X

Rene Guillot

Rene Guillot

Rene Guillot Biyografisi

Fransız çocuk kitapları yazarıdır. Arizona’lı Red Kid, Beyaz Yele, Büyük Macera kitaplarından bazılarıdır.

Rene Guillot, 24 Ocak 1900 tarihinde Charente-Maritime, Fransa’da doğmuştur. 20 yıldan uzun süre Fransa’nın kolonisi Fransız Batı Afrikası’nda yaşadı. Bu süre içinde şimdiki adı ile Senegal olan bölgede öğretmenlik yapmıştır.

Rene Guillot, Senegal’de öğretmen olarak görev yaptığı sırada Afrika’dan esinlenerek çok fazla kitap yazmıştır. Fransız yönetmen Albert Lamorisse’in 1953 yılında yaptığı White Mane: The Wild Horse (Crin-Blanc) adlı filminden esinlenen Rene Guillot 1959 yılında Beyaz Yele adlı kitabını yazdı.

Fransız film yönetmeni Patrick Grandperret tarafından 1993 yılında “Sirga Lioness / Aslan Sirga” ve 1995 yılında “Le Maitre des Elephants / Fillerin Efendisi” adlı kitapları sinemaya uyarlandı.

1946 yılında Les Equipages de Peter Hill adlı kitabıyla Serüven Kitapları Ödülü’nü aldı.

Rene Guillot, 1964 yılında Hans Christian Andersen Ödülü’ne değer görülmüştür. Beyaz Yele adlı çocuk kitabı M.E.B tarafından 100 temel eser içinde yer almaktadır.

1948 yılında Robert Vernay‘ın yönetmenliğini üstlendiği “Fort de la solitude” filmi Rene Guillot’nun öykülerinden esinlenmiştir.

Rene Guillot, 26 Mart 1969 tarihinde Paris, Fransa’da 69 yaşında ölmüştür.

Kitapları :
1933 – Afrika Anlatıyor,
1946 – Les Equipages de Peter Hill,
1954 – Aslan Sirga,
1954 – Oworo,
1955 – Leopar Kpo,
1957 – Beyaz Fil,
1958 – Tepeli Kuş Kalesi
1958 – The Wind of Chance
1959 – Beyaz Yele,
1959 – Sirga: Queen of the African Bush / Sirga: Vahşi Afrika’nın Kraliçesi,
1959 – Vahşi Beyaz Aygır
1960 – Grishka And The Bear
1961 – Le Maitre des Elephants / Fillerin Efendisi,
1962 – Kedilerin Kralı,
1962 – Rüzgârın Binicileri
1963 – Little Dog Lost / Kayıp Küçük Köpek
1966 – Balon Yolculuğu
1966 – Büyük Macera,
1969 – Fodai ve Leopard-Men
1973 – Tales of Magic
1976 – Pascal and the Lioness
1977 – Arizona’lı Red Kid,

Beyaz Yele Kitabı:
Yazdıkları arasında en sevileni Beyaz Yele oldu. Bu romanda, on iki yaşındaki bir çocukla beyaz bir at arasındaki büyük dostluk anlatılıyor. Bataklıklar, sazlıklar, göller, dağlar… Doğa güzellikleri içinde doğup gelişen müthiş bir dostluk. Folko ile Beyaz Yele’nin unutulmaz dostluğu. Folko, yüreği sevgiyle dolu, yoksul bir balıkçı çocuğu. Beyaz Yele, başıboş at sürüleriyle özgürce dolaşan, kimselerin eline geçiremediği, yabanıl, bembeyaz bir yılkı atı, bir prens.

Beyaz Yele Kitabında Karakterler Ve Kişiler:
BEYAZ YELE: Annesi Rita gibi soyludur. “İnce uzun kulaklı, İnce boyunlu, kara gözlü” bir taydır. Yelesinden kuyruğuna kadar uzanan lekesiz, kar beyazı, kısacık tüyleri vardır. RİTA: Beyaz Yele’nin annesi Çingeneler yakalar. FOLKO: On iki yaşında, küçük kardeşi ve dedesiyle yaşar. Balıkçılıkla geçinir. Cesur ve sabırlıdır. Kasları gelişkin ve saçları alnına döküktür. ANTONYO: Atları seven, yaşlı at bakıcısı. ÖSEBYO: Folko’nun hayattaki tek akrabası, dedesi. ÇİNGENELER: At hırsızı kötü insanlardır. PATRON: Atları yakalatıp yarıştıran hara sahibi, kötü.

Özet :
Folko, on iki yaşında becerikli bir çocuktur. Ösebyö Dede’nin sandalını alır, bataklığı dolaşırdı. O gün, hava kararırken yanında. İnce boynunu uzatmış, alımlı bir tay gördü. Tay Çocuğun yanına yaklaştı, saçlarını kokladı. Folko da parmaklarını o ipek yelenin arasına soktu. Ancak dönmesi gerekiyordu. “Yine gelecerğim” diyerek evine gitti. Bu esnada, at hırsızı iki kişi onları seyrediyor, hırsızlar taya ve anasına doğru yaklaşıyorlardı. Bu esnada Folko, çamurlara saplanmış kurtulmaya uğraşıyordu.

Folko, Hırsızları anne at ile tayı yakalamaya çalışırlarken gördü. Anne kısrak kurtulmak için her şeyi yapıyordu. Nitekim kurtuldu ama küçük tayı kurtarmak için geri döndü. Yavrusunun sesi ile bir an durakladı. Hırsızlar daha hemen kement atıp anne tayı da kementle yakaladılar. Artık kurtuluşu yoktu. Bir müddet sonra da direnmeyi bıraktı. Bunun üzerine adamlar kemendi söküp, kısrağı yanlarında götürdüler. Ama bu defa da beyaz yele kaçmıştı.

Folko, bütün bunları seyretmişti, Beyaz Yele’nin olduğu yere koşmuştu. Hayvan yerde inleyerek yatıyordu. Hemen yardım etmek istedi. Ancak tay çok huzursuzdu ve Folko’nun elini ısırmaya çalıştı. Folko, aldırış etmeden tayı bağlayan ipleri sökmeye başladı. Uzun uğraşlardan sonra sökme işi bitmişti. Tay doğruldu ve uzun uzun bakıştılar..

Folko, evine döndü. Anlattıklarına kimse inanmayacağı için, anlatmadı. Ama Antonyo kendi kısraklarının da çalındığını söyleyince, onları gördüğünü anlattı. Hep beraber Beyaz Yele’nin olduğu yere gitmeye karar verdiler.

Geçtikleri yerlerde, bir yığın at vardı. Ancak, Beyaz Yele ararlarında yoktu. Folko, ümitliydi. Böylece saatler geçti. Uzaktan Beyaz Yele’nin geldiğini gördüler. Yanlarına geldiğinde, hiç de beyazlığı kalmamıştı. Derisi boydan boya çamurdu. Yorgun, yararlı bir halde.

Beyaz Yele, kısa zamanda kendisini belli etmişti. Yüzlerce at arasından dahi, hareketleriyle seçiliyordu. Ancak, onun bu delişmen hali, diğer at sahiplerini tedirgin ediyordu. Bu yüzden de onu yakalamak istiyorlardı. Bu amaçla, bir gün Beyaz Yele’yi kıstırıp, bin bir eziyetle haranın içine kadar soktular. Ancak, yine de kaçmayı başardı.

Artık, Folko’nun aklı fikri Beyaz Yele’de idi. Bir gün kesin kararını verdi. Yola çıktığında, birazcık yol almıştı ki, önce kıpırdayan çalıların arasından fırlayan kuşu, arkasından da Beyaz Yele’yi gördü. Durmuş kendisine bakıyordu. Aynı anda, haranın patronu bütün adamlarını toplamış ve Beyaz Yele’yi yakalamak için peşine düşmüşlerdi. Beyaz Yele, yanına kadar yaklaştıkları halde, hareketsiz duruyordu. Ansızın patronun atına doğru saldırdı ve patron yere düştü. Beyaz Yele’yi elde edemeyeceğini anlamıştı. “Bırakın gitsin, kim isterse o alsın ” dedi.

Folko, “Yani ben alabilir miyim?” diye sorunca, “alabilirsin” dedi. Dünyalar Folko’nun olmuştu. O sevinçle, Beyaz Yele’yi bulmak için koşarcasına yürüdü ve onu buldu. Kemendini atıp, boynuna geçirdi. Beyaz Yele hızla koşmaya başladı. Folko, sağa sola çarpıyor, eli, kolu, dizi, kafası yaralanıyor, aldırış etmiyordu. Bir müddet sonra Beyaz Yele durdu. Karşılıklı bakıştılar. Artık kermende bile gerek kalmamıştı. Usulca çekince geliverdi. Birlikte Folko’nun evine geldiler. Atı, çimin arkasına koydu ve yem vermeye başlamıştı. Beyaz Yele kendisinindi artık. Tam da bu esnada, uzaklardan at kişnemeleri duyuldu. Beyaz Yele, önce kulaklarını dikti, sonra da hızlı bîr şekilde koşmaya başladı. Yine kaçmıştı. Folko, çok üzülmüştü. Yavuklusunu kaybetmiş âşıklar gibiydi. Yine de ümidini kesmemişti. Haksız da değildi. Bir akşam, bir ses duyup kapıya çıkınca ve Beyaz Yele’nin gelmiş olduğunu gördüler. Bir hayli yarası vardı. Hemen yarasını sarmaya koyuldular. Görünen oydu ki, yaralı olduğu için, dost bildiği Folko’ya sığınmıştı. Folko ve kardeşleri çok sevinçliydiler.

Artık at her akşam, Folko’nun yolunu gözlüyordu. Dostluklarrı herkesin dilinde idi. Folko, yarası henüz iyileşmediği için ona binemiyordu. Ama binmek ve gezmek için can atıyordu. Bir gün binmeye karar verdi. Ancak, atın üstüne atladığı an, at değişti ve silkinerek Folko’yu üstünden attı. Sonra da hızla koşarak gözden kayboldu. Vakit geldiğinde, yola koyulup, Antonyo’nun seyislik yapan arkadaşının evine geldiler. Orada Beyaz Yele’nin annesi olan kısrak vardı. Bu Fojko için tatlı bir sürpriz olmuştu. Sonra kasabaya gittiler. Her yer çok kalabalıktı, Folko‘yu sirke götürdüler. Orada kovboylar ve atlar gösteri yapacaklardı. Folko birden heyecanlandı. Çünkü Beyaz Yele’yi görmüştü. Gösteri bitince, at perdenin arkasından kayboldu.

Folko, “Beyaz Yele” diyerek hemen koştu. Ancak, yanıldığını söylediler. Bu at, çok benzemesine rağmen, Beyaz Yele değildi. İki gün sonra döndüler. Folko, ümidini kesmemiş, Beyaz Yele’sini arıyordu. Bu arada haranın patronu ise, sirk sahipleri ile azgın bir atın pazarlığını yapıyordu. Belliydi ki, patron Folko’ya verdiği sözü tutmayacaktı. Antonyo bu duruma itiraz edecek oldu ama patron patrondu. Yine de, ne yapıp yapıp bu durumu Folko’ya bildirecekti. Sabaha karşı, güç bela ata bindi ve Folko’nun kulübesine geldi. Folko İse çoktan kayığa binmiş ve Beyaz Yele’yi aramaya çıkmıştı. Antonyo’da arkasından bataklığa daldı.

O sabah, Beyaz Yele başına geçeceği sürüsünü arıyordu. Adamlar da onu. Ve gördüler. Beyaz Yele’nin etrafındaki sazlıkları, otları tutuşturarak çıkmasını beklemeye başladılar. Folko’da bunu görmüştü. Beyaz Yele’yi kurtarmak İçin ileri atıldı. Her tarafının yanmasına aldırış etmeden, alevler ortasında mahsur kalmış olan Beyaz Yele’nin yanına ulaştı ve sırtına atladı. Beyaz Yele, kurtarıcısına boyun eğmişti. Çocuk atı alevlerin üzerine sürdü. Kulağına bir şeyler fısıldadı. At ok gibi fırladı. Alevler yakmasına rağmen, dışarıya çıkmışlardı.

Bütün bunları patron ve adamları da görmüştü. Önlerini kesmelerini emretti. Ama, aralarından hızla geçtiler. Kaçarak, ırmağın kenarına kadar geldiler. Bir müddet sonra Beyaz Yele, kendisini ırmağa attı. Bu arada, patron pişman olmuş bağırıyordu: “Dön, dön atı sana verdim”

Her şey boştu. At ve Folko birbirine yapışık vaziyette, akıntıya kapılmış gidiyor, gidiyorlardı. Irmağın akıntılı suları kulağına bir ninni fısıldıyordu sanki…

Her yer kazan, Folko ise kepçe Beyaz Yele’yi arıyordu. Yok, yok, yok. Folko’nun bu haline, haranın seyislerinden Antonyo’da üzülüyordu. Onu teselli etmek için, bayram zamanı kasabaya götüreceğini söyledi.

Kategoriler: R