Ruhi Arel Biyografisi
Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanma sürecinin ve aynı zamanda Batılılaşma hareketlerinin ivme kazandığı Meşrutiyet dönemlerinin tanığı, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin de karşılayıcısı olan 1914 Kuşağı ressamları ve 4. kuşak Asker Ressamlar arasında yer alır Ruhi Arel.
Ruhi Arel, 1880 yılında İstanbul’da Galata’da doğmuştur. Tam adı Mehmet Ruhi Arel’dir. Babası Galatalı Halil İlhami Efendi, dedesi Diyarbakırlı Kâdiri Şeyhi Hacı Ali Baba’dır. İlkokulu bitirdikten sonra Bahriye Mektebine girdi. 1900 yılında yaşıtı ve arkadaşı Hikmet Onat gibi Mekteb-i Bahriye-i Şahane’ye (Deniz Harp Okulu) girdi ve 1908 yılında yüksek gemi inşaat mühendisi olarak mezun oldu. Aynı yıl bu okula resim muallim muavinliğine atandı.
Resim merakını, sistemli bir eğitim üzerine oturtmak isteyen Ruhi Bey, Sanayi-i Nefise’ye kayıt yaptırır. Burada Osman Hamdi Bey ve Salvatore Valeri’nin öğrencisi oldu. Desen ve sulu boyada üstün bir beceriye kavuşmasında bu hocanın büyük payı vardır. O yıllarda Gülhane Parkı yakınında bulunan “Sanayi-i Nefise Mektebi”nde açılan Avrupa resim yarışmasını birincilikle kazanır. 1909 yılında Sanayi-i Nefise’den (Güzel Sanatlar Akademisi) mezun olurken Avrupa‘ya öğrenci göndermek amacıyla açılan sınavı kazanarak Paris‘e resim öğrenimi için gitme hakkını elde etti. Bunun üzerine arkadaşları Sami Yetik, Hikmet Onat, İbrahim Çallı, Feyhaman Duran ile birlikte 1910 yılında gönderildiği Paris’te I’Ecole National Superiéur des Beaux-Arts’da (Paris Güzel Sanatlar Akademisi) Comon atelyesinde beş yıl süreyle öğrenimini geliştirir. Burada akademik resmin inceliklerini öğrenir. Paris Güzel Sanatlar Ulusal Yüksek Okulu’nda Fernand Cormon’un yanında beş yıl çalıştı.
1914 yılında I. Dünya Savaşı başladığında Mehmet Ruhi Bey de arkadaşları gibi Türkiye‘ye döndü. Sanat yaşamına Akademi’de “menazır” (perspektif) öğretmenliğine atanarak öğretim üyesi olarak devam etti. Ama bir süre sonra, Akademi’deki sanat eğitimini, çağın gidişine uygun görmediği için görevinden ayrıldı. Darüleytam, Kabataş, Namık Kemal, Kız Muallim okullarında ve Bahriye’de resim öğretmenliği yaptı.
1923 yılında yaptığı “Bir Zeybek” adlı tablosu
1924 yılında yeniden Akademi’ye döndüyse de, yapılmasını istediği yenilik ve reformlar, ancak ölümünden birkaç yıl sonra gerçekleştirilebildi. 1908 yılında Ressamlar Cemiyeti’nin kurulmasında büyük katkısı olan sanatçının resimleri, yaşadığı dönemde Almanya, Avusturya ve İtalya’daki karma sergilere gönderilmiştir.
II. Meşrutiyet’in ilânının akabinde kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin kurucusu olan Ruhi Arel, keman çalar, iyi derecede İngilizce ve Fransızca bilirdi. I. Dünya Savaşı sırasında 1917 yılında İstanbul’da Enver Paşa tarafından Şişli’de açılan resim atölyesine Sami Yetik, Ali Cemal Ben’im, Ali Sami Boyar, Namık İsmail, Hikmet Cevat, Hikmet Onat, ve İbrahim Çallı ile birlikte o da devam etmiş, savaşın etkilerini de yansıtan tablolar üretip, kahramanlık konuları içeren kompozisyonlar yapmıştır.
Savaş yıllarında Berlin, Viyana gibi müttefik başkentlerinde sergilenen (1917) ve ressamlarımızın genellikle savaş konularını işlediği bu sergide Ruhi Bey’in de yedi resmi bulunuyordu. “ Hareket Ordusu”, “ Balkan Savaşı Şehitleri”, “ Çanakkale Zaferi”, “ Yazmacı Kadın”, “ Sabah Duası”, “ Hilal-i Ahmer’e Yardım” bu dönemde düzenlediği, onun sanat anlayışım belgeleyen anlatımcı kompozisyonlarıdır.
Ruhi Arel- Hilal-i Ahmer’e Para toplayanlar tablosu
1918’de Şişli Atölyesi’nde Harbiye Nezareti’nin siparişi üzerine, Enver Paşa’nın poz verdiği ünlü “Balkan Savaşı Şehitleri” adlı tablosunu gerçekleştirir.
Yaşadığı dönemde yeterince anlaşılıp değerlendirilmemiş bir sanatçı olan Mehmet Ruhi Arel, özellikle yöresel nitelikli yapıtlarıyla çağdaş Türk resminde bir “yol açıcı” kimliği taşır. Birçok tablosunda (özellikle İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ndeki büyük Taşçılar kompozisyonu) toplumsal içerikli figürlere öncelik vermiş, halk yaşamına bir gözlemci tutumuyla eğilmiştir. Geniş rahat fırça tuşları, kapsamlı figür çalışmaları, konuyu bütünsel açıdan kavrama yeteneğiyle, kuşağı içinde ayrıcalıklı bir yeri vardır. Çok figürlü büyük boyutlu kompozisyonlarında, Osman Hamdi Bey’in başlatmış olduğu geleneğin içinde yer alır gibi görünürse de, daha çok Hoca Ali Rıza’nın çizgisine yakındır.
Ruhi Arel, 1905 yılında F. Muzaffer Neyzi Hanım ile evlendi. 1906 yılında büyük oğlu Şemsettin doğdu. 1926 yılında küçük oğlu Orhan doğdu. Küçük oğlu Orhan Arel ve gelini Maide Arel de daha sonraki yıllarda sanat hayatına atılırlar.
1922 yılında İstanbul Valisi Ali Haydar Bey’in himayesinde kurulan Çemberlitaş’taki Serbest Resim Atölyesi’nin daimi hocası olur. Atölyenin aynı yıl yayınlanan genel programı Türk resminin temel taşlarından birini oluşturur. 1922 yılı Galatasaray Sergisi’ne bugün Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Resim Heykel Müzesi’nde “Uyuyan Ana ve Çocukları” adıyla yer alan “Hicretzede Bir Valide”, ”Eski Türk Güzelliği” ve “Gergef İşlerken” adlı tablolarını sergiler. 1923 yılında “26 Ağustos Sabahı”, “Bir Zeybek”, ”Haliç’te Bir Gurup”, “Bir İhtiyar Köylü” adlı yapıtları Galatasaray Sergisi’nde teşhir edilir.
Ruhi Arel’in son görevi Üsküdar Ortaokulu’nda resim öğretmenliğidir.
Avrupa’da tahsil ettiği halde garplılaşmamış ve idealist bir milli ressam olarak kalması nedeniyle, ona çağdaşlarından farklı bir gözle bakılmıştır. Resimlerinde milli varlık ve hisli rengin olgunluğunu yaşatmış, özellikle de ordumuzun kahramanlıklarını gösteren “askeri” tablolar yapmıştır. Bu tablolarda aynı konuyu işlemiş diğerleriyle karşılaştırıldığında Ruhi Bey’inkilerde, konuyu aşan ve sorunun özüne yaklaşan ayrı bir tutum görmekteyiz. Ruhi Arel’in daha gerçekçi yaklaşımlar içinde, halkın gündelik yaşamına eğilmiş olması, o zamana kadar pek denenmemiş bir yoldu. Büyük “Taşçılar” kompozisyonu başta olmak üzere, ”Hilal-i Ahmer’e Para toplayanlar”, ”Yaşmaklı Kadın”, “Hicrette Bir Valide”, “Gazi’yi İstikbal” onun bu yönünü ortaya koymaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında düzenlediği, “Çiftçi”, “Çamaşır Yıkayan Kadınlar”, “Demirciler”, “Taşçılar” gibi genellikle Anadolu yaşamından alınmış konuları işleyen Ruhi Arel’in resimleri yapılış tarzı ve genellikle uyandırdığı etki bakımından eski Türk işlemelerini, yazmalarını anımsatır. Paletinde bulduğu çekici griler, turuncularla izlenimcilikle gerçekçiliği uzlaştıran bir yöntem uygulayan Arel, Türk resmine ulusal, yerel bir hava getirmeyi amaç edinmişti.
Eserleri yurtiçi sergilerinde olduğu gibi yurtdışı sergilerinde de daima büyük ilgi görmüştür. Yazmacı Kadın ve İftar Sofrası adlı tabloları Viyana ve Berlin şehirlerinde açılan sergilerde teşhir edilmiş büyük ilgi görüp takdir toplamıştır.
Onun önemli faaliyetlerinden biri de 1922 yılında İhsan Bey ile birlikte İstanbul Çemberlitaş’ta açtığı “Serbest Resim Atölyesi” adlı özel atölyedir. Bu atölyenin çalışma şekli ve genel programı 1922 yılında yayınlanmış olup ressamlar için adeta bir rehberdir.
Halılar, kilimler, işlemeler ve yazmaların havasını, uyumunu yansıtmak Ruhi Arel’in yaşadığı dönemde yeni ve atılımcı bir eğilim idi. Süsleme motiflerimizin dekoratif sayıldığı o yıllarda birçok sanatçımız Batı teknik ve akımlarının aktarmacılığına yönelmişlerdi. İbrahim Çallı ve arkadaşlarının yerli motifleri işleyişleri, bunları herhangi bir Avrupalı sanatçının fırçasından çıkmış gibi yerellikten uzak bırakıyordu. Buna karşılık Ruhi Arel bir işlemeyi andıran ağır, titiz tekniği ile resimlerine ulusal bir atmosfer katabilmiştir. Resim anlayışında büyük ölçüde gerçekçiliğe bağlı olan Ruhi Arel, “İstiklâl Savaşı”, ‘‘Cumhuriyetin İlânı”, “Atatürk Köylülerle”, “Harf İnkılâbı”, ve “Atatürk’ü Karşılama” adlı tabloları ile ulusal duyguların coşkusunu yansıtmış, resmin büyük kalabalıklara uzanan toplumsal işlevine inancını kanıtlamıştı. Resimlerinin bir bölümü bugün Devlet Resim ve Heykel Müzesi, TBMM Müzesi, Topkapı sarayı ve Deniz müzeleri ile özel koleksiyonlarda bulunmaktadır. Bazı eserleri de torunlarında, özel koleksiyonlarda, hatta Amerika’da (Mr. Crane’in Koleksiyonu’nda) bulunmaktadır.
Ruhi Arel- Atatürk Köylülerle tablosu (142 x 185 cm.)
Türk izlenimci kuşağının en güçlü temsilcilerinden biri olan Mehmet Ruhi Arel son yıllarında seramik çalışmaları da yaptı. Kompozisyonları ve portrelerinde çok başarılı olan Arel, yöresel yaşama eğilimli bir sanatçı olarak bilinir.
Ruhi Arel, 14 Ekim 1931 tarihinde İstanbul’da 51 yaşında ölmüştür. Kasımpaşa Kulaksız Aile Kabristanı’na defnedildi.
Atatürk’e İstikbal (1927)