yayarken iz bırakır ve yakalanır, bir tek onlar bu sistemin başında olduklarından iz bırakmadan bilgileri yayabilirler.
İTTİHAT TERAKKİ…
Osmanlı’nın yıkılışı İttihat ve Terakki ile Jön Türk hareketinin, devlet kurumları ve ordu içerisinde örgüt kurması, ordunun ve devletin sistemini bozmasına bağlanır. Bugün cemaatin yaptığının bundan farkı yoktur. Polis, ordu, MİT, jandarma, yargı ve diğer devlet kurumları içerisinde ayrı bir hiyerarşik örgütlenme kurarak ve bu teşkilatların sistemlerini bozarak çalışmalarını engelliyorlar. Üstüne üstük bu teşkilatların personeli arasında ayrım, güvensizlik ve düşmanlık yaratarak kurumları içerden ve tamir olunmaz biçimde yaralıyorlar.
İşler nasıl yürüyor? Genelde her kurumun imamı işleri yürütüyor. Emniyet, ordu, MİT, basın, yargı, maliye gibi tüm buyuk kurumlardan sorumlu olan bir imam var. Her imamın altında o kurumun her biriminde sorumlular mevcut. Tüm illerde örgütlüler.
‘Hayatım zehir zindan olacak’
Öğrenciliği sırasında beş vakit namaz kıldığını, başka öğrencilerle kaldığı bir evde Fethullah Gülen’le de karşılaştığını anlatan Hanefi Avcı, bu kitabı neden yazdığını şöyle anlatıyor: Genel kanaat bürokratların emekli olunca yazmaları gerektiği yönündedir. Herşeyin bayatı tatsız olduğu gibi bilginin bayatı bir işe yaramayacağı, zamanında yapılmayan uyarıların anlamını yitireceği için kitabı bir an önce yazmaya karar verdim…
Bunun bedelinin ne demek olduğunu biliyorum. Kimsenin anlamayacağı kadar ağır olacağının, hayatımın zorlaşacağının, cehennemin bu dünyada tattırılmaya kalkılacağının farkındayım. Bu daha önce bilinenlere benzemeyecek, onu da biliyorum. Fakat bedeli ne olursa olsun buna karşı çıkacağım, iki yüzlü olmayacağım, yanlışı kim yapıyorsa yapsın yanlıştır anlayışıyla bu yapılanların karşısında duracağım…
Son söz olarak şunu ifade etmek istiyorum: Herhangi bir tahkikat yapılabileceğine inanmıyorum ama cemaatin yönetici imamları hakkındaki gizli bilgileri Ankara ve İstanbul Başsavcılıkları ve bazı başka makamlara yazılı şikayet/ihbar dilekçesi olarak vereceğim… Tıpkı bu kitabı yazmaktaki amacımda olduğu gibi, dilekçe vermekte ısrar etmemin nedeni, ülkeme karşı sorumluluğumu yerine getirmiş olma duygusundan başka bir şey değildir…”
NELER YAPILMALI
MAALESEF bu gruba karşı çıkmak çok kolay değil. Öncelikle istihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalı, kişileri tehdit ve şantaj amaçlı kanunsuz olarak dinleyenler tespit edilmeli. Bugün tahminlerin üzerinde pervasızca insanlar dinleniyor ve bu dinlemeler tamaman cemaatin kontrolünde kullanılıyor.
DENETİM
Polis, Jandarma ve MİT’in vatandaşlara yönelik dinleme işlemleri mutlaka denetlenmelidir. Bir defaya mahsus denetim değil, sürekli denetim mekanizması kurulmalıdır.
HAKİM VE SAVCILAR
Özel yetkili mahkemelerin son 6-7 yılda atanan tüm hakim ve savcıları emsali hakim ve savcılarla değiştirilmelidir. Bu sağlanmadan cemaate muhalif olan hiç kimsenin özgürlüğü ve hayatı güvencede olamaz. Mevcut kadro ile adalet mümkün değil.
MÜFETTİŞLER
Adalet Bakanlığı’nda başta il savcılarını ve diğer savcı ve hakimleri hiçbir hukuki şüpheye dayanmadan dinlettiren cemaat yanlısı müfettişler bu görevlerden uzaklaştırılmalıdır.
HESAP SORULMALI
Cemaat adına yapılan, Emniyet Genel Müdür Yardımcıları Emin Aslan, Mustafa Gülcü, Celal Uzunkaya ve Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal’ın haklarındaki davaların, Savcı Cihaner ve arkadaşları hakkındaki tahkikatların yapılış biçimleri tarafsız savcılar tarafından tahkik edilmeli, bu olayda iftira eden polis, savcı ve hakimler yargılanmalı, kurdukları tuzakların, uydurulan delillerin hesabını vermeleri sağlanmalıdır.
BAĞLANTIYA DİKKAT
İstanbul, Ankara, Erzurum ve İzmir’deki bazı özel yetkili savcılar ile bu iller dışındaki bazı polis birimleri arasında illegal bir ilişkinin varlığı açıkca gözükmektedir.
DEVLET SAHİP ÇIKSIN
Cemaatin dört koldan başlattığı propaganda karşısında hedef olan hakim, savcı, polis müdürü, muvazzaf veya emekli askerlerin tek tek kendilerini koruma ve savunma imkanları yoktur. Devlet bu kişileri korumalı, kendilerini savunmaları için imkan vermelidir.
HANEFİ AVCI: HALİÇ’TE YAŞAYAN SİMONLAR: DÜN DEVLET, BUGÜN CEMAAT
Kitabın adı nerden geliyor?
Hanefi Avcı, kitabına koyduğu “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adının anlamını kitabında şöyle açıklıyor:
Simonlar… Onlara empoze edilmiş, beyinlerine işlenmiş örgüt gerçekleri uğruna savaşıyorlar, bu gerçekler uğruna ölümü göze alıyorlar, bunun dışındaki haksızlıklara ses çıkarmıyorlar… İtaat kültürünün hakim olduğu, grup menfaati için itaatin istendiği her yerde Simonlar var.
Haliç… Haliç bir zamanlar inanılmaz kötü kokuyordu. Midem bulanıyordu, Haliç’ten geçmek benim için ölümdü… Fakat Haliç’in etrafında yaşayanlara bakıyordum, onlar parklarda geziyor, yemek yiyor, hatta piknik yapıyordu. Bu durum bana çok tuhaf gelmişti. Demek ki insanlar uzun süre kaldıkları ortamda yanlışlıklara, hatalara ve bütün anormalliklere alışıyor, uyum sağlıyor. Türkiye için de aynı şey sözkonusu…
‘POLİSTE OLMAZ SANDIM, YANILMIŞIM’
Bir örgüte ideolojik bir gruba ya da bir cemaate bağlandın mı, kişisel iradeni ve özgürlüğünü kaybedip, o grubun liderliğinin iradesine kendini teslim ediyorsun. Yanlış ya da doğru diye birşey kalmıyor, grubun amaçları her şeyi belirliyor, hak da adalet de izafi hale geliyor. Tıpkı Simon’daki gibi… Şunu artık bilmeliyiz ki, karşımızda arkadaşlarımız, meslektaşlarımız yok, bir ideolojiye, bir gruba bağlanmış, o grubun disiplinine tabi olmuş örgüt mensupları var. Artık bunu kabullenmeliyiz…
HAKKINDA YAZILANLAR
Hanefi Avcı ve kasabanın sırrı
Ahmet Hakan
Hürriyet 22 Ağustos 2010
HANEFİ Avcı’nın ortalığı karıştıran, büyük yankı uyandıran kitabını aldım…
Okuyorum…
Okuyanların yaptığı özetlere bakıyorum…
Gazetelere yansıyan “bomba iddialar” başlıklı bölümlerin altını çiziyorum.
Sonuçta Hanefi Avcı’nın söyledikleri aşağı yukarı şunlardır:
– “Türkiye’yi artık Fethullah Gülen cemaati yönetiyor…”
– “Her tarafa sızmış durumdalar…”
– “Polisi ele geçirdiler…”
– “Yargıyı ele geçirdiler…”
– “Türkiye bir cemaat ülkesi haline geldi…”
– “Ergenekon cemaat işi…”
– “Baykal’ın kasedi cemaat işi…”
* * *
Bunlar “yeni”, “hiç bilinmeyen”, “bu zamana kadar hiç duyulmamış” şeyler değil.
Cepheleşmiş Türkiye’de, epey süredir bir tarafın inandıkları ve inanmak istedikleri türden iddialar…
Açık söyleyeyim:
Bazen öyle gelişmeler oluyor ki, ben de bu türden bir kuşku denizinin içinde buluyorum kendimi.
Ama yine de “Her taşın arkasında cemaat var” yaklaşımının kolaycılığına kendimi teslim etmek istemiyorum.
Daha doğrusu bu tür “kestirme” yaklaşımların hiçbir sorunu çözmediğine, çözemeyeceğine inanıyorum.
İşte bu nedenle Hanefi Avcı’nın kitabına can simidi gibi sarıldım.
Ondan kuşkuları dağıtmasını, olayı somutlaştırmasını bekledim.
Fakat ne yazık ki…
Hanefi Avcı’nın kitabı, ne “kasabanın sırrı”nı açığa çıkarmayı sağlıyor, ne de bir “şehir efsanesi”ni somut gerçeğe dönüştürebiliyor.
Kitap baştan sona…
İnançlar, kanaatler, kanılar, sanmalar üzerine kurulmuş…
Somut tek bir suçlama, tek bir delil, tek bir kanıt, tek bir isim yok.
* * *
Hanefi Avcı, bizdeki “Sanıktan delile gidilir” anlayışını “Delilden sanığa gidilir” anlayışıyla değiştirmek için çaba sarf etmiş değerli bir polis şefidir.
Keşke aynı yöntemi, kitabında da deneseydi de, “sonuçtan delile gitmek” yerine “delilden sonuca gitme” anlayışına sadık kalabilseydi.
Yani “Her taşın altında cemaat var” tezine uygun kanaatler ve iddiaları bulmak için çırpınacağına…
Önce kanıtlar ve delilleri bulsa, sonra da “Her taşın altında cemaat var” yargısına ulaşsaydı…
Çok daha inandırıcı, çok daha ikna edici ve çok daha hayırlı bir hizmet yapmış olurdu…
HABER
Onlara dedim ki
Milliyet 26 Ağustos 2010
Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın merkeze alınması talebini içeren dilekçenin dün Emniyet Genel Müdürlüğüne ulaştığı bildirildi.
NTV’de canlı yayında kitap hakkında kamoyunda oluşan sorularını yanıtlayan Avcı şunları söyledi: “Ben, ’beni merkeze alın’ diyerek İçişleri Bakanlığı’na dilekçe verdim. Yanlış anlaşılmasın. Bunu tamamen kendi irademle verdim. Susurluk olayından sonra hem adli hem idari çok sıkıntı çektim. Benim 34 yıllık bir devlet geçmişim var. Devlet sistemi o mekanizmayı düzeltmemişti. Ben Susurluk döneminde de bir çok yerde anlatmış, yolların yanlış olduğunu, devletin gizli iş yapamayacağını söylemiştim.
Ben kitabın birinci bölümüyle ilgili hazılık yapıyordum. Ancak ikinci bölümde cemaat ile ilgili kısım konusunda bilgileri almamla birlikte müracaat etmem gereken herkesle görüştüm. Sayın bakanla, genel müdürümüzle görüştüm. Bunu yazılı hale getirip dilekçelerimi işleme koydum. Yürümediğini gördüm. Daha yukarıdan çalıştırılması için çaba gösterdim. Ama ilk dilekçemi verdiğim tarih birinci ay, bugün sekizinci ay. Devlette bunun 60 gün içinde yapılması gerekir.”
CEMAATİN OKULLARI YARARLI
Ben cemaatin kendi okullarına, kendi yaptıklarına karşı değilim, bunlar topluma hizmettir. Ben onların polis ve adliye içerisine girerek suç soruşturmalarına karşıyım. Her zaman her şeyi açık yaparım, dilekçeme imzamı atarım. Kitabı yazmadan önce cemaatin ileri gelenlerinden bazılarıyla görüştüm. Onlara dedim ki, ‘Bakın bugün polis içerisinde cemaatin yaptığı olaylar var, bir takım insanlara iftira atılmaktadır. Bunlar yanlıştır. Ben size karşı tavır alacağım, beni dost olarak biliyorsunuz.’
MESAJIM FETHULLAH GÜLEN’E GİTMİŞTİR
Mesajımın Fethullah Gülen’e gittiğini düşünüyorum, gitmemesi düşünülemez. Cemaatin ileri gelenleri bana bunu ilgili yerlere taşıyacaklarını, konuyla ilgileneceklerini söylediler. Aradan iki ay geçmesine rağmen bana bir cevap gelmedi.
-YETERİNCE DELİL VAR-
Kitapta anımsanmayacak kadar delil var. Bu kitap bir deliller kitabı değil. Yeterinden fazla delil de var. Yeni cezamıza göre kimsenin delil toplama yetkisi yok. Siz delil koyarsanız bunu mahkeme kabul etmez. Delilin yerini söylersiniz, savcı gider onu bulur. Ben delillerin yerini söylüyorum. Savcı gidip bulacaktır.
7 Aralık 2009 tarihli mahkeme kararındaki telefonlar benim tarafımdan kullanılmaktadır. Ancak iki öğrencinin adına burada sahte isimlerle karar verilmiştir. Bir gün sorarlarsa, ben yerlerini söylerim.
Benim dilekçelerimi de okursanız, ben bunları hem Adalet hem de İçişleri Bakanlığı’na sundum. Orada bunlar yazılı. Sayın Adalet ve İçişleri Bakanlığı’mızın ben bu konuda istekli olduklarını da hissettim. Ancak 8 aya kadar bir inceleme yapılmadı. Bu tip işlemler savcılarla halledemezsiniz. Bu bir kamu göreviyle ilgilidir. Bu görevlerin yüzde 95’i kamu göreviyle ilgilidir.” Delil toplama işinin müfettiş ve savcıların görevi olduğunu vurgulayan Avcı, “Tek başına bunu müfettiş ve savcı da halledemez. Buraya çoktan müfettiş atanması gerekiyordu. Bu denetleme yapılması lazım” diyerek şunları söyledi: “Her şey çok kolay değildir. Bu cemaatin çok basit gibi gözüken faaliyetlerini biranda durdurmak kolay değildir. Ancak birde görünmeyen insanlar vardır. Bu cemaati engellemek kolay değildir. Ben bu işi biraz bilen bir insan olarak, bu göründüğü kadar kolay değildir. en önemli şey cemaatin kendisine rol biçmesi gerekir. Cemaat kendine yönelik faaliyetleri yapması lazım. Onlar polisin askerin adliyenin içine girerek bir yere varamazlar.
-FETHULLAH HOCA’NIN HABERİ VAR-
Fethullah Gülen Hoca, emniyet-asker içindeki örgütlenmeden haberdardır. Ancak oradaki insanların iftiralarını büyüttüğü konusunu bilmeyebilir. Ancak oradaki faaliyetlerden haberdardır. Eğer biraz araştırırsa bunu görecektir. Müdahil olur diye düşünürüm. Ben oldukça basitleştirerek anlattım. Bazı insanlar benden daha iyisini biliyorlar. Bu daha önce de söylenmişti. Ben iddialarımda bulunurken teker teker oraya koyduğum dökümanlar var, koymadıklarım var. Ben komplo teorisine hiçbir zaman inanmam. Buradaki olaylar ipuçlarının hepsi net var. Onu görmek mümkün.” Cemaatin pek çok taraftarını tanıdığını, dostluğunun olduğunu da ifade eden Avcı, “Bu cemaatte olsa, devletin sistemini kimsenin müdahale hakkı yoktur. Buradaki olay çok farklı. Hiç öyle hafife alınacak, basite alınacak bir olay da değil. Bu devletin geleceğiyle ilgili düşünen herkesin hayatının sıkıntıda olduğunun farkındayım. Yoksa ben cemaatin, Fethullah Hoca’nın yanlış yaptığına değil bir çok yararlı iş de yaptığına inanıyorum” dedi.
HABER
Simonlar kim?
Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, yazdığı ‘Haliç’te yaşayan Simonlar; Dün Devlet Bugün Cemaat’ adlı kitapla Türkiye gündemine bomba gibi düştü.
Avcı, “Haliç’te yaşayan Simonlar; Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabında, Ergenekon ve Balyoz davalarını, polis teşkilatının içindeki Gülen cemaatinin nasıl örgütlendiğini, CHP eski lideri Deniz Baykal’ın istifasına yol açan kasedi, generalleri istifaya zorlayan telefon konuşması kayıtlarını ve Türkiye’yi derinden sarsan daha pek çok olayı sorguluyor.
HABER
Avcı tutuklandı
Beşiktaş adliyesine getirilen Hanefi Avcı, hakim ve savcılar tarafından kullanılan protokol kapsından adliye alındı. Sakin olduğu gözlenen Hanefi Avcı, basın mensuplarının sorularını yanıtsız bıraktı. Savcılık sorgusunda da soruşturmayı yürüten özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık’a ifade vermediği ve susma hakkını kullandığı belirtilen Avcı, İstanbul Barosu CMK servisinden gönderilen avukatı da kabul etmedi.
HABER
Hanefi Avcı’ya tahliye yolu
Hürriyet 12 Nisan 2013
TBMM’de görüşülen 4’üncü Yargı Paketi’nde iki sürpriz değişiklik yapıldı.
Değişikliklerin Devrimci Karargah Örgütü ve Odatv sanığı Hanefi Avcı’ya tahliye yolunu açacağı ileri sürüldü.
HABER
Hanefi Avcı’dan Bakanlığa başvuru!
Milliyet 2 Ocak 2014
“Devrimci Karargah” davası kapsamında hükmen tutuklu bulunan eski Emniyet Müdürü Avcı, son günlerdeki gelişmeler üzerine İçişleri Bakanlığı’na başvurdu.
“Devrimci Karargah” davası kapsamında hükmen tutuklu bulunan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, son günlerdeki gelişmeler üzerine “Haliç’te Yaşayan Simonlar, Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitap nedeniyle hakkında verilen 2 kez devlet memurluğundan ihraç ve 6 kez meslekten men cezasının kaldırılması talebiyle İçişleri Bakanlığına başvurdu.
Avcı’nın avukatı Fidel Okan’ın verdiği dilekçede, Avcı’nın kitabında, “Türkiye Cumhuriyeti’nin karşı karşıya olduğu örgütsel tehlikeye 2010’da dikkati çektiği” ifade edildi.
Avcı’nın, Fethullah Gülen ve “onun yönetimi altındaki cemaatin illegal yapılanması” hakkında 2010’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğu, savcılığın ise “iddiaların somut bilgi ve belgelere dayanmadığı” gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına gerek olmadığına karar verdiği anımsatılan dilekçede, “O günün koşullarında ortada somut bir bilgi ve belge yok diyen savcılığın, bugünkü koşullarda aynı değerlendirmeyi yapma imkanı kalmamıştır. Çünkü müvekkilimizin kitabında ifade ettiği iddia ve beyanlar Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları ile sabit hale gelmiştir” ifadeleri kullanıldı.
Dilekçede, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
“Son günlerde basın ve medyada yer alan haberler ve hükümete yönelik hukuka aykırı eylemler ve işlemler sonrasında yürütülen belgelendirmelerle oluşan yönetime yönelik kaos dikkate alındığında yapılan operasyonların hükümete yönelik gibi gözükmekle birlikte onun ötesinde devlet sistemini ele geçirme faaliyeti olduğu ve bunun illegal bir yapılanma içerisinde yürütüldüğü bizzat Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanmıştır. Sayın Başbakan, bu operasyon süreci ile ilgili olarak devlet içerisinde devlet olma gayreti içerisinde olan bir örgütün varlığını artık bildiğini ve bunu ortaya çıkaracağını tüm ülkeye ilan etmiştir.”
Hükümetin dershanelere yönelik tasarrufundan vazgeçmesi için “her türlü tehdit ve şantaja maruz kaldığı” ifade edilen dilekçede, Başbakan Erdoğan’ın, “seçilmiş meşru hükümete kimsenin diz çöktüremeyeceğini” açıklaması sonrasında “örgütün, tehdit ve şantajla Başbakana geri adım attıramayacağını anlayınca düğmeye bastığı” kaydedildi.
“Örgütün, hükümeti kamuoyu önünde aşağılamak, siyaseti yeniden dizayn etmek ve en önemlisi kendi boyunduruğu altına almaya başladığı ve her konuda anlaştığı siyasi bir partiyi seçimler öncesi ön plana çıkarıp yerel seçimlere yön vermeye çalıştığı” öne sürülen dilekçede, “İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğinin operasyonunun, büyük bir gizlilikle örgüte mensup emniyet mensupları ve yargıdaki uzantılarınca yürütüldüğü” ifade edildi.
“Operasyonda soruşturmanın gizliliği çerçevesinde hareket edilmesi gerekirken, dosya kapsamında yer alan bilgi, belge ve fotoğrafların basına sızdırıldığına” işaret edilen dilekçede, “soruşturmayla ilişkilendirilen hükümetin 4 eski bakanının kamuoyu vicdanında mahkum edilmesinin amaçlandığı” belirtildi.
-İşaret edilen olaylar
Örgütün, emniyet teşkilatında yer alan mensuplarının devlet gücünü örgüt lehine kullandıklarının, örgütün emir ve talimatıyla hareket ettiklerinin Avcı’nın kitabında ayrıntılı biçimde anlatıldığı aktarılan dilekçede, şunlar kaydedildi:
“Daha önce CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın partisine mensup bir milletvekiliyle çekilen görüntülerinin medyaya servis edilmesinden sonra istifa etmesi ve istifasını açıklarken bu görüntülerle ilgili olarak Fethullah Gülen örgütünü aklaması, devlet içinde yer alan örgütün elinde olan kasetlerin devamından ve örgütün gücünden kaynaklanmaktadır. Ayrıca bir dönem MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Fethullah Gülen hakkında yaptığı olumsuz açıklamaların hemen akabinde partisinin Merkez Yürütme Kurulunda yer alan 10 Genel Başkan Yardımcısının gizli kamera ile çekilen görüntülerinin basına servis edilmesi de örgütün şantaj gücünün boyutlarını gözler önüne sermiştir.
Bu bağlamda müvekkil Hanefi Avcı’nın boşalttığı makam odasında bulunan kasetlerinin örgüt mensupları tarafından konulması ve o dönem bu olayların müvekkilin itibarsızlaştırılması, kitabında ifade ettiği hususların gündemden düşürülerek kamuoyunu başka bir mesele ile meşgul edilmesi amacına dayandığı açıktır. Örgüt mensuplarının dönemin İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu’ya kurdukları komplo ve otele yerleştirdikleri gizli kameraya kendilerinin yakalanması dönemin Ankara Emniyet Müdürü tarafından ortaya çıkarılmıştır. Örgütün gerek iktidar gerekse muhalefete mensup birçok milletvekilinin gizli görüntülerini kayda aldığı ve bu durumları bir şantaj malzemesi olarak kullandıkları inkar edilemez bir gerçektir.”
“Avcı’nın, kitabı nedeniyle örgütün hışmına uğradığı, Devrimci Karargah adlı örgütle ilişkilendirildiği, bu süreçte örgütün medya ayağının akla hayale gelmeyen yayınlar yaptığı, boşalttığı makam odasında örgüte mensup militanlar tarafından konulan kasetler nedeniyle itibar suikastına uğradığı” kaydedilen dilekçede, İçişleri Bakanlığının da kitabı nedeniyle Avcı’ya 2 kez devlet memurluğundan ihraç, 6 kez meslekten men cezası verdiği belirtildi.
Dilekçede, “Verilen cezaların haksızlığı ve müvekkilimin haklılığı artık tespit ve tescil edilmiştir. Hanefi Avcı, hayatını onurla taşıdığı üniformasına adayan şerefli bir Türk polisidir. Başına gelecekleri bildiği ve bu durumu kitabında açıkça yazdığı halde devlet yönetimini uyarmak ve Türk milletine gerçekleri açıklamak amacıyla hayatını feda etmiştir. Bu kitap nedeniyle özgürlüğü kısıtlanmış, hiçbir suçu olmamasına rağmen esarete mahkum edilmiştir” denildi.
Dilekçede, Avcı’ya verilen devlet memurluğundan ihraç ve meslekten men cezalarının, son gelişmeler ve başta Başbakan olmak üzere üst düzey devlet adamlarınca yapılan açıklamalar nedeniyle fiilen yok hükmünde olduğu savunularak, “Avcı’ya verilen tüm disiplin cezalarının tekrar soruşturulması ve itibarının iadesi” istendi.
HABER
Hanefi Avcı’ya tahliye kararı
20 Haziran 2014
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın tahliyesine karar verdi.
Anayasa Mahkemesinin Avcı hakkındaki ihlal kararının ardından, Avcı’nın avukatı Fidel Okan, tahliye için Yargıtay 9. Ceza Dairesine başvurmuştu.
Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararının ulaşması üzerine Daire, başvuruyu değerlendirerek, tahliye konusunda karar vermek için Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 105. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından görüş almak üzere müzekkere yazdı.
Başsavcılık, Avcı’nın tahliyesi yönünde görüş bildirdi.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi heyeti de Avcı’nın tahliyesine karar verdi.
Dairenin, Devrimci Karargah Örgütüne yardım suçundan 15 yıl 4 ay 5 gün hapis cezası alan Avcı’nın bu suçla ilgili dosyasına ilişkin temyiz incelemesi sürüyor.
HABER
Bozdağ: Yargıtay’ın Hanefi Avcı kararını ünlem işaretiyle karşılıyorum
27 Aralık 2014
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ile ilgili onama kararına ilişkin, “Pazartesi günü zannedersem Birinci Başkanlık Kurulu’nun seçimi olacak. Daha sonra Başkanlık Kurulu yasa gereği Yargıtay’ın daireleri arasında iş bölümü ve üye dağılımı hususunu karara bağlayacak. Tabi ki böylesi bir yasal sürecin arefesinde kararın verilmiş olmasını herkes gibi ben de bir ünlem işaretiyle karşılıyorum” dedi.
HABER
Hanefi Avcı’nın annesi vefat etti
26 Nisan 2015
Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın 83 yaşındaki annesi Emine Avcı, Gaziantep’te vefat etti.
Yargılandığı davada 15 yıl 4 ay hapis cezası alan Hanefi Avcı, geçen yıl yaptığı başvuru ardından Anayasa Mahkemesi’nin hakkında ihlal kararı üzerine Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi tarafından tahliye edildi.
Hanefi Avcı, cezaevinden çıktıktan sonra Gaziantep’e gelerek annesi Emine Avcı ve kardeşleri ile hasret gidermişti.
Annesi Emine Avcı, dün gece yaşlılığa bağlı çeşitli hastalıklar nedeniyle tedavi gördüğü hastanede kurtarılamadı.
Annesinin ölüm haberini alan Hanefi Avcı, bu sabah Gaziantep’e geldi. Ölümü ile yakınlarını üzen Emine Avcı, oğlu Hanefi Avcı ve yakınları tarafından Kahramanmaraş’ın Pazarcık İlçesi’ndeki Karabıyıklı Mahallesi Mezarlığı’na defnedildi.
HABER
Yargıtay Hanefi Avcı’nın cezasını bozdu
6 Mayıs 2015
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, “Devrimci Karargah Örgütü” davasında yargılanan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’ya “örgüt üyelerine yardım” suçundan verilen hapis cezasını bozdu.