Hasan Mercan

yazar

1944 yılında Kosova’nın Prizren kentinde doğdu.

50 özgün, 40 çeviri eseri yayınlandı. 20 oyunu sahnelendi. 14 televizyon ve radyo oyunu yazdı.

“Bir Avuç Mavi “adlı oyunu 1985 yılında Londra Gençler Tiyatrosu’nda sahnelendi. Dünya, Yugoslavya, Kosova Türk Yazarlar Birliği üyesidir.

18 yazın ödülü kazandı. Yapıtları pek çok dile çevrildi. Türkiye’de (çoğu çocuklara yönelik) 12 kitabı yayınlandı.

“Çağlar Köprüsü” kitabıyla ilgi topladı. “Dayler Dayler” şiir kitabıyla “Ömer Faruk Toprak” başarı Ödülünü kazandı.

Priştine’de çıkan “Tan” Gazetesi Yayınları arasında 10 cilt olmak üzere toplu yapıtları yayınlandı. Priştine TV’si Türkçe yayınlarında yorumcu olarak çalıştı.

29 Nisan 2006 tarihinde Ankara’da vefat etti.

HAKKINDA YAZILANLAR

Edebiyatçı Hasan Mercan Mı, Rambue’li Hasan Mercan Mı?
01.05.2006

1945-1985 yılları yasakların ve dogmaların yılları. Komünizm, Sosyalizm, Tek Fikirlilik.. ne derseniz deyin… Mutlak gerçeklerin zamanları bunlar. Düşünmenize gerek yoktur. Her şey düşünülmüştür zaten. Size sunulur. Kabul etmek zorundasınız. Tartışmak mı? Bu kırılması yasak en önemli dogmadır. Düşünmek mi? Mümkün değil efendim.

Yıl 2006, artık mutlak gerçekler geride kaldı. Yeni demokratız artık. Artık tartışıyoruz diyoruz. Hiçbir şey ak veya kara değil diyoruz. Gerçekler küçük detaylarda saklı diyoruz. Eğer dediklerimizde az buçuk samimiysek, 29 Nisan tarihinde hakkın rahmetine kavuşan Hasan Mercan vakasını da tartışmaya açmamız gerekir. Dogmasız. Suçlamadan. Şahlandırmadan. “Merhumlar hakkında konuşulmaz” demeden. Ak ve kara demeden.

Akan ABDULA’nın yazısı

Yaşım itibariyle, bunu küstahlık olarak addedenler olacaktır ama ben ilk adımı atıp, gerisini sevgili büyüklerime bırakıyorum.

Merhum Hasan Mercan Balkan edebiyatının en verimli ve ünlü edebiyatçılarından biriyse, onu tartışmak da ilkönce Balkan Türklerine, yani bize düşer. Çünkü merhum mutlaka tartışılacaktır. Bunu dogmasız ve mutlak gerçeklerden gayri tartışabilecek bir tek aydın kesim var Balkanlarda, o da Türk aydınları..

Hasan Mercan 1944 Prizren doğumlu. 50 özgün yapıtın, 40 çevirinin, 20 Tiyatro oyununun, 14 TV ve Radyo oyununun yazarı. Önemli şair. Gayet başarılı bir edebi çizgi. Tabi biyografisi sadece bundan ibaret olsa, Hasan Mercan’ın vefat haberi bugün sadece Eski Yugoslavya Türklerini ilgilendirecek bir haberdi. Ama Hasan Mercan’ın hayatında öyle bir U-dönüşü var ki, Hasan Mercan Balkan Türklerinin Hasan Mercanı olmaktan çıkıyor, çok daha geniş kitleleri ilgilendiren bir vakaya dönüştürüyor. İddia ediyorum, tarihi bir vaka oluyor.

Yıl 1999, Sırp mezalimi bu sefer Müslüman Kosova’ya dadanıyor. Bosna Hersek’te döktükleri 300,000 masumun kanı yetmiyor olacak ki, Kosova’ya dönüyor süngüler. Uluslararası kamuoyu baskısı altında Sırp hükümeti Arnavut delegasyonuyla Fransa’nın Rambue şehrinde Kosova’nın statüsünü konuşmayı kabul ediyor. Amaçları göz boyamaktır sadece. Arnavutlar son bir barış umuduyla, Rambue’ye kendi delegasyonlarını gönderiyorlar. Miloşeviç’in Belgrad rejimi de öyle. Buraya kadar herşey normal. Ama durun. Sırpları temsilen, Rambue’ye gönderlecekler listesinde öyle biri var ki, dünyada edebiyatıyla isim yapmış, oyunları Londra’da sahnelenmiş biri. Evet, bu kişi Hasan Mercan.

Rambue, Sırpların özel gayretleriyle başarısız sonuçlanıyor. Sırp ordusu harekete geçiyor. Katliamlar, kan, gözyaşı. Diğer taraftan tüm Kosova boşaltılıyor. Hasan Mercan’da yerinden yurdundan ediliyor. NATO Sırbistan’ı vuruyor. Kosova özgürlüğüne kavuşuyor. Hasan Mercan yurduna birdaha dönemiyor. “Rambue delegasyonundaydım, UÇK’nın ölüm listesindeyim” diyor. Hasret ve sıla özlemi içinde, bir sabah Ankara’da yapayanlız Hakkın rahmetine kavuşuyor. Edebiyatını besleyen toprakalrdan, Kosova’dan uzak. Küçük detaylarda büyük hikayeler gizlidir diyoruz hep. Dogmacı bakış açısı detayları öldürür. Dogmadan uzak, küçük detayları konuşalım diyorum ben. Mesela;

Hasan Mercan Kosova’nın statüsünü etkileyecek biri miydi? Mezalim Sırp rejimi neden kendisini seçmişti. Edebiyatçılar kendini en iyi bilenlerdir. Hasan Mercan gibi, etkili bir edebiyatçı kendini bilmiyor muydu? Böyle bir görevi neden kabul ettmişti? Sırpların amacı açıktı. Diğer bir azınlığı örnek gösterip, “Bakın Arnavutlar hep şikayet eder, ama Türkler de Müslüman, onlar neden şikayet etmiyor” demekti. Çok ucuz bir politik hamleydi söz konusu. Hasan Mercan bu denli ucuz taktikleri göremeyecek kadar mı birikimsizdi? Hiç olur mu efendim. Hasan Mercan usta bir edebiyatçıydı. Birikimini tartışmak abezle iştigal.

O zaman Rambue görüşmelerinde Hasan Mercan Kosova Türklerini temsil ediyordu. Mi acaba? Kesinlikle hayır. Kosova Türkleri, Arnavut kardeşlerinin gördüğü zülmün aynısını görüyorlardı. Sırplara yaklaşımları, Arnavutlar kadar hatta daha da olumsuz idi. Hasan Mercan’a temsiliyet yetkisi de verilmemiş idi. O zaman Hasan Mercan Türkleri de temsil etmiyordu. Bu denli yapayanlız, apolitik ve kimseyi temsil etmeyen bir edebiyatçı, Rambue delegasyonu listesine girer mi? Girmez. Girdirilir. Tahminimce Sırp rejimi baskı uygulamıştı kendisine. Hasan Mercan kendini Rambue listesinde bulmuştu. Bu kabul edilir bir bahane midir? Arnavut kardeşlerimizin kanının döküldüğü bir savaşta, mutlaka bu bir bahane değildir. İnsan inandığı kadar ve mücadelesi kadar vardır. Hayır demeliydi. Reddetmeliydi. Dolayısıyla bu asla bir bahane olamaz, ama kesinlikle hafifletici bir unsurdur. İnsani bir unsurdur. Göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir insani unsurdur. Ayrıca merhum Rugova’da Miloşeviç’in emriyle Belgrad’a getiriliyordu. Onada vermek istemediği demeçler kendisine verdiriliyordu. Olaya da bir bu yandan bakmak lazım.

Hasan Mercanı gelecekte inceleyecek edebiyatçılarımızın, Hasan Mercan’ın uzun bir süre Sırp zülmünden kaçanlarla beraber yaşadığı Kırklareli kampı olayını çok ilginç bulacakalrdır. Hep kalemiyle varolmuş, tamamıyla apolitik biri, aniden “karşı taraftan”, “onlardan biri” olarak görülmeyi hazmedemez bu kamplarda. Kendini nasıl hissetmiştir bu kampta acaba? Alın size küçük detay, büyük bir hikaye daha.

Dönemin şair başbakanı Ecevit ziyaret eder kampı ve hemen tanır merhumu. “Seni burada bu şekilde bırakamam” der. Kırklareli kampının, soğuktan donmamak için üzerine iki bataniye sarmış bu adamı, Türkiye Cumhuriyeti başbakanın dostudur aslında. Alın size küçük detay, büyük bir hikaye daha.

Ankara günleri başlar merhumun. Başbakanın özel ricasiyla kendisine Bilkent Üniversitesi kütüphanesinde iş verilir. Gelin görün ki, bu yazının yazarı da o dönem Bilkent Üniversitesi öğrencisidir. Kızgındır o zamanlar merhuma. Kütüphanede neredeyse hergün karşılaşmalarına rağmen, yanına gitmez, tanıtmaz kendini. Çünkü herşeyi ak veya kara görür. Hasan Mercan onun için artık karadır. Çünkü insani unsurları göz ardı eder. Dogmacıdır biraz kendi.

Şimdi sizden ricam, bu yazının yazarı kadar dogmacı olmayınız. Hasan Mercan vefat etti. Kosova’nın en verimli yazarı vefat etti. İnsani unsurların bu denli etkili olduğu bir olaydan dolayı, edebiyatçı kişiliğini red edemeyiz. Red edersek, “In Cold Blood” gibi eseri dünyaya kazandıran Capote’ı da reddetmemiz gerekir. Capote dünya edebiyatının ünlü yazarlarından biri. Capote eserinde ölüme mahkum edilmiş iki katili işler. Capote bu iki kişiyle reportaj yapabilmek için avukat tutar, idam kararlarını erteletir. Katillere “sizi kurtarmak için elimden geleni yapıyorum, benimle raportaj yapmasanız, ne ben ne avukatınız yardımcı olamaz” der. Reportajlar bittiğinde, hemen avukatın işine son verir ve kitabında işlediği kişiler kısa sürede idam edilir. Capote’ın hayatının bu karanlık olayı, Capote’u ve muhteşem eserlerini tartışmaya açmamıştır. Capote bugün bile dünyanın en iyi romancılarından biridir. Rambue’de Hasan Mercan’ın edebiyatını tartışmaya açmamalıdır.
Biz merhumu hayatı boyunca olduğu gibi, yani edebiyatçı kişiliğiyle anmalıyız. Ve edebiyatı önünde saygıyla eğilmeliyiz. Hasan Mercan edebiyatçıdır. Sadece edebiyatçıdır. Hasan Mercan Rambue’li Hasan Mercan değildir. Hiç olmadı zaten.

Velhasım onun yaydığı sıcaklığu hepimiz özleyeceğiz. İster esnaf olalım, ister felsefe profesörü, eserleriyle ruhumuzu okşayan Hasan Mercan’a uzak kalmaya gönlümüz hiçbir zaman el vermeyecektir. Allah Rahmet eylesin.

HABER

Bu dizeler Balkanlar’dan
Radikal 3 Eylül 2001

Hasan Mercan, Balkan ülkelerinde Türkçe yazan şairleri araştırarak örneği az bulunur bir kitap hazırlamış: Osmanlı’dan bugüne Balkanlar’da yaşayan Türk şairleri antolojisi

İSTANBUL – Türkiye’de bir ilke imza atan Hasan Mercan, hazırladığı ‘Balkanlar’da Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi’nde beş Balkan ülkesinde yaşayan Türk şairlerinin şiirlerini bir araya getirmiş. Yugoslavya, Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya çağdaş Türk şiirleriden örnekler içeren antoloji, Balkanlar’da bir yandan benliklerini koruma savaşı verip, bir yandan anadillerinde şiir yazma uğraşını sürdüren şairlerin ve şiirlerinin Türkiye’ye tanıtılmasını amaçlıyor.

Akademik titizlik eseri

Antolojinin hazırlanması ve yayımlanmasında Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ve Genel Müdür Aydın Sezgin’in büyük katkıları olmuş. Prof. Mustafa İsen, Mustafa Balbay ve Feyyaz Sağlam da çalışmaya katkısı olan isimlerden bazıları.

Talat S. Halman antolojiye yazdığı önsözde, Balkan Türkleri ve şairlerinin, Osmanlı’nın dağılmasından sonra başka devletlerin, dinlerin hâkimiyeti altında kalıp, ‘kendi yurtlarında sürgün’ hayatı yaşadıklarına ve özbenliklerini korumak için Türkçeye dört elle sarıldıklarına dikkat çekiyor. Halman’a göre şiirlerin ‘gurbet türküleri’ni hatırlatan içeriği ve ‘değişik tatlar’ içeren Balkan Türkçesi de bundan kaynaklanıyor.

Hasan Mercan kendi önsözünde Çağdaş Balkan Edebiyatı tarihini inceliyor. Balkan Türklerinin çağdaş edebiyatları 1944 yılında ‘dallanıp budaklanıyor’ fakat siyasi olaylar nedeniyle gelişimi ülkeden ülkeye değişiklikler gösteriyor.

Yugoslavya ve Makedonya Türklerinin edebiyatları 1951 yılından sonra gelişiyor, Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan edebiyatları ise uğradıkları yasaklamalar ve duraklamalar nedeniyle ancak 1959’da gelişebiliyor. Romanya edebiyatının benzer güçlüklerin üstesinden gelmesi ise 1965-1970’i buluyor. Eserde beş Balkan ülkesinden 117 şairin 300’ü aşkın şiiri yer alıyor. (Kültür Sanat)