Refik Ahmet Nuri Sekizinci

Refik Ahmet Nuri Sekizinci Biyografisi

Tiyatro oyuncusu ve oyun yazarı, spor adamıdır. En sevdiği oyunu “Sekizinci” olduğu için sonradan soyadı olarak almıştır.

Refik Ahmet Nuri Sekizinci, 1874 yılında İstanbul’da Üsküdar’ın Ayazma mahallesinde doğmuştur. Asıl adı İbn-ür Refik Ahmet Nuri’dir. Babası Fes Nazırı, Üsküdar Mahkemesi savcısı Mehmet Refik Bey’dir. Yazar, ilk orta ve ortaokulu İstanbul’da bitirmiş lise eğitimine ise Galatasaray Lisesi‘nde başlamıştır. Yaşamı Dört yaşındayken kaybettiği babasının bir vasiyeti üzerine mührüne “İbnürrefik” sözcüğünü kazdırdı, çok beğenilen bir piyesinin “Sekizinci” adını da sonradan kendine soyadı olarak seçti.

Galatasaray Lisesi’nde öğrenci iken arkadaşlarıyla büyük bir bahçede mahalle halkına oyunlar sunmaya başlamışlardır. Sundukları bu oyun genellikle Namık Kemal’in zavallı çocuk adlı tiyatro oyunudur. Bu oyunun yanı sıra ilk komedilerini de o yıllarda yazmış ve mahalle halkı önünde canlandırmaya başlamışlardır. Yazdığı ve mahalleli önünde oynadığı ilk oyun “Çoban Kızı “ adlı oyunu olmuştur. Galatasaray Lisesinde iken bir yandan da Güllü Agop‘un Osmanlı Tiyatrosuna gitmeyi adet edinmiştir.

Galatasaray Lisesi’ni bitirdiktennezareti mektubi kalemine devam etmiş, daha sonra nezaretin mülhak muhtelit karantina idaresi muhasebe kalemine tayin edilmiştir. Karantina İdaresi muhasebe müdürlüğünden emekli oluşuna kadar memurluk yaşamı sürdü.

Güllü Agop Efendi’nin Gedikpaşa Tiyatrosu ona tiyatroyu sevdirdi. II. Meşrutiyet‘in ardından Milli Osmanlı Tiyatrosu adıyla amatör bir tiyatro gurubunu kuran arkadaşı Reşat Rıdvan ile birlikte Selanik’e kadar tiyatro oyunları sahnelemek amacıyla gitmiş, Selanik’te Namık Kemal‘in “Vatan Yahut Silistre ” adlı piyesini oynamışlardır. İttihat ve Terakki Cemiyeti yararına sahnelenen oyun Harbiye Nezareti bahçesinde oynanmış, sahnede gerçek askerler ve toplar dekor olarak kullanılmış ve bu oyun Selanik’te olgi uyandırmıştır.

Darülbedayi’nin (İstanbul Şehir Tiyatrosu) ikinci kuruluşunda (1915), yönetim kuruluna seçildi. 1919-1922 yıllarında kendi oyunlarına yer verdi. 10 sene kadar Darülbedayi’de çalışmış, Darülbedayi’den ayrıldıktan sonra gezgin bir topluluk kurarak Anadolu’ya turneye çıkmıştı. 1932’de Ankara Halkevi Sahnesi’nde yönetmen olarak çalışmaya başladı; oyunlarda görev aldı. Son görev olarak Ankara Halkevi Tiyatrosu’nda rejisörlük yaptı. Tiyatroya mizah yoluyla eğitsel bir kimlik kazandırdı.

İbn-ür Refik Ahmet Nuri Sekizinci’nin en tanınmış oyunu, Alfred Savoir‘ın La Huitième Femme de Barbe-Bleu (Mavi Sakalın Sekizinci Karısı) adlı oyunundan 1922 yılında uyarladığı Sekizinci adlı tiyatro eseridir. Bu eser onun soyadı da olacaktır. Cumhuriyetin ilanından sonra soyadı kanunu çıkınca en sevdiği oyunu olan Sekizinci adlı oyunun adını kendisine soyadı olarak kabul etmiştir.

Refik Ahmet Nuri Sekizinci, 1923 yılında Mahmut Yesari ve Reşat Nuri Güntekin ile birlikte “Kelebek” adında haftalık mizah dergisi çıkarmıştır.

Refik Ahmet Nuri Sekizinci’nin esas amaç güldürmektir. Eserlerinde devrinin meselelerine dair yapılan telmihler de bu amaçla kullanılmıştır. 1919-1922 yılları arasında Darülbedayi’de birçok eseri oynanan yazar halkın gülme ihtiyacını karşılamak üzere eser yazdığını çeşitli vesilelerle dile getirmiştir.

Eserlerinin birçoğu Fransız komedilerinden uyarlayan Refik Ahmet Nuri Sekizinci’nin en meşhur uyarlaması Hisse-i Şayia’dır. Bu eserin aslı Daniel Riche’e aittir. Hisse-i şayia aslında bir hukuk terimidir. Taraflarca paylaşılamayarak üzerinde tarafların hakkı devam eden mal anlamında kullanılmıştır. Boşanmalarda da çocuk anne ve baba için hisse-i şayiadır. Boşandıkları halde kızları dolayısıyla diyalog

Aynı zamanda bir spor adamı olan Refik Ahmet Nuri Sekizinci, 1918–1919 yılları arasında Fenerbahçe Spor Kulübü başkanlığı yaptı. İbn-ür Refik Ahmet Nuri Sekizinci Fenerbahçe Spor Klubu Başkanı iken 3 Mayıs 1918 tarihinde Mustafa Kemal ATATÜRK’ü ağırlamış, Atatürk kulübün Kuşdili’ndeki lokaline ziyarette bulunmuştu. Bu tarih daha sonraları kulübün kuruluş günü olarak görülmüş ve kulubün kuruluş tarihi ise 3 Mayıs 1907 olarak kabul edilmiştir.

Refik Ahmet Nuri Sekizinci, 6 Mart 1935 tarihinde Ankara’da Halkevi Tiyatro Kolu’nda rejisör olarak görev yaptığı sıralarda 61 yaşında ölmüştür.

Ali Süha Delibaşı, 1936’da “İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci’nin hayatı” adıyla hakkında yazılanları kitaplaştırdı.

ESERLERİ :
Oynanan oyunları:
– Âlemdar
– Asrî Hülyalar
– Aşk-i Atik
– Bir Nokta
– Büyük Baba
– Ceza Kanunu
– Çoban Kızı
– Çürük Merdiven
– Sekizinci
– Dokuzuncu
– Dört Cihar
– Fener Bekçileri
– Fırsat Yoksulu
– Gelin Kaynana
– Yavuz Hırsız
– Hisse-i Şayia
– Hüsmen Ağa
– İpekçi Merhum
– Kuş Kafesi
– Kibir ve İnat
– Sınıf Arkadaşı
– Nâkıs
– Odalık
– Pembe Köşk
– Sivrisinekler
– Son Ateş
– Şair
– Yalancının Mumu
– Yataklı Vagonlar
– Yavrum Komiser
– Yegâne • Zamaneler
– Zühal Burcunda
– Zaptiye Nazırı
– Tecdid-i Nikâh
– Şer’iye Mahkemesinde
– Sürurî Apartmanı
– Nurbaba Köşkü
– Nel Kulesi
– Monte Kristo
– Lokmanzade
– Kısmet Değilmiş
– Kadın Tertibi
– Hoşkadem Gebe
– Himmetin Oğlu
– Eski Âdetler
– Belkis
– Asrî Olalım

Kitaplaşan oyunları:
1930 – Ceza Kanunu
1931 – Nakış
1933 – Şeriye Mahkemesinde
1934 – Ankara: Cumhuriyet Halk Fırkası
1934 – Belkıs
1934 – Himmetin Oğlu: Müzikali Komediya
1934 – Son Altes
1947 – İpekçi Merhum (rejisör Kemal Tözem)

Refik Ahmet Nuri Sekizinci, sadece tiyatro yazarlığı değil oyunculuk ve yöneticilik gibi pozisyonlar aracılığıyla daima tiyatronun içinde olmuştur. “Alemdar” adlı oyunda başrole çıkmıştır. Eserlerinin birçoğu Fransız komedilerinden uyarlanmıştır. Elliyi aşkın telif ve adapte vodviller ile komediler çevirmiş ve yazmıştır.

Refik Ahmet Nuri Sekizinci’nin uyarlama olan eserleri :
Alemdâr
Sivrisinekler
Tecdîd-i Nikâh
Münevver’in Hasbihali
Fırsat Yoksulu
Gücü Gücü Yetene
Kadın Tertibi
Gerdaniye Buselik
Eski Adetler
İzdivaç Projesi
Açık Bono
Büyük Yemin
Türabizadeler
İpekçi Merhum
Gelin Kaynana
Hoşkadem Gebe
Kısmet Değilmiş
Ceza Kanunu
Hisse-i Şayia

Refik Ahmet Nuri Sekizinci’nin kendi el yazısıyla yazıp bıraktığı biyografisinde tiyatro sevgisini şöyle anlatmaktadır.

tirnak-sol.gifspacer.giftirnak-sag.gif« Çocukluğumdan beri edebiyata çok merakım vardı. O zamanın maruf ediplerinden Namık Kemal, Ziya Paşa’yı, Muallim Naci’yi, Abdülhak Hamit Tarhan’ı okudum. Tiyatroya merakım çoktur. Güllü Agop‘un tesis ettiği Osmanlı Tiyatrosu’na çok giderdim. Burada nadiren oynanan ve az çok kıymetli edebiyesi olan piyesleri tercih ederdim.

Ben Galatasaray Sultanisi’nde iken Tıbbiye ve Harbiye talebesinden arkadaşlarımdan birkaçını kandırdım, aramızda para topladık, birimiz büyük bahçesinde büyük bir sahne inşa ettik. Ramazan geceleri konu komşuya o zamanın usulünde yazılmış eserleri temsil ederdik. En başta Namık Kemal‘in “Zavallı Çocuk” namındaki dramı vardı. Ben “Çoban Kızı” namında bir komedi yazmıştım. Bunu çok temsil ettik. Çünkü seyircinin çok hoşuna gitmişti. O zaman anladım ki, halkın gülmeye daha çok ihtiyacı var. Onun için Meşrutiyet’ten itibaren yazdığım eserlerimin çoğu vodvildir. Hâlâ o kanaatteyim ki, tezli piyeslerde muharrirlerin tasvir ettikleri vakalar vodvil şeklinde temsil edilirse halka daha faydalı ibret verir. Fakat bu piyeslerdeki nükteler nezih ve edebî olmak şartıyle, bence tiyatro sahnesi edebiyat meşheridir.

Tanin gazetesinin himayesi altında Enver ve Niyazi kruvazörleri menfaatine “Vatan Yahut Silistre” piyesini oynamaya teşebbüs ettik. Bize iştirak eden amatörler meyanında Raşit Rıza, Nurettin Şefkati, Şadi, Muvahhit ve Rıza Fazıl gibi kıymetli sanatkârlar vardı. Piyesi Kuleli ve Darüşşafaka mekteplerinde temsil ettik. Sonra Osmanlı Donanma Cemiyeti kuruldu ve ben de Heyeti Edebiye’ye dahil oldum. Faaliyet arzu ettiğim veçhile ciddî ve temiz idi. Bunu gördükçe biz de tiyatronun inkişaf edeceğine iman ettim ve piyes yazmağa başladım. O günden bugüne kadar yazdığım dram, vodvil, komedi küçük büyük elliden fazladır. »