Hz. Osman Biyografisi
İslam Devleti’nin Hz Ömer‘den sonraki Başkanı ve 3. Halifesi.
Hz. Osman, 580 yılında Suudi Arabistan, Taif’de doğdu. Kureyş’in zengin Ümeyye oğulları ailesindendir. Babasının adı Affan’dır.
Hz. Osman’ın feraset sahibi bir teyzesi vardı, kendisine “Sen bir peygamber kızıyla evleneceksin, ona vahiy gelmeye başladı” dediğinde boş konuşmayan teyzesinin anlattıklarını arkadaşı olan Hz. Ebu Bekir’e anlattı. Hz. Ebu Bekir “Teyzen doğru söylemiş, Yâ Osman, sen akıllı adamsın, ben kendisinin peygamber olduğuna inandım, îmân ettim. Gel seni de huzuruna götüreyim, sen de îmân et” deyip beraberce Hz Muhammed’in huzuruna vardılar. Hz Muhammed Hz. Osman’a;
-Yâ Osman, Hak teâlâ seni Cennete misâfirliğe davet eder. Sen de bu daveti kabûl et! Ben bütün insanlara hidâyet rehberi olarak gönderildim. Hz Muhammed’in yaptığı bu davet üzerine, büyük bir şevkle kelime-i şehâdet getirip, Müslüman olmuştur.
Hz. Osman, ilk müslüman olanların beşincisidir. Müslüman olduğu sırada 34 yaşlarındaymış.
Hz. Osman başarılı bir tüccar, giyimi kuşamı seven bir gençti. İlk Müslümanlar’ın genellikle önemsiz kimseler olması yanında, Hz. Osman gibi her yönüyle önemli bir kişinin Müslüman olması büyük yankı ve tepki uyandırdı. Ailesinden, teyzesi ve üvey kız kardeşinden başka kimse müslüman oluşunu desteklememiştir.
Hz Muhammed gelen vahiy üzerine kızı Rukiye’yi Hz. Osman’a nikâhladı. Rukiyye, Bedir savaşından sonra vefât edince (Hz.Muhammed kızının cenazesine yetişememiştir), Hz Muhammed diğer kızı Ümmü Gülsüm’ü de Hz. Osman’a nikâhladı. Bu bakımdan ona, Peygamberimiz’in iki kızıyla evlenme nimetine kavuşmuş olduğu için, iki nûr sahibi manâsına “Zinnûreyn” denilmiştir.
Hz. Osman, Hazreti Rukiyye hasta olduğu için katılamadığı Bedir savaşı hariç tüm savaşlara katılmıştır.
622 yılında Habeşistan’a göç etmiş, tüm varlığını orada bırakıp Mekke’ye geri gelmiş daha sonrada Medine’ye hicret etmiştir.
Medine’de Ebu Talha’nın yanında kalan Hz. Osman, Ensardan hiç yardım kabul etmemiştir, kısa sürede kendi evini alan Osman tüccarlıktaki maharetini göstermiş, daha önce çiftçilik yapan Medine’lilere tüccarlığı öğretmiş, musevilerin elinde olan ticaret müslümanların eline geçmiştir.
Hz Muhammed’in vefatından sonra halife seçilen Hz. Ebu Bekir’e bey’at etmiştir. Ridde Savaşları sırasında Hazreti Ebu Bekir’in danışmanı olarak görev yapmış ve Medine’de kalmıştır. Daha sonra Hz. Ebu Bekir’in Hz Ömer’i bir sonraki halife olarak tayin eden belgesini kaleme alan da Hz. Osman’dır. Hz Ömer’in hilafeti sırasında Ömer’de danışmanlık yapmış ve Medine’de kalmıştır.
Kendisinden önce halife olan Hz Ömer, 3 Kasım 644 tarihinde Medine’de bir suikast sonucu öldürülünce 644 yılında halife olan Hz.Osman 12 yıl gibi uzun bir zaman halifelik yaptı. Hazreti Osman halife olunca, kendisiyle birlikte halife olabileceği düşünülen Hazreti Ali de kendisine bey’at etmiştir. Dört Büyük Halife’den en uzun süre halifelik yapan Hazreti Osman’dır.
Hz. Osman’ın hilafetinin ilk altı yılı fetihlerle geçti. Bu zaman içinde Afrika’nın mühim bir kısmı fethedildi. İspanya’ya ilk Müslüman akınları başlatıldı. Kıbrıs fethedildi. Ayrıca Hz. Ömer’in vefatını fırsat bilerek isyan eden Ermenistan ahalisi itaat altına alındı, Taberistan fethedildi. Bu yılın en mühim bir hadisesi, İslam donanmasıyla Bizans donanmasının Akdeniz’de karşı karşıya gelmesi ve İslam donanmasının 500 parçalık Bizans donanmasını bozguna uğratmasıdır. Bu zafer, Müslümanlara Akdeniz’de rahat manevra yapma imkânını kazandırdı. Müslümanlar, Malta ve Girit adalarına çıktılar. Bu arada bir grup Müslüman, Anadolu sahillerine çıkarken, diğer bir grup da İstanbul surlarına dayandı. Yine bu zaman zarfında idarede eyalet sistemi kökleştirildi. İslam ülkesi mülki ve idari olmak üzere iki sisteme ayrıldı.
Hazreti Osman zamanında Muaviye tarafından ilk İslam donanması kuruldu. Donanmanın ilk hedefi Kıbrıs adası olmuştur.
Halifelik döneminde İslam devleti genişlemiş, Horasan, Hindistan, Mâverâünnehir, Kafkasya, Kıbrıs adası ve Kuzey Afrika’nın birçok yerleri onun zamanında feth edilmiştir. Donanma kurmuş, ekonomik reformlar gerçekleştirmiştir. İlk islam parasını basmış, bütün masraflarını karşılayarak Kabe ve Mescidi Nebeviyi genişletmiştir.
Hz. Ebubekir zamanında toplatılıp kitap haline getirilen Kur-an’ı Kerim Mushaflarını çoğaltıp önemli merkezlere göndermiştir. Hz. Osman, bir istişare meclisi topladı. Bu heyet, yardımcılarıyla birlikte 12 kişiden müteşekkildi. İleri gelenleri Zeyd bin Sâbit, Abdullah bin Zübeyr, Sâid bin Âs ve Abdurrahman bin Hâris idi. Heyet, Hz. Ömer’in evinde ve Hz. Hafsa’nın himayesinde olan Kur’ân nüshasını, Hz. Ebû Bekir zamanında toplatılan nüsha esas alınarak yedi nüsha olarak çoğalttı. Çoğaltılan bu nüshalar Kûfe, Basra, Şam, Mekke, Yemen ve Bahreyn’e gönderildi. Bir nüsha da Medine’de bırakıldı. Bu nüshaya “imam” adı verildi.
Hz Muhammed kendisine Medine’de 40 gün komşuluk yapan Hazreti Osman’ın su şıpırtısını bile duymadığını buyurmuştur.
Hz Muhammed kendisinden halifeliği terk etmesini isteyeceklerini fakat halifeliği bırakmamasını tembihlemiş, ayrıca kendisini Cennette arşın nurundan yaratılmış bir huinin beklediğini müjdelemiştir.
Hazreti Osman çok sıkılgan birisidir. Peygamberimiz evinde yatağında uzanmış vaziyette iken, sırasıyla Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer içeri girip müşküllerini halledip çıkmışlardı. Bir müddet sonra Hz. Osman kapıyı çalıp içeriye girmek için izin istediğinde Hz. Muhammed yatağından kalmış, üzerini toplamış Hazreti Ayşe’ye de üzerini toparlamasını emretmişlerdir. Hz. Osman müşkülünü halledip çıkınca Hazreti Ayşe Hazreti Osman’a neden böyle davrandığını sorduğunda Hz. Muhammed “Osman çok utangaçtır, beni öyle gördüğünde müşkilatını söylemeden gideceğinden çekindim” buyurmuşlardır.
Hz. Osman, zenginliğin şükrünü eda etmek için muhtaçlara bol bol ikramda bulunur, fakat kendisi gayet mütevazi yaşardı.
Hz. Osman, 76 yaşında 17 Temmuz 656 tarihinde Medine’de evinde Kur’an-ı Kerim okurken müşrikler tarafından öldürüldü.
Bozguncuların başlattığı isyan sonucunda Hz. Osman’ın evini soydular, Devlet hazînesi olan beyt-ül-mâlı da yağma ettiler. Medine’yi kana buladılar. Halifenin cenâzesi üç gün defnedilemedi.
Müslümanlar Hazreti Ali’yi halife seçtiler.
Hz. Osman’ın Öldürülmesinin sebepleri :
Bu olayın sebebi şudur:
Hz. Osman, Amr b. As’ı Mısır valiliğinden azl ettiği zaman oraya vali olarak Abdullah b. Sa’d b. Ebi Serh’i atadı. Zira Hariciler, Mısır‘da Amr b. As’ın sıkı kontrolü altında olup hareket edebilecek durumda değillerdi. Onun valiliği zamanında halife ve emir hakkında kötü sözler söyleyemiyorlardı. Nihayet onu Mısır’dan alması için Hz. Osman’a şikayet ettiler. Yerine ondan daha yumuşak huylu birini vali olarak atanmasını taleb ettiler.
Sürekli şikayetler üzerine Hz. Osman da Amr b. As’ı savaş komutanlığından azledip namaz imamlığı komutanlığına ve haraç emirliğine Abdullah b. Sa’d b. Ebi Serh’i atadı. Sonra Hariciler, Amr b. As ile Abdullah b. Sa’d arasında fesatlık yaptılar. Onları birbirlerine düşürdüler. Öyle ki bu iki zat, birbirlerine çirkin sözler sarfettiler.
Nihayet Hz. Osman da emir gönderip Mısır’ın bütün görevlerini Abdullah b. Sa’d b. Ebi Serh’in uhdesine verdi. Haraç işlerini, savaş işlerini ve namaz kıldırma görevini hep ona verdi. Amr b. As’a da haber göndererek: “Senden hoşlanmayan kimselerin yanında durmanda senin için bir yarar yoktur. Yanıma gel.” dedi. Bunun üzerine Amr b. As da Hz. Osman’a darılarak ona karşı öfkeye kapılarak Medine’ye döndü, içindekileri ona döktü. İkisi karşılıklı tartıştılar. Amr b. As, babasının üstünlüklerini sayarak Hz. Osman’a karşı iftiharda bulundu. Kendisinin onlardan daha güçlü olduğunu ifade etti. Hz. Osman da ona: “Bırak bunları. Bu senin yaptığın cahiliyet işidir.” dedi. Amr b. As da insanları Hz. Osman’a karşı kışkırtmaya başladı.
Mısır’da Hz. Osman’a öfke duyan ve onun hakkında çirkin sözler sarfeden bir topluluk vardı. Büyük sahabeler grubunu görevlerden azlettiği, onların yerine daha aşağı derecedeki kimseleri ya da kendi nazarlarında yöneticiliğe layık olmayan şahısları valiliklere ve idareciliklere atadığı için ona karşı düşmanca duygular besliyorlardı. Amr b. As’tan sonra vali olarak atanan Abdullah b. Sa’d, b. Ebi Serh’i de Mısırlılar beğenmediler. Ancak Abdullah b. Sa’d Mağriblilerle savaştığı, Berber, Endülüs ve Afrika’yı feth ettiği ve bu işlerle uğraştığı için onlara aldırış etmedi.
Hz. Osman gelen şikayetleri dikkatle inceliyor, başta Hazreti Ali olmak üzere Ashab’ın ileri gelenleri ile istişarelerde bulunuyordu. Ancak, Mısır‘dan Medine‘ye gelip, Abdullah b. Sa’d b. Ebi Serh’in gayr-ı meşru uygulamalarını şikayet eden bir heyetin, dönüşlerinde Abdullah b. Sa’d b. Ebi Serh’in takibatına uğramaları ve bazılarının öldürülmesi, olayların tırmanmasına sebep olmuştu.
Ayrıca Mısır’da insanları Abdullah b. Sa’d’a karşı ayaklanmaya ve onunla savaşmaya teşvik eden bazı sahabe çocuklarından oluşan bir topluluk oluştu. Bunların bel kemiği ve elebaşıları Muhammed b. Ebi Bekir ile Muhammed b. Ebi Hüzeyfe idi. Bunlar, 600 kadar süvariyi harekete geçirip Recep ayında umreci sıfatıyla Medine’ye gönderdiler ki, orada Hz. Osman’ı protesto etsinler. Bu, 600 kişilik grup Amr b. Büdeyl b. Verka el-Huzaî, Abdurrahman b. Adis el-Belevî, Kinane b. Bişr et-Tecibî ve Sudan b. Himran es-Sekunî komutasında yola çıktılar. Tamamının idaresinden de Amr b. Büdeyl b. Verka el-Huzaî sorumlu idi.
Bunlarla birlikte Hz. Ebu Bekir’in oğlu Muhammed’de Medine yoluna çıktı. Ebu Hüzeyfe’nin oğlu Muhammed ise, Mısır da kalıp insanları Hz. Osman’a karşı kışkırtmaya ve kendi grubunu savunmaya devam etti. Abdullah b. Sa’d b. Ebi Şerh, Hz. Osman’a mektup göndererek, 600 kişilik grubun umreci sıfatıyla Medine’ye doğru yola çıktıklarını bildirdi. Bunlar Medine’ye yaklaştıklarında Hz. Osman, karşılarına çıkıp kendilerini Medine’ye girmeden önce Mısır’a geri göndermesi için Hazreti Ali‘ye görev verdi.
Başka bir rivayette anlatıldığına göre Hz. Osman, halkı onları durdurmaya ve geri çevirmeye çağırdı. Onun bu çağrısına Hazreti Ali icabet edince o da Hazreti Ali‘yi bu göreve gönderdi. Hazreti Ali‘yle birlikte eşraftan bir cemaat da bu görevi ifa etmek üzere harekete geçti. Hz. Osman, Ammar b. Yasir’i de yanına almasını Hazreti Ali‘ye tavsiye etti. Hz. Ali gidip Ammar’ı çağırdığında Ammar, onunla bu göreve gitmeye yanaşmadı. Bunun üzerine Hz. Osman, Ammar’a gidip asîleri geri çevirme işine katılmasını teşvik için Sa’d b. Ebi Vakkas’ı gönderdi. Sa’d b. Ebi Vakkas gidip kendisine bu görevi gelmesi için teşvikte bulunduysa da Ammar yine yanaşmadı. Ammar, bir hadiseden dolayı kendisini cezalandırıp döven Hz. Osman’a kızgındı. Ammar, Abbas b. Utbe b. Ebi Leheb’e sövdüğü için aralarında kavga çıkmış, Hz. Osman da ikisini cezalandırmıştı. İşte bu sebeple Ammar, Hz. Osman’a karşı öfke duymuş ve insanları ona karşı ayaklanmaya teşvik etmişti. Sa’d b. Ebi Vakkas, onu bu hareketinden sakındırmış ve kınamıştı. Ancak o, bu tutumundan vazgeçmemişti.
Hazreti Ali, Cühfe’de bulunan asilerin yanına gitti. Asiler, ona saygı gösteriyorlar ve aşırı derecede hürmet ediyorlardı. Hazreti Ali, onları bu hareketlerinden vazgeçirmeye çalışarak kınadı ve ağır sözler söyledi. Bunun üzerine onlar kendilerini kınayarak: “Biz bu adam için halife ile savaşıyoruz ve protestoda bulunuyoruz, o da kalkmış onu bize karşı savunuyor.” dediler.
Talha İbn Ubeydullah, Hz. Ayşe ve Hazreti Ali; Hz. Osman’a giderek, bu insanların haklı isteklerini yerine getirmesini ve Abdullah b. Sa’d b. Ebi Serh’i azlederek yargılamasını istediler. Bunun üzerine Hz. Osman, Mısırlılar’a kendileri için vali olarak kimi istediklerini sordu. Onlar, Muhammed b. Ebi Bekr’i istediklerini bildirdiler.
Hz. Osman Muhammed b. Ebi Bekr’i vali tayin etti. O, Mısır’dan gelenler ve bir grup sahabi ile birlikte Medine’den yola çıktı. Medine’den üç günlük bir uzaklıkta yol alırlarken devesini, sanki takip ediliyormuş gibi hızlı sürmeye çalışan bir adam gördüler. Adamı yakalayıp sorguladıklarında İbn Ebi Serh’e bir mesajı yetiştirmeye çalıştığını anladılar. Ona kim olduğu sorulduğunda, bazen Hz. Osman’ın, bazan da Mervan b. Hakem’in kölesi olduğunu söylüyordu. Üzerindeki mektubu açtıklarında, içinde, “Muhammed b. Ebi Bekr ile falanca falanca… Sana ulaştıklarında onları öldür” yazıldığı ve bunun Hz. Osman’ın mührüyle mühürlenmiş olduğunu gördüler. Derhal Medine’ye geri dönüp Hz. Osman’ın evini kuşattılar. Hazreti Ali, yanına Muhammed İbn Mesleme’yi alıp Hz. Osman’ın evine gitti. Hz. Ali ona, üzerine kendi mührü bulunan bu mektubu kimin kaleme aldığını sordu. Osman böyle bir mektup yazmadığını ve yazıldığından da haberi olmadığını söyledi. Muhammed de Osman’ı doğrulamış ve bu işi düzenleyen kimsenin Mervan olduğunu söylemişti. Yazıyı inceledikleri zaman bunun Mervan b. Hakem’e ait olduğunu anladılar. O esnada Osman’ın evinde bulunmakta olan Mervan’ın kendilerine teslim edilmesini istediler. Hz. Osman bunu kabul etmedi. Çünkü onu öldüreceklerinden korkuyordu.
Onun evini kuşatan asiler diyalog çağrılarına cevap vermedikleri gibi, suyunu da kesmişlerdi, Hz. Osman’ın fitneyi yatıştırmak ve haksızlıkları gidermek hususunda asilere yaptığı nasihatlerin onlar üzerinde hiç bir tesiri olmamıştı. Onlar, Hz. Osman’a şöyle diyorlardı:
“Biz seni hilafetten azledene veya öldürene yahut da bu yolda ölene kadar bu işten vazgeçecek değiliz. Eğer sana sahip çıkanlar bize engel olmaya kalkarlarsa onlarla savaşırız”. Hz. Osman onlara, Allah’ın üzerine yüklediği hilafet görevini asla bırakmayacağını ve ölümün kendisine bundan daha sevimli olduğunu bildirmiş, ayrıca kendini savunmak için kimseye emir vermediğini eklemişti
Hz. Osman ashaptan, asileri şehirden kovup çıkarmak için gelen teklifleri reddediyor, onlardan silah kullanmayacaklarına dair kesin söz vermelerini istiyordu.
Bir gün kendisini kuşatan asilerin karşısına çıkıp: “Ali buralarda mı? Sa’d buralarda mı?” diye sormuş, bulunmadıkları cevabını alınca biraz susmuş ve şöyle demişti: “Bana su sağlamasını, Ali’ye bildirecek kimse yok mu?” Bu Hz. Ali’ye ulaşınca derhal üç kırba suyu ona göndermişti. Ali, asilerin Osman’ı öldürmek istediklerini öğrenince, böyle bir şeye meydan vermemek için, iki oğlu Hasan ve Hüseyin’e, kılıçlarını alarak gidip Osman’ın kapısında beklemelerini ve içeri kimseyi sokmamalarını söylemişti. Abdullah İbn Zübeyr de onlara katılmış, diğer bir takım sahabiler de çocuklarını oraya göndermişlerdi. Durum çok nazik bir hal almıştı. Hz. Osman, ne asilerin haksız taleplerini kabul ediyor, ne de Medine ve diğer bölgelerden gelen, asileri savaşarak Medine’den çıkarma tekliflerine olumlu cevap veriyordu. O, Peygamber şehri’nde kan dökmek ve fitneyi ilk başlatan kimse olmaktan çekindiği için böyle davranıyordu.
Anlatıldığına göre insanlar, Hazreti Ali‘ye, Hz. Osman’ın bazı arazileri koruluk haline getirdiğini, mushafları yaktığını, seferde iki rekat kılınması gereken namazı dörde çıkardığını, büyük sahabeleri bırakıp genç adamları valiliklere atadığını, diğer insanlara nisbetle Ümeyye oğullarına daha çok ihsanda bulunduğunu ileri sürdü. Hazreti Ali, onların bu itirazlarına şu cevabı verdi: “Bazı arazileri koruluk haline getirdiğini söylüyorsunuz. O, semizlensinler diye zekat develeri için o arazileri koruluk haline getirdi. Yoksa kendi develeri ve koyunları için o arazileri koruluk haline getirmiş değildir. Kaldı ki, ondan önce Ömer de bazı arazileri koruluk haline getirmiştir. Mushafları yaktığını söylüyorsunuz. O, içinde ihtilaf görülen mushafları yakmıştır. Üzerinde ittifak edilen mushafları ise yerinde bırakmıştır. Nitekim mushafların son sunuluşunda bu sabittir.
Namazı Mekke’de iki rekat değil de dört rekat olarak kılmasına gelince; o Mekke’de evlendi, orada ikamete niyet etti. Bu sebeple namazı tam kıldı. Onun, genç adamları valiliklere getirdiğini söylüyorsunuz. O, sadece adaletli ve düzgün davranışlı bir adamı valiliğe atamıştır. Kaldı ki Rasûlullah (s.a.v.) da yirmi yaşındaki Attab b. Üseyd’i Mekke’ye vali olarak atamıştı. İnsanlar, Üsame b. Zeyd b. Haris’enin komutanlığını eleştirdiklerinde Rasûlullah (s.a.v.), onun komutanlığa layık olduğunu söylemişti. Hz. Osman’ın kendi kavmi olan Ümeyye oğullarını tercih etmesine gelince; Rasûlullah (s.a.v.) da Kureyşlileri, diğer insanlara tercih ederdi. Allah’a yemin ederim ki, eğer Cennet’in anahtarları benim elimde olsaydı ben Ümeyye oğullarını oraya kordum.
“Başka bir rivayette anlatıldığına göre halk, Hz. Osman’ı, Ammar ve Ebu Bekir’in oğlu Muhammed’e yaptıklarından ötürü kınamış, Hz. Osman da bu hususta mazeretini beyan etmiş, onlar için yapması gerekeni yaptığını söylemişti. Hakem b. Ebu’1-As’ı, Rasûlullah tarafından Taife sürgün edilmiş olduğu halde getirip yanına aldığını ve barındırdığını söyleyerek onu kınamışlar, o da şu cevabı vermişti: “Rasûlullah (s.a.v.), onu Taife sürgün etmiş, ancak sonra Medine’ye geri getirmiş, sonra yine Taife sürgün etmişti.”
Rivayet olunduğuna göre Hz. Osman, bütün bu hususları bir sahabe topluluğunun huzurunda halka irad ettiği hutbesinde açıklamış ve onları bu hususlara şahid göstermiş, onlar da bildikleri hususlarda şahadet etmişlerdi. Rivayet olunduğuna göre asiler de aralarından bir grubu bu hutbeyi dinlemek üzere göndermişler, hutbeyi dinlemişler, mazeretler Hz. Osman tarafından açıklandıktan sonra artık isyan gerekçeleri ortadan kalkmış, şüpheleri de yok olmuştu. Sahabelerden bir grup, Hz. Osman’a bu asileri cezalandırması teklifinde bulunmuşlar, ancak o, asileri bağışlamıştı. Onları kavimlerine geri göndermiş onlar da geldikleri yerlere ziyan içinde geri dönmüşlerdi. Umduklarını elde edememişlerdi.
Hazreti Ali’de, Hz. Osman’ın yanına varıp asilerin memleketlerine döndüklerini, kendisinin nasihatlerine kulak verdiklerini söylemiş ve Hz. Osman’a bazı yakınlarını kayırdığından ötürü mazeretini beyan edici bir hutbeyi irad etmesini ve halktan özür dilemesini, kendisinin artık böyle yapmayacağına, yaptıklarından da tevbe ettiğine cemaatı şahit tutmasını tavsiye etmişti. Ebu Bekir’le Ömer’in yolundan gideceğini, onların çizdikleri yolun dışına çıkmayacağını, halka açıkça taahhüt etmesini teklif etti. Hz. Osman, onun bu öğüdüne kulak verdi. Îtaat etti. Hutbe esnasında ellerini kaldıran Hz. Osman şöyle dedi:
“Allah’ım, senden mağfiret diliyorum. Tevbe ediyorum. Allah’ım, ben, benden sadır olan hatalarımdan ötürü tevbe eden ilk kişiyim.” Böyle söyleyince gözlerinden yaşlar boşandı. Oradaki Müslümanların tümü de ağladılar. İmamlarına karşı halkta şiddetli bir merhamet meydana geldi. Hz. Osman da artık bu yolda yürüyeceğine, önceki halifelerin yolundan ayrılamayacağına halkı şahit tuttu. Yanına gelmek isteyen herkese kapısının açık olacağını, kimsenin geri çevrilmeyeceğim taahhüt etti. İnip namazı kıldırdı. Sonra evine gitti. Mü’minlerin emirinin yanına herhangi bir ihtiyaç veya birşey sormak için gitmek isteyen herkes artık belli bir süreye kadar geri çevrilmedi.
Vakidî dedi ki: Mısırlı âsilerin memleketlerine dönmelerinden sonra Hazreti Ali, Hz. Osman’a gelip şöyle dedi: “İnsanların senden duyacağı ve sana karşı şahit olacakları, ayrıca kalbindeki yanlış düşünceleri çıkarıp atacağına ve tevbe edeceğine Allah’ın şahid olacağı bir konuşma yap. Çünkü şehirlerde sana karşı komplolar hazırlanıyor. Yarın Kûfe’den başka bir grubun gelmeyeceğinden emin değilim. Geldiklerinde sen yine: “Ey Ali, git de şunları ikna et.” diyeceksin. Öbürsü gün Basra’dan bir grup gelecek, sen yine, “Ey Ali git de şunları ikna et.” diyeceksin. Eğer senin dediğini yapmazsam o zaman seninle olan dostluk bağlarımı koparmış ve hakkını hafife almış olurum.”
Hz. Osman, cemaatın karşısına çıktı. Onlara hutbe irad etti. Yaptıklarından ötürü tevbe etmiş olduğunu bildirdi. Kalkıp Cenâb-ı Allah’a hamdü senada bulundu. Onu layıkı veçhiyle övdü. Sonra şöyle dedi:
“Allah’a yemin ederim ki, kişi bilmediği şeyi ayıplarsa onu ayıplamış sayılmaz. Ben her ne yaptıysam mutlaka bilerek yaptım. Ancak aklımı karıştırdım. Yolumu kaybettim. Ben, Rasûlullah (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğunu işittim:”Ayağı kayan tevbe etsin, hata yapan teybe etsin. Helakta devam etmesin. Çünkü zulümde devam eden kişi, (doğru) yoldan çok uzaklaşır.” İşte ben öğüdü alan ilk kişi oldum. Yaptığım işlerden ötürü Allah’tan mağfiret diliyor ve tevbe ediyorum. Ben minberden inince eşrafınız yanıma gelsin. Allah’a yemin ederim ki, ben başkasının mülkiyeti altına girdiğinde sabreden, hürriyetine kavuştuğunda şükreden köle gibi olacağım. Allah’ın yolu neresiyse oraya gideceğim.”
İnsanlar onun bu konuşmasından ötürü ona karşı merhamete geldiler. Birçokları ağladılar. Said b. Zeyd de kalkıp şöyle dedi:
– Ey mü’minlerin emiri! Bu söylediklerini yapmadığın takdirde Allah’ın azabından kork ve söylediklerini yerine getir. Hz.Osman, mescidden eve döndüğünde içerde halktan ekabirinden bir topluluk vardı. Mervan b. Hakem de gelip kendisine sordu:
– Ey mü’minlerin emiri, konuşayım mı, yoksa susayım mı?
Hz. Osman’ın karısı Naile binti Perafise el-Kelbfye perde gerisinden ona şu cevabı verdi:
– Hayır sus. Allah’a yemin ederim ki, insanlar Osman’ı öldürecekler. O, artık dönüşü mümkün olmayan bir söz söyledi. Bunun üzerine Mervan da Naile’ye şöyle karşılık verdi:
– Sana ne oluyor, bu işlere neden karışıyorsun? Vallahi senin baban öldüğü zaman daha abdest almasını bile bilmiyordu.
– Babalardan söz etme.
Mervan, Naile’nin babasının aleyhinde konuşmuştu. Nalie’nin bu uyarısı üzerine konuşmasına son verdi ve Hz. Osman’a sordu:
– Ey mü’minlerin emiri! Konuşayım mı, yoksa susayım mı?
– Konuş.
– Anam babam sana feda olsun. Senin bu söylediklerine ilk uyanlardan biri ben olayım. Sana bu konuda yardımcı olmayı arzu ederim. Ancak sen öyle sözler söyledin ki, artık kemer sıkılacak kadar sıkılmış, son noktasına kadar gelmiş ve akan sel çekilip gitmiş, arkasından tortularını bırakmıştır. Zelil ve alçak olan da artık planını kurmuş, gereken-eri söylemiştir. Daha sonra tevbe edilecek bir günahı işlemek, sürekli korku verecek bir tevbeden daha iyidir. Eğer istiyorsan tevben üzerinde dur ve günaha yaklaşma. Fakat şu anda dağlar gibi bir sürü insan kapında bekleyip durmaktadır.
Bu sözler üzerine Hz. Osman:
– O halde çık onlarla konuş. Ben, onlarla konuşmaya utanıyorum, deyince Mervan kapıya çıkmış ve onların Hz. Osman’ın kapısında, kalabalığın üst üste bindiği bir sırada onlara hitaben şöyle demişti:
– Ne oluyor size! Bir talan yapmak üzere gelen adamlar gibi toplanmış duruyorsunuz. Hey yüzleri çirkin insanlar! Ne istiyorsunuz? Siz bizim hükümdarlığımızı elimizden almak niyetiyle mi geldiniz? Çıkıp gidin buradan. Allah’a yemin ederim ki, bize saldırıp kastedecek olursanız, bizden hoşlanmayacağınız şeyler göreceksiniz. Başınıza geleceklerden de memnun olmayacaksınız. Çekin evlerinize gidin. Vallahi biz şu anda elimizde bulundurduğumuz yönetim işini kimseye kaptırmaz ve bunda mağlub olmayız. Orada biriken halk geri dönmüş ve Hz. Ali’ye gelerek durumu haber vermişlerdi. Hazreti Ali de bu kızgınlık içersinde kalkıp Hz. Osman’ın yanına gider ve ona şöyle der:
– Mervan’ın yaptıklarından razı olan sen değil misin? Seni dininden saptırıncaya kadar senden razı olan da o değil mi? O seni dininden ve aklından saptırmak istiyor. Aynen sahibinin çekip götürdüğü yere yönelen deve gibi onun elinde mi kaldın? Vallahi Mervan, ne din konusunda ne de kendi nefsiyle ilgili olarak hiçbir görüş beyan edecek adam değildir. Vallahi ben, Mervan’ın seni bir bu tarafa, bir o tarafa yöneltip durduğunu görüyorum. Bu sözlerimden sonra bir daha sana gelip kınama ve serzenişte bulunmayacağım. İtibarını yitirdin, yönetimi elinden çıkardın. Kendi görüşüne sahip çıkamadın, mağlub oldun.”
Hz. Ali, oradan çıktıktan sonra Nalie gelip Hz. Osman’a şöyle sordu:
– Konuşayım mı yoksa susayım mı?
– Konuş.
– Ali’nin şöyle dediğini işittim: Sen onu bırakıp Mervan’a uydun. Mervan da seni arzu ettiği şekilde yönlendirdi.
– Ama ne yapabilirim ki?
– Bir ve ortaksız olan Allah’tan korkar, ona karşı takvalı olur, senden önceki arkadaşlarının yoluna uyarsın. Sen, Mervan’a ne zaman uyarsan o senin Ölümüne sebep olur. Mervan’ın Allah katındaki kıymeti, itibarı ve sevgisi yoktur. Bunun için sen Ali’ye haber gönder. Onun gönlünü al ve ona yakınlığını, akrabalığını ve itaat edeceğini söyle.”
Hz. Osman, Hazreti Ali‘ye haber gönderip onu çağırttığı halde o icabet etmez ve şöyle der: “Ben bir daha ona gitmeyeceğimi kendisine bildirmiştim.”
Naile’nin söyledikleri Mervan’ın kulağına gidince o, Hz. Osman’ın huzuruna gelir ve şöyle sorar:
– Konuşayım mı yoksa susayım mı?
– Konuş.
– Ferafîse’nin sızı Naile.
– Sakın ona tek bir söz söylemiyesin ey yüzü kara adam! O, bana senden daha çok iyilik gösterir ve daha iyi nasihat eder. Hz. Osman’ın bu uyarısı üzerine Mervan susar.