Hüseyin Movit

9 Ocak 1940 tarihinde İstanbul’da doğdu. Beyoğlu 29. İlkokulu, Namık Kemal İlkokulu, Fındıklı (İstanbul) Karma Ortaokulu, Beyoğlu Ticaret Lisesi ve İTİA’da iki dönem okudu. Askerliğini yedek subay öğretmen olarak Muş’ta yaptı. Babasının hastalığı sebebiyle eğitimine ara verdi ve 1960 yılında ticaret hayatına atıldı. 1990 yılına kadar ticaretle uğraştı ve aynı yıl emekli oldu. Emekli olduğu 1990 yılında iki arkadaşıyla (Korhan Akderin-Avni Taşar) “Türkçe Gönüllüleri-Dil İzleme Grubu”nu kurdu. Radyo, televizyon, gazete, dergi ve kitaplardaki (ders kitapları dâhil) yanlışları tespit ederek, en az 5 000 kişiye telefon, mektup, faks ve elmek (e-posta) ile ulaştı. Bu güne kadar 2 000’i aşkın dil ve genel kültür konulu makale yazdı. Tespit ettiği 15 000’in üzerinde yanlışı köşesine taşıdı. 15 000’e yakın yanlışı hâlen arşivlemeye çalışmaktadır.

“Okuduğum ve bir daha okumayacağım kitap benim değildir” diyerek, ihtiyacı olanlara kitap vermek başlıca alışkanlıkları içindedir. Yüzlerce radyo ve televizyon programına katıldı. 200’den fazla kitabı yayıma hazırladı ve tashih etti. “Fener-Balat Semtlerinin Rehabilitasyonu Projesi”nde UNESCO tarafından akredite edilen Balat-Fener Güzelleştirme ve Kültür Derneği’nin Kurucu Başkanlığını yaptı (1997-2004)Kanal E’de Türkçe-Türkçe adlı programı İsmet Topaloğlu ile birlikte sundu (1996).
TRT’de Geçici Danışma Kurulu üyeliği yaptı (1998). Türk Dil Kurumu’ndan Onur Belgesi aldı (16.07.1999). Günaydın/Asabi’de “İğneli Fıçı” adlı köşede dil ve genel kültür eleştirileri yaptı (1999-2004).
Ulusal Kanal’da “Konuşamadığımız Türkçe” adlı eleştiri programını
sundu (2002-2004) Radyo Barış’ta “Gözümüzdeki Mertek” adlı eleştiri programını hazırlayıp sundu (2004).
Hâlen Truva Yayınları’nda, Genel Yayın Yönetmenliği, editörlük ve
düzeltmenlik yapmakta ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayını olan
Bizim Gazete’de, 1996’dan bu yana, “Medyanın Dili” köşesinde
eleştiri yazıları yazmaktadır. Ayrıca www.sanatalemi.net sitesinde yazıları yayımlanmaktadır. “Medyanın Dili” köşesinden (http://www.tgc.org.tr/) alıntı yapan siteler : (http://www.televizyongazetesi.com/, http://www.eflatunbebek.com/)

ESERLERİ:
Konuşamadığımız Türkçe ve … (Avcıol Basım Yayın-2005),
Suçlular Aramızda-Medyacının El Kitabı (Avcıol Basım Yayın 2008),
Kim Bunlar, Kim Bunlar?-Medya Okuryazarlığı El Kitabı (Basım aşamasında.),
Radyo ve Televizyon Yayınlarında Türk Dilinin
Kullanımı-Tebliğler (TRT-1998, Tebliğ veren 50 kişiyle birlikte)

SÖYLEŞİ

Hüseyin Movit ile Türkçe Üzerine Mülâkat
Mehmet Nuri Yardım

Günümüzde Türkçe hakkında önemli çalışmalar yapan yazarlar arasında Hüseyin Movit’in adı öne çıkmaktadır. Movit, özellikle Türk basın ve yayın organlarında yapılan vahim hataları tespit etmekte ve bunları sahiplerine bildirmektedir. Medyadaki dil hatalarını yakından takip eden Hüseyin Movit, binlerce kişiye hatasını bildirmekte ve doğrusunu söylemektedir. Bir “gönüllü” olarak Türkçeye sahip çıkan ve bu alanda konuşmalar yapıp yazılar yazan Movit, arzu eden kişi ve kuruluşlara da Türkçeyi öğretmekte, yaygın olarak kullanılagelen dil hatalarına dikkat çekmektedir. Ömrünü Türkçeye adayan yazar, konuyla alakalı ciddî eserler de hazırlayıp milletimizin istifadesine sunmaktadır. Hüseyin Movit’e Suçlular Aramızda isimli eseri ve Türkçeye hizmetlerinden dolayı Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’nin “Dil Ödülü” verildi. Hüseyin Movit ile Türkçe merkezli yaptığımız bu mülakatı okuyucularımıza takdim ediyoruz:

MEHMET NURİ YARDIM: Yüreğinizdeki Türkçe sevgisini ilk yeşerten kişi, İ.Galip Arcan olmuş sanırım. Ondan bir Türkçe ikazı almışsınız. Bu hâtıranızı okuyucularımıza nakleder misiniz? Türkçeyle ilk ilginiz ve dilimize sevginiz ne zaman başladı?

HÜSEYİN MOVİT: 13/14 yaşlarındaydım. Lokantamızın müşterisi ve aynı zamanda babamın samimi arkadaşı olan İstanbul Şehir Tiyatroları yönetmeni ve
aktörü, rahmetli İ.Galip Arcan “yanlış” dediğimi duymuş (13.12.2008’de aynı hataya 416.000 kişi düşmüş); kulağıma yapıştı ve “’Yalnış’ değil
yanlıış, yanlıış!” dedi. Gel de o günden sonra “yanlış” de bakalım…

Bu olay bende dil bilincinin gelişmesini sağladı. O güne kadar etrafta “yumurta”ya “yımırta”, “güreş”e “güneş”, “reçel”e “leçel”,
”kibrit”e “kibrit”, “Alpulu”ya “Allı pullu”, “kirpik”e “kiprik”, “modern”e “moderin”, “lüks”e “lüküs”, “fötr”e “fötür”, “iğne”ye “inne”, “pamuk”a “pambık” diyenlere rastladıkça bende bir merak uyanmaya başladı. Hemen araştırmalar yaparak, yanlış kelime kullanan kişileri uyarmaya başladım.

Lisede Millî Savunma dersine gelen hocamıza (binbaşı), “Bittabi, bahusus, seciyeli/seciyesiz, derakap, binnetice” kelimelerinin Türkçeleri yok mu? Onları kullanabilir misiniz?” dediğim için ilk karnede sıfır aldım.

Beyoğlu Ticaret Lisesi’nde meslek dersleri olarak, “Borçlar
Kanunu” ve “Türk Ticaret Kanunu”nu okuduk. Ağır bir dille yazılı olan
bu kanunları bilmeyen mezun olamıyordu. O dersler sayesinde Osmanlı
Türkçesini hatmetmiş olduk.

YARDIM: Farklı bir mesleğiniz var. Ama kamuoyunda “dil uzmanı” ve “Türkçe hocası” olarak tanınıyorsunuz. Bu çalışmalara ne zaman başladınız? Kendinizi bu konuda nasıl yetiştirdiniz, lütfen anlatır mısınız?

MOVİT: Ben ana diline âşık, amatör bir Türkçe gönüllüsüyüm, eleştirmenlik ve düzeltmenlik yapıyorum. “Dil uzmanı” ve “Türkçe hocası” olduğum konusunda bir iddiam yok ama kartvizitimde, “Türkiye’nin en dikkatli
eleştirmeni” yazıyor bu konuda iddialıyım.

Şimdi sorunuza cevap vereyim : Efendim, kurucu başkanı olduğum, Türkçe Gönüllüleri-Dil İzleme Grubu’nun ve arkadaşlarımın özelliklerinin başında ayrıntıya düşkünlüğümüz geliyor.

Bu konuda söylenilmiş, “Mükemmel, ayrıntıların bileşkesidir, o ayrıntılardan biri, yalnızca biri çekilip çıkarılırsa mükemmel artık ‘mükemmellik’ niteliğini yitirir.” şeklinde bir de sözümüz bulunduğu hususlarını, sanıyorum ki artık, bilmeyen neredeyse kalmadı.

Aidiyetimiz altındaki bahsini geçirdiğimiz özelliklerimizden biri de eleştirilerimizin yalnızca, “Tenkit meydana getirelim de ne olursa
olsun.” amacını taşımaması; doğruyu söylemeleri hâlinde, ideolojilerine ters düştüklerimizin dahi tarafımızdan savunulmasıdır.

Türkiye’de medya (Ne yazık ki gitti o güzelim “Basın-Yayın”), Yasama, Yürütme ve Yargı’dan sonra, dördüncü kuvvet olarak kabul
edilir. Günümüzün dünyasında medya silahtan öte bir güçtür… Özellikle ülkemizde…

Milletin vekillerini istifa noktasına getirir, bakanları hatta hükûmetleri dahi düşürür. Seçim kazandırır, seçim kaybettirir.
Özetleyecek olursak medya, âdeta bir “atom bombası”dır…
Bu “medya” yanlış yapacak da biz susacağız! İşte bunu bizden kimse beklemesin…

Türkiye’de bir imlâ (Yoksa “yazım” mı?) sorunu var. Piyasada 100’ün üzerinde İmlâ/Yazım Kılavuzu var, her biri diğerinden farklı.
Hâl böyle olunca kelimelerin yazılış şekilleri de farklı oluyor. Aynı kurumun, değişik tarihlerde yayımladığı kılavuzlar arasında bile
tutarsızlıklar var.

Bugün “sütyen” dediğine yarın “sutyen”; bugün “mokasen” dediğine yarın “makasen”; bugün “kaparo” dediğine yarın “kapora”, bugün “beysbol” dediğine yarın “beyzbol”, bugün “saksofon” dediğine yarın “saksafon” diyenleri mi ararsın? Ne ararsan var…

Adam Yazım Kılavuzu, Afyon’un “İscehisar” ilçesini yıllardır “İncehisar” yapmış (24. baskıda aynı hata devam ediyor!!!), başta
İscehisarlılar dâhil kimseden çıt çıkmıyor.

Dil eleştirmenliği yapan kişi “Top taca çıktı” diyor yazısında, “Top taça çıktı.” demesi gerekirken. TRT Haber Merkezi, “kaçak”, “mülteci” ve “göçmen” arasındaki farkı bilmiyor. “Kaçak mülteci” ve “kaçak göçmen” uydurmalarını kullanıyor. TRT, “ısı” ile “sıcaklık” arasındaki farkı da bilmiyor! Uzun uğraşmalar sonunda, TRT Haber Merkezi’ne, “depremin şiddeti” ile “depremin büyüklüğü” arasındaki farkla, “il” ile “şehir” ve “ile” ile “ila” arasındaki
farkı öğretebildik. Şimdi sıra geldi “uşak” ile “uşşak” arasındaki
farkı ve diğerlerini öğretmeye … Aynı kurum uzun süre “yan hakem”
demeye devam etti, “yardımcı hakem” demek varken! “Hakem” yerine “orta
hakem” deme alışkanlıklarını da bir bırakabilseler, ah bir
bırakabilseler…

Bu arada başkasına ait yazılarla, yabancı dillerden tercüme edilen
eserleri “kes yapıştır” sistemiyle yürütenleri de unutmayalım. Bazı
kelimeleri eş anlamlıları ile değiştirerek, bazen de bölümlerin
yerlerini değiştirerek yakalanmayacaklarını sanan gafiller var.
Bunların bir kısmını, “Suçlular Aramızda” adlı kitabımda faş ettim.
Diğerlerini de yakında çıkacak olan “Kim Bunlar Kim Bunlar Bunlar?” adlı kitabımda faş edeceğim. Bu “faş etmek” de nereden çıktı emeyin; “duyurmak” veya “ortaya dökmek” da denilebilir ama anlamının (Yoksa “manasının” mı?) bilinmesinde yarar var….

Çapa Tıp Fakültesi-Psikiyatri Ana Bilim Dalı’nın eski Başkanı Sayın Prof. Dr. Özcan Köknel, 1998 yılında, lise mezunu bir gencin sekiz yüz
kelimeyle konuştuğunu tespit etmişti. İngiltere’deki lise mezunu öğrenci, kırk bin kelimeyle yazan Şekspir’i okuyor ve anlıyorsa, bu
işte bir sorun (Yoksa “mesele” mi?) var demektir!

Hâl böyle olunca gençlerimizin beyin kapasitesi, o sekiz yüz kelime ile sınırlanmıyor mu? Ben “dile dolama, dilden düşürmeme” yerine “virdizeban”, “uluslararası” yerine “arsıulusal”, “aralık” yerine “kânunuevvel”, “ocak” yerine “kânunusani”, “coşkunluk” yerine “cuşuhuruş”, “kan dolaşımı” yerine “deveran-ı dem”, “güzel yazı sanatı” yerine “hüsn-ü hat”, “iletki” yerine “minkale”, “üçgen” yerine “müselles”, “artık yıl” yerine “sene-i kebise”, “ailece” yerine “maaile”, “seve seve” yerine “maalmemnuniye”, “damıtılmış su” yerine “ma-yı mukattar”, “altın suyu” yerine “ma-yı zerrin”, “yıllık” yerine “senevi”, “altıncı duyu, önsezi” yerine “hiss-i kablel vuku” (kimilerine göre “hiss-i kalben vuku”) denilsin demiyorum; ama bilinmesinde yarar vardır. Dil, zaten belirli bir süre içinde gereğini yapıyor.

Dil gereğini yapmış yapmasına da Arapçadan gelen “verem”i atıp, Fransızcadan “tüberküloz”u buyur etmiş. Arapçadan gelen “teşrih”i
atarak, Fransızcadan “iskelet”i aldığı gibi; yine Arapçadan gelen “kâtib-i adil”i uçurarak Fransızcadan “noter”i almış… Ne diyelim, “Dil neyi kabul ederse…” diyelim mi?

Şimdi, “aylardan kasım” derken “kasım”ın iki hecesini de kısa olarak seslendiriyoruz. İş, bir erkek adı olan “Kasım”a gelince, “Kaasım Gülek”, “General Kasım” diyoruz; “ka” hecesini (Yoksa “seslemini” mi? Yok, “Üç Hececiler”e haksızlık etmeyelim…) dil kendiliğinden uzatmış.

Medyadaki dil yanlışları ile uğraşmaya başlayalı neredeyse 15 yıl olmuş. Boşa kürek çektiğimi biliyorum ama önümüzde “topal karınca”
örneği varken, “neme lazım” diyemem… Hatalarını bildirdiğim kişiler bana çok kızıyorlar, ne yapayım yani onlar kızacak diye “üç maymun”u
mu oynayalım.

Tam emekliliğin tadını çıkarıp, torunlarımla öpüşüp koklaşmak varken, vaktimin büyük bir kısmını bu işlere ayırıyorum. Bu da büyük
bir zevk veriyor bana. Yine de torunlarıma gereken vakti ayırmaya çalışıyorum, istirahatimden feragat ederek…

Her yıl merak edilen bir konu var: “Rumelihisarı Konserleri” mi, “Rumeli Hisarı Konserleri” mi? Doğrusu tabii ki “Rumeli Hisarı Konserleri”… Semtten bahsediyorsanız “Rumelihisarı”, hisardan
bahsediyorsanız “Rumeli Hisarı”…

Ertuğrul Özkök, Nur Batur’a sahip çıkarak, “kameriye”ye “kamelya”
da denilebileceğini savunuyor. Yanlışa imza atanları sıralıyor bir bir. Haydi bakalım, hep beraber, “Kamelyalı Kadın”a da “Kameriyeli
Kadın” demeye alışalım (!)… Sayın Özkök’ün “bir deniz memelisi olan “yunus”u balık yaptığı yetmiyormuş gibi…

Bu arada konuşma ve telaffuz özürlü bazı kişilerin de diksiyon hocalığına soyunduğunu görüyoruz. Bu kişileri de yıllardır uyarmamıza rağmen, hatalarına devam ettiklerini üzüntüyle seyrediyoruz.
İçlerinde, hâlâ “Ankara” demek varken “Aankara” diyenleri var… “Gaziantebi demeyiniz, Gaziantepi deyiniz.” diyen uyurgezerler var…
Haber okurken, tekleyenleri mi ararsınız, nefes kontrolü yapamayıp yutkunanları mı ararsınız; nefesi yetmeyince “atladı” yerine “atlad”, “demişti” yerine “demişt” diyenleri mi ararsınız; kelimelerin sonundaki “r” harfini yutarak, “geliyo”, “gidiyo”, “yapıyo” diyenleri mi ararsınız; “kakofoni”nin (Kimilerine göre “kakafoni”…) ne olduğunu bilmeyenleri mi ararsınız; bağlaç “ki” ile aidiyet (Yoksa “iyelik” mi?) eki “-ki” arasındaki farkı bilmeyenleri mi ararsınız; yine bağlaç “da-de” ile kalma durumu eki “-da/-de”nin ne şekilde yazılacağını bilmeyenleri mi ararsınız… Hepsi mevcut hem de mebzul (bol, çok) miktarda…

Zaman, Sabah, Milliyet, Yeni Şafak, Akşam, CNN-Türk (Yoksa “TURK” mu?) ve ntvmsnbc, Rumen ile Romen arasındaki farkı bilmeyecek; yine
Hürriyet ve Milliyet, “komplo teorisi” ni “komple teorisi”
yapacak… (Kulakları çınlasın eski Rize milletvekili Şevki Yılmaz’ın, ne
de güzel “Bana komple yaptılar.” aşağı, “Bana komple yaptılar.” yukarı
diyerek dolanıp dururdu etrafta…)

Milliyet, Hürriyet, Sabah ve CNN-Türk, başkenti Quito olan Ekvador’u Ekvator yapacak… Bu arada aklımıza gelmişken, kulakları çınlasın Sayın Hıncal Uluç, uyarılarımıza itiraz ederek
(Sabah) uzun bir süre “Hayır doğrusu ‘Ekvator’dur” dedikten ve bize bir güzel çattıktan sonra, üçüncü olduğumuz Dünya Kupası’yla ilgili bir yayında (NTV), “Bu akşam Ekvator’un maçı var” diyen Haşmet
Babaoğlu’na, “Orası ‘Ekvator’ değil ‘Ekvador’dur” diyecek…

Milliyet, Hürriyet, Yeni Şafak, Yeni Asya, Haber 7 ve TRT, güzelim “şeb-i arus”u (Düğün Gecesi), “şeb-i aruz” yapacak…

Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük’te (2005 baskısı) “kilometre”nin anlamını, “Bin kilometrelik uzunluk ölçüsü.” şeklinde belirtecek…
… Biz de susacağız, “yok öööle”… (!)

YARDIM: Bu çerçevede “Türkçe Gönüllüleri-Dil İzleme Grubu”nu oluşturdunuz. Bu faaliyetin tarihçesinden bahseder misiniz? “Türkçe Gönüllüleri-Dil İzleme Grubu” ne zaman kuruldu, kurucuları kimlerdi, amacı neydi, bugüne kadar hangi aktiviteleri gerçekleştirdi?

MOVİT: “Türkçe Gönüllüleri-Dil İzleme Grubu”nu Korhan Akderin ve rahmetli arkadaşım Avni Taşar ile birlikte 1993’te oluşturduk. Şu anda 1.000’e yakın gönüllümüz var. Yurdun dört bir tarafından iletiler alıyoruz. Şikâyetlerin çoğu televizyon yayınlarından, hele de dizilerden… Geçen bu süre içinde 200’den fazla televizyon, 200’den fazla radyo yayınına katıldım, çoğunu ben hazırlayıp sundum. Dil ve genel kültür konusundaki eleştiri makalelerim 2.000’i aştı. Tamı tamına 15.000 kişiyi eleştirdim.

Bugüne kadar 5.000 kişiye telefon, faks, mektup ve elmek (e-posta) ile ulaştık. Yanlışın tekrarlanmaması için çağrıda bulunduk. Amacımız, bilinen yanlışların tekrarlanmaması ve toplumun doğru bilgilerle bilgilendirilmesidir.

Gözcü gazetesinin Asabi ekinde beş yıla yakın eleştiri köşesi yazdım. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nın günlük yayın organı Bizim
Gazete’de 10 yılı aşkın bir süredir “Medyanın Dili” köşesini hazırlamaktayım.

YARDIM: Basın ve yayın organlarında yapılan vahim hataları bulup ortaya çıkarmakla tanınıyorsunuz. Neredeyse sizin fırçanızı yemeyen gazeteci yazar yok gibi… En çok hangi hatalar tekrarlanıyor?

MOVİT: Grup üyelerimizi en çok üzen olayların başında, bilinen yanlışların tekrar edilmesidir. Bunların başlıcaları birbirine karıştırılan kelimelerdir. İşte örnekler:

Aynı-ayni, anlaşma-antlaşma, âşık-maşuk, ayrıcalık-farklılık, âşık-aşık, atlet-atlet fanilası, avare-avara (avare kasnak!!!), amatör-armatör, aktör-aktris, astragan-Astrahan, bilhassa-bilakis,
bilemek-bilenmek, bekar-bekâr, bugün-bu gün, buzul-buzdağı, balyoz-balyos, birebir-bire bir, boran-bora, bordo-borda, başucu-baş ucu, böğür-bağır (Kırat’ın bağrına “evet”i basacaksın!!!), boğa-boa, cefakâr-cefakeş, cürüm-cirim, çıkarma-çıkartma, çözmek-çözümlemek, delalet-dalalet, dolayısıyla-vecibesiyle, direk-direkt,
doyumsuz-doyulmaz, darı-mısır, dansör-dansöz, eşgal-eşkâl, etkin-etken, etkin-edilgen, folklor-halk oyunları, filaman-Flaman, grup-gurup,
güven-güvenç, hasep-hesap, halef-selef, isale-izale, ikiyüzlü-iki yüzlü, irtica-iltica, ilahi-ilahî, ihsan-insan, istinaf-istinat, intiba-intibah, karşı-karşın, kaçak-mülteci, kaçak-göçmen, küpeşte-güverte, kozmik-kozmetik, kişmiş-kişniş, kıyam-kıyım, lombar-lomboz, laik-layık, mahiyet-maiyet, mahzar-mazhar, masör-masöz,
mahzun-mahsun, mahkûm-sanık, mahsur-mahzur, mahfaza-muhafaza, matine-suare, muhabere-muharebe, muhasip-musahip, muhasebe-musahabe, mürteci-mülteci, meşrutiyet-meşruiyet, maruz-mazur,
masumiyet-masuniyet, mülteci-göçmen, madalya-madalyon, manto-palto, mürtet-mürteci, mahkeme-muhakeme, mahiyet-maiyet, merhun-merhum,
mevhum-merhum, meteor-meteorit, metroloji-meteoroloji, nahif-naif, nakkaş-hattat, nevruz-nevroz, nitelik-nicelik, nüfus-nüfuz,
özdeşleşmek-özleşmek, öksüz-yetim, öğretim-öğrenim, ortodoks-Ortodoks, otel-motel, otomobil-taksi, ölçü-ölçüt, öncel-öncül, öneri-önerme,
özel-özgü, özgür-bağımsız, öznel-nesnel, ölümcül-öldürücü, parka-parke, porte-portre, paten-patent, Patnos-Patmos, pırıltı-parıltı, rakip-râkip, Romen-Rumen, seri-serî, sitil-stil, sanat-zanaat, sanayi-sınai, sanık-suçlu, savunmak-iddia etmek,
sonuç-son, soru-sorgu, söylence-söylem, suç-kabahat, sükût-sukut, süre-süreç, şantör-şantöz, şok-şoke, teskere-tezkere, tahayyül-hayal,
tasarı-tasarım, teamül-temayül, teori-hipotez, tevsi-tevzi, tüm-bütün, türbin-tribün, tasfiye-tavsiye, taktir-takdir, tabi-tabii,
tahrifat-tahribat, tanıtmak-tanıştırmak, tefriş-teşrif, tehdit-tahdit, tellal-tellak, tellak-natır, tahsis-tashih, temrin-temren,
umarsız-umursamaz, uluslararası-uluslar arası, umursamaz-umarsız, uğraş-uğraşı, vareste-vabeste, vaka-vakıa, vazetmek-vaaz etmek,
vamp-vampir, veya-ya da, yad-yâd, yakinen-yakından, yaklaşık-yakın, yaşam yaşantı, yayın-yayım, yetke-yetki, yönetmelik-yönetmenlik,
-zade- -zede.

Bir de gereksiz anlamla ilgili (semantik) tekrarlamalar yapılarak, “ticari taksi” (ticari olmayanı varmış gibi), “kapalı spor salonu” (açık spor salonu varmış gibi), “kadın müdire”, “ilk tanışmak”, “sıfırın altında eksi”, “taşıt aracı”, “jüri heyeti”, “davranış biçimi” deniliyor ki hiç affedilemez…

YARDIM: Hataları bildirdiğinizde insanların size teşekkür etmesi ve aynı hataları tekrarlamaması gerekiyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz,
nasıl bir tavırla karşılaşıyorsunuz?

MOVİT: Üzülerek belirteyim ki medya mensupları eleştirilmekten hoşlanmıyor. Oysa yanlışı görüp de uyarı görevini yapmayan kişi hataya ortak olmuştur. Herkes hata yapabilir. Erdem hatayı tekrarlamamaktır. Bu arada uyarılarımıza teşekkür eden kişi de az değil.

YARDIM: Yazılarını düzenli okuduğunuz hâlde hata bulamadığınız veya konuşmalarını radyo ve televizyonlarda takip ettiğiniz hâlde
yanlışlarına tesadüf etmediğiniz “örnek” diyebileceğiniz isimleri açıklar mısınız? Gençler hangi yazarları, sunucuları, spikerleri
kendisine örnek alsın.

MOVİT: Yazılarını beğendiğim kişilerin başında Şiar Yalçın ustamız geliyor, Hakkı Devrim, Nail Güreli, Oktay Ekşi de beğendiğim diğer
yazarlar. Kimse hatasız yazamaz. Buna ben de dâhilim. O nedenle Suçlular Aramızda adlı kitabımın arkasına, “Sürç-ü lisan ettik ise
affolmaya” yazdım. Eleştirdiğim kişilerden gelecek cevapları “http://www.ignelifici.com/” adlı sitemde yayımlayacağım. Herkese cevap hakkı
tanıyorum. Yanlış eleştirdiğim kişiler varsa (olması doğaldır) onlardan özür dileyeceğim. TRT başspikeri Şener Mete, Ayşenur Yazıcı ve Saynur Tezel Türkçelerini beğendiğim kişiler.

YARDIM: Türkiye’de bir imlâ problemi var. Onlarca imlâ kılavuzu var, ama her biri diğerinden farklı. Dolayısıyla kelimelerin yazılış şekilleri
de farklı oluyor. Hatta bazı kurumların değişik tarihlerde yayımladıkları imlâ kılavuzları bile aynı değil. Bazı kelimelerin yazılışlarında çelişkiler dikkat çekiyor. Türkiye’de güzel
Türkçemizin imlâ kılavuzu ne zaman sağlıklı, sağlam ve esaslı bir şekilde yazılacak. Mevcut imlâ kılavuzları arasında sizin tavsiye
edeceğiniz hangisidir?

MOVİT: Üzülerek belirteyim ki yıllardır süren imlâ (yazım) sorunuyla kimse ilgilenmiyor. Türk Dil Kurumu, Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Edebiyat Fakülteleri başta olmak üzere herkese görev düşmektedir. Bir “Dil Akademisi”nin kurulması gerekmektedir. Dil
Akademisinin önemini belirten bir alıntı yapalım:

“Dilde arıcılık düşüncesindekilerin kültür kelimelerine saldırmasına rağmen, gelişen teknolojinin bir neticesi olarak dile giren yabancı kelimelere gecikmiş olarak karşılık bulmaya kalkışmasını bir samimiyetsizlik olarak görür. Karşılık bulmaya çalıştıkları kelimeler
‘otobüs’ kelimesinde olduğu gibi köylere kadar ulaşmıştır, öyle veya böyle binlerce yazıya girmiştir. Bu tür teknolojinin getirdiği
kelimelere hemen karşılık bulunması gerektiğini belirten Tarık Buğra, bu hususta Fransa Dil Akademisi’nin bir faaliyetine dikkatleri çeker:

‘Amerika ilk atom denemesini yaptığı zaman, haberi alan Fransız Dil Akademisi, vaktin gece olmasına rağmen toplandı ve bu hâdisenin getireceği ve getirdiği terimlerin Fransızca karşılıklarını bulmak, bu işi de onlar halka intikal etmeden yapmak kararı aldı.’ Tarık Buğra yabancı kelimelerin alışkanlık hâline gelmeden Türkçe karşılıklarının bulunmasını ister. Dilin korunması ve kendi gücüyle gelişmesi için bu
önemlidir.” (A. Osman Dönmez, Sızıntı, Ağustos-2005)

Faks makinesi ülkemize geleli neredeyse 30 yıl oldu, “faks” (kimilerine göre “fakıs”), “fakslamak” (kimilerine göre “fakıslamak”) kelimeleri dilimize yerleşti. Şimdi “Faks demeyin, belgegeçer veya belgeç deyin; fakslamak demeyin, belgegeçerlemek veya belgeçlemek deyin” derseniz buna kim uyar?

“Ahmet yazıları belgegeçerledin mi?” derseniz, Ahmet size nasıl cevap verir acaba? “Belgegeçerledim ama karşı tarafın belgegeçeri hep meşgul” derse bu kulak tırmalamaz mı? İşte “Fransız Dil Akademi”sinin
çalışmaları, işte bizim Türk Dil Kurumu’nun davranışı.

YARDIM: Biliyorsunuz 2005 yılında Kubbealtı Lugatı yayımlandı ve büyük bir ilgi ve takdir ile karşılandı. Sonra Türk Dil Kurumu da sözlüğünü
yeniden yayımladı ve geniş bir kampanya ile yayıldı. Şimdi de Ötüken Neşriyat bir sözlük hazırladı. Duyduğumuza göre başka kurum ve
kuruluşlar ile kişilerin hazırladıkları sözlükler de yolda. Son yıllarda Türkçeye bir ilgi mi var? Sözlüklere büyük rağbet gösterilmesi sizce de sevindirici bir gelişme değil mi? Mevcut
sözlükleri değerlendirmenizi istesek neler söylemek istersiniz?

MOVİT: Kubbealtı Lugatı sık sık başvurduğum bir kaynak, tek tük eksikliklerine rağmen pek beğeniyorum. “İhlas”ın birinci anlamı (elif,
hı, lamelif, sad) var; ikinci anlamı olan, ” 1) Kazık atma, müşteriyi aldatma. 2) İflas etme (elif, ha, lamelif, sin) yok.

Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı Türkçe Sözlük (2005) pek beklediğim gibi olmadı. Daha önceki sözlüklerde olan “Danıştay”, “Sayıştay” ve “Yargıtay” Türkçe Sözlük’te yok, “Rumen” kelimesi Türkçe Sözlük’te (2005) var Güncel Türkçe Sözlük’te yok.(10.12.2008) Türkçe Sözlük’teki bazı yanlışlar :

1- “İri”nin karşıtı, “ince” olarak belirtilmiş. “İnce”, “kalın”ın karşıtıdır.
2- “Elmasiye”nin anlamı, “Dondurulmuş meyve suyundan yapılan bir tür “pelte” olarak belirtilmiş. Elmasiye, ısıtılmış meyve suyunun,
eritilmiş jelatinle karıştırılıp, içine çeşitli meyve parçaları konularak hazırlanmış jölemsi bir tatlı çeşididir.
3- “Erik kompostosu” karşılığı olarak “erik hoşafı” verilmiş. “Komposto” taze meyveden ve bol şekerli, “hoşaf” ise kuru meyvelerden,
az şekerli olarak hazırlanır.
4- “Rodeo”nun anlamı, “Bir binicinin yabani at veya öküz üzerinde durabilmesine dayanan Amerikan oyunu” olarak belirtilmiş. Zavallı öküzün üzerine, değil bir kişi, bir manga asker binse kılını bile
kıpırdatmaz. Rodeo oyunundaki “boğa”, Türkçe Sözlük’te “öküz” oluvermiş. İşin ilginç yönü aynı hataya Mikrobeta Türkçe Sözlük, Halıcı Türkçe Sözlük ve Dil Derneği Türkçe Sözlük de ortak
olmuşlar.
5- “Koç”un anlamı, “damızlık erkek koyun” olarak belirtilmiş. Sorumuz: “Damızlık olmayan erkek koyuna ne ad verilir?”
6- “Boğa”nın anlamı, “damızlık erkek sığır” olarak belirtilmiş.
Sorumuz: “Damızlık olmayan erkek sığıra ne ad verilir?”
7- “Uçan daire”nin anlamı, “Ne olduğu, nereden geldiği bilinmeyen, başka gezegenlerden uçup gelerek dünyamızda görüldüğü sanılan, yassı
yuvarlak biçimde uçan araç” olarak belirtilmiş. Sorumuz: “Yassı yuvarlak biçimde uçmak nasıl oluyor.
8- “Telve”nin anlamı, “Fincanın dibine çöken kahve tortusu” olarak belirtilmiş. Pekmezin telvesi nerede?
9- “Krank” maddesindeki hata (2003’ten beri uyarmamıza rağmen) aynen
duruyor. Açıklamada yanlışlıkla “biyel” yerine “bilye” yazılmış; Güncel Türkçe Sözlük’te hata hâlâ düzeltilmedi.

Ötüken Türkçe Sözlük de geniş bir içerikle yayımlandı. 246.000 kelimeden oluşan sözlüğü hazırlayan Emekli edebiyat öğretmeni Yaşar
Çağbayır’ı candan kutluyorum. Tek başına böyle bir çalışmayı, yüzünün akıyla tamamlaması, her türlü övgüye değer.

Sözlüklere rağbet gösterilmesi çok sevindirici bir olaydır. Dile sahip çıkmak için onu kurallarıyla uygulamak gerekir.

YARDIM: Bugüne kadar dil hakkında yüzlerce makale yazdınız. Bunların bir kısmı Konuşamadığımız Türkçe ve… ve Suçlular Aramızda/Medyacının
El Kitabı adını taşıyan iki kitapta toplandı. Başka kitaplar da var mı yolda?

MOVİT: Ocak ayı içinde yayımlamayı düşündüğüm “Kim Bunlar, Kim bunlar?” adlı bir eleştiri kitabımın bütün çalışmaları bitti, son düzeltmeleri yapıyorum. Onu takiben “Ah TRT, vah TRT/Ham Hum Şaralop” adlı kitabım çıkacak, tabii kısmet olursa…

YARDIM: Son zamanlarda Türkçeyi Doğru ve Güzel Konuşma kursları arttı. Demek ki insanlarımız Türkçeyi tam anlamıyla konuşamadığını biliyor ki, bu kurslara teveccüh gösteriyor. Ancak bu kursların sayısı belli ve devam edenler belki de yüzlerle, en fazla binlerle ifade edilebilir. Bu meselenin kökten çözümü için “diksiyon”un okullara ders olarak konulması gerekir mi?

MOVİT: Bu konuda Rahmetli Burhan Felek ne demiş, önce ona bakalım: “Müfredat programlarında kıraat yani diksiyon dersi yok.” Aradan yıllar geçmiş, hiçbir gelişme yok! Çocuklarımızı test sistemiyle
yetiştirirsek, sonuçlarına da katlanırız.

Önce öğretmenlerimizi çok iyi bir şekilde eğiteceğiz, Öğretmenliğe başlayacaklara bütün kaynak kitaplar bedava olarak üzerlerine
zimmetlenecek, eğitimle ilgili diğer yayınlar da ücretsiz ve düzenli olarak adreslerine gönderilecek ve takibi yapılacak. Cumartesi günleri öğretmenler özel eğitime tabi tutulacak, katıldıkları süreler üst derecelerden ücretlendirilecek ve yapılacak imtihan sonunda liyakata göre maaş bağlanacak.
İş yalnızca diksiyonla kalmayacak, dil bilgisinin bütün esasları öğretilecek ve genel kültür seviyeleri en üst seviyelere çıkartılacak. ancak bundan sonra kaliteli eğitim ve öğretim yapılabilir.
Müfredat konusu da esaslı bir şekilde çağın şartlarına göre yeniden düzenlenmelidir.

YARDIM: Türkçemizin son yıllarda karşılaştığı en mühim problemler size göre nelerdir ve bu meselelerin çözümü için neler yapılmalıdır?

MOVİT: Türkçemizle ilgili sorunlar saymakla bitecek gibi değil. Google’da “Türkçe” yazıp tıkladığınızda 253 milyon sitenin adresi çıkıyor: bu da Türkçeye ilginin ne kadar çok olduğuna işarettir. Çözüm eğitim sistemimizdedir. Bu konuda Prof. Dr. Mehmet Kanar’ın görüşlerini birlikte okuyalım: “Birkaç yüzyıl önceki Türkçe şöyle
dursun, Cumhuriyet dönemi dilini bile anlamakta güçlük çekiyorsak, bu, bizim cahilliğimizden kaynaklanır ve eğitim sistemimizin bir yerlerde
aksadığını gösterir.” (Örnekleriyle Etimolojik Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Derin Yayınları, İstanbul-2003)

Sanatalemi.net,
05.01.2009