Regina Spektor Biyografisi
Rus asıllı Amerikalı şarkıcı, söz yazarı ve piyanist. Anti-folk akımının genç yüzlerinden olmasına rağmen en önemli temsilcilerinden biridir. Piyano konusundaki ustalığını ilginç vokal tekniğiyle birleştirerek kendine has bir tarz ortaya koyan Spektor, özgün niteliğiyle müzik otoritelerinin üzerinde en çok durduğu isimlerden biri olmuştur.
18 Şubat 1980‘de Sovyet Rusya‘da müzisyen bir Yahudi ailesinde dünyaya geldi. Babası Ilya Spektor fotoğrafçı ve amatör kemancı olan Regina’nın annesi bir Rus kolejinde müzik profesörüydü. Ailesinin sanata olan ilgisi onun da eğilimlerinin belirlenmesinde önemli rol oynayacaktı. Zira babasının sayesinde The Beatles, Queen ve The Moody Blues gibi rock’n roll müziğin en iyi örneklerini veren gruplarla tanışacaktı. Piyanoya ısınması ise hiç zor olmadı. Çünkü evlerinde dedesinden annesine kalan Petrof marka bir piyano vardı ve küçük Regina kısa sürede piyano çalmayı öğrenecekti. Spektor ailesi Rusya’da Yahudilerin gördüğü etnik ve politik ayrımcılıktan rahatsızdı. Ancak 1989‘da başlayan Perestroyka politikasıyla birlikte taşınma hakkı elde ettiler ve Avusturya‘ya yerleştiler. Kısa bir süre sonra İtalya‘ya geçen aile son olarak New York, Bronx‘a yerleşme kararı aldı.
Regina Spektor New York’ta bir Yahudi okulu olan SAR Akademisi’ne kaydoldu. Sonrasında sırasıyla New Jersey‘deki Frisch School’a ardından da Fair Lawn High School’a devam etti. Mezuniyetinin ardından Manhattan School of Music’a başladı. Regina Spektor, klasik müziğin yanı sıra hip hop, rock ve punk türleriyle de ilgileniyordu. Ancak Manhattan Müzik Okulu’nda profesör olan piyano öğretmeni Sonia Vargas, Spektor’un yeteneklerinin farkındaydı ve onun piyano konusunda sağlam bir temele sahip olmasını sağladı. Müzisyen, spontan olarak zaman zaman besteler yapıyor ancak bunları şarkılaştırmıyordu. Bir gün Nesiya Enstitüsü’yle gittiği İsrail gezisi sırasında aklına geldiği gibi şarkılar mırıldanmaya başladığında tüm arkadaşlarının büyük ilgisiyle karşılaştı ve bu sayede şarkı yazmaya doğal bir yeteneği olduğunu anladı.
İsrail gezisi sonrasında Joni Mitchell ve Ani DiFranco gibi ünlü isimlerin müziğini keşfeden Regina, sonunda ilk şarkısını yazdı. Henüz 16 yaşındaydı ve a cappella olarak yazdığı şarkının bestesini 18 yaşında yapacaktı. Spektor, Purchase Koleji Müzik Konservatuarı’ndaki eğitimini, 3 yılda, onur ödülüyle bitirdi.
Sanatçı New York’ta yaşamanın tüm fırsatlarından yararlanıyordu. Zira şehir anti-folk akımının merkezlerinden biriydi. Sahne deneyimini New York’un Sidewalk Kafe, Living Room, Tonic, Fez, the Knitting Factory ve CB’s Gallery gibi prestijli mekanlarında kazanan Spektor’ün ünü yavaş yavaş yayılmaya başladı. Bu dönemde kendi imkanlarıyla çıkardığı 2001 tarihli 11:11 ve 2002 tarihli Songs albümlerinin başarısı hatrı sayılır bir kitle arasında duyulmuştu. Sadece Ameran gelen “Soviet Kitsch” ve “Begin to Hope” çalışmaları tüm dünyada müzik marketlerdeki yerlerini aldı. Zaman içinde Regina Spektor, anti-folk’un en önemli isimlerinden biri haline geldi. İlk üç albümündeki şarkıların bir araya getirilmesiyle oluşturulan “Mary Ann Meets the Gravediggers and Other Short Stories” adlı toplama albümü ise istenen başarıyı yakaladı. Björk, Fiona Apple ve Tori Amos’tan etkilenimleri taşıyor olsa da müzik otoriteleri Spektor’ın her zaman kendine has bir tarzı olduğunu kabul ettiler.