Hızır Reis 

HAKKINDA YAZILANLAR

Büyük Türk denizcisi Hızır Reis
İrfan Öztatura
Türkiye 05 Kasım 2003

Oruç Reis’in şehadeti ile mesuliyeti bir anda omuzlarında bulan Hızır Reis’in “nerde kalmıştık”, “ne yapmalıyım” deme fırsatı bile olmaz. Zira İspanyollar yüz barçalık bir donanma ile gelir Cezayir’e dayanırlar. Yetmez, Tlemsen beyinin uğruları çığlık çığlığa saldırıya kalkarlar.
Küffar komutanı, deryayı adeta gemiyle kaplar ve gelip “kardeşine neler ettiğimi gördün, bari sen canını kurtar” diye haber yollar. Hızır Reis “ne yani” der “benden cennetten kaçmamı mı istiyorsunuz? Varın bildiğiniz gibi yapın.”
Hızır Reis iç kaleye çekilir gibi yapar, karaya çıkan küffara dokunmaz. Ne zaman ki mühimmatın indiğine kani olur, dehşetli bir ateş açar. Yirmibin kafir kırılır, beşbini elinden kaçar. Küffar bu kez limanı gemilerden vurmaya kalkar ama bakın şu Allah’ın işine hava felâket bozar, çoğu alabora olup batar. Denizden kaçanlar gazilerin eline düşer, bir deniz vurur, bir Hızır paralar. Mücahidler Cenab-ı Hakk’a şükr eder, birlikte secdeye varırlar.
Hızır Bey hadise soğumadan Tilis’i feth eder ve silbaştan İspanya sahillerini vurmaya başlar. Deryada yüzen ne varsa Türklerin eline geçer, adamlar limanlarında mahpus kalırlar. Hızır Reis destanlaşır, adı bir anda Barbaraşo’ya çıkar.
O yıl o kadar esir alırlar ki mahkumların sayısı nüfuslarını aşar. Aslında Müslümanlar kölelerine eziyet etmez, birlikte yer, beraber çalışırlar. Zincire vurmaz, canlarını yakmaz, ortalıkta dolanmalarına da ses çıkarmazlar. Ancak Kırando Kaptan adlı eski bir amiral mahkumları ayaklandırmaya kalkar. Hızır Bey rüyasında uyarılır ve onları suç üstü yakalar. İbret-i alem için alayını paralar, kör kuyulara atar. İspanya kralı Kırando’nun cesedi için hesapsız para teklif eder ama Hızır Reis “murdarın ticareti olmaz” der, bahsi kapar.
Hızır Bey esirler için bir mahpushane yaptırır, Endülüs’ten kaçan Müslümanları yanına alır ve silahsız surları 400 topla donatır. Evet, Şimdi deryaya açılma zamanıdır.

Hayreddin ve Nasreddin
Hızır Reis kuru cengaver değil gönül adamıdır. “Başına buyruk bey olacağıma, Osmanlıya er olayım” der ve Hacı Hüseyin ağayı emsalsiz hediyelerle donatıp İstanbul’a yollar. Sultan Selim, onları hoş karşılar, Hızır Lâlâm “Hayreddin ve Nasreddin’dir” buyururlar. İşte o günden sonra Cezayir’de padişah adına hutbe okunur, burçlara Osmanlı bayrağı asar, deryada “üç hilal” dolandırırlar.
Hızır Reis, yöre beylerinden çok bizardır. Kimi destekleyip koltuğa oturtsa ihanetine uğrar. Mesela göreve eliyle getirdiği Kadıoğlu ve Kara Hasan saltanatın tadını alınca bambaşka biri olurlar. Hızır Reis fesatçıları tek tek toplar, bunların nasıl fırıldak olduklarını bilir ama yine de kıyamaz. Cezayir’de süküneti sağlamak üç yılına mal olur, ne zaman ki rüyasında Serveri Kâinat’ın bizzat eşyalarını taşımaya geldiğini görür, hemen o gün derlenip, toparlanır.
Ancak Kadıoğlu büyük bir pişmanlık ile gelip boyun kırar. Hızır Reis ne getirdiği hediyeleri alır ne de yüzüne bakar. “muradın bu muydu” deyip kale anahtarını önüne atar ve çıkar. Yıllardan sonra ilk kez deryanın bağrında yatar. Reis’in yeni üssü Cicel olur.. Cezayirliler yetim kalır, Hızır Babalarını çok ararlar.
O günlerde Berberi ülkesi kıtlık yaşamaktadır. Hızır Reis kısa bir turun ardından 7 gemiyle döner ki tepeleme yağ, bal doludur. Aldığı 700 esir cabasıdır. İşleri rast gider, memlekette tuz bitse önlerine tuz gemisi çıkar. İspanyol kafirinin elinden binlerce Tunusluyu kurtarır, Afrikalı denizcileri aralarına alırlar. Cicel ve Cerbe zenginleşirken Cezayir’de aksaklık, zulüm alır başını gider. Endülüs’ten kaçanlara bile kapı açmaz, utanmadan üzerlerine ateş açarlar. Halk Hızır Reis’in kıymetini çok iyi anlar. Kadıoğlu’nu elleriyle paralar, Karahasan’ı İspanyollara sığınamadan yakalar ve boğarlar. Sıra gelir Tlemsen beyine. Hızır Bey kendi adına hutbe okutup, sikke kestirerek Selim Han’a kafa tutan beyi yakalar. Yerine oğlunu geçirirken “babanın başına gelenleri gördün” der “bak ayağını denk al!”

Cezayir’e huzur gelir
Kuzey Afrika’da öyle günler yaşanır ki kurtla kuzu dost olurlar. Ancak Ada Kalesi (limanın içine sokulmuş sarp bir hisardır) kafir kaynarken huzurları olmaz. Burası küffarın en uç üssü olduğu için içi zahire ve cephane kaynar. İki tüfeği olan İspanyol, birini buraya yollar. Cezayir’de ezan-ı Muhammedi okunsa, minareye ateş açarlar. Değil başını, parmağını gösterene kurşun yağdırırlar. Hızır Bey kaleyi ele geçirir ve tahrip ettikleri ne kadar ev, mescid varsa yine onlara onartır. Başlarına da liderlerini atar. Kafirler kendi komutanlarına “bu kadar yıktıracak ne vardı” diye çıkışırlar.
İspanyol kralı, Ada kalesinin alındığından habersizdir. Burayı güçlendirmek için malzeme yüklü 9 kadırga yollar. Adamlar paşa paşa gelip yem olurlar. Hızır Reis onları sorgular, kralın Barselona’da olduğunu öğrenir. Aydın Reis o havalide yıkmadık şehir girmedik kale bırakmaz. Kral ortaya çıkacak yerde, üstlerine donanma yollar. Aydın Reis hal ehlidir, rüyasında Hızır Beyi görür “üzerinize 15 kadırga geliyor. Ansızın aralarına dal ve kaptan gemisine çat” buyurur. Aydın Reis denileni yapar, üçünü batırır, üçünü yakar ve kalan dokuzunu ele geçirip, peşine takar.
Bu ganimet fukaranın yüzünü güldürür, nice kızcağıza çeyiz düzer, sayısız yetimin düğününü yapar.