Oprah Winfrey Biyografisi
Oprah Gail Winfrey, ABD televizyon tarihinin en çok izlenen talk show programlarından birisi olan The Oprah Winfrey Show’un sunucusu, ünlü siyahi kadın milyarder, hayırsever, sanatçı.
29 Ocak 1954’te, Amerika’nın Mississippi eyaletindeki, Kosciusko kasabasında, Protestan bir mezhep olan Baptist mezhebinden bir çiftin kızı olarak dünyaya gelen Oprah Winfrey’nin, anne ve babası evlenmemiş gençlerdi. Aslında doğduğunda İncil‘de adı geçen Orpah’ın ismini alan Winfrey’nin adı daha sonradan Oprah olarak değişti.
Annesi, Vernita Lee bir hizmetçi, babası Vernon Winfrey ise bir madenciydi. Belediye konseyi üyesi olmadan önce berber olan babası, Oprah doğduğunda silahlı kuvvetlerin bir üyesiydi.
Doğumundan sonra, annesi eyaletin kuzeyine taşınan Oprah, hayatının ilk altı yılını kırsal kesimde, büyükannesi Anita Mae’nin yanında, yoksulluk içinde geçirdi. Oprah’a üç yaşındayken okumayı öğreten büyükannesi, daha sonra onu, semtin kilisesine beraberinde götürmeye başladı.
Küçük yaşına rağmen, İncil’deki ayetleri ezberinden okuyabilen Oprah ‘vaiz’ lakabı ile tanınırdı.
Altı yaşındayken, annesi, Oprah’ı yanına alıp, Milwaukee kentinin yoksul bir mahallesine taşındı. Burada kuzeni, amcası ve bir aile dostu tarafından tecavüze uğrayan Winfrey, evdeki sağlıksız koşullara rağmen, 2. ve 8. sınıfları okumadan atladı ve onüç yaşına geldiğinde kentin banliyölerinde beyaz öğrencilerin gittiği prestijli bir liseye, burslu olarak kabul edildi.
Okulda başarılı olmasına rağmen asi bir tavır sergileyen Oprah, birçok kez evden kaçtı.
Sonunda, ondört yaşındayken annesi onu, Tennessee eyaletinin, Nashville kentinde yaşayan, sert fakat teşvik edici bir insan olan babası Vernon’un yanına gönderdi. Babası, Oprah’nın eğitimine eğildi.
Lisesinde iftihara geçen, münazara ekibine katılan ve ülke çapında dramatik yorumda ikincilik ödülü alan Winfrey, daha sonra başka bir konuşma yarışmasını kazanarak, 1971’de, tarihsel olarak bir siyahi okul olan Tennessee Eyalet Üniversitesi’nden tam burs aldı.
Kazandığı bursla, iletişim konusunda öğrenim yapan Winfrey, onsekiz yaşındayken ‘Miss Black Tennessee Beauty Pageant’ı kazandı.
Bir röportaj sırasında, gençliğinde, mısır koçanlarından yaptığı bebekler ve ailesinin arazisini çevreleyen çitin üzerine konan kargalarla söyleşi yaptığını söyleyen büyükannesi, Oprah’nın konuşmayı söktüğünden beri, kendi hayali sahnesinde olduğunu belirtti.
Oprah’ın gerçek meyda kariyeri, henüz 17 yaşında genç bir kızken, Tennessee Eyalet Üniversitesi’nde okuduğu zamanlarda, yerel bir radyoda çalışmasıyla başladı.
Yerel medyada çalışırken, Nashville’deki WTVD-TV’nin, ilk siyahi kadın haber sunucusu olan Oprah, 1976’da, WJZ-TV‘de altı haberlerinde yardımcı sunuculuk yapmak için, Baltimore‘a taşındı.
Daha sonra, WJZ-TV’de 14 Ağustos 1978’de yayına başlayan ve Richard Sher’in sunuculuğunu yaptığı, People Are Talking programında co-host olarak işe alınan Oprah, Dialing for Dollars’a da sunuculuk yaptı.
1983’te, çok ilgi çekmeyen yarım saatlik bir sabah talk şovu olan, AM Chicago’yu sunmak için Illinois eyaletindeki Şikago kentine yerleşen Oprah, işi devraldıktan sonra, ilk bölümü 2 Ocak’ta yayınlanan televizyon şovunu, birkaç ay içinde en alt sıralardan, Şikago’nun en yüksek izlenirlik oranına sahip televizyon programı haline getirerek, Phil Donahue’yı geride bıraktı.
Ulusal boyutlara ulaşan başarısı Winfrey’i, Stephen Spielberg’in yönetmenliğini yaptığı, 1985’de çekilen, The Color Purple filminde rol sahibi yaparken, bu rolü ona, Akademi Ödülleri’nde de, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında adaylık getirdi.
Bu gelişme sonrasında, 8 Eylül 1986 tarihinden itibaren Winfrey’nin şovu, ülke çapında, 120 kanalda, tam saat yayınlanmaya başladı ve isim değiştirerek, The Oprah Winfrey Show oldu.
Donahue’ı zaten yerel markette geçmiş olan Oprah, ülke çapında izleyici sayısını kısa zamanda ikiye katlayarak, şovunu, Amerika’nın bir numaralı gündüz kuşağı şovu haline getirdi. Böylece bu iki ünlü şov arasındaki büyük yarış başlamış oldu.
Time Dergisi, çok az kişinin bu kadar kısa zaman çerçevesinde, Oprah Winfrey’in başarabilği gibi zirveye tırmanarak, en popüler talk şov sunucusu haline geleceğini tahmin edebileceğini yazdı.
Beyaz erkeklerin egemen olduğu bir alanda, cüsseli bir siyahi kadın olan Oprah’ın, aslında bir ropörtajcı olarak Phil Donahue’yi yerinden zorlamasının mümkün olmadığına değinilen dergide, Oprah’ın, gazetecilik kabiliyetindeki noksanlığını,örttüğü yazıyordu.
Acıklı hikayelerini anlatmaya gelen konukların Oprah’ı nasıl duygulandırdıkları ve karşılık olarak hiç kimseye anlatmayı akıllarından bile geçirmeyecekleri bazı sırlarını çekinmeden açıkladıkları anlatılan satırlarda, Oprah’ın şovu, grup terapisi seansına benzetiliyordu.
Newsday’dan Les Payne, Oprah Winfrey’i, Donahue’den, daha zeki, daha cana yakın, ve izleyicisine ve belki de bütün dünyaya çok daha fazla uyum sağlamış bir insan olarak yorumladı.
Daha sonra, ABC’den satın aldığı şovunun kontolünü, kendisinin kurduğu yeni prodüksiyon şirketi Harpo Productions’a geçiren Winfrey, 1994’te, bütün talk şov programları cazibesini yitirmekteyken, kendi şovunda manşet haberlerine yer vermeyerek, kısa süreli bir düşüşün ardından, seyircinin takdir, ilgi ve saygısını tekrar kazanrak ödüllendirildi.
Tarafından kurulan, Harpo Productions’ın yapımları arasında, kendisinin de rol aldığı, 1989 yapımı televizyon dizisi, The Women of Brewster Place yer alırken, Winfrey, Disney’le de, Toni Morrison’un Pulitzer Ödüllü kitabından uyarlanan, yine kendisi ve Danny Glover’ın rol aldığı, 1998 yapımı Beloved için anlaştıysa da, porgram beklenen başarıyı elde edemedi.
Programıyla olduğu kadar kilo verme çabalarıyla da tanınan ve bu çabası sonrası 45 kilo kaybedip, ideal kilosuna yaklaşmayı beceren Winfrey, 1995’de Washington, DC’de düzenlenen, Marine Corps Marathon’unda yarışarak, kişisel şefi Rosie Daley ve antrenörü Bob Greene’in de kitaplarının en çok satanlar arasına girmesine ön ayak oldu.
Medya devi Winfrey, daha sonradan programına eklediği, Oprah’s Book Club bölümünde, adı duyulmamış yazarlar tarafından yazılmış kitapları tanıtarak, en çok satanlar listelerine girmelerini sağladı ve yayımcılık dünyasına büyük katkıda bulunmuş oldu.
1999’da, Oxygen Media adlı, kablolu ve internet üzerinden kadınlara dair programlar üreten şirketi kurarak, medya endüstrisinin ön saflarındaki yerini, şov dünyasının en güçlü ve zengin kadınlarından biri olarak perçinledi.
2000’de, The Oprah Magazine, “o”nun ilk sayısı basıldı.
2004 yılında, 212 Amerikan kanalında ve 100 aşkın dünya televizyonunda yayınlanan, The Oprah Winfrey Show’un, 2010 – 2011 sezonuna kadar yayının devamı için anlaşma imzaladı.
Life Dergisi tarafından, jenerasyonunun en ilham verici kadını olarak görülen Winfrey’i, 2005’te Business Week, Amerika’nın gelmiş geçmiş en hayırsever siyahi kadını olarak adlandırdı.
Bir hayır kuruluşu olan, Oprah’s Angel Network, Güney Afrikalı kız çocuklarının eğitimi ve Katrina Kasırgası madurlarına yardımı da kapsayan birçok program için, 51,000,000 dolardan fazla bağış topladı.
Önde gelen çocuk hakları savunucularından olan Winfrey, 1994’de Başkan Clinton’a, çocuk hakları suistimalinden tutuklananların kimliklerinin, ülke çapında bir bilgi ağında bulundurulması için kongreye götüreceği teklifi imzalattı.
Family for Better Lives’ı kuran Winfrey, 2002’de ilk kez verilen, The Academy of Television Arts & Sciences’ Bob Hope Humanitarian Award’a sahip oldu.
Kazandığı çok sayıda Emmy Ödülü ve sunuculuğunun yanısıra, kitap eleştirmenliği, Oscar Ödülü‘ne aday gösterilmiş olması ve tirajı yüksek bir derginin yayımcılığıyla da tanınan, Forbes Dergisi‘ne göre, 20. yüzyılın en zengin siyahi Amerikalısı ve 2004 yılı itibariyle, dolar bazında dünyadaki tek siyahi milyarder olan Winfrey, 1992’den beri, bir halka ilişkiler müdürü olan, Stedman Graham’la nişanlıdır. Şikago’da yaşayan çiftin, Montecito, Kalifornia, Rolling Prairie, indiana, Telluride ve Kolorado’da da evleri bulunmaktadır.