İsmail Cem Biyografisi
İsmail Cem İpekçi, 1940 doğumlu eski Dış İşleri Bakanı, gazeteci. Bir dönem TRT Genel Müdürlüğü de yapmış olan Cem, 2004 yılında CHP‘ye katılan, Yeni Türkiye Partisi‘nin kurucusu ve birleşimden önceki genel başkanı.
Ünlü sinemacı İhsan İpekçi‘nin oğlu olan İsmail Cem, 1940 yılında istanbul’da doğdu.
1959‘da İstanbul Robert Kolej‘den, 1963‘te Lozan Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. 1991 yılında, Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü‘nde Siyaset Sosyolojisi master’ını tamamladı.
Çeşitli gazetelerde Yazı işleri Müdürlüğü ve Genel Yayın Müdürlüğü yaptı. 1971 – 1974 yılları arasında Türkiye Gazeteciler Sendikası, İstanbul Şubesi Başkanlığını yürüttü. Buradaki işinden ayrılmasının ardından,15 Şubat 1974 tarihinde TRT Genel Müdürü olarak atandı. Bir seneyi aşkın süreyle TRT Genel Müdürlüğünde bulundu. Bu dönemde Türkiye’nin tek tv kanalı olan TRT’de önemli değişikliklere imza attı. Ancak Cem’in bu yaklaşımı, muhafazakar çevrelerin tepkisini topladı. Genel Müdürlüğü süresince, muhalefet partileri tarafından büyük tepki toplayan Cem, 1. Milliyetçi Cephe hükümetinin gelişiyle 17 Mayıs 1975 tarihinde TRT’deki görevinden alındı.
TRT sonraları çıkardığı sosyalist eğilimli “Politika” gazetesi, 12 Eylül‘le birlikte yayın hayatına son vermek zorunda kaldı. 1980 sonrasında Sosyal Demokrat Halkçı Parti‘de aktif siyasete atılan Cem, 1987 ve 1991 Seçimlerinde İstanbul’dan, 1995 seçimlerinde ise Kayseri‘den Milletvekili seçildi.
1996‘da DSP TBMM Gurup yönetim kurulu üyeliğine seçildi. 1987’de Avrupa Birliği Parlamenterler Meclisi üyeliğine seçilmiş olan Cem, 1996’da da Batı Avrupa Birliği Asamblesi üyesi oluyordu. 1989 – 1991 ve 1993 – 1995 tarihleri arası AKPM Sosyalist Gurubu Başkanvekilliği görevini yerine getirdi. 1993’te Cumhurbaşkanlığına aday oldu, ancak seçilemedi.
1996 senesinde, AKPM ve BAB Asamblesi Türk Parlementer Gurubu Başkanlığına getirildi. Bu tarihlerden itibaren Avrupa Medya Enstitüsü Danışma Kurulu üyeliğini yürüttü. 1995 senesinde, 50.Hükümette Kültür Bakanlığı yaptı. 30 Haziran 1997 tarihinde kurulan 55.Hükümette Dışişleri Bakanlığı Görevine atandı.
5 yıl kadar sürdürdüğü bu görevden Temmuz 2002‘de istifa edip Yeni Türkiye Partisi’nin kurucuları arasında yer aldı ve partinin genel başkanlığına getirildi. 2002 seçimlerinde son derece başarısız olununca, 2004‘te YTP’nin CHP’ne katılması üzerine genel başkanlık görevi sona erdi. 29 Ocak 2005‘teki olağanüstü CHP kurultayının ardından genel başkan başdanışmanlığına getirildi. Bir süre Deniz Baykal‘ın başdanışmanlığını yaptı. Kanser teşisi konmasıyla siyaset hayatına son veren İsmail Cem, Cumhuriyet tarihinin en uzun görev yapan 4. dışişleri bakanı ünvanına sahip oldu.
2004’ün Nisan ayında, yakın dostu Dr. Mesut Çetinkaya ve eşinin ısrarları sonucu, ayrıntılı tahlil yaptırmaya karar verilmesiyle akciğer kanseri olduğu ortaya çıktı. Rahatsızlığı cerrahi müdahalenin imkânsız olduğu bir yerde oluşmuştu. Bir süre New York‘da, sonrasında da İstanbul’da kanser tedavisi gören İsmail Cem, taburcu olmasının ardından, Can Dündar ile yaptığı röpörtajında sorulan, “Tamamen iyileştiniz mi, vücutta bir hasar var mı?” sorularına şöyle cevap veriyordu;
Hastalıklar için “yenildi” gibi tanımlar yapmak doğru değil. Bunu Allah bilir. Ancak, durumumda iyiye gidiş var. Umarım devam eder.
Sağ bacağımda yürüme zorluğu devam ediyor. Hastalığın yan etkisi; ama aynı zamanda hareketsizlikten kaynaklanmış bir sonuç. Bunun fizik tedavisine henüz başlamadık; biraz beklemenin daha doğru olacağı, zamanla geçeceği belirtiliyor.
24 Ocak 2007, 09:50‘de, kemoterapi‘nin sonucu ortaya çıktığı sanılan, akciğer enfeksiyonu tanısıyla kaldırıldığı ve antibiyotik tedavisi görmeye başladığı, İstanbul Cerrahi Hastanesi‘nde vefat etti. Cem, evli ve 2 çocuk sahibiydi. (İhsan Kerim Cem ve İpek Cem)
Röpörtajlarından…
“Türkiye, Ermeni soykırımı yapmamıştır” demek Fransa’da yasal bir suç oldu. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu yasa, Fransa’nın kendini adeta zorla soktuğu bir sınava dönüştü. Fransa kendi geçmişini, özgürlükçülüğün Avrupa’daki öncüsü konumunu, “1789 İhtilal-i Kebir”ini, Fransa’yı Fransa yapmış değerleri, bir bakıma kendini inkâr etti. Farklı düşünmeyi klayan, cezalandıran bir Fransa’nın, dünya önüne çıkıp da özgürlükten söz etmesi sahtecilikten başka şey olamaz. Bunu gün ışığına çıkardığı ölçüde, Fransız parlamentosunun girişimi “hayırlı” bir gelişme olarak nitelenebilir. Türkiye, insan haklarını ihlal eden Fransız girişimi karşısında, savunma konumunda değil, tam aksine, iddia makamında olmalıdır. Fransa’nın özgürlükçü görünümü altındaki bu sahtecilik boyutunu bütün gücümüzle dünyaya duyurmalıyız. Edilgen değil, etken olmalıyız. 3-5 oy uğruna, Fransa’yı bu duruma düşürenler utansın…
AB ile ilişkileri nasıl görüyorsunuz?
Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler, sonucu olmayan ve maalesef Türkiye’ye kaybettiren bir aldatmacaya dönüştü. “Türkiye’ye özel statülü, yarım üyelik veremezler” deniyor. Oysa, Türkiye’ye yarım üyelik, özel ve 2. sınıf konum, “sakıncalı üye” statüsü zaten verilmişti. 2004 AB zirve kararı ile AB anlayışının özü, vazgeçilmezi olan “serbest dolaşım ve çalışma hakkı” Türkiye’den esirgenmiş, AKP de buştir. “Özel statü”, “yarım üyelik” işte budur. AB ile ilişkilerin düzelmesi artık çok zor; gelecekte kişilikli bir siyasi iktidar oluştuğunda bile çok zor.
Türkiye’nin bir gün AB üyesi olabileceğine inanıyor musunuz?
Gerçekler ve olası gelişmeler çerçevesinde, Türkiye’nin üyeliği mümkün gözükmüyor. AB’nin büyük ülkelerinden Fransa, hem Türkiye için referandum yapacağını hem de Ermeni “soykırımı” iddialarını kabul etmezse üyeliğini engelleyeceğini açıklıyor. Chirac sonrasının devlet başkanı adayı Sarkozy, Türkiye’nin AB’ye girmesini önlemeyi misyon olarak görüyor. Fransız halkı, Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkmak yarışında önde geliyor. Avusturyalılar ise “Türklerin Avrupa’ya girmesini tarihte biz engelledik, bugün de biz önleyeceğiz” diyor. Bunların peşine takılacak bir dizi küçük ülke de söz konusu… Hayal görmemek gerekir.