Veysel Karani Biyografisi
Veysel Karani, Hz Muhammed döneminde yaşamasına rağmen onu görememiştir.
Veysel Karani, 594 yılında Yemen‘in Karn köyünde doğmuştur. Asıl adı Üveys bin Âmir el-Karnî’dir. Soyu Yemen Kabilelerinden Muradoğulları’ndan gelmektedir. Babasının ismi Amir’dir. Dört yaşında iken babası vefat eder. O, annesinin başka kimsesi bulunmadığından bin bir güçlükle herhangi bir tahsil görmeden, semavi dinlere ve kitaplara ait herhangi bir bilgisi olmadan büyür. Veysel Karânî, Yemen’de iken deve güder, geçimini onunla temin ederdi. Geçimi, yaşaması pek sade idi. Hasta, âmâ ve ihtiyâr annesinden başka kimsesi yoktu. Güttüğü develer için belli bir ücret istemez, ne verirlerse onu alırdı. Fakîr olanlardan hiç ücret almazdı. Aldığının yarısını sadaka olarak fakîrlere dağıtır, kalanını da kendi ihtiyâçlarına ve annesine harcardı.
Veysel Karani deve çobanlığı yapmaya başlayınca ihtiyar ve hasta annesi olmasa deve otlaren’e inmeyi hiç istememektedir. Kendi uzletgahında Allah ile başbaşa kalmaktan bir an olsun ayrılmak istememektedir. Artık Veysel Karani’nin ufku öyle geniş, aydınlık, gönlü öyle duyarlıdır ki, her an bir kurtarıcının haberini beklemektedir. Ve beklediği kutlu haber çok geçmeden kendisine ulaşır. Bu haber Allah’ın son Peygamberi Hz Muhammed’in zuhur ettiği ve insanları “Hak Din’e” davet ettiği haberidir. Veysel Karani bu haberi duyunca hiç kimsenin irşad ve teşviki olmadan Müslüman olur, İslam’a ve Hz Muhammed’e gönülden bağlanır. Annesine de Kelime-i Tevhid’i bizzat kendisi öğretir.
Veysel Karani, müslüman olduktan sonra bütün ömrü boyunca Hz Muhammed sevgisi ile yanıp tutuşmuştur. Bir an bile Rabbini undereceye ulaşmıştır ki, her hâli, her hareketi ve her sözü insanlara ibret ve nasîhat olmuştur. Kimseden incinmemiş ve kimseyi incitmemiştir. Onun en önemli vasfı, Hz Muhammed’e sevgisi, ibadete canla başla devamı ve annesine saygısıdır. Annesine çok hizmet edip, hayır duâsını almıştır. Hz Muhammed’i görmeyi çok arzu ediyordu. Defalarca Hz Muhammed’i görmek için annesinden izin istedi. Annesi, kendisine bakacak kimsesi olmadığı için izin veremedi.
Hz Muhammed’in vefâtı yaklaşınca, hırkanızı kime verelim? dediler. “Üveys-i Karnîye verin” buyurdu. Hz Muhammed’in vefâtından sonra Hz Ömer ile Hazreti Ali Kûfe’ye geldiklerinde, Ömer, hutbe esnasında: “Ey Necdliler, kalkınız!” buyurdu. Kalktılar. Aranızda Karn’dan kimse var mıdır? buyurdu. Evet dediler ve birkaç kişiyi ona gönderdiler. Hz Ömer, onlardan Üveys’i sordu. Biliyoruz. O, sizin aramanızdan pek aşağı bir kimsedir. Divanedir, akılsızdır ve insanlardan kaçar bir hâli vardır, dediler. “Onu arıyorum, nerededir?” buyurdu. Arne vadisinde develerimize çobanlık yapmaktadır, biz de karşılığında ona akşam yiyeceği veririz, saçı-sakalı karışıktır, şehirlere gelmez, kimse ile sohbet etmez, insanların yediğini yemez; üzüntü ve neş’e bilmez, insanlar gülünce, o ağlar; insanlar ağlayınca o güler dediler. “Onu arıyorum” buyurdu. Sonra Hz Ömer’le Hazreti Ali, onun olduğu yere gittiler. Onu namaz kılarken gördüler. Namazı bitirip selâm verince, Hz Ömer, kalktı ve selâm verdi. Selâmı aldı. Hz Ömer “İsmin nedir?” diye sordu. “Abdullah, ya’nî Allah’ın kulu” dedi. “Hepimiz Allah’ın kullarıyız; esas ismin nedir?” diye sordu. “Üveys” dedi. “Sağ elini göster” buyurdu. Gösterdi. Hazreti Ömer; Peygamber efendimiz size selâm etti. Mübârek hırkalarını size gönderip, “Alıp giysin, ümmetime de duâ etsin” diye vasıyyet etti, dedi.
“Yâ Ömer! Ben zayıf, âciz ve günahkâr bir kulum. Dikkat buyur, bu vasıyyet başkasına âit olmasın?” deyince.
“Hayır. Yâ Üveys, aradığımız, kimse sensin. Peygamber efendimiz senin eşkâlini ve vasfını belirtti.” cevabını verdi.
Bunun üzerine, Hırka-i şerîfi hürmetle aldı, öptü, kokladı, yüzüne gözüne sürdü. Sonra: “Siz burada bekleyin” dedi. Yanlarından ayrıldı. Biraz ileride hırkayı yere bırakıp, yüzünü yere koydu. Cenâb-ı Hakka şöyle duâda bulundu:
“Yâ Rabbi, Sevgili Peygamber efendimiz, ben fakîr, âciz kuluna Hz Ömer ve Hazreti Ali ile Hırka-i şerîflerini göndermiş” dedi. Günahkâr olan bütün müslümanların affı için duâ etti. Birçok günahkâr müslümanın affolduğu bildirilince Hırka-i şerîfi hürmetle giydi.
Veysel Karânî’ye hediye edilen Hırka-i şerîfin bir parçası, Van civarında İrisân beylerine kadar gelmiş ve 1618 senesinde, Osmanlı padişahlarından Sultan II. Osman Han’a getirilip hediye edilmiştir. Sultan I. AbdülmecitHan, bu Hırka-i şerîf için Fâtih civarında (Hırka-i şerîf) câmi’ini yaptırmıştır. Her sene Ramazan ayında camekân içinde halka ziyâret ettirilmektedir.
Veysel Karani, gece gündüz ibadet ve tâatle vakit geçirirdi. Kendini halktan gizlerdi. İlk zamanlar herkes ona divane gözü ile bakıyordu. Sonradan onun büyüklüğünü anladılar, çok ikram ve hürmet göstermeye başladılar. Bunun üzerine, annesinin vefâtından sonra Yemen’den Karn köyünden çıkıp Kûfe şehrine gitti.
Hz Ömer‘in halîfeliği sırasında Medîne‘ye geldi. Çok alâka ve hürmet gördü. Önceleri kendi memleketi Yemen’de yaşadı. Sonra Basra’ya gitti.
Hazreti Ali’nin halifeliği sırasında iki Müslüman grup arasında çıkan Sıffin Savaşı’nın hazırlıkları esnasında Hazreti Ali tarafında, safında savaşa katılması ricasıyla Medine’ye davet edilir. Memnuniyetle bu davete icap eden Veysel Karani hemen Medine’ye hareket ederler, daha sonra da Hazreti Ali’nin yanında Sıffin Savaşı’na katılır. Sıffin Savaşı esnasında Veysel Karani’de yaralanarak, Hicret’in 37. Senesinde (Miladi 657) Şevval ayının 18. günü Fırat Nehri kenarında savaş meydanında şehit olur.
Veysel Karani, 657 yılında 63 yaşında ölmüştür. Veysel Karani’n’in kabri Suriye‘nin Rakka ilindedir. Adına bir diğer türbe ise Siirt’in Baykan ilçesinde inşa edilmiştir.