Nesimi

Nesimi Biyografisi

Seyyid Nesimi mahlası ile tanınan, 14.yüzyıl Hurufi Türk şairi. Azeri Türkçesinde ve Farsça divanlar yazmış, ayrıca Arapça da şiirler bestelemiştir.

Nesimi, 1369 yılında Irak, Bağdat şehirinin Nesim kasabasında doğmuştur. 14. yüzyılda yaşamış olan şair Nesimi’nin tam adı Ali İmadeddin Nesimi’dir. Bazı tarihi kaynaklarda Nesimi’nin doğum yeri İran‘da Şiraz olduğu söylenirken, bazı kaynaklarda ise Azerbaycan‘da Şamahı olarak geçmektedir. Doğum tarihinin tam olarak 1369 ila 1370 arasında olduğu tahmin edilmektedir. En yaygın bilgi ise 1369 yılında doğduğudur. Nesimi’nin tarihi kaynaklarda doğum yeri ile ilgili de çelişkili ifadeler yer almaktadır. Tarihi kaynaklardan aktarılan bir diğer bilgi ise Nesimi’nin soyunun Hz. Peygamber’e kadar dayandığı söylenmektedir. Bundan dolayı Nesimi’ye yaşamı boyunca “Seyyid” unvanı da verilmiştir.

Nesimi’nin babasının iyi eğitimli bir alim olduğu ve Şirvan’da gayet önemli bir şahsiyet olduğu bildirilmektedir. Nesimi’nin doğduğu dönemde Şamahı şehri, Şirvan’ın kültür merkezi hâline gelmiş, burada tanınmış mektep ve medrese bulunmuş, şehrin zenginlerinin şahsi kütüphaneleri olmuştur. Onların meclislerinde şiir ve müzik meclisleri tertip edilmekteydi. Âlim ve hekim Kafieddin, Darü’ş-şifa adlı tıp akademisinde faaliyet gösterip kendisi tabip yetiştirmekteydi. Nesimi’nin eğitiminin bu kültür çevresinde geçtiği ve tıp, astronomi, matematik ve mantık bilimlerini de ihtiva eden derin bir İslam eğitimi alıp yetiştiği kabul edilmektedir.

Nesimi’nin Türkmenlerden veya Türkleşmiş bir soydan geldiği ana dilinin Türkçe olmasından ve aynı zamanda kendi divanındaki beyitlerinden de anlaşılmaktadır. Diyarbakır, Irak ve Tebriz taraflarında yaşadığı ve I. Murat devrinde Anadolu’ya geldiği rivayet edilir. Şiirlerinden devrinin medreselerinde okuyarak iyi bir eğitim gördüğü anlaşılmaktadır.

Nesîmî’nin başarılı bir şair oluşunda, iyi bir eğitim almış olmasının ve bir seyyah gibi gezip dolaşmasının da büyük payı vardır. Nesîmî’nin zâhirî ve bâtınî ilimlerde yetişmesinde doğup yaşadığı bölgenin önemli etkisi olmuştur. Arapça ve Farsçayı iyi bilen şairin Türkçe ve Farsça şiirlerinin yanında Arapça gazelleri ve mülemmaları da vardır.

Nesîmî’nin sanat hayatını iki devrede ele almak mümkündür. Hayatının ilk devresinde Hakk’ı, aşkı, doğru yolu arayan bir Nesîmî vardır. Bu dönemde Mevlana Celâleddîn-i Rûmî‘nin etkisindedir. Mevlevî tarikatı bu ilginin çekiş merkezi olduğundan şair bu yolun zikir ve ayinlerine yabancı kalmamıştır. Bu devre ait mesnevi, gazel ve tuyuğları bir divançe oluşturacak kadar çoktur. Duygu ve fikirleri anlatmakta zorlanan şair, coşkulu sanat denen lirizme de henüz ulaşamamıştır. Hatta onun bu ilk şiirlerinde Seyyid, Nesîmî, Hüseynî, Seyyid Nesîmî ve Naîmî gibi farklı farklı isimler kullanması, mahlas seçmede bile bir kararsızlık içinde bulunduğunu göstermektedir. Bunun yanında Nesîmî’nin öğretici yönünün ağır bastığı bu şiirlerde aruz kusurları da bulunmaktadır.

Nesîmî’nin şiirlerinin asıl coşkulu devri Fazlullah ile tanışmasından sonradır. Bâtınî inançlara ilgisiz kalmayan şair, Hüseyin Ayan’ın deyimi ile Fazlullah’ın keşfettiği yedi hattı, her türlü dinî tekâlifi anlamak ve ilâhî sırları çözmek için yeterli bulmuştur. Böylece Kur’an-ı Kerim’in sırlarının çözüldüğüne inanarak Fazlullah’ın dervişleri arasına katılıp onun büyük bir propagandacısı olmuştur. Hayatının bu ikinci döneminde coşkulu şiirler söylemeye başlamıştır.

Dili çok dikkatli ve yerinde kullanan Nesîmî, aruz veznini Türkçeye uydurmak için gayret etmiştir. Zaman zaman vezin bozukluklarına rastlansa da genellikle şiirleri vezin ve kafiye bakımından başarılıdır. Kafiyeye büyük önem veren Nesîmî, özellikle iç kafiye ve redifi fazla kullanmıştır.

Nesimi, Türk divan edebiyatında yazmış olduğu eserleri ile hatırlanmaktadır. Nesimi aynı zamanda mutasavvıf ve dai‘dir.

Şiirlerinde; “Nesimî, Seyyid, Seyyid Nesimî, Nâimî ve Hüseynî” mahlaslarını kullanmıştır. Şiirleri Anadolu, Azerbaycan ve İran’da yaygındır.

Nesimi, önceleri Hüseynî mahlasını kullanırken, Fazlullah-ı Hurûfî’ye bağlandıktan sonra Nesîmî’yi kullanmıştır. O, şiirlerinde sekiz ve otuz iki harfe dayanarak insan yüzünün Tanrı’nın tecelli yeri, güzelliklerin göründüğü mekan olduğunu söylemiştir.

Şeyh Şiblî’nin dervişlerinden olan Nesîmî, İran’da Hurufîliğin kurucusu olan Fazlullah-ı Hurûfî’ye intisap etmiş ve daha sonra onun halifesi olmuştur. Azerbaycan’da Fazlullah-ı Hurûfî’nin Timurlu İmparatorluğu’nun kurucusu olan Timur’un emri ile Nahçıvan’da o zamanın yöneticisi olan oğlu Miranşah tarafından, siyasi bir tehlike olarak görüldüğü gerekçesiyle 1394 yılında idam edilmesi üzerine Azerbaycan’dan ayrılıp Türkçe şiirleriyle tanındığı Anadolu’ya gelen Nesimî’nin, I. Murat devrinde Bursa’ya ulaştığı ve burada iyi karşılanmadığı anlaşılmaktadır. Kendisinin de Hacı Bektaşi Veli‘den etkilendiği ileri sürülmektedir. Ayrıca Hacı Bayram Veli ile görüşmek için Ankara’ya gitmiş, Hurûfilik’le ilgili fikirleri sebebiyle huzura kabul edilmemiştir.

Anadolu’da fikirlerini yayacak ortam bulamayan Nesimi de o tarihte Hurûfiler’in Suriye’deki en önemli merkezi olan Halep’e gitti. Halkın yanı sıra Dulkadiroğlu Ali Bey’le kardeşi Nâsırüddin ve Karayülük Osman, Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah gibi devlet adamları da fikirlerinden etkilendiler.

Nesimi’yi diğer şairlerden ayıran en önemli özellik ise Hurufilik’idir. Yaşadığı dönem açısından Farsça şiir yazmayı tercih etmeyişi ve Türkçe şiirler yazmasıdır. Nesimi, yüksek şairlik gücünü aynı zamanda Hurufilik düşüncesini yaymak için de kullanmıştır.

Nesimi, Hurufîliğin kurucusu olan Fazlullah-ı Hurûfî’nin kızı ile evlenmiştir.

Türkçe ve Farsça divanları olan Nesimi’nin Şiirleri dönemin bir çok şairini etkilemiştir. Şiirlerinde Hallacı Mansur‘u andıran ifadeler kullanmasıyla idarecilerin tepkilerini üzerine çok çekmiştir.

Nesimi ayrıca Vahdet-i Vücut düşüncesiyle buluşan bir özelliğe sahiptir. Muhyiddin İbn Arabi tarafından sistemleştirilen düşünce akımı ile Hurufiliği meczeden Nesimi, bu düşüncelerini ilk mesnevisinde “Aşıkla maşukun, secde edilenle edenin bir olduğu” ve “ilahi zatın kendi varlığında birleştiği” şeklinde ifade etmiştir.

Esas itibariyle Nesimi’yi engizisyona götüren de bu düşünceleri olmuştur. Tıpkı Hallacı Mansur gibi geleneksel din ulemasının ve saltanatın hışmına uğrayarak din dışı ilan edilmiştir. Bir süre sonra Halep uleması, görüşlerinin İslam’a aykırı olduğunu ileri sürerek öldürülmesi için fetva verdi.

Ve sonunda Memluk Sultanı Seyfeddin Burci’nin onayını alan saltanat naibi Emir Yaşbek tarafından Nesimi boynu vurularak öldürülmüş, derisi yüzdürüldükten sonra bir hafta boyunca sergilenmiştir. Sonrasında vücudu parçalanarak birer parçası inançlarını bozduğu düşünülen Şehsüvaroğlu Ali Bey’le kardeşi Nâsırüddin ve Kara Yülük Osman Bey’e gönderilmiştir.

Nesimi, 1417 yılında idam edilerek 48 yaşlarında Suriye, Halep’te öldürülmüştür.

Nesîmi’nin Eserleri:
Türkçe Divan:
Divan’ın bilinen en eski nüshası 1469 tarihlidir. Divan’ın 1524 tarihli Kahire nüshasındaki bazı gazellerinde Hüseynî mahlasını kullandığı görülür. Farsça şiirleri bazı yazmalarda Türkçe şiirlerinin arasında yer almıştır. Çeşitli baskıları bulunan Nesîmî Divanı’nın İstanbul’da yapılan baskıları eksik ve yanlıştır. Türkçe Divan’ın en iyi baskısı, Selman Mümtaz Bey tarafından 1926’da yapılmıştır. Divan’ın son yayımını Hüseyin Ayan yapmıştır (2002). Farsça Divan:
Bu divanda yer alan şiirler, sayı bakımından Türkçe Divan’a göre daha azdır. Nesîmî, Türkçe Divan’ı kadar çok okunan ve sevilen Farsça Divan’ında da Hurûfî inancını konu alan şiirler yazmıştır. Mesnevî, gazel, tercî’-i bend, müstezâd, rüba’î ve kıt’a nazım şekliyle yazılmış şiirlerin bulunduğu divandaki mesneviler, Türkçe mesneviler gibi uzun değildir. Nesîmî, Türkçe Divan’ında olduğu gibi Farsça Divan’ını da tamamlayamamış, 32 harfli Fars alfabesinden yalnız 14’ü ile kafiyeli şiirler yazabilmiştir.

Mukaddimetü’l-Hakâyık:
Nesîmî, Fazlullah-ı Hurûfî’nin Câvidân-nâme’sini esas alarak yazdığı bu Türkçe mensur eserde, çeşitli dinî konuları harflerle (Hurûfîliğe göre) açıklamaktadır. Bu eserde, Kur’an’daki hurûf-ı mukata’a, abdest, ezan, ikâmet, zekât, oruç, hac, ana babaya iyilik, îmân-ı yakîn gibi konularla ilgili, harflerle rakamlar arasında bağlantılar kurularak yorumlar yapılır. Eserin nüshaları, dil bakımından XIV. yüzyıl özelliği taşır ve üslup itibariyle tercüme bir eser görünümü sergiler.

Nesîmî’nin bir gazeli
fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün

1. İy dirîgâ kim cihânda yâr ile hemdem-durur
Hûblarun fikrinden özge kim bana hemdem-durur

2. İy güneş yüzlü habîb şâd kılgıl sen beni
Kim firâkundan bu cân u dil garîk-ı gam-durur

3. Ger inanmazsan ki gamzen yakdı gönlüm şehrini
Ben bu feryâdum nedendür dîde kandan nem-durur

4. Va’deyi koy iy gönül gel hoş görelüm bu demi
Dünkü geçdi danla gâyet bes bu dem hoş dem-durur

5. Zâhidün mihrâb içinde zikr ü tâ’atdur işi
Âşıkun mahbûb öninde çeng ü zîr ü bem-durur

6. Ger disem vardur cihânda sensin iy gönlüm alan
Dil senündür cân senündür ten benüm bes nem-durur

7. Bir nazar kılgıl Nesîmî hâline gör kim neçe
Sözleri feryâd u nâliş gözleri zemzem-durur