Nakşibendi Biyografisi
Muhammed Bahauddin Şeyh Nakşibendi, evliya olarak kabul edilir. Nakşibendi tarîkatının isim babasıdır.
Nakşibendî, 1 Nisan 1318 tarihinde Özbekistan’ın Buhara şehrine beş kilometre kadar uzakta bulunan daha sonra Kasrıârifân adını alacak olan Kasrıhindûvân köyünde doğmuştur. Asıl adı Muhammed bin Muhammed’dir. Muhammed Bahauddin Şeyh Nakşibendi olarak bilinir. Allahü teâlânın sevgisini kalplere nakşettiği için, “Nakşibendi” denilmiştir. Muhammed Bahauddin Şeyh Nakşibendi; seyyid olup insanları Hakka dâvet eden, doğru yolu göstererek saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin on beşincisidir. Hz Muhammed’in damadı Hazreti Ali’nin soyundan gelmektedir.
Şeyh Nakşibendi, maneviyat yoluna girmeden önce bir süre dînî ilimler tahsili için Semerkand’a gitti. Onsekiz yaşında Semerkant’taki tahsilini tamamlayarak memleketine döndü ve evlendi. Evlenmesinden bir süre sonra ilk şeyhi Muhammed Baba Simâsî vefat etti. Bu arada Kasr-ı Hinduvân’a gelen Emir Külâl, Bahâeddin’e şeyhinin vasiyetini hatırlatarak, onun manevi eğitimiyle meşgul olmaya başladı. Şeyhiyle birlikte Nesef’e giden Bahâeddin Buhârî yedi yıl kadar orada kaldı.
Abdülhâlik Gucdüvânî zamanında gizli zikre önem veren “Hacegân yolu”nda Mahmud İncir Fağnevî ile cehri zikir, hafi ile birleştirildi. Şâh-ı Nakşbend hazretleri gizli zikre olan meyilleri sebebiyle bir bakıma Abdülhâlik Gucdüvâni’nin üveysi müridi oldu. O’nun vaz’ ettiği esaslar çerçevesinde ve ondan aldığı ruhani üveysi terbiye dairesinde yetişti. Müridinin halindeki farklılığı sezen ve onun cehri zikre katılmayışı dolayısıyla müridlerinin tepkisini bilen Emir Külâl, bir müddet sonra ona: “Şeyhim Muhammed Baba Simâsî’nin senin yetişmen konusundaki emirlerini yerine getirdim. Göğsümde ne varsa sana aktardım. Ama senin himmet kuşun beni geçti. Artık kemâl semasında dilediğiniz gibi uçmağa tarafımdan mezunsun” diyerek icazet verdi. Suhâr’da bir mescid inşası sırasında beşyüz müridin huzurunda gerçekleşen bu icazetten sonra Şâh-ı Nakşbend, oradan ayrıldı. Emir Külâl’in halifesi Arif Dikgirâni’nin dergahında yedi yıl sohbetine katıldı. Bunun ardından on iki yıl kadar Yesevî şeyhlerinden Kusem Şeyh ile Halil Atâ’nın sohbetlerinde bulundu. Bir ara hükümdar olan Şeyh Halil Atâ’nın bertaraf edilmesinden sonra çok üzülen Bahâeddin Nakşbend, dünya işlerinden büsbütün soğuyarak Buhârâ köylerinden Ziverton’a yerleşti.
Şeyh Nakşibendi, uzun süren çok yönlü müridlik devresini tamamladıktan sonra doğum yeri Kasrıhindûvân’a dönerek müridlerini yetiştirmeye başladı. Daha sonra ikisi hac için olmak üzere üç defa Buhara’yı terketti. İkinci hac yolculuğunda üç gün kaldığı Herat’ta Zeyniyye tarikatının kurucusu Zeynüddin el-Hâfî’yi ziyaret etti. Bir müddet sonra Hükümdar Muizzüddin Hüseyin’in davetlisi olarak yine Herat’a bir defa daha giderek bu ziyaret esnasında tasavvuf anlayışını ve tarikatının esaslarını hükümdara anlattı.
Hicrî 718-791, mîlâdî 1318-1389 yılları arasında yaşayan Şeyh Nakşibendî, XII. asırda Abdülhâlik Gucdüvânî tarafından kurulan Hâcegân tasavvuf yolunun unutulmaya yüz tutan prensiplerini yeniden ihyâ ederek bir irfan okulu binâ etmiş, kendisinden sonra Nakşibendiyye adıyla anılan bu maneviyat yolu İslâm dünyasında geniş bir yayılma imkânı bulmuştur.
Bahauddin Şeyh Nakşibendi’in yaptığı belki de en önemli iş, tasavvuf ile dînin zâhirî ilimlerini, bir diğer ifâdeyle sûfîler ile ulemâyı ya da tekke ile medreseyi bir birinden ayrı, hatta rakip olarak gören anlayışı reddetmiş ve din âlimlerine büyük bir saygı göstermiş olmasıdır.
Nakşibendî, 2 Mart 1389 tarihinde Özbekistan’ın Buhara şehrinde 71 yaşında ölmüştür. Nakşibendiyye tarikatı kuruluşunu tamamlayıp yayıldıkça mezarın etrafında geniş bir külliye oluşmuştur. Kabri, Özbekistan’ın Buhara şehrinde önemli bir ziyâretgâh olan Bahaeddin Nakşibendi’nin tarikatı, Hindistan’dan Balkanlar’a, Yemen’den Kafkaslar’a kadar İslâm dünyasında geniş bir coğrafyada yayıldığı gibi, Osmanlı Devleti’nde Fatih Sultan Mehmed döneminden itibaren Anadolu’da da yayılmıştır.