X

Hasan Kanbolat

Hasan Kanbolat

stratejist, yazar

Ankara üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü ve İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nde yüksek lisansını tamamladı. ANKA Haber Ajansı, TİKA, Dışişleri Bakanlığı ve ASAM’da (Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi) çeşitli görevlerde çalıştı. ORSAM (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi) kurucu başkanlığını yaptı (2008-2014). Ankara Politikalar Merkezi (APM) Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmektedir (2014). Orta Asya, Kafkasya, Ortadoğu ve Karadeniz konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi, raporu ve kitabı bulunmaktadır.

HABER

‘Ortadoğu ayrışıyor, Türkiye Sünniliğinde Selefilik yayılıyor’
Sputnik 16.06.2017
Ceyda Karan

Hasan Kanbolat’a göre Ortadoğu’da Selefi-Vahabi cihatçı akımlar en çok Sünni İslam’a zarar veriyor. Katar ve Suudi Arabistan’ın Vahhabilik-Selefilik konusunda aynı çizgide olduğu ve İhvan ve Hamas dışında benzer politikalar yürüttüğünü belirten Kanbolat, Hamas’la ilgili sorunun İsrail’den kaynaklandığına dikkat çekti.

Ortadoğu’da Suudi Arabistan ile Katar’ın başını çektiği bloklar arasındaki gerilim sürerken, ABD’nin başını çektiği güçlerin Kuzey Afrika’dan Pakistan ve Afganistan’a uzanan coğrafyadaki müdahalelerinin etkileri tartışılıyor. Suudi Arabistan da Katar da Vahhabi-Selefilik konusunda aynı çizgide dururken, iki taraf arasında Hamas üzerinden bir yarılma yaşanıyor. Türkiye de krizde İhvan çizgisindeki Katar’la saf tuttu. Bölgedeki sosyolojik ve ideolojik zeminde yaşanan ayrışmaları Ankara Politikalar Merkezi Başkanı Hasan Kanbolat ile konuştuk.

Hasan Kanbolat’a göre, Ortadoğu’da dengelerin sürekli ve kısa sürelerde değiştiğini vurgularken, savaş ve çatışma süreçlerinin bölgede kalıcı göçlere yol açtığı, bunun da kültürel ve dini ayrışmayı da beraberinde getirdiğine dikkat çekti. Gelişmeleri çöllerdeki yer şekillerinin değişimiyle izah eden Kanbolat, “Ortadoğu’da bir deprem olduğu kesin ama Körfez ülkelerinde çölde siz çadırınızdan her sabah çıktığınızda yeni bir dünya kurulur, koca kum dağları yer değiştirir ve siz ufukta yeni bir dünya görürsünüz. Şimdi ise Ortadoğu maalesef Körfez Ülkeleri’nin uçsuz bucaksız çölleri gibi oldu. Her gün yeni bir dünya ile uyanıyoruz ve rüzgâr yeni kum dağları yaratıyor, eski kum dağlarını da yok ediyor” yorumunu yaptı.

Kanbolat şöyle konuştu: “2011’de Suriye savaşının başlaması ve daha önce Arap baharı ile birlikte zaten Ortadoğu’da dengelerin daha fazla değiştiğini gördük. Irak’ın 2003’te ABD tarafından işgali ve öncesindeki ve Körfez Savaşı bu dengeleri hem Ortadoğu hem de Kuzey Afrika’da kalıcı olarak değiştirdi. Burada Hıristiyanların, Yahudilerin, Müslümanların, Şiilerin Sünnilerin bir dengesi söz konusuydu. Şimdi bu dengeler önümüzdeki yüzyıllara sirayet edecek şekilde kalıcı olarak değişiyor. Burada önemli noktalarda biri; İsrail’in kurulmasından sonrası Ortadoğu Yahudiliği İsrail’de toplandı ve Ortadoğu’dan İsrail dışında silindi. Şimdi de Ortadoğu Hıristiyanlığının da kalıcı olarak silindiğini ve Batı’ya doğru kalıcı bir göçün olduğunu görüyoruz. Bunun yanında da tek bir Müslümanlıktan da söz edemiyoruz. İnsanların sadece Ali, Osman gibi isimlerinden dolayı birbirini öldürdüğü ve şehirlerin, köylerin, kasabaların mezhepler boyutunda ayrıştığı bir Ortadoğu’ya doğru yöneliyoruz. Bu kalıcı bir şekilde karşımıza çıkıyor.”

‘HER ÜLKE KENDİ IŞİD’İNİ YARATMAYA BAŞLADI’
Çatışmalı Ortadoğu coğrafyasında örnekleri görülen uluslararası kararlar olmadan sahada yaptırımlara gidilmesi durumunun uluslararası hukuku hem darmaduman ettiğini ve de devlet dışı aktörlerin kullanıldığı bir döneme geçildiğine dikkat çeken Kanbolat, bölgede selefi ideoloji üzerinden cihatçıların toplandığına ve büyük güçler tarafından kullanıldığına vurgu yaptı:

“Radikal İslam denilen öge aslında Selefi-Vahabilik, üzerinden geliştirilen bir akım oldu ve aslında İslam’da cihat kavramı Nakşilik ve Kadirilik üzerinden gelişirken, şimdi içi boşaltılıp Selefilik üzerinden cihadın pompalandığını ilk Afganistan’da gördük. Afganistan Savaşı’na Pakistan ev sahipliği yaptı ve finansını da Suudiler yaptı. Genelde cihatçıların Suudi kökenli olduğunu da gördük Bin Ladin başlarında olsa da. Şimdi ise Suriye ve Libya’da da Körfez ülkeleri başta olmak üzere bütün dünyadan cihatçıların toplandığını fakat yine selefi ideoloji üzerinden bir kurgu olduğunu görüyoruz. Bu kurgunun aslında El-Kaide daha sonra IŞİD dediğimiz daha da canavarlaşacak yeni gruplara da neden olacak aynı El-Nusra’nın isim değiştirmesi gibi. Bu da İslamı ve Müslümanlığı tamamen rezil eden, dünyaya terörist gösteren, aydınları şaşkınlığa çeviren bir noktaya geliyor. Burada IŞİD’in, El-Kaide’nin yaratılmasında İsrail’in, ABD’nin parmağının olduğu iddiaları var ama bunun yanında artık her ülkenin kendi IŞİD’ini yaratmaya başladığını görüyoruz. IŞİD bir koalisyon ve bir güç durumuna gelmeye başladı. Rusya’da da Müslümanların milliyetçiliğini bastırmak için bir Selefi IŞİD’İn kullanıldığını, aynı zamanda bu aktörleri Çin’in de kullandığı iddialar var.”

‘EN BÜYÜK ZARARI SÜNNİLİK GÖRDÜ’

IŞİD’in koyu bir Sünni yapı gibi gözükmesine rağmen, Ortadoğu’da en büyük zararı Sünnilere verdiğine dikkat çekerken, “Zaman ve durum tamamen Sünnilerin aleyhine çalıştı ve Sünnilerin kendilerini temsil eden aklı başında grupları olamaz hale geldi” vurgusu yapan Kanbolat, şu değerlendirmede bulundu: “Suriye ve Irak’ın Sünni aydınları kalıcı olarak kendi ülkelerini terk edip, başta Türkiye olmak üzere Batı’ya göç etmek zorunda kaldı ve çoğu da geri gelmeyecek. Bunun yanında Sünni köyleri kasabaları boşaltıldı. En iyi, en güçlü Sünni şehirleri olan Halep, Musul gibi yerler mahvoldu ve Suriye’de Sünnilerin geri çekilmesi IŞİD’in bitirilmesi ile buralara Kürtlerin yerleşmesi söz konusu hatta bu yerleri bir kısmını Şiilerin aldığı bir noktaya geldik.”

‘HAMAS’I İSTEMEYEN ASLINDA İSRAİL’

Katar krizinde Türkiye’nin ABD bilgisi dâhilinde adım attığını belirten Kanbolat, Suudilerin katar’ı terörizme destek vermekle suçlamasına rağmen, asıl destekleyenin Suudiler olduğuna vurgu yaptı ve sorun yaşayan iki Körfez Ülkesi’nin Hamas ve İhvan dışında paralel politikalar yürüttüğünü ifade etti: “2000’li yıllara ve AK Parti iktidarına Türkiye’nin dış politikada daha aktif bir güç olmasını savunurduk ve bunun arkasında dururduk ama artık Türkiye’nin daha frene basan bir dış politikaya da ihtiyacı olduğunu görmeye başladık. Katar’a asker gönderme kararının farklı olduğunu düşüyorum. Katar’a üs girişimimiz var ama bu üs eski bir Amerikan üssü. Zaten Katar’da ABD ve Katar onayı olmadan Türkiye’nin varlık göstereceğini sanmıyorum. Bu sebeple orada Türkiye’nin adımlarını ABD ile birlikte ve ona danışarak attığını düşünüyorum. Krizde bir taraf diğer tarafı terörizmle suçluyor ama Selefiliğin başkenti Riyad’dır Katar değil. Bunu Afganistan Savaşı’ndan beri gördük ama Müslüman kardeşler konusuna gelince bir ayrışma var. Müslüman Kardeşlerin terörist olarak nitelendirilmesini arzu eden, Hamas’ı istemeyen aslen İsrail’dir. Bu sebeple, bu konuda Suudi Arabistan’ın Katar’la ayrıştığını ve bu konuda baskı altına aldığını görüyoruz. Diğer konularda Selefi örgütlerin desteklenmesi, yardım edilmesi konularında Katar ile Suudiler tamamen aynı cephede ve paralel hareket ediyorlar.”

‘KRİZDE GÜÇLENEN ABD’Yİ DAHA ETKİN GÖRECEĞİZ’

Müslüman Kardeşler’in aslen Selefi olmadığını ama Selefiliğe yakın olmaya başladığını da iddia eden grupların olduğunu belirten Kanbolat, Türkiye’nin de bu selefi akımlardan etkilendiği tespitini yaptı ve Körfez’de yaşanan krizde ABD’nin güçlendiğini belirtti: “Türkiye Sünniliği yakın zamana kadar Selefiliğe asla ve asla geçit vermeyen bir Sünnilik olmasına rağmen, şu anda Türkiye’nin tamamında Karadeniz’den Orta Anadolu’ya, Doğu Anadolu’dan Marmara’ya kadar Türk vatandaşları arasında Selefiliğin de giderek yayıldığını görmekteyiz. Katar krizde son derece rahat ve panik yapmadan krizi yönetebiliyor. Fakat sonuçta bölgede ABD’nin istedikleri oluyor ve ABD burada güçlenmeye devam edecek. Trump’ı hafife almamak lazım. Trump döneminde Ortadoğu konusunda daha etkin bir ABD’yi göreceğiz.”

Kategoriler: H
Benzer Biyografiler