X

Hasan Seçen

Hasan Seçen

akademisyen

Prof.Dr. Hasan Seçen

1960 yılında doğdu. 1976 yılında Çanakkale Öğretmen Lisesi’ni bitirdi. 1980 yılında Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü’nden mezun oldu. Mezuniyetinden sonra 3 yıl kimya öğretmenliği yaptı.

1983 yılında araştırma görevlisi olarak girdiği Atatürk Üniversitesi’nde, 1990 yılında doktor, 1992’de doçent, 1998’de profesör oldu.

Uzmanlık alanı, sentetik ve mekanistik organik kimya olan Hasan Seçen, biyolojik aktif farklı doğal ürünler ve bu doğal ürünlerin sentetik yeni türevlerinin toplam sentezleri üzerinde araştırmalar yürütmektedir.

Bilim, bilim başarım ölçümleri, etik, bilim politikaları ve toplumsal sorunlar üzerine birçok araştırma ve düşünce yazısı da mevcut olan Hasan Seçen, bilimsel ve sosyal konularda davetli konuşmacı olarak 30’dan fazla konferans vermiştir.

Hasan Seçen, Uluslar arası dört bilimsel derginin editörler kurulunda görev yapmaktadır.

SÖYLEŞİ

Ahmet Arvasi’de Bilime Bakış ve Tefekkür
Hasan Seçen ile Söyleşi Hüdavendigar Onur
Dokuz Sütun gazetesi, 12 Şubat 2022

Kimya alanında çalışmalar yapan bilim adamı Hasan Seçen ile Ahmet Arvasi hakkında bir söyleşi gerçekleştirdim. Siz okurlarımla bunu paylaşmak istedim.

1. Ahmet Arvasi denince neyi hatırlıyorsunuz?

Binlerce tonluk gemileri sarsan fırtınalı havalarda küçücük bir sandalın bile emniyet içinde korunduğu sakin bir liman neyi ifade ederse Ahmet Arvasi ismi de Biz 70 kuşağı milliyetçi Türk gençliği için aynı anlamı ifade eder. 70’lerin fırtınalı yılları, tam bir karmaşa dönemiydi. Rahmetli Necip Fazıl’ın
Gönülde asıl perde
Onu hangi göz deler?
Surat maske altında
Sis altında beldeler
Perdeler, hep perdeler!

Diye tarif ettiği kalplerin perdelendiği, suratların maskelendiği, her tarafın sis altında olduğu bir ortam. Yine merhum üstadın tasviriyle siyasetin kaos, ilmin köle, sanatın ihtilaç olarak görüldüğü bir Türkiye manzarası. İşte böyle bir dönemde Ahmet Arvasi ismi “masum Anadolu”nun “saf çocukları” için sığınılacak bir liman olarak görüldü. Öğrencileri ve okuyucuları onu bir bir öğretmen, bir düşünür, bir rol model, bir yol gösterici olarak benimsedi. Bu yönleriyle, Ahmet Arvasi, milliyetçi gençliğin zihin dünyasını inşa eden düşünce insanlarımızdan biri oldu.

2. Ahmet Arvasi’nin Milliyetçilik anlayışı nasıldır? Bu konuda bilgi verir misiniz?

Milliyetçi dünya görüşüne sahip bir düşünce insanı olan Ahmet Arvasi’yi Türk okuyucusu ilk olarak 1965 yılında yayımlanan “İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri” kitabıyla tanıdı.

Ahmet Arvasi, bu kitabında ülkenin o yıllardaki durumunu Ziya Gökalp’ın dönemine benzetmekte ve Türkiye’nin sorunlarını yenmek için Gökalp gibi milliyetçi ve bilimsel bir perspektife sahip bilim insanlarına ihtiyaç olduğunu, bizi böyle bir sisteme ulaştıracak fikir ve bilim adamlarının doğuşunu beklemek yerine, bu adamları yetiştirmek, ülkeye kazandırmak için bütün imkân ve gayretlerimizi birleştirmemiz gerektiğini vurgulamaktaydı.

Ahmet Arvasi’nin manifesto niteliğindeki 44 maddelik Milliyetçilik beyannamesinin ilk iki maddesi evrensel mesajlarla başlar. Birinci maddesi,
“Bütün insanlığın mesut olmasını istiyoruz”
diye başlayan beyanname ikinci maddesinde
“İnsanlığın saadetini, insanların (kişilerin, toplumların, sınıfların ve milletlerin) birbirlerini sömürmemesinde ve bir diğerini hiçbir suretle boyunduruk altında bulundurmamasında buluyoruz.”
diyerek devam eder. Beyanname, Türkiye’nin o günkü koşullarındaki cehaletten, dil, kültür, üniversite, köy, kalkınma ve nüfus politikasına kadar Türkiye’nin bütün sorunlarını ele almaktadır. Bir dava adamının meydan okuyucu üslubunun hakim olduğu beyannamede Arvasi’nin, sorunlarımızı taassup ve ön yargılarla değil bilimsel çerçevede ele almamız gerektiğine dair vurgular da çok dikkat çekmektedir.

3. Ahmet Arvasi’nin Türk toplumuna, yaşayışına ve olaylara bakışı nasıldır?

Biz bu konuyu birkaç madde altında toplayabiliriz. Ben bunları “İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri” adlı kitabından alıntı yaparak cevaplamak istiyorum:

Sosyal Hayat ve Olaylar;
“…Sosyal olayları tek faktörle izah etmeğe çalışan görüşlerin karşısındayız. Sosyal hayatı ve sosyal oluşları kompleks ve çok yönlü kabul ediyoruz. Sosyal olaylardan birini diğer sosyal olayların temeli yapan her türlü taassubu ilim reddeder.”

Milliyetçilerin Sosyal Sorumluluğu
“…Milliyetçi kendi toplumunun meselelerine sahip çıkmalıdır. Meselelerini ilim dışı istismarcı guruplara kaptırmamalıdır.”

Ekonomik ve Sosyal problemler
“…Biz ekonomik ve sosyal problemlerimizin çözümünde teolojik, felsefî, yahut doktriner hal çareleri yerine bilimsel metotları kullanmayı esas alıyoruz. Bütün iddia ve hükümler ilmin tasvibinden geçmelidir. Hiçbir şef, parti veya fikir adamı ilmin yerini tutamaz.”

Putlaştırma kabul edilemez
“…Hiç bir kişi, parti, görüş ve inanış putlaştırılamaz; ilmin tenkidinden kurtulamaz. İlim hürdür, güdülemez ve aldatılamaz.”

Köy Davası
“…Köy dâvası rüyacı bir romantizm veya sefalet esnaflığı olmaktan çıkarılmalıdır. Köy dâvası ilmin dâvası haline gelmelidir. Her türlü göstermelikten kurtarılmalıdır.”

Yeni Üniversiteler bahsinde
“…Islâh olunmak şartı ile Türkiye’de her yönü ile tamam 20 adet üniversite kurulmalıdır. Bu konuda yapılacak yatırıma acınmaz. Kalkınmamızın temelinde gerçekçi, millî problemleri bilen ve duyan ilim adamları bulunmalıdır.”

Eğitimde Yönlendirme
“…Çocuklarımızın, gençlerimizin başarıları ve kaabiliyetleri İlmî ve objektif usullerle tesbit olunmalı; meslekler özel istidatlara göre seçilmelidir, Fakülte ve okullar millî ihtiyaçlara göre kontenjan açmalıdırlar. Okumuş olmak için okumak veya askerliği er olarak yapmamak için okumak yoktur. Problemlerimize çare olacak nesiller yetiştirmek mecburiyetindeyiz.”

Camiler ve Eğitim
… Mâbedlerimizi halkımıza aktüalitemizle ilgisiz, kuru ve hayatiyetsiz vaazlar veren, yaşayanlardan ziyade ölüleri ilgilendiren müesseseler olmaktan kurtarmalıdır. Mâbedler hayat, ilim ve aktüalite meydanı olmalıdır. Mâbed, millete yaşama gücü ve dinamizm vermelidir. Mâbed, vicdanlarımızı basit, küçük, kaba ve maddeye tapınmaktan, kula kul olmaktan kurtarmalı ezelî ve ebedî Yüceye döndürmelidir.

4. Ahmet Arvasi’nin insana ve topluma bakışı nasıldır?

Ahmet Arvasi Hoca, 1968’de Kendini Arayan İnsan ve 1970’de İnsan ve İnsan Ötesi kitaplarını yayınladı. Sarsıcı bir felsefi derinliğe sahip olan bu iki kitap bir bütünlük oluşturmaktadır. Arvasi Hoca bu kitaplarında, varlık, bilgi, hayat, akıl, zeka, insan, şuur, ilim, sanat, din, mekan, zaman, kaos, düzen, hürriyet, tekerrür, tekamül, yaratma, yaratan, determinizm, ahlak gibi felsefi kavramları hiçbir felsefi ekole tabi olmadan kendine ait bir üst bakış ve üslupla bir bir ele alır, tartışır, çıkarsamalar yapar.

Kendini Arayan İnsan’ın önsözünde Arvasi şunları söyler:
“Yazdıklarımızı ve söylediklerimizi bizden öncekiler, bizden çok daha mükemmel ve güzel olmak üzere tekrar tekrar yazdılar. Biz, bu ezelî koroya çılgın bir çığlıkla ortak olmak istiyoruz. İnsanın bütün fikir ve sanat mücadele ve hamlelerinin bir cümle içinde ifadesi şu: «İnsan kendini aramaktadır.»

«Kendini bil!» emrinine ilk defa Sokrat ifade etti, «insanın bir meçhul olduğunu» ne de ilk defa Alexis Carrel keşfetti. İnsan, kendini var olduğu günden beri aramaktadır ve daha da arayacağa benzer.

İşte, biz de bu kitabımızla kendimizi arayacağız. Her biri ayrı bir kitap olacak konuları, belirli bir sistem içinde, birkaç fırça darbesi ile belirtip dünyamızı çizmeğe ve tablolaştırmaya çalışacağız.

Biz, kendimizi aramaktan değil, kendimizi bulmak ümidini yitirmekten, yahut kendimizi aramak çabasını bırakmaktan korkmalıyız.”

5. Ahmet Arvasi bir Türk aydını. Kitaplarında yer alan derin tahliller onun bir fikir çilesi çektiğini göstermektedir. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ahmet Arvasi’ye göre düşünen insana, saygı duyulur. Gerçek mütefekkirlerden, gerçek sanatkarlardan, gerçek ilim adamlarından mahrum kalan bir cemiyet, asla ayağa kalkamaz. Düşünen insan, araştıran, “hakikat”e özlem duyan insandır. Düşünmeyi emretmeyen bir din, düşünme yeteneğini geliştirmeyi amaçlamayan bir eğitim sistemi olamaz. Kutsal kitabımız Kur’an-Kerim belki yüzlerce defa bu emri tekrarlar. Ahmet Arvasi’nin bir çok yazısında Kur’an’ın düşünme ile ilgili ayetlerine vurgu yapılır.

O’na göre düşünme; bir problem karşısında hipotez kurabilme, bunların ışığında veri toplama, topladığı verileri nesnellik ve sebep sonuç ilişkisi içinde yorumlayabilme ve makul sonuçlara varabilme amacıyla insan zihninin gerçekleştirdiği soğukkanlı ve sistemli bir çabadır.

Arvasi Hoca, bu nedenle akıl ve bilime çok önem vermektedir. Aklı, idrakimizi kaos korkusundan kurtaran zihin aydınlığı olarak tarif eden Arvasi, aklın insanı koşullandıran bağlayıcılığına ve kuşatıcılığına da özellikle vurgu yapar.

Maddi varlıklar dünyasında etki-tepki mekanizması ve benzer koşullar altında benzer olayların benzer sonuçları vererek mekanik bir şekilde tekrarlanması zihnimizde bir düzen oluşturur. Alıştığımız bu düzenin adı artık akıl olmuştur. Esasında biz bilimi de akıl çerçevesinde yaparız.

Bilimin bir tanımında, “var olan anlayışlarımızdan yola çıkarak ve realiteye yüzde yüz sadık kalarak deney, gözlem ve ispatlanabilir kanıtlarla evrenin nasıl işlediğini anlamak veya daha iyi anlamak için gerçekleştirilen bir insan faaliyeti” olduğuna vurgu yapılır.

Bizler, bilim yaparken de kesin bir inanç içindeyizdir: Evrende varlıklar arasında sebep-sonuç ilişkisiyle işleyen bir düzen vardır. Biz, yaptığımız araştırmalarla bu düzenin nasıl işlediğini anlayabiliriz. Yaptığımız her araştırmayla bir önceki bilgilerimizden daha ileri bilgilere, bir önceki anlayışlarımızdan daha ileri anlayışlara ulaşabiliriz.

İşte bize bu inanç ve güveni kazandıran aklın kendisidir. Ancak, akıl, olgusal dünyayı açıklamakta bile tek başına yeterli değildir. Bilimsel bir bilgi üretebilmek için aklın yanında, yöntemli çalışma, araştırma, gözlem, deney de gerekir.

6. Ahmet Arvasi eserlerinde “Kaos, Akıl, Hürriyet ve Yaratıcılık” gibi konulara sıkça değinmektedir. Sizce Arvasi neden bu konularda kafa yormaktadır?

Arvasi’ye göre, bizi kaostan kurtaran akıl bir müddet sonra bizi tutsak etmeye ve eşya dünyasının zihnimizde oluşturduğu kurallar manzumesi adeta, despot, cezacı bir öğretmen gibi davranmaya başlar: “Olmaz öyle şey”, “bu akla aykırıdır”, “bilimin söylediğinden başka bir hakikat olamaz”, vb uyarılarla bizi dizginler. Halbuki insan, hürriyet ve yaratma istidadında olan bir varlıktır.. Elbette insanın “yaratıcılık” olarak adlandırılan yeteneği, tanrısal anlamda, yoktan var edici bir yaratıcılık değildir. Ancak, insana özgü bir yetenek olarak, varlıkları, olguları, sesleri, renkleri, şekilleri daha önce bir başkasının görmediği bir tarzda birbiriyle ilişkilendirme anlamında insanın aklın üstüne sıçrama etkinliğidir. Bu yönüyle zekayı bir füzeye, aklı ise füze rampasına benzetebiliriz. Rampasıyla irtibatlı olmayan füzenin gökyüzüne uçması mümkün olmadığı gibi zekanın da yararlı işler yapabilmesi için akılla irtibatını sürdürmesi gerekir.

7. Sizin akademik bir kimliğiniz var. Bir bilim insanı olarak Ahmet Arvasi’nin İlim, Sanat ve Dine bakışını anlatır mısınız?

Arvasi’yi akademik bir ilim adamının ötesine geçiren, onun “insan”ı manevi yönüyle de ele alan bir düşünce insanı olmasıdır. Laboratuvarda bulduklarımız insanın solucanla ortak yönlerimiz olabilir. Ancak insan, maddi ve biyolojik bir varlık olmanın ötesinde, iç aydınlığı olan şuur sahibi bir varlıktır.

Arvasi’nin fikir sisteminde, ilim, objektif gerçeği; sanat subjektif gerçeği; din ise mutlak gerçeği arama faaliyetidir ve güçlü medeniyetler bu üçlü arasında hassas bir âhenk oluşturarak yükselir. O’na göre, ilim adamları hakikati objektif olanda; sanatkârlar, subjektif olanda; peygamberler ve velîler de “mutlak olan”da ararlar. O, “gül”ü, bazen laboratuvarda inceleme konusu yapacak, bazen vazosuna koyup ondaki estetiği duyacak, bazen da onu, bir “İlâhi mesaj” olarak görecek ve “Yaradan’a hayran” olacaktır. İnsan, budur. O, varlığa ve hayata bu tavırlar içinde yaklaşamazsa, mutlaka ıstırap çeker, insanı, mutlu kılmayı düşünenler, onu, kendi realitesi içinde kavramak zorundadırlar. İnsanın realitesini kavrayanlar, ilmin de, sanatın da, dinin de realitesini kavrarlar. Bunların hepsini veya birini inkâr, gerçekte insanın inkâr ve ihmal edilmesi demektir.

Genel anlamda, O, güzel sanatlar ve estetik değerleri, aklın doğurduğu esarete karşı bir isyan olarak yorumlar. Sanatkar, ses, şekil, renk ve hareketlere kendi özlem, ızdırap ve çilesine göre yeni bir biçim veren insandır. Günlük dilde çoğu kere olumsuz anlamda kullanılan sübjektiflik Arvasi’nin düşüncesinde insanın en özgün taraflarından biridir ve o’na göre insan, varlıklar içinde en sübjektif olanıdır. İnsanın sahip bulunduğu “maddî elementlerden ve taşıdığı proteinden” çok, onun sübjektif yönü, ortaya koyduğu manevî ve ruhî değerler önemlidir. Onun bu yönünü inkâr ve ihmal ederseniz geriye sadece “insanın posası” kalır. Ancak laboratuvarda ilim adamı, müsabakada hakem, mahkemede yargıç objektif olmakla yükümlüdür.

O’nun dünya görüşünde din, insan idrakinin objektif kalıpların ötesinde, bir hürriyet özlemi, yaratma irâdesinde tükenmesi biçiminde beliren duygulara bir cevaptır.

8. Ahmet Arvasi’nin felsefe ve din ilişkisi üzerine de önemli yorumları bulunmaktadır. Bu hususta aklınıza hangi sözleri gelmektedir?

İlginç karşılaştırmaları vardır. Şu aktarımlar yapılabilir:
“…Gerçekten biz ilmî felsefeden ayrı olarak varlık, bilgi ve irade problemleri üzerinde çalışan, insan ve «insanötesi» üzerinde, toptan, bir tefekküre ulaşmak isteyen «bütüncü» bir zihin çabasına «genel felsefe» diyoruz. Bugüne kadar gelen «felsefe tarihi» ve İslâm’da, felsefî akımlar karşısında görüşlerini ortaya koyan «ilm-i kelâm», daha çok bu türden zihnî çalışmaları yansıtmaktadır.”

“…Akl-ı selim sahibi olanlar, «vahyin sahasında» at koşturmak yerine, bir «kitab-ı ekber» olan âlemdeki varlıkları ve olayları, mutlak varlık olan Allah’tan idrâkimize ulaşan «mesajlar» durumunda ele alır, «tevhidin ışığında» onları anlamaya ve yorumlamaya çalışır. Dinimiz, asla .aklı susturmaz, onu, Mevlâna .Celâleddin- i Rumî’nin deyimi ile «parça akıl» olmaktan kurtarır, nefsin (ego’nun) karanlığından «tevhidin nuruna» çıkarır; düşünmeye ve araştırmaya «bir ibadet» aşk ve huzuru getirir.”

9.Arvasi materyalizm eleştirisini nasıl temellendirmektedir?

Arvasi, günümüzde İslâmın en büyük kavgasını “materyalizme karşı” verdiğini; materyalistlerin, “sahte bir pozitivizm” maskesi takınarak kendilerini “ilmî”, karşısındakileri ise “ilim dışı” olmakla itham ettiklerini, oysa materyalizmin sanıldığından çok daha fazla olarak, “ilmi” ve “mantıkî” desteklerden mahrum olduğunu dile getirir. Materyalistler, her şeyi, maddenin bir tezahürü sayarak bütün oluş ve kıpırdanışları, “maddenin dönüşümleri” olarak yorumlar ve her şeyin maddeden gelip yine maddeye döneceğini savunurlar. Onlara göre madde, ezelî, ebedî ve mutlak varlıktır. Kısaca, materyalistler, maddeyi tanrılaştırmaktadırlar. Nitekim, biz Müslümanlar “Allah yaptı”, “Allah yarattı” derken, onlar, “doğa yaptı”, “doğa yarattı” diyerek bu telâkkilerini açıkça ortaya koyarlar.

10. Arvasi’nin birey-toplum ikiliği hakkındaki yorumu nasıl bir içeriğe sahiptir?

Arvasi, bir çok yazısında şahsiyetin önemine vurgu yapar; O, cemiyetçi bir insan olmasına rağmen cemiyetin kollektif mantığın insan kişiliğini yok eden ve onu “sürü”nün bir ferdi haline getiren yönüne şiddetle karşı çıkar. Ona göre, kişisel mantık, kollektif mantığa kafa tutabildiği için akıl ve müsbet bilim büyük aşamalar kat edebilmiştir. Ve… insan öznelleşebildiği içindir ki sanatkar, düşünce insanı, ahlâk adamı, kültür ve medeniyet kurucusu olmuştur. Bireyselleşmenin bir dip dalga ile geldiğini 1965 yılında görerek şunları yazmıştır:
“…Toplumun nizamına uymak istikrar için zaruridir. Bunun gibi fertlerin nizamı değiştirmek arzusu da, yenileşmek için şarttır. Her iki teşebbüse de fırsat ve imkân tanımak gerekir. Hattâ toplum ve fert çatışmasında tarihî tekâmül, ferdin ve yenileşmenin lehine gözükmektedir. Ferdin elde ettiği hak ve hürriyetlerini elinden almak artık mümkün olamayacaktır. Ferdi yutmak isteyen komünizmin çabası boşunadır Topluma isyan etmesini öğrenen fert kovan nizamı içinde kendi varlığından habersiz, ferdî şuurdan yoksun yaşayan amele arı durumuna döndürülemeyecektir.”

11. Arvasi, Türk Milletinin ve İslam Dünyasının gelişmesi hususunda neler söylemektedir?

O, 1965 yılında yayımladığı kitabında dile getirdiği Türkiye’nin yakıcı sorunlarının çözümü için ilmi metodolojiyi yalnızca önermekle yetinmedi, bu metodolojiyi 23 yıl boyunca kendi dünya görüşünü ve fikir sistemini örgüleştirdiği yüzlerce yazısında da kullandı.

Arvasi, yaşamak isteyenlerin, kendi ayakları üzerinde durmak zorunda olduklarını, İktisaden güçlü olmadıkça, çağdaş seviyede bir teknolojik güce ve kadroya ulaşmadıkça, kendi fabrikalarımızı ve silahlarımızı bizzat kendimiz en ileri tekniklerle kurmadıkça, enstitü, akademi ve fakültelerimizi çağdaş ölçüler içinde teşkilatlandırıp ilim üretmedikçe sürünmeye mahkum olduğumuzu ihtar etti.

İslâm dünyasının, son üç asırdan beri tatmin edici sayı ve kalitede mütefekkir, sanatkar ve ilim adamı yetiştiremediğini dile getiren Arvasi İslam dünyası için de aynı önerilerde bulundu:
“…Müslüman kavimler, İslâm iman ve ahlakına sarılmalı, kendi milli ve manevi değerlerine yabancılaşmadan muasır ilim ve fen kadroları yetiştirmedikçe, gelişme hamlelerini yabancı kadrolarla değil kendi öz evlatları ile gerçekleştirmedikçe kalkınmak ve kurtulmak hayaldir.”

12. Son söz olarak neler söylemek istersiniz?

Milliyetçiliği, mensup olduğu milleti, dünyada ve ahirette aziz etmek davası olarak gören Arvasi, ömrünün son anına kadar çalıştı, bir rol model olarak binlerce öğrenci yetiştirdi, onlarca eser bıraktı. Öğrencilerine ve okuyucularına aklıyla düşünmeyi vicdanıyla karar vermeyi ve şahsiyet olarak kendi ayakları üzerinde durmayı öğretti. Öyle inanıyorum ki, yarınlarda değeri bugüne göre daha iyi anlaşılacaktır. Onun Gökalp için söylediklerini biz kendisi için söyleyelim ve Arvasi gibi fikir ve bilim insanlarının doğuşunu beklemek yerine, böyle insanları yetiştirmek, ülkeye kazandırmak için bütün imkân ve gayretlerimizi birleştirelim.

Söyleşimizi yine onun sözleriyle bitirmek istiyorum. O bir yazısında mealen şöyle diyordu: İnsan başıboş kalamaz. Bu, onu boğar ve bunaltır. İnsan, kendini, ilim, sanat, din ve dünya işleri ile yormalıdır. Kendini, büyük ülkü ve hedeflere tevcih etmelidir. Kutsal kitabımızda buyrulduğu gibi, bir işi bitirince bir diğerine koyulmalı ve onunla yorulmalıdır.

Kategoriler: H
Benzer Biyografiler