X

Mihail Lermontov

Mihail Lermontov

Mihail Lermontov Biyografisi

Mihail Lermontov, yalnızca yirmi yedi yıl yaşayabilmiş, buna rağmen Çarlık Rusyasının hareketli olduğu bir dönemde ve sansürün gölgesi altında bu kısa ömrüne çok önemli şiirler sığdırmıştır.

Mihail Lermontov, 15 Ekim 1814 tarihinde Moskova, Rusya’da emekli bir subayın oğlu olarak doğmuştur. Annesi Maria Arsenyeva, babası Yuri Lermontov’dur. Üç yaşındayken annesini kaybetti ve hemen arkasından da babası Yuri Petpoviç evi terk etti. Mihail Lermontov, Penza Eyaleti, Tarhanı Kasabasına anneannesi Yelizaveta Alekseyevna Arsenyeva’nın yanına yerleşti. Bir malikâneye yerleşmişti yerleşmesine, ama çocukluğu Kafkasya’ya büyükannesiyle birlikte yaptığı yolculuklarda geçti. Daha sonraki yıllarda doğayla şiir arasında kuracağı sıkı bağların temeli daha bu yıllarda kendini gösterdi. Bununla birlikte büyükannesinden dinlediği halk şarkıları ve masallar da onun kişiliğini geliştirdi. 1827 yılında, onüç yaşındayken Moskova’ya büyükannesiyle birlikte yerleşti. Bir yıl sonra da Moskova Üniversitesi’ne yakın bir yerde yatılı olarak okumaya başladı.

Öğrenim hayatında başarılı bir öğrenci olan Mihail Lermontov, İngilizce, Fransızca, yunanca ve Almanca’yı iyi derecede öğrendi, aynı zamanda piyano ve keman çalarak ufkunu genişletiyordu. Edebiyatsa onun için her zaman birinci plandaydı: Lord Byron, William Shakespeare ve Friedrich Schiller şiirleri okuyordu. Tabii ki dönemin en gözde yazarlarından, Rus Şiirini baştan yaratan Puşkin’e de hayran idi. Şiir yazma serüveni de bu yıllarda başlayan Mihail Lermontov, bu dönemde yüzlerce şiir kaleme almıştır.

1830 yılında girdiği Moskova Üniversitesi‘ne bir süre devam etti. Aynı dönemde Rus Edebiyatını etkileyen Vissarion Belinski ve Alexander Herzen ile tanışmasalar da aynı okulda okudular. 1832 yılında fikir çatışması yaşadığı bir profesörle tartışması sonucu üniversiteden ayrıldı ve ve St. Petersburg’a giderek üniversiteye girmeyi dener ancak Moskova’da kalan iki dersi ya da tartışma haberinin kendinden önce üniversiteye iletilmesi yüzünden kabul edilmez. O da Harp Okuluna kaydolarak 1834 yılında asteğmen rütbesiyle mezun olup Sankt-Peterburg, Tasrskoye Selo’daki hafif süvari alayında askerlik kariyerine başlamıştır.

Tamamlanmamış romanı Prenses Ligovskaya ve sosyeteyi eleştirdiği Maskeli Balo oyunu bu dönemde yazılmaya başlanmıştır.

Mihail Lermontov, 29 Ocak 1837 tarihinde Puşkin‘in bir düelloda öldürülmesi üzerine derinden etkilenerek “Şairin Ölümü” adını verdiği bir şiir kaleme almıştır. Yazdığı bu şiir dilden dile, matbaadan matbaaya çığ gibi büyüyerek başta St. Petersburg olmak üzerine bütün Rusya’ya yayılır. Çarlık Rusyası’nın yenilikçi akımlara karşı olduğu, korkulu bir tavırla hareketlenen devrimci algıyı bastırmak için sansür uyguladığı bir dönemde böylesine bir şiirin elden ele dolaşması elbette kaygı vericidir. Çar I. Nikolay, şiiri okuduktan sonra: “Hoş dizeler… Söyleyecek söz yok!” der ve “Yasaya göre gereği yapılsın.” der.

Bunun üzerine Mihail Lermontov, Kafkasya’ya, Nijgorod Süvari Alayı’na sürülür. Burada “Çağımızın Bir Kahramanı” romanını yazmaya başlar.

1838 yılında sürgün cezası kaldırılan Mihail Lermontov St. Petersburg’a döndü ve kısa sürede dönemin parlak edebiyatçıları arasına girdi. Şiirleri edebiyat çevrelerinde çok beğenilen Mihail Lermontov’a, Puşkin‘in ardılı gözüyle bakılmaya başlanmıştır. “Çağımızın Bir Kahramanı” adlı romanıyla da büyük bir beğeni toplamıştır.

1840 yılının Şubat ayında St. Petersburg’daki Fransız büyükelçisinin oğlu Barante ile giriştiği bir düello nedeniyle tutuklanır. Askeri hapishaneye gönderilir ve ardından da Kafkasya’da harekâta hazırlanan bir piyade alayına sürgüne gönderdi.

1841 yılının şubat ayında izinli olarak St. Petersburg’a gelen Mihail Lermontov, bir dergi çıkartmak konusunda girişimlerde bulunur. Bu kısacık ziyaretinde yarım bıraktığı Anayurt, Sevmiştim, Sarp Kaya, Tartışma, Peygamber, Yalnız Başına Çıkıyorum Yola gibi şiirlerini bitirir. Ne var ki izin süresinin bitiminde görev yerine dönmesi için kesin emir alacaktır. Mihail Lermontov şehirden uzaklaştırılır. Çar I. Nikolay, onu St. Petersburg’dan uzaklaştırdığı gibi askeri mercileri bilgilendirerek kesinlikle geri mevziilere verilmemesini ister. Mihail Lermontov istifasını verir, ama kabul edilmez. Yolculuk sırasında hastalanır ve Piyatigorsk kentinde bir süre dinlenmek zorunda kalır. Saray çevresinden insanlar etrafını sarmış, emekli bir binbaşı olan Nikolai Martynov ile tanışmış ve çok geçmeden de onunla sıkı bir tartışmaya tutuşmuştur. Bu kentte 27 Temmuz 1841 günü, emekli bir binbaşı olan Nikolai Martynov ile düello yapar ve bu düellonun sonunda yaşamını yitirir. Özgürlükçü aydın kesimde, tıpkı Puşkin gibi bir düello sonucu genç yaşta ölmesi, derin bir üzüntüye neden olmuştur.

Yirmi yedi yıllık kısa yaşamına karşın Mihail Lermontov, şiirleri, tiyatro oyunları ve romanıyla Rus edebiyatının gelişimi üzerinde derin etkiler yaratmıştır. Kendisinden sonraki pek çok Rus edebiyatçı üzerinde Mihail Lermontov’un etkilerini görmek mümkündür. Fransız özgürlükçü düşüncesinden belirgin biçimde etkilenen aydın bir edebiyatçıdır.

Mihail Lermontov, 27 Temmuz 1841 tarihinde Pyatigorsk, Rusya’da 27 yaşında bir düellonun sonunda ölmüştür. Pyatigorsk kentinde büyük bir törenle toprağa verildi. 1842 yılında naaşı alınarak Tarhanı’daki aile mezarlığına defnedildi.

Eserleri :
1835 – Hacı Abrek (şiir)
1835 – Masquerade (Maskeli Balo) (oyun)
1837 – Borodino (şiir)
1838 – Hançer (şiir)
1838 – Çar İvan Vasilyeviç Hakkında bir Şarkı (şiir)
1839 – Düşünce (şiir)
1839 – Bela (öykü)
1839 – Filistin’in Dalı (şiir)
1839 – Üç Avuç (şiir)
1839 – Kaderci (öykü)
1839 – Terek’ten Hediyeler (şiir)
1840 – Taman (öykü)
1840 – Zeplin (şiir)
1840 – Melek (şiir)
1840 – Çağımızın Bir Kahramanı (roman)
1841 – Son Ev Görümlüğü (şiir)
1841 – Parus / Yelkenli (şiir)
1841 – Anlaşmazlık (şiir)
1841 – Valerik (şiir)
1841 – Çocuklar için Masallar (öykü)

Ölümünden sonra yayınlananlar:
1843 – İsmail Bey (şiir)
1857 – Şeytan (şiir)
1857 – Ölüm Meleği (şiir)
– Prenses Ligovskaya
– Tamara (şiir)
– Puşkin ve Ölüm Üzerine / “Şairin Ölümü” (şiir)

Şairin Ölümü Şiiri :

İntikam, çar, intikam!
Kapanıyorum ayaklarına
adil ol ve katili cezalandır
Ki onun idamı gelecek çağlara
senin haklı yargını duyursun
ve caniler örnek bulsun onda.

Şair öldü! – kuluydu namusun.-
Düştü, karalanmış, söylentilerle.
Düştü intikam özlemiyle, göğsünde bir kurşun
eğerek gururlu başını yere!

Utancını değersiz tahkirlerin
taşıyamazdı şairin kalbi
o başkaldırdı yargısına sosyetenin
ve öldürüldü! Yapayalnız, önceki gibi..

Öldürüldü! Neye yarar şimdi gözyaşları..
Neye yarar boş övgülerin gereksiz korosu..
Neye yarar zavallı özür mırıltıları..
Kader oynadı oyununu!

İlkin kinle kovan siz değil miydiniz
onun özgür ve cesur yeteneğini;
ve eğlenmek için körüklediniz
bir yangını ki belli belirsizdi..

Daha ne? Eğlenin.. Son ıstıraplara
dayanmaya artık gücü yetmezdi!
Söndü bir meşale gibi eşsiz deha
soldu alnındaki zafer çelengi..

Kurtuluş yok, soğukkanlılıkla
katil indirdi vuruşu.
Titremedi elindeki tabanca
yüreği sanki donmuştu..

Şaşacak ne var? Uzaktan onu
o benzeyeni yüzlerce kaçağa
fırlatmıştı bize kaderin buyruğu
talih ve rütbe avına..

Gülerek, küstahça aşağılıyordu
yabancı bir toprağın göreneklerini
o bizim şanımızı esirgeyemezdi
ve bu kanlı an düşünemezdi
elini neye kaldırdığını !

Şair öldü ve girdi toprağa
O ünsüz, tatlı türkücü gibi
sağır bir kıskançlığın kurbanı.
Onu eşsiz bir güçle betimlemişti
acımasız bir elin yere serdiği
o yazgı yoldaşı ozanı..

Bırakarak barışçıl erinçleri ve saf bir dostluğu
özgür yüreğin ve ateşli tutkuların boğulduğu
bu kıskanç dünyaya niçin geldi?
Niçin verdi elini değersiz kara çalıcılara?
Niçin inandı yalan sözlere ve okşayışlara?
O ki genç yaşından beri insanları bilirdi..

Çıkarıp ilk çelengi alnından
dikenli ve defneden bir çelenk taktılar ona,
ve gizli iğneler dalların altından
battılar şanlı alnına..
Ve ağulandı son anları da
sinsi fısıltısıyla alaycı cahillerin.
Ve öldü o -boşuna bir intikam susuzluğuyla-
ve gizli üzgüsüyle kırılmış ümitlerin..

Sesleri o eşsiz şarkıların dindi
bir daha duyulmamacasına.
Dar ve sevimsiz sığınağında simdi
Susuyor şair, bir mühür ağzında..

Ve sizler, kibirli çocukları
bilinen alçaklıkla ün salmış ataların!
Köle topuklarıyla çiğneyen yıkıntılarını
bahtın oyunuyla incinmiş soyların!
Özgürlük, defa ve şan cellatları!
Tahtın yanındaki açgözlü yığın!
Susturun gerçeği ve yargıyı
gizlenin örtüsü altına yaslanın!
Fakat ey ahlaksızlar, tanrısal bir yargı
ve müthiş bir yargıç bekliyor sizleri!
O’nu kandıramaz altın şıkırtısı
O bilir önceden her şeyi.
O zaman boşa gidecek ama
kötülemeler, başvuracağınız!
Ve tüm kara kanınızla, şairin
haklı kanını yıkayamayacaksınız!..

Çeviren : Ataol Behramoğlu

Kategoriler: M
Benzer Biyografiler