Molla Lütfi Biyografisi
15. yüzyılda, Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid dönemlerinde yaşamış meşhur matematikçilerdendir.
Tokat ilinde doğan Molla Lütfi‘nin doğum tarihi belli değildir. Tokatlı Kutbettin Hasan’ın oğludur. 15. yüzyılda, Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid dönemlerinde yaşamış meşhur matematikçilerdendir. Tokatlı Lütfi veya Sarı Lütfi adlarıyla da bilinir.
Molla Lütfi, çevresinde keskin zekalı, sivri dilli, hazırcevap, sözünü sakınmayan, geleneksel bilimlerin yanında akılcı bilimlere önem veren birisi olarak bilinirdi. Matematikçi kimliğinin yanısıra aynı zamanda usta bir hekim ve şair idi. Bilimin bilgi birikimine bağlı olduğunun farkındadır ve dünyayı bilimsel bir bakış açısıyla incelerdi.
Molla Lütfi, Sinan Paşa’nın ve Ali Kuşçu‘nun öğrencisi, İbn-i Kemal’in hocasıydı. Ali Kuşçu‘dan örendiği matematik bilgilerini Sinan Paşa‘ya aktarmıştır. Böylece Sinan Paşa, onun vasıtasıyla matematik örenmiştir. Öyle ki, Sinan Paşa aldığı bu bilgilerle önemli bir matematik makalesi bile yazmıştır.
Molla Lütfi, müderrisliğe ise Ayasofya Medresesinde ders vererek başlamıştır.
Sinan Paşa’nın tavsiyesiyle Fatih Sultan Mehmed, Molla Lütfi özel kütüphanesinin müdürlüğüne getirmiştir. Molla Lütfi, bu sayede pek çok değerli kitaptan değişik bilimleri öğrenme fırsatına sahip olmuştur.
Sinan Paşa, Fatih Sultan Mehmed tarafından Sivrihisar’a sürülünce, Molla Lütfi de hocası ile birlikte gitmiş, Sultan II. Bayezid’ın tahta çıkmasının ardından hocasıyla birlikte İstanbul’a dönmüştür. Önce Bursa’daki Yıldırım Beyazıd Medresesi’nde, sonra Filibe’de ve Edirne’de medrese hocalığı yapmıştır.
Molla Lütfi, Sahn-ı Seman medreselerindeki eğitimi eleştirmiş, Molla Hamîdeddîn ve Molla Muhyiddin gibi ilmiye üyelerini hicvetmiştir. Eleştirilerinin temel noktası medrese eğitiminde pozitif bilimlerin oranının azalması ve yerini dini bilgilerin alması olmuştur. Tartışmalar sırasında “namaz kuru bir tekrar, bir alışkanlık, eğilip kalkmaktan başka bir şey değildir” demesi Molla Lütfi’nin sonu olmuştur. Kurulan mahkemece suçlu bulunup, Beyazıt’ın onayıyla kılıçla boynu vurularak idam edilmiştir.
Molla Lütfi, rivayete göre bir dersinde Hazreti Ali’nin vücuduna batan oku namaz kıldıkları esnada çıkardıklarını ve Hazreti Ali’nin bunu fark etmediğini söyleyerek‚ “İşte asıl namaz budur yoksa bizim kıldığımız kuru kalkıp eğilmedir, onda faide yoktur.” şeklinde gerçek namazın önemini ve kişi üzerindeki etkisini açıklar. Bu sözleri üzerine, talebelerinin tepkisi ile karşılaşır.
Bir kısım çevrelerce, Deli Lütfi‛nin bu sözleri, namazı eğilip doğrulmaktan ibaret sayıyor.‛ şeklinde yorumlanarak kendisine, zındıklık‛ isnad olunur. Şeyhülislâm Efdalzâde’nin katle sebebiyet verecek bir hadise olarak görmediği bu durum, kendisine hasım olan Hatibzâde ve Molla İzâri gibi kimselerin katline fetva vermeleriyle sonuçlanır. Fakat Molla Lütfi’nin idamına hükmedenlerin başında Hatipzâde geldiği ve onun diğerlerini etkilediği, Hatipzâde’nin Molla Lütfi’nin idam edilmesinde bir başka etkenin, daha doğrusu bir eserin neden olduğu belirtilmektedir. Şöyle ki: Hatipzâde, Sultan II. Bayezid’e takdim etmek üzere kaleme aldığı Seyyid Şerif Cürcâni’nin Tecrid’ine yazdığı hâşiyeyi okuyan Molla Lütfi, mevcudatın taksimi bölümünde gördüğü yanlışlıklar nedeniyle haşiyeyi aşağılayan bir eser yazacağını ifade eder. Bunun üzerine Hatibzâde kendisini bir ziyafete davet ederek eserinde reddettiği yerleri sorar fakat yeterince bilgi alamaz. Bu durum Hatipzâde’nin canını sıkar. Nitekim Şeyhülislâm Efdalzâde’nin, Molla Lütfi’nin idamını gerektirecek bir suçu bulunmadığını söyleyerek heyetten çekilmesi üzerine, Hatipzâde’nin heyetin başına geçerek idama fetva verdiği ve diğer alimleri de etkilediği belirtilmektedir. Hatipzâde’nin, idam kararının ardından bazı yakınlarına, “İşte şimdi kitabımı kurtardım.” şeklinde bir söz sarf ettiği de nakledilmektedir. Kaynaklarda Molla Lütfi’nin net olarak hangi suçla itham edildiği ve hangi suça dayanarak idam edildiği meselesi konusunda farklı bilgi ve rivayetler yer almaktadır.
Efdalzâde ve Molla Ahaveyn gibi alimler karşı çıktıysa da, çoğunluğun baskıları sonucu ikna oldular ve idam kararı verildi. II. Bayezid ise, ulemanın kararına uymak zorunda hissederek istemeden de olsa idamı onaylamıştır. 2 Şubat 1494 (pazar) günü At Meydanı’nda kılıçla boynu vurularak idam edilmiştir.
Muhyiddîn-i Foçavî gibi devrin aydınları, Lutfî’nin iyi niyetli olduğunu ifade etmişlerdir. Alimin akıbeti halk tarafından da büyük bir zulüm ve haksızlık olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca zamanın bazı ileri gelenleri ve şairleri, Molla Lutfî’nin idamına haksız yere, haset yüzünden öldürüldüğünü, bu sebeple de öldüğünü vurgulayan veciz tarihler düşürmüşlerdir.
Molla Lütfi, 2 Şubat 1494 tarihinde İstanbul‘da sapkın olduğu gerekçesiyle idam edildi.
Molla Lütfi, çevresindeki devlet erkanına ve bilginlere latife yaparak onları eleştirdiğinden, çoğu kimse tarafından sevilmezdi. Fatih Sultan Mehmed’le bile iki arkadaş gibi şakalaşırdı. Kendisini çekemeyen bazı kimselerin, dinsizlik suçlamaları nedeniyle kovuşturmaya uğradı ve Sultan II. Bayezid döneminde idam edildi.
Molla Lütfi’nin, çoğu Arapça olan eserleri 17. yüzyıla kadar elden düşmemiştir.
Molla Lütfi’nin yazdığı Taz’ifü’l-Mezbah (Sunak Taşının İki Katının Bulunması Hakkında) adlı kitabı iki bölümden oluşur. Birinci bölümde kare ve küp tarifleri, çizgilerin ve yüzeylerin çarpımı ve iki kat yapılması gibi geometri konuları ele alınmıştır. İkinci bölümde ise meşhur Delos problemi incelenmiştir.
Kübü iki katına çıkarma olarak da bilinen Delos problemi pergel ve cetvel kullanarak çözülemeyen üç geometrik problemden birisidir.
Molla Lütfi’nin, bu problemi, İzmir’li Theon’un eserinden öğrendiği anlaşılmaktadır. İzmir’li Theon, İskenderiye kütüphanesinin müdürü Eratosthenes’e atıfla, Delos adasında büyük bir veba salgını çıkınca, ahalinin, Apollon rahibine müracaat ederek bu salgının geçmesi için ne yapmak gerektiğini sorduklarında, rahibin tapınaktaki sunak taşını iki katına çıkarmalarını tavsiye ettiğini, böylece kolaylıkla çözülemeyecek bir matematik problemi ortaya çıkmış olduğunu yazar. Mimarlar bu işi başaramayınca, Platon’un (Eflatun)yardımını isterler. Platon, rahibin sunak taşına ihtiyacı olduğundan değil, Yunanlılara matematiği ihmal ettiklerini ve küçümsediklerini söyleme maksadında olduğunu bildirdikten sonra, problemlerin orta orantı ile çözüleceğini ifade etmiştir. Molla Lütfi, işte bu hikayeye dayanarak eserini yazmıştır.
Kitabında, küpün iki kat yapılmasının, yanına başka bir küp ilave etmek demek olmayıp, onu sekiz defa büyütmek demek olduğunu açıklar. Molla Lütfi Mevzuatü’l Ulüm (Bilimlerin Konuları) adlı eserinde de yüz kadar bilimi tasnif etmiştir.
Molla Lütfi’nin Eserleri Ülkemizde ya da yurt dışındaki farklı kütüphanelerde kayıtlı bulunan Molla Lütfi’ye ait eserler şunlardır:
1 – Zubdetu’l-Belâga/Risâle-i Mevlana Lütfi min İlmi’l-Belâğa= Risâle-i Âdâb (Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi)
2 – Risâle fî Tahkîki Vucûdi’l-Vâcib (Vucûdu’l-Mebdei’l-Evvel): (Süleymaniye kütüphanesi)
3 – Taz’ifü’l-Mezbah (Sunak Taşının İki Katının Bulunması Hakkında) (çev.Abdülhak Adnan Adıvar) İSAM kütüphanesi
4 – Mevzuatü’l Ulüm (Bilimlerin Konuları)
5 – Haşiye ala Şerhi’l-Miftâh (Süleymaniye kütüphanesi)
6 – Haşiye alâ Evâili Şerhi’l-Mevâkıf: Adudiddîn el-Îcî’ye ait ve elMevâkıf adıyla meşhur olan kelam kitabının şerhidir. (Milli kütüphane)
7 – Haşiye ala Haşiyeti’ş-Şerhi’l-Metâli (Milli kütüphane)
8 – Es-Seb’u’ş-Şidâd
9 – Risâle fîmâ Yete’allaku bi Hurûfi’t-Teheccî
10 – Risâle fîl-Ulûmi’ş-Şer’iyye ve’l-Arabiyye (Risâle fî Mevzûâti’l-Ulûm): Bu risale Padişah II. Beyazıd’a sunulmak üzere yazılmıştır. Kitapta yirmi dokuzu Arap dili kırk dördü de İslam diniyle ilgili olmak üzere toplam yetmiş üç ilim üzerinde durulmuştur. 11 – Risâle (Kelimât) müteallika bi âyeti’l-Hacc: II. Beyazıd’ın huzurunda hacc âyetiyle (Bakara suresi 196-199. ayetler) ilgili olarak yapılan tartışmaların sonradan kaleme alınmış biçimidir.
12 – Risâle-i Mevlânâ (Molla Lütfi’nin Risâle-i Mevlânâ Lütfî’si): Yazarı belli olmayan Türkçe’nin belağatı hakkındadır. Arapça bilmeyenlere Arapça’yı öğretmek amacıyla yazılmıştır. Molla Lütfi’nin ölümünden sonra oğlu tarafından temize çekilen bu esere bir de mukaddime eklenmiştir.
13 – Harnâme: Kaynaklarda bu eserin tanıtımı hakkında yeteri kadar bilgiye yer verilmez. Sadece kitabın kaba ve müstehcen ifadelerle dolu olduğu söylenmektedir.