düşünür, akademisyen, yazar
1901 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Mehmet Ziya Ülken kimyager doktordu. Anne tarafı Kazan’ın tanınmış müderrislerinden Kerim Hazret’e uzanır.
İlk bilgileri aile dostu İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın sohbetlerinden aldı. İlköğrenimini Tefeyyüz mektebinde, orta öğrenimini İstanbul Sultanî’sinde tamamladı. Gençlik yıllarında ateşli bir Anadoluculuk taraftarıydı. 1919’da Reşat Kayı ile Anadolu Dergisi’ni çıkardı. Anadolu’nun Bugünkü Vazifeleri birçok eseri arasında ilkidir.
1921 yılında Mülkiye Mektebi’nden mezun oldu. Ardından İstanbul Edebiyat Fakültesi Beşeri Coğrafya Kürsüsü asistanlığına tayin edildi. Diğer bölümlerin derslerini takip ederek Felsefe Bölümünden ahlâk-sosyoloji ve felsefe tarihi sertifikaları aldı. Çeşitli liselerde tarih, felsefe, psikoloji ve coğrafya dersleri verdi.
Umumi İçtimaiyat ve Türk Tefekkür Tarihi kitaplarıyla ilgi çeken Ülken, 1933 yılında Berlin Üniversitesi Devlet Kütüphanesi’ne gönderildi.
Türkiye’ye dönüşünde Edebiyat Fakültesi Türk Tefekkür Tarihi doçentliğine atandı. 1936’da İçtimai Doktrinler Tarihi öğretim üyesi oldu. 1940 yılında Von Aster’in isteğiyle Felsefe Profesörlüğüne, 1944’de İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü Sanat Tarihi profesörlüğüne getirildi. 1957’de Ordinaryüs Profesör oldu.
Yüzlerce makale yazdı, kitaplar hazırladı, çeviriler yaptı. Fransızca ve Türkçe kitap eleştirileri kaleme aldı. Dergiler yayımladı.
Sabahattin Eyüboğlu ve Celalettin Ezine ile beraber hümanist karakterdeki İnsan dergisini yayınladı. Hemen hemen ilgi göstermediği alan yoktu. Başta İslam felsefesi, Türk tefekkür tarihi, doktrinler tarihi, sosyoloji, sistematik felsefe, bilim felsefesi, mantık, sanat, estetik derslerini okuttu, binlerce öğrenci yetiştirdi.
Tüm bunların yanında o, tekdüze bir akademisyen profilinin dışındaydı. Sanatçı duyarlılığıyla Posta Yolu, Şeytanla Konuşmalar, Yarım Adam adlı romanlarını yazdı. Şiirle ilgilendi.
Resim yaptı. 1918-1920’lerde kara kalem; 1940-1945 yılları arasında yağlı boya ve 1967-1970 yıllarında kompozisyon çalışmaları yaptı.
Hat sanatıyla uğraştı ve müzik bilgisi son derece genişti.
5 Haziran 1974 tarihinde yaşamını yitirdi.
HAKKINDA YAZILANLAR
Türk Kültürüne Her Sahada Eserler Veren Büyük Bilgin
Türkiye’nin cumhuriyetin ilânından beridir yetiştirdiği çok cepheli ve hemen her cephesinde de en önemli bir bilgini olan Hilmi Ziya Bey, ömrü boyunca Türk Milleti’ne ve Türk Gençliği’ne fikir üretti. Eserler yazdı. Eserler yayınladı. Adeta tek başına bir “ekol” oldu. Bıraktığı eserler kendisinden sonra da bütün Türk gençliğinin, üniversitelerimizin ve halkımızın yolunu aydınlatan eserler arasındadır. Türkiye’de felsefe sahasında ona yetişen veya onu aşan çapta bir büyük âlimimiz ne kadar yazık ki henüz yetişmedi. Hele bu büyük bilginimizin elliye varan eserleri arasında beş tanesi vardır ki bin yıl sonra dahi aşılamayacak değerdedirler. Türk kültür ve fikir hayatının klasik baş eserleri arasındadırlar. Bu eserlerin tekrar tekrar basılması, geniş halk kitlelerine ulaştırılmasının Türkiye’nin geleceği açısından büyük faydalar sağlayacağı inancını korumaktayım.
Türk kültürüne fikir, felsefe, sanat ve edebiyat sahasında birbirinden önemli eserler veren bu büyük adamın gece gündüz uyumadan çalıştığına birbirinden çok ve önemli eserleri şahittir. 1901 yılında kimyager Mehmet Ziya Beyin oğlu olarak İstanbul’da doğmuştur. Annesi Müşfike Ülken Kırım savaşı sonrasında Türkiye’ye göç ederek yerleşen bir aileden gelmektedir. Çeşitli okullarda sürdürdüğü tahsilini 1921’de Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamlamıştır.
Daha sonraları İÜ Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünden ahlâk, sosyoloji ve felsefe tarihi sertifikalarını almıştır. Liselerde ve öğretmen okullarında yıllarca felsefe, coğrafya, tarih öğretmenliklerinde bulundu. Yıllarca öğretmen okullarında hocalıklarda bulunduktan sonra 1925’de yeni kurulan üniversitede Türk Medeniyeti derslerini okutmak üzere Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından atanmıştır. Bu konular etrafında araştırmalar yapmak üzere devlet tarafından Berlin Üniversitesine gönderildi. Geri dönüşünden sonra kendi isteği doğrultusunda felsefe grubunda Türk Tefekkürü Tarihi ve sosyoloji dersleri verdi. 1941’e kadar doçent olarak bu dersleri okuttu. Okuttuğu konunun iki hacımlı cilt halinde ve “Türk Tefekkür Tarihi” adı altında kitabını da yazarak yayınladı.
Bu iki ciltlik eseri ne kadar yazık ki yetmiş yıla yakın bir zaman geçtiği halde ikinci defa basılmadan kalmıştır. Kendi sahasında hâlâ aşılmamış bir araştırma ürünüdür. Von Aster ve Prof. Şerafettin Yaltkaya’nın teklifleri üzerine fakülte kurulu kararı ile felsefe profesörlüğüne yükseltildi. MEB tarafından 1944 yılında felsefe dersi kürsü haline getirilerek başkanlığını ve yönetimini Hilmi Ziya Ülken’e verildi.
Yine bu arada 1948 yılına kadar ek görev olarak Teknik Üniversite’de Sanat Tarihi dersleri verdi. Bu hocalığı sırasında tek ciltten oluşan büyük bir “İslâm Mimarisi” eseri de bu fakültenin yayınları arasında neşredildi. Edebiyat Fakültesi’ndeki derslerinin yoğun olması sebebiyle bu üniversitedeki ek derslerini başka bir arkadaşına devrederek eski fakültesindeki görevine devam etti.
Daha sonraları AÜ İlahiyat Fakültesi’nde Eğitim ve İlim Felsefesi profesörlüğüne ek görev olarak da atanmıştır. 5 Haziran 1974 tarihindeki hastalığına kadar bu görevine devam etmiştir. Bu tarihte kalp ve beyin rahatsızlığından kurtulamayarak İstanbul’da vefat etmiştir.
ESERLERİ:
Yukarıdan beri kısaca verdiğimiz biyografisinden de anlaşıldığı gibi, rahmetli soluk soluğa yaşamış ve bu kadar yoğun hocalık hayatının içinde kendinden sonra da yıllarca yaşayacak olan eserlerini vermekten bıkmamış, usanmamıştır. Türk kültür tarihinin emsalsiz temel kitapları arasında sayılacak olan beş temel eser vardır ki, bunların bazılarının dünya literatüründe de emsali olmadığını büyük âlimler doğrulamaktadır. Rahmetli Nureddin Topçu -ki aynı fakültede doçentlik yapmıştır ve Hilmi Ziya ile sık sık ters düşmüşlerdir- bu fikirdedir. Kendisinden dinlemiştim: “… Eğer bir daha dünyaya gelsem Hilmi Ziya ile çalışmam, amma o dünya çapında büyük bir âlimdir. Onun yazdığı eserler emsalsiz birer büyük fikir ve araştırma eserleridir. Hele Ahlak adlı eserinin Batılı üllkelerde emsali yoktur. Bir âbide eserdir…” demişti. Yine Hilmi Ziya Bey’in yazdığı beş saheserin öbürleri şunlardır:
A) AŞK AHLAKI: Bu güzel eserin bir alt başlığı da “halka rağmen, halk için kitap” adını taşımaktadır. Bu eserinde rahmetli hemen her konudaki çalışmalarda takib edilecek büyük bir iş bağlılığının, aşk derecesinde bağlılığın emsalsiz sentezini vermiştir. Kendisi onlarca eserleri arasında özellikle bu kitabının bütün Türk gençleri tarafından okunmasını isterdi. İlk baskısının 1931’de Muallim Ahmed Halid Kütüphanesi yayınları arasında çıkan ilk baskısından itibaren sadece dört baskısı ancak yapılabilmiştir. Yani en az ilgi gören en önemli eseridir.
B)TÜRK TEFEKKÜRÜ TARİHİ: İki ciltten oluşan ve hocalık yaptığı Galatasaray Lisesi yayınları olarak neşredilen bu eserinde (1932-1933) Türk kültürünün “Kutadgu Bilig” gibi, “Atabetül Hakayik” gibi büyük ve klasik eserlerinin çeşitli açılardan yorumu, araştırılması ve tahlili yer almaktadır. Aradan geçen uzun yıllara rağmen bir yeni baskısı daha yapılamamıştır. Ne kadar yazık ki, Hilmi Ziya Bey de bu eserini bir daha ele alıp geliştirmemiştir. Eser ilk yayınlandığı gibi birkaç özel koleksiyoncumuzun elinde kalmıştır. Eserin bir tıpkı basımının Kültür Bakanlığımız tarafından yapılması çok elzemdir, sanırım.
C)TÜRKİYE’DE ÇAĞDAŞ DÜŞÜNCE TARİHİ: Yine iki büyük ciltten oluşan bu güzel eseri kendi sahasındaki en sağlam klasiklerdendir. 1966’da yayınlanmıştır. Daha sonra üç baskısı yapılmamıştır. Türk düşüncesinin son yüz yılda yetişen en önemli fikir ve sanat adamlarının tahlilini, yorumunu ve eserlerinin niteliklerini ilmin süzgecinden geçirerek yorumlar. Bir kaç kişi dışında eserin çok seçkin kimseleri içine alması ve bu ilim adamlarımızın modern ve bilimsel yöntemlerle değerlendirilmesi emsalsiz bir gözlemin, büyük bir dünya görüşünün ve ilim zihniyetinin çarpıcı örneğini teşkil eder.
D)MİLLET VE TARİH ŞUURU: Bu güzel eserinde rahmetlinin çeşitli süreli yayınlarda ve özellikle İstanbul dergisinde çıkan makaleleri toplanmıştır. Bunlar arasında Türk gençliğinin hemen her zaman zevkle okuyacağı, faydalanacağı ve yolunu aydınlatacağı tahliller, araştırmalar, yorumlar ve değerlendirmeler vardır.
Hele bu eserinde Ziya Gökalp’in yorumunu yapan uzun sahifeler daha sonra hiç bir kitapta görülmemiş bir boyuttadır. Derinliktedir. Türkçülerin ve Türk Ocaklılarının çalışmalarının da geniş bir çapta incelendiği eserinin yine aynı konulardaki başka eserlerde rastlanmayacak kadar vukuflu değerlendirmeler olduğunda şüphe yoktur. Tarihin yorumu ve özellikle bizim için millî tarih şuurunun ne kadar derin bir manası olduğunu insan bu eseri okuyunca daha derinden ve sağlam bir şekilde anlamış oluyor. Bu eserinin de bir üçüncü baskısının yapıldığını sanmıyorum.
E)AHLAK: Yukarıda, yazımızın içinde de belirttiğimiz gibi, bu eser bir dünya klasiği mahiyetindedir. Eserin Edebiyat Fakültesi yayınları arasında çıkmış olan tek baskısı vardır. Daha sonraları rahmetlinin varislerinin başlattıkları külliyat içinde yeni baskısının yapılıp yapılmadığını bilemiyorum. Sanırım basılmamıştır. Bu eserin de yeni ve düzenli bir baskısının yapılması çok elzemdir.
Bu beş büyük eserinin yanında rahmetlinin hemen her eserinde, her araştırmasında derin bir Türk milliyetçiliğinin yattığını, kelimelerinden cümlelerine kadar sinmiş bir millî tarih ve dil şuurunun varlığını hemen sezeriz. Hele onun elliye varan eserleri arasında iki defa basılan Tarihi Maddeciliğe Reddiyesi vardır ki komünizmi ve tarihi maddeciliği ezip geçmiştir.
Çok ağır bir ilmî metodla yazılmış olmasından dolayı gençlerimiz ve günümüz insanı tarafından her ne kadar zor anlaşılan bir eser olsa da Türkiye gibi ilmi araştırmaların ve yorumların çok az olduğu ülkemizde emsalsiz bir görev yapmıştır. Bütün bu eserlerinin dışında rahmetlinin yüzlerce makalesi Yeni Sabah gazetesinde ikinci sahifede yayınladığı makaleleri, Cumhuriyet gazetesindeki yazıları ve diğer süreli yayınlarda, kendisinin dergisi olan “İnsan” mecmuasında neşrettiği birbirinden emsalsiz araştırmaları da derlenip kitaplaşacak değerdedir.