Kral Arthur Biyografisi
Kral Arthur, tüm zamanların en tanınmış edebi karakterleri arasındadır. Arthur dönemi efsanesi Yuvarlak Masa Şövalyeleri, Camelot, Kutsal Kâse Arayışı, Lancelot ile Guinevere’in aşkı ve büyücü Merlin yüzyıllar boyunca yazınsal eserleri, müziği ve diğer sanatsal görüşleri etkilemiş ve ilham vermiştir.
Kral Arthur, MS 6. yüzyılda yaşadığı sanılan lider, efsanevi Britanya kralının adı olup, Yuvarlak Masa Şövalyelerinin lideri olarak Sakson işgaline karşı koymuştur. En eski Galce metinlerde Arthur için hiç bir zaman kral sıfatı kullanılmaması, ondan ‘dux bellorum’ (savaş lideri) olarak bahsedilmesi Ortaçağ Gal metinlerinde ise tam tersine ‘amerauder’ (imparator) sıfatıyla anılması kafaları karıştırmaktadır.
Gildas adlı rahibin MS 4. Yüzyılda Britanya’da Latince yazdığı ‘Britanya’nın Yıkılışı’ adlı çalışmada ülkeyi istila eden Germen kabilelerine karşı Ambrosius Aurelianus önderliğinde direniş gösterildiği ve halkın savaş ortamından nasıl etkilendiği detaylarıyla anlatılmaktadır. Gildas, Britanyalıların Mons Badonicus mevkiinde düşmanlarına galip gelip, barış imzalandığı yıl doğduğunu iddia etmekte ama eserin tamamında Arthur’un adı geçmemektedir. Efsanevi ve tarihi Kral Arthur arasındaki farklar bilim adamları arasında tartışma konusu olmuştur.
Bazıları onun MS 5. yüzyılın sonları ile 6. yüzyılın başlarında yaşayan bir Katolik olup, pagan Saksonlara karşı savaştığını gücünün sınırlarının Galler ve Güneybatı İngiltere’de yer alan Cornwall’ı pek aşmadığını iddia etmekte hatta Georey Ashe ile Leon Fleuriot gibi bazı araştırmacılar Arthur’u Breton kralı Rithamus ile özdeşleştirmektedirler. Yine bir grup akademisyen ise Arthur’un MS 2. yüzyılda yaşamış, Britanya’da kazandığı askeri zaferler asırlar sonra bile hatırlanan Romalı Lucius Artorius Castus olduğu iddiasındayken, bir diğeri Arthur’un unutulmuş bir Kelt tanrısının kişileştirilmiş hali olduğunu ya da Beowulf gibi tarihsel kökü olmayan tamamen kurgu bir karakter olduğunu ileri sürmektedir.
Arthur’un nerede yaşadığı ve meşhur Camelot’un gerçek anlamda bir saray mı yoksa bir Roma kalesi mi olduğu da belli değildir. 1190’da Güney İngiltere’de Glastonbury’de Arthur’un olduğu iddia edilen bir mezar bulunmuş, Rönesans döneminde kraliyet ailesi Tudor hanedan tarihlerinin Arthur ile başlangıcını iddia ederek tahttaki varlığını güçlendirmek istemiştir.
Kral Arthur, adı ilk olarak Gododdin (MS 594) ve Aneirin (MS 535-600) gibi Galce yazılmış şiirlerde adı geçmekteyse de Galli rahip Nennius’un MS 830 tarihinde yazdığı Historia Britonum’da bir kraldan çok savaş lordu olarak tasvir edilmiştir. Bir savaşta tek başına 960 kişi öldürdüğü ileri sürülen tarihi Arthur Annales Cambriae’ye göre Camların Savaşı (MS 537) sırasında öldürülmüştür.
Georey de Monmuth’un ‘Historia Regum Britanniae’ adlı eserinde Kral Arthur Efsanesi uzun uzun anlatılmıştır.
Kral Arthur, ortaçağ kahramanlı öyküleriyle yoğrulmuş idealize edilmiş bir kahraman olup, yaşam ve ölümünün, havarilere atfen kılıcı taştan çıkararak gerçekleştirdiği mucize, 12 Yuvarlak masa şövalyesi, sevdikleri tarafından ihanete uğraması, ölümünün düşmanlarının elinden olması gibi temaların İsa peygamberin hayatı ile benzerlikler göstermesi tesadüf değildir.
Ortaçağ Batı Avrupa edebiyatının en verimli temasını içeren külliyatın öyküleri kısmen ilişkili olduğu Merlin ve Grail kabı hikâyeleri bir kenara bırakılırsa efsanevi Britanya kralı Arthur’un hayatı, Yuvarlak Masa Şövalyeleriyle birlikte atıldığı maceralar, eşi Kraliçe Guinevere’in şövalye Sir Lancelot ile yaşadığı yasak aşk, kralın ölümü ve döneceği kehanetlerini konu almaktadır.
Keltçe konuşan Cornwall, Brittany ve Gallerde popüler olan hikâyeler İngiliz tarihi Monmouthlu Georey (ö. 1155) tarafından 11. yüzyılda yazıya dökülmüştür. Öykünün en eski yazılı versiyonları Latince veya Gal dilinde yazılmış olup, sonradan Troyes, Wace, Layamon ve Malory gibi Ortaçağ yazarları İsa’nın kâsesi ile ilişkili efsane ve öyküleri külliyata eklemişlerdir. Alfred Tennyson (1809-1892) ve T. H. White (1906-1954) gibi modern yazarlar da Arthur’u konu alan eserler vermişlerdir. Güneydoğu Galler doğumlu Gal veya Breton orijinli tarihçi Georey de Monmouth 1129-1151 yılları arasında Oxford’da görev yapmış, bu sırada kaleme aldığı eserlerden Latin dilinde yazılan üç tanesi günümüze ulaşabilmiştir. Her üçünde de Kral Arthur’dan bahsedilmektedir. Bunlar sırasıyla:
1. Prophetiae Merlini (Merlin’in Kehanetleri)
2. Historia Regum Britanniae (Breton Krallarının Tarihi, 1135-1139)
3. Vita Merlini (Merlin’in Hayatı)
Fransız şair Chrétien de Troyes (1165-1180) beş Arthur hikâyesi yazmıştır: Erec, Cligès, Lancelot, Ywain, Perceval.
Normandiyalı şair Wace (1100-1174), Roman de Brut (1155) ve Roman de Rou (1160-74) adlı iki çalışmasında Arthur’dan bahsetmiştir.
Kral Arthur Efsanesi :
Esas hikâye şöyledir; bir zamanlar Merlin adında bir büyücü; Britanya kralı, kral Uther Pendragon’un, başka bir kralın (Gorlois’un) karısı olan Cornwall düşeşi kraliçe Igrayne ile yatmasını sağlamıştır. Merlin’in koşulu, bu ilişkinin çocuğu doğduğu anda ona verilmesidir. Bütün bunlar olması gerektiği gibi olur, çocuğa Arthur ismi verilir ve Arthur Sör Hector adında bir başka lord’a, kendi çocuğu Kay ile beraber büyütmesi için verilir. Arthur burada Hector’un gerçek oğlu Kay ile birlikte büyümüştür.
Yıllar sonra Arthur büyür, Kay’in yarışacağı bir turnuva için Kay ve Hector’a eşlik eder ve Kay’in kılıcını evde unuttuğunu fark eder. Bu yüzden ormanda bir taşa saplanmış olarak bulduğu kılıcı alır. Bu kılıç yalnızca Britanya’nın gerçek kralı tarafından taştan çekip alınabilecek olan Taşa Saplanan Kılıçtır.
Merlin bu noktada geri döner ve evlatlık olduğunu bilmeyen Arthur’a durumu anlatır ve tahtta hak iddia eden diğer lordlar ile savaşmasına yardım eder. Taşa Saplanan Kılıcın sıklıkla ünlü silah Excalibur ile ilişkilendirilmesine rağmen ikisi farklı kılıçlardır. Arthur’un taştan çekip aldığı kılıç Sör Pellinore ile olan mücadelede kırılmıştır ve Merlin Arthur’u Gölün Hanımı’nın (Lady of the Lake) Excalibur’u verdiği gizemli su kaynağına getirir.
Excalibur, bir kılıçtan çok daha fazlasıdır; o Arthur’un yüceliğinin bir sembolüdür. Efsanenin bazı örneklerinde Arthur, kılıcı Sör Gawain’e verir fakat çoğunlukla kılıç sadece Arthur’a aittir. Bu birçok eski hikâyelere ve efsanelere uygun olarak büyük bir kahramanın bir tür büyülü silaha sahip olması durumudur.
Arthur diğer lordlara meşruiyetini kabul ettirdiği zaman güzel kraliçe Guinevere ile evlenir ve Camelot’ta hükümdarlığını kurar.
Krallığın en büyük şövalyelerini ziyafete davet eder fakat şövalyeler geldikleri zaman en iyi koltuğa oturacak kişi olmak için kavga etmeye başlarlar. Arthur bu kargaşayı çıkaran şövalyeyi ağır bir şekilde cezalandırır ve gelecekte benzer bir durumun tekrarlanmaması için kayınbabasından yuvarlak bir masa kabul eder. Bundan sonra diye açıklar, kendisi dâhil masada oturan herkes eşit olacak ve herkesin görüşü sosyal konumu her ne olursa olsun ciddiyetle tartışılacak. Dahası, bu salonda yardım talep eden herkes iyi karşılanacak ve her tür yanlış Arthur ve şövalyeleri tarafından haklanacaktı.
Büyülü silahın yanı sıra Yuvarlak Masa motifi, Arthur’u kendinden önce gelmiş olan, sahip oldukları güç ile doğru ve yanlışları dikte ettiklerine inanan krallardan ayırmaktadır; Arthur herkesin görüşünün geçerli olduğuna inanır ve gücü doğruyu desteklemek için kullanır, tanımlamak için değil. Arthur tekrar asil şövalyelere kendisine katılmaları için davetiye yollar fakat bu sefer elçileri Britanya sınırlarından da ileriye gider.
Bu çağrıya kulak veren şövalyeler arasında düelloların rakip tanınmayan Fransız şövalyesi Lancelot da vardır. Lancelot ile Arthur arkadaş olurlar, aynı zamanda da Guinevere ile birbirlerine âşık olurlar. Bu ilişki perde arkasında devam ederken, Yuvarlak Masa Şövalyeleri her türlü olağanüstü maceralar ile meşguldür. Eğer ortada bir macera yoksa, Arthur gider ve bir tane bulur. Gawain ve Yeşil Şövalye’nin meşhur hikâyesinde meydan okuyan kişi saraya gelir ve macerayı başlatır.
Jaufre (Girflet olarak da bilinir) hikâyesinde ise şövalyelik nişanını almak için saraya gelir, geri dönmeden ve diğerlerini dâhil etmeden kendi maceralarıyla devam eder.
Şövalyelerin başladığı en harika macera Kutsal Kâse (the Holy Grail) arayışıdır. Efsanenin Fransız versiyonunda kâse aslen bir tabak, Galler versiyonunda ise bir kazandır. Ancak Malory, hikâyeyi yeniden elden geçirdiğinde İsa’nın Son Akşam Yemeği’nde kullandığı bardağa dönüşmüştür ve şu an çoğunlukla algılandığı şekli budur. Kâse arayışı yalnızca saf bir kalbe sahip bir şövalye tarafından tamamlanabilir ve en sonunda Lancelot’un oğlu Galahad tarafından tamamlanır.
Bütün bu maceralar boyunca Guinevere bir takım tehditkâr lordlar tarafından birkaç defa kaçırılır ve kurtarılmak zorundadır ya da diğer leydiler tehlike altında olurlar ve onların da soylu bir şövalyenin yardımına ihtiyaçları olur. Ejderhalar, devler, görünmez ruhlar, kutsal kuyular, geçilmesi gereken ve sonu gelmeyen suyolları, hareket eden ve konuşan cansız varlıklar, cesur kahramanlar, entrikacı kötü adamlar, güzel ve soylu kadınlar ve güzellikleriyle aldatıcı doğalarını perdeleyen kadınlar vardır. Bütün bunlarla karşılaşan Arthur, hükümdar olmak için ona meydan okuyan gayrimeşru oğlu Mordred’in kraliçenin ve en yakın arkadaşının arasındaki aşk ilişkisini ortaya çıkarana kadar iyi ve soylu olmaya devam eder.
Mordred ve Arthur’un son çatışmasında Mordred ölür ve Arthur ölümcül bir şekilde yaralanır. Guinevere bir rahibe olarak her şeyden uzaklaşır ve Lancelot da inzivaya çekilir. Saraydaki diğer bütün şövalyeler öldürülmüştür. Sör Bedevere, Arthur’a savaş alanında yardım eder ve Excalibur’u Gölün Hanımına teslim eder. Kılıç iade edildiği an Arthur ölür ve bir gemi ile Avalon adasına götürülür.