Abdullah Cevdet

siyaset adamı, yazar

İttihat ve Terakki Cemiyeti, İngiliz Muhipler Cemkiyeti ve Kürt Teali Cemiyeti kurucusu

9 Eylül 1869 tarihinde Arapkir’de doğdu. Babası Diyarbekir Birinci Tabur Katibi Ömer Vasfi Efendi’dir. İlk tahsilini Arapkir’de ve Hozat’ta yaptıktan sonra Mamüretü’l-Aziz (Elazığ) Askeri Rüşdiyesi’ni bitirdi. Kuleli Askeri Tıbbiye İdadisi’nden de mezun olduktan sonra Mekteb-i Tıbbiyeye girdi.

Talebeyken 1889’da tıbbiyeli arkadaşlarıyla sonradan İttihad ve Terakki Cemiyeti adını alacak olan İttihad-ı Osmani adlı gizli cemiyeti kurdu. Siyasi faaliyetleri sebebiyle birçok defa tutuklandı. 1894’te Mekteb-i Tıbbiye’den mezun oldu. Haydarpaşa Hastanesi’nde vazife aldı. Geçici olarak Diyarbakır’a vazifeli gönderildi. Orada İttihad-ı Osmani Cemiyeti’ne Ziya Gökalp gibi pek çok kimseyi üye kaydetti. İstanbul’a döndükten sonra, siyasi faaliyetlere devam etmesi sebebiyle tutuklandı. 1896’da Bakanlar Kurulu kararıyla Trablusgarb’a sürüldü. Burada da siyasi faaliyetlere devam etti.

Mizan ve Meşveret adlı dergilere imzasız ve “Bir Kürt” takma adıyla yazılar gönderdi. Fizan’a sürüldü ise de oradan Tunus’a kaçtı. Paris’e geçip, Jön Türklere katıldı. 1897’de Cenevre’ye giderek, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin merkez komitesinde yer aldı. Çeşitli gazete ve dergilerde takma adla yazılar yazdı. 1899’da Viyana sefareti tabipliğine tayin edildi. 1903’te tekrar Cenevre’ye giderek bir matbaa kurdu ve İctihad Mecmuası’nı çıkarmaya başladı. 1904’te Osmanlı İttihad ve İnkılap Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı. Çeşitli gazete ve dergilerde yazdığı yazılarda, Sultan İkinci Abdülhamid Han ve diğer hükumet erkanı hakkında çirkin ifadeler kullandı. 20 Ekim 1904’te İsviçre’den sınır dışı edilince, İctihad Dergisi ve kütüphanesini Mısır’a naklederek bölücü ve yıkıcı faaliyetlerine devam etti. Şura-yı Osmani Cemiyeti’nin idaresinde vazife aldı. Bu sırada İslam düşmanı ve müsteşrik Dozy’nin eseri Essai Sur l’histoire de l’İslamisme adlı kitabını Tarih-i İslamiyet adıyla tercüme etti. Bu kitapta Peygamberimize karşı saygısız ifadeler kullandığı için dindar insanların samimi duygularını rencide etti. Bu yüzden pek çok kimse tarafından, kendi yanlış fikirlerinden başkasını kabul etmeyen, Allah düşmanı manasında “Adüvvullah Cevdet” diye anıldı. Bozuk fikirlerine, zamanın hakiki alimleri tarafından cevaplar verildi.

İkinci Meşrutiyetin ilanından ve İkinci Abdülhamid Hanın tahttan indirilmesinden sonra, 1910 senesi sonlarında İstanbul’a döndü. İttihat ve Terakki ileri gelenleriyle arası açıldı. Cağaloğlu’nda İctihad Evi adını verdiği binaya yerleşerek, İctihad dergisini çıkarmaya devam etti. Aynı sene içinde kurulan Osmanlı Demokrat Fırkası’nın ikinci başkanı oldu. Bu fırka, Hürriyet ve İtilaf Fırkası’yla birleşince de, siyasi faaliyetlerini Kürt Teali Cemiyeti’ne girerek devam ettirdi. Çıkardığı İctihad dergisi, din ve devlet aleyhinde yazılar yazdığı için bir çok defa kapatıldı. Bir ara İsviçre’ye giderek Osmanlı Devleti aleyhinde çalışan muhaliflere katılmak istediyse de isteği İsviçre hükumeti tarafından reddedildi. Daha sonra İttihadcıların desteğiyle çıkan, Hak gazetesinin yazarlarından oldu. Birinci Dünya Harbinden sonra yeniden siyaset ve yayın faaliyetlerine başladı. 1 Kasım 1918’den itibaren İctihad dergisini yeniden çıkardı. Tekrar İttihatcıların aleyhinde yazılar yazdı. İngiliz Muhibler Cemiyeti’ni kurdu. Ayrıca İngilizlerle işbirliği yapan Kürdistan Teali Cemiyeti’nde de önemli roller aldı. İctihad mecmuasında dini tezyif edici yazılar neşr etmeye devam etti. Bir ara Sıhhıye Müdürü olduysa da bu vazifeden alındı. 25 Mayıs 1920’de bu vazifeye yeniden tayin edildi. Fakat yedi ay sonra tekrar alındı. Yeniden neşr etmeye başladığı İctihad dergisinin 1 Mart 1922 tarihli 144. sayısında, bahailiğin yeni bir din olarak kabul edilmesini tavsiye etti. İstiklal Harbinden sonra, İctihad dergisinde yeni idareyi öven yazılar yazarak nüfuz kazanmak istedi. Bu mecmuada Türkiye’nin nüfus politikasıyla ilgili olarak; “Neslimizi ıslah etmek, kuvvetlendirmek için Avrupa’dan ve Amerika’dan damızlık erkek getirmek gerekir” şeklindeki iddiasının yer aldığı bir yazıyı kendi imzasıyla yayınladı. Bu yazısı, bütün yurtta büyük ve derin bir nefrete sebep oldu. Ömrünün sonuna doğru tamamen yalnız kaldı. 29 Kasım 1932 tarihinde İstanbul’da öldü.

Biyolojik materyalist fikirlerin tesirinde kaldı. Dinin insan üzerindeki fonksiyonlarını inkar eden ve her şeyi madde ile açıklamaya çalışan materyalist görüşlere yer veren bazı eserler yazdı.

HAKKINDA YAZILANLAR

İctihad Dergisi

Abdullah Cevdet’in (ö. 1932) idaresi altında yayımlanan ilmî, siyasî ve edebî muhtevalı dergi.
Eylül 1904 -Aralık 1932 tarihleri arasında toplam olarak 358 sayı çıkmıştır. Başlangıçta aylık olan dergi 24. sayıdan itibaren on beş günlük, 50. sayıdan sonra haftalık olarak çıkmıştır.
101-139. sayılar arasında da genellikle haftada bir, 140-175. sayılar arasında ayda bir. 176-265. sayılar arasında on beş günde bir, daha sonra da haftalık ve on beşer günlük şeklinde değişik aralıklarla yayımlanmıştır.

İctihad, sahibi Abdullah Cevdet’le bütünüyle özdeşleşmiş olduğu halde hiçbir döneminde, ilk kurucuları arasında Abdullah Cevdet’in de bulunduğu İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin yayın organı olmamıştır.
Yine de bir “Jöntürk”ün dergisi olarak İçtihadın tanıtıcı vasıflarının başında Sultan II. Abdülhamid aleyhtarlığı gelmektedir.

Derginin her devresinde hâkim vasfı ve değişmez prensipleri Batıcılık ve Batılılaşma doğrultusundadır. Bundan dolayı başta Gustave le Bon, Jean Marie Guyau gibi pozitivistler, Reinhart Pieter Anne Dozy gibi İslâmiyet aleyhtarları olmak üzere pek çok filozof, şair ve yazar İctihad’ın önem verdiği, eser ve makalelerini Türkçe’ye çevirerek yayımladığı Batılı şahsiyetler olmuştur.

Bununla beraber derginin geniş yazar kadrosunda tam bir fikir birliğinden bahsetmek mümkün değildir. Temsil ettiği Batıcılık anlayışının Abdullah Cevdet’ten sonra gelen başlıca isimleri Kılıçzâde Hakkı, Celâl Nuri (İleri) ve Ubeydullah Efgânî’dir.

“Musâhabe-i İctihad” sütununda zaman zaman dergi adına yazan Rıza Tevfik de kadın hakları, medreseye karşı Avrupaî eğitim. Batı tarzında aile gibi konularda Batıcı olmakla beraber tasavvufa ve İslâm felsefesine meyliyle onlardan ayrılır.
İctihad’ın bütün yayın hayatında din konusunda sistemli bir programı olduğu dikkati çekmektedir. İlk sayılarının başlık altında bulunan “Mecmûa-i Osmâniyye ve İslâmiyye” ibaresi, bu yıllarda sadece Osmanlılığın savunulması açısından doğrudur.

Ancak din ve özellikle İslâmiyet konusunda İctihad’ı bir “mecmûa-i İslâmiyye” olarak düşünmek mümkün değildir.

Dergi Meşrutiyet’ten itibaren genel olarak dinlerde, özel olarak da İslâmiyet’te birtakım sosyal konularda yenileştirme ve değiştirmelerden başlayarak sonuçta inanç meselelerinde şüphe ve tereddüt uyandıracak yayımlara girişmiş, zaman zaman deist bir din telakkisine saplanmıştır.

1918’den sonra yeni bir din anlayışı telkinine çalışmış, ardından Bahâîliği savunmuş, nihayet Cumhuriyet devrinde laiklik konusunda katı bir devrimcilik anlayışını benimsemiştir.

Otuz yıl kadar süren yayın hayatında genel çizgisiyle Batılılaşma’yı, bunun için de Türk toplumunun buna uymayan inanç, düşünce, davranış ve örflerini mutlaka terketmesi gerektiğini savunan İctihad basında hemen hiç eksilmeyen, bazan oldukça sert polemiklere sebep olmuştur. Bunda fikirleri kadar şahsiyeti ve mizacıyla da hırçın, geçimsiz ve muhteris bir insan olan Abdullah Cevdet’in rolü büyüktür. İleri sürdüğü fikirler bir gerçeği ifade arzusundan çok hemen daima aykırılık intibaı vermiştir. Bu yüzden İctihad İslâmcılar’la olduğu kadar Türkçüler’le de tartışmalara girmiş, bu tartışmalar değişik yayınlara aksetmiştir.

İctihad’ın asıl büyük tartışmalar doğuran tarafı ilk sayılarından itibaren genel olarak dinler, özel olarak da İslâmiyet konusunda aldığı tavır olmuştur. Batıcılık ve onunla beraber hümanist bir dünya görüşü, önce dinlerdeki bâtıl inanç ve davranışların tenkidi şekîlinde görünürken giderek deist. hatta ateist fikirlere doğru gelişir. Kılıçzâde Hakkı’nın kaleminden çıktığı anlaşılan “Pek Uyanık Bir Uyku” adlı yazı o günkü Batıcılığın tam bir programı niteliğindedir. Derginin daha geniş plandaki hedefleri İse “İctihad’ın Mihver-i Müdîr Fikirleri” başlıklı yazılarla dile getirilmiştir. Derginin belki bütün yayın hayatının felsefesi ve bir kanun metni gibi kategorik olan sonuncu yazı ise yirmi beş maddelik bir formüller sistemidir. Bunlardan en önemlileri şöyle özetlenebilir:
a) Hürriyetlerin en mukaddesi vicdan hürriyetidir; itikadını seçmek ve beyan etmekte serbest olunmalıdır,
b) İstiklâllerin anası iktisadî istiklâldir,
c) Harp milletlerarası meselelerin çözüm vasıtası değildir,
d) Güzel sanatlar ruhu inceltir, ilâhî bir huzur verir,
e) Sermaye ve emek birbirine saygılı olmalıdır.

Bunlar arasında, birbirinden uzak maddelere serpiştirilmiş dinle ilgili iki hüküm ise şöyledir: “Dinlerin mâkul maksadı insanlar arasında müsâlemet, kardeşlik ve muhabbet şîmelerini tahkim etmektir. Gayesi şifa vermek olduğu halde hastalığın şiddetlenmesine sebep olan bir ilâcın ihmal edilmesi imal edilmesinden evlâdır.” Kâinatı kendi keyfine göre idare eden eceli ü a’lâ bir zata itikad büyük bir safdillik göstermekle kalmaz, aynı zamanda tedavi kabul etmez bir mantıksızlığa sevkederek insan ruhunun hüznengiz bir surette küçülmesini de müeddi olur. Dinle ilgili bu maddeler yalnız İslâmiyet’i değil bütün dinleri hedef almaktadır. İctihad’ın dikkati çeken yazarlarından Celâl Nuri “İslâm’da Vücûb-ı Teceddüd” ve “Havâyic-i Kânûniyyemiz” başlıklı yazılarında Avrupa’ya karşı sosyalist devletlerle, hatta Hindistan’daki Brahmanlar ve Budistler’le ittifak kurulması gerektiğini, bunun sosyalist olma tehlikesi taşımadığını söylerken yoksulluk ve esaretten kurtulmak için sadece hukuk sistemini ıslah etmenin yetmeyeceğini ileri sürer.
Bu vesileyle kadın hakları da Abdullah Cevdet, Celâl Nuri ve Kılıçzâde Hakkı’nın ısrarla üzerinde durdukları bir konu olur. Tesettür ve çok kadınla evlenme hususu her fırsatta tenkit edilir. Abdullah Cevdet’in 1911 de Mehtah dergisinde başlattığı tesettür tartışması İctihad ve kühad dergisinin 22 Kanunuevvel 1324 tarihli 10. sayısının kapağı sında devam etmiştir. Kılıçzâde Hakkı, İslâmiyet’in çok katı kurallarla dondurulması yüzünden ilerlemeye engel olduğunu, dolayısıyla İslâm hukukunda baştan sona ıslahat yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.
11. Meşrutiyetken sonra İctihad Batıcılar’m belli başlı yayın organı durumuna gelmekle beraber dergiyi çıkaranlar, özellikle Balkan Savaşı’ndan sonra aralarında meydana gelen bir tartışma yüzünden bölündüler. Batı’nın kayıtsız şartsa ve bütün yönleriyle kabul edilmesini isteyen Abdullah Cevdet ile bu görüşe karşı çıkan Celâl Nuri arasındaki münakaşa, “tam Garpçilar”la “kısmî Garpçılar” şeklinde ifade edilebilecek iki grup ortaya çıkardı. Abdullah Cevdet tam Garpçılar’ın lideri durumuna geçti. Böylece öteden beri Osmanlı Devleti’nde arzuladıkları değişimin gerçekleşmesinde engel olarak gördükleri dinin aşılabilmesi için bilhassa biyolojik materyalist yayınların Türkçe’ye çevrilmesinde büyük gayretleri oldu.

I. Dünya Savaşı sırasında kapatılıp üç buçuk yıl (Şubat 1915-Ekim 1918) çıkarılamayan İclihad yeniden yayına başladığında. İttihatçılardın cezalandırılmamasını Avrupa karşısında itibarımızı zedeleyici bulacak kadar İttihat ve Terakki düşmanı kesilmiştir. Millî Mücadele yıllarında Kürt Teâlî Cemiyeti üyesi olan Abdullah Cevdet’in dergisi de Kürtçülüğe sempatiyle bakar, buna karşılık Millî Mücadele karşısında suskundur. Mütareke yıllarına kadar Rusya’nın hâkimiyeti altındaki müslümanlann meselelerine de duyarlılık gösteren İclihad, 1921 yılı sonlarında bu defa Emin Âlî’nin kalemiyle Bahaîlik propagandası başlatmıştır. Dergide Ba-hâullah Mirza Hüseyin Ali’nin hayatı ve fikirleri büyük bir sempatiyle anlatılmış, Bahâîliğin felsefe noktainazarından pek yüksek bir ulûhiyyete mâlik olduğu ve bütün din ve felsefî sistemlerin iyi taraflarını ihtiva ettiği ileri sürülmüştür Abdullah Cevdet ise Bahâîliğin bütün insanlar için ortak bir din olarak kabulünü teklif etmiştir. Hz. Peygamber’in, “Din akıldır, aklı olmayanın dini yoktur” sözünü hatırlatan Abdullah Cevdet, Bahâîliğin akılla çelişen hiçbir fikir ve hüküm ihtiva etmediğini ileri sürer. Bu düşünceleriyle İslâmiyet’in hu-rafesiz, saf hali gibi gösterdiği Bahâîliği materyalizme geçişte bir basamak olarak kullanmak istemiştir. Buna karşılık Mustafa gibi islâm âlimleri çeşitli yazılarında Bahâîliğin İslâmiyet’le hiçbir ilgisinin bulunmadığını açıklamışlardır.

Kurtuluş Savaşı hareketi karşısında suskun kalan dergi 1922″den itibaren dönemin bütün devrim hareketlerine katılmış, yeni dönemi kendi fikirleri için hazır bir zemin olarak görmüştür. Nitekim Abdullah Cevdet, 150. sayıdan başlayarak “Feylesofun Köşesi” başlığı altında kaleme aldığı yazı serisinde, toplumun gelişmesi karşısında dinin engel olduğunu daha açık biçimde söylemeye başlamıştır. Dergi ve sahibi aleyhine “İslâmiyet hakkında fezâhat-i lisâniyye” davası açılmış, dört yıl süren duruşmalar sonucunda ceza kanunundan bu madde kaldırıldığından dava da düşmüştür.

İcühad’ın bu tarihten sonra ele alıp işlediği konuların başında devrin siyasî fikirleri gelir. Abdullah Cevdet kendisi ve dergisiyle “emeldaş, kardaş ve birbirinin malı” saydığı, inkılâpları yapan Cumhuriyet Halk Fırkası ve hükümetini, “Otuz seneden beri geceli gündüzlü gördüğümüz tatlı rüyaların çoğunu ayniyle vâki kılan yegâne hükümet”, Atatürk’ü de, “Bugünün peygamberi Mustafa Kemal’dir, bu medenî ve asri peygamber bir nübüvvet-i akliyye ile geliyor” diye tavsif eder. Böylece İctihad hilâfet ve saltanatın kaldırılması, tevhîd-i tedrisat kanunu, medenî kanun, şapka ve kılık kıyafet, özellikle harf inkılâbı konularında yönetimin yanında olmuş ve onu alkışlamıştır. Latin alfabesinin kabulü dergi tarafından büyük bir zafer olarak nitelendirilmiştir. Hatta dergide. Batı medeniyetinin yerleşmesi yolunda alfabe değişikliğinin ardından son bir hamleyle bir Batı dilinin yardımcı ilim dili olarak kabulünü teklif eden bir makale yayımlanır. 1932’de Cumhuriyet gazetesinin yaygınlaştırmak istediği Kur’ân-ı Kerîm’i Türkçe okuma fikrine de destek verir.

İctihad’m edebî tarafı ise daima Abdullah Cevdet’in sanat anlayışına paralel olarak fikri ve içtimaî meseleler etrafında dönmektedir. Aynı devrin diğer dergilerinde olduğu gibi İctihad’da da şiir, hikâye ve deneme türündeki örnekler yanında edebî tenkitlere yer verilmiştir. Abdullah Cevdet, dergiye daha popüler ve sanat ağırlıklı bir şekil vermek için 1928 yılında bir ara İctihad’ı Nahit Sırrı ile (Örik) Yedi Meşaleciler’den Vasfi Mahir (Kocatürk). Yaşar Nabi (Nayır) ve Kenan Hulusi’ye (Koray) teslim etmiş, fakat bu durum ancak iki sayı sürmüştür. Bunun dışında dergi başından beri Türkçe’nin meseleleriyle yakından ilgilenmiştir. Bu konuda en dikkate değer yazı Hüseyin Kâzım’m (Kadri) “Türk Lisanlarının Tevhidi” başlıklı makalesidir (nr. 31-35, 37). Yayımlandığı süre içerisinde yaklaşık yedi yıl (1909-1911, 1915-1918, 1919-1921) kapatılan İctihad’m adı, kapatılma kararlarına karşılık hukuken yayıma devam edebilmek için çok defa ilk adını hatırlatan Cehd (59. sayı), İşhâd (78-79, 111-116. sayılar), İştihûd (90-92, 101-109, 129-136. sayılar) ve Âlem(] 10. sayı) olarak değiştirilmiştir. Söz konusu yayım yasaklarından bazılarına sebep olan yazılar ise Süleyman Nazif’in İdâre-i Vilâyât Kanunu’nu eleştiren “Devâ-yı Kati” (nr. 68, 12 Haziran 1913), Kılıçzâde Hakkı’nın din görevlilerini ve bazı dinî duyguları rencideedici mahiyetteki “Yunus Hoca’nın Kendisi” (nr. 76, 28 Ağustos 1913), Abdullah Cevdet’in “Veliahd Yûsuf İzzeddin Efendi’yle Mülâkat” (nr. 80, 25 Eylül 1913) ve yine Abdullah Cevdet’in dini tezyif eden “Yara ve Tuz” (nr. 138, 9 Ocak 1919) adlı makaleleridir.

İçtihadın yazar kadrosu toplam olarak 200 imzayı aşmaktadır.
Dergide adı en çok görülen yazarlardan bazıları şunlardır:
Abdülhak Hâmid (Tarhan), Ağaoğlu Ahmed, Ahmed Cevdet (Oran), Ahmed Hâşim, Ahmed Refik (Altınay). Ali Canib (Yöntem), Alİşanzâde İsmail Hakkı (Eldem), Celâl Sahir (Erozan), Cemil Sena (Ongun), Cenab Şahabeddin. Enis Behİç (Koryürek), Faik Âli (Ozansoy), Faruk Nafiz (Çamlıbel). Halid Fahri (Ozansoy). Halide Edib (Adıvar), Halide Nusret (Zorlutuna), Hıfzı Tevfik(Gö-nensay). Hüseyin Cavid, Hüseyin Dâniş (Pedram), Fazıl Ahmed (Aykaç), İbrahim Alâeddin (Gövsa), İbrahim Edhem Temo. Gaspıralı İsmail. İsmail Fennî (Ertuğrul). Mazhar Osman (Usman). Mehmed Fuad (Köprülü), Mehmed Zeki (Pakalın), Midhat Cemal (Kuntay), Mûsâ Cârullah Bigiyef, Müftüoğlu Ahmed Hikmet, Necip Âsim (Yazıksız), Orhan Seyfi (Orhon), ÖmerSey-feddin, Peyami Safa, Reşad Nuri (Günte-kin), Ruşen Eşref (Onaydın), Suud Kemal (Yetkin), Selim Sırrı (Tartan), Süleyman Nazif, Tevfik Fikret, Vasfi Raşid (Sevig), Ya-kup Kadri (Karaosmanoğlu).

Dergi çıkmaya başladığı tarihten itibaren bir dizi kitap da yayımlamıştır. Kütüb-hâne-i İctihad adıyla Cenevre, Kahire ve İstanbul’da basılan ve altmış kadar eserden oluşan bu serinin numaralarında atlamalar ve tekrarlar vardır. Kataloglarda serinin ilk kitabı Abdullah Cevdet’in Byron’dan çevirdiği Chillon Mahbusu (Cenevre 1904) ve sonuncusu da yine Abdullah Cevdet’in Düşünen Musikileri nr. 611 adlı şiir kitabıdır. Çoğu Abdullah Cevdet’e ait telif ve tercüme kitaplardan oluşan bu seri içinde Nâmık Kemal’in Rüya ve Magosa Mektubu Süleyman Nazif’in Gi’/.li Figanlar Elcezire Mektupları Malûmu İlâm gibi eserleri de bulunmaktadır. Kütübhâne-i İctihad’ın ası! tenkitlere ve büyük tartışmalara sebep olan yayını ise Hollandalı şarkiyatçı Dozy’nin Târîh-i İslâmiyyet adıyla çevrilen kitabıdır.[336] İslâmiyet’i, Kur’an’i ve Hz. Mu-hammed’i aşağılayan ifade ve iftiralarla dolu bu kitabı tercüme eden Abdullah Cevdet’in “İfâde-i MütercİrrT-başliğıyla yazdığı önsözde eseri ve muhtevasını ten-kitsiz ve tartışmasız benimsemesi, Osmanlı basınında uzun yıllar sürecek olan tepkilere yol açmıştır. Bu tutumuyla İctihad dergisi ve sahibi, Sırât-ı Müstakim (Sebilürreşâd) yazarlarından Manastırlı İsmail Hakkı. M. Refik, Ferid (Kam), Midhat Cemal (Kuntay), Vâsıf. İbrahim Alâeddin (Gövsa) ve Hikmet dergisi yazarlarından Mehmed Rüşdü tarafından ağır eleştirilere hedef olmuştur. Ayrıca Sıröt-ı Müstakim yazarlarından Abdülaziz Çâ-vîş, Hilûl-İ Osmânî gazetesindeki açık mektubunda (27 Ocak 1912) Abdullah Cevdet’in Dozy’ye katılmak değil onun yanlışlarını teşhir maksadıyla kitabi tercüme etmiş olduğunu ileri sürerken aynı derginin yazarlarından Ahmet Hamdi (Akseki) Bilinmesi Elzem Hakikatler (istanbul 1332), İsmail Fennî Kitâb-ı İzûle-i Şü-kûk Manastırlı İsmail Hakkı Hak ve Hakikat (istanbul 1329) adlı kitaplarıyla tepkilerini dile getirmişlerdir. Yine Manastırlı’mn Sırâl-ı Müstakim’öe otuz sayı devam eden “Târîh-i İslâmiyyet: Doktor Dozy’nin Risalesine Reddiye” başlıklı yazı dizisi aynı müellifin “Târîh-i İslâmiyyet’e Dâir Doktor Dozy’nin Eser-i Garazkârına Karşı Reddiye” başlıklı diğer bir yazı serisi ve Beyazıt dersiamlarından Hayreddin’in Beyâ-nülhak dergisinde bir reddiyesi çıkmıştır. Ebüzziyâ Tevfik’in de Muallim Doktor Dozy’nin Târîh-i İslâmiyyet Unvanlı Kitabı ve Mütercimi Hakkında Tenvîr-i Efkâr adlı bir kitabı bulunmaktadır. Târîh-i İslâmiyyet tercümesi, aldığı tepkiler üzerine 17 Şubat 1910 tarihli bir hükümet kararnamesiyle toplatılmış ve mevcut nüshaları imha edilmiştir.
Abdullah Cevdet’in Cağaioğlu’nda “İctihad Evi” adını verdiği idarehanesi, uzun yıllar devrin yazarlarının toplanıp tartıştıkları bir fikir ve edebiyat meclisi haline gelmiştir. Buradaki toplantılara Meşrutiyet sonrasından başlayarak Cumhuri-yet’in ilk yıllarına kadar Rıza Tevfik, Süleyman Nazif. Faik Âli. Cenab Şahabeddin, Abdülhak Hâmid. Peyami Safa, İsmail Hami, Yusuf Ziya. Halid Fahri, Necip Fazıl (Kısakürek) gibi şahsiyetlerin devam ettiği bilinmektedir.
İcühad’m Avrupa, Mısır ve istanbul dönemine ait birçok sayısı İstanbul’da başta Beyazıt Devlet Kütüphanesi olmak üzere, Atatürk, Hakkı Tank Us, Atıf Efendi, İstanbul Üniversitesi ve Millet kütüphanelerinde bulunmaktadır.

Bibliyografya :

Yusuf Hikmet Bayur, Tilık İnkılâbı Tarihi, Ankara 1940, H/4, s. 440-456; Yusuf Ziya Ortaç. Portreler, İstanbul 1963, s. 77-81; Hilmi Ziya Ülken. Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Konya 1966, I, 387-405; M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Ceudet ue Dönemi, İstanbul 1981, tür.yer.; a.mlf., “Siyasal Akımlar: Batıcılık”, TCTA.V, 1384-1388; a.mlf.. “Abdullah Cevdet”, DİA, I, 90-93; Hasarı Duman, Katalog, s. 165-166; Peyami Safa, Türk İnkılâbına Bakışlar, Ankara 1988, s. 33-35; Semiramis Tutkun, İçtihad Mecmuası: 1-100. Sayılar{yüksek lisans tezi, 1988] Cumhuriyet Üniversitesi; Süheylâ Seçkin, İçtihad Mecmuası: 101-200. Sayıtarlyüksek lisans tezi, 1990), Cumhuriyet üniversitesi; Osman Yıldız. İçtihad Mecmuası: 20! -265. Say (/ar (yüksek lisans tezi, 1991), Cumhuriyet Üniversitesi; Abdullah Ceylan, SırâL-ı Müstakim ue Sebîlürresad Mecmuaları Fihristi, Ankara 1991; iskender Aydın. İçtihad Mecmuası: 266-358. Sayı/ar (yüksek lisans tezi, 199-1 ], Cumhuriyet üniversitesi; “Dr. Abdullah Cevdet’in Bir Mektubu”, Türk Düşüncesi, sy. 1, İstanbul 1953, s. 26-31; Fethi Tevetoğlu, “İçtihad”, M, XX, 18; Ziya Bakırcıoğ-lu. “İctihad”, TDEA, IV, 338; Mehmet Özdemir, DİA, IX, 513-514.