Akçağ Yayınevi Kurucusu
yayıncı, editör
Akçağ Yayınları, 1968 yılında Ahmet Hikmet Ünalmış ve Ankara’da okuyan 7 üniversite öğrencisinin harçlıklarıyla kitabevi olarak kuruldu. Kitabevi, 1968 yılında kooperatif şeklinde yayın faaliyetine başladı.
12 Mart 1971 sürecinde kooperatif ortağı öğrenciler okullarından mezun oldu. Değişik illerde devletin çeşitli kademelerinde görev aldılar. Bu nedenle yönetimde güçlükler yaşandı. Şirketin faaliyetine bir süre ara verildi.
Akçağ Kitabevi, Ahmet Hikmet Ünalmış tarafından Ankara’nın Ulus semtinde Hacı Bayram’da 1977 yılında yeniden açıldı. Kardeşi İsmail Ünalmış ise İstanbul Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısı’nda Akçağ şubesini açtı ve yönetti.
1977 yılında Anonim Şirket olarak tekrar faaliyetlerine başladı.
En büyük hisse sahibi olan şirket kurucularından Ahmet Hikmet Ünalmış’ın yönetiminde faaliyete devam etti.
Ahmet Hikmet Ünalmış, 30 Ocak 2020 tarihinde Ankara’da vefat etti. Gölbaşı Mezarlığı’na defnedildi.
HAKKINDA YAZILANLAR
Yılın bütün aylarını Kitap ayı biliyor
Mustafa Everdi
dunyabizim.com
Adına dikilmiş bir anıt yok; bir hayatı kitaba tahsis etmenin azmi ve bin bir duygu barındıran anıları var Ahmet Hikmet Ünalmış’ın. Mustafa Everdi yazdı..
42 yıldır yayıncılık nehrine dalmış; balık yerine kitap yakalayan bir kültür avcısıdır. Mürekkebin geniz yakan soluğuyla dokundu kitaplara. Hâlâ o dokunuşun esrikliğinde. Esrikliğine kimse çare bulamadı, bulunmasını da istemiyor.
Bir ömür kitaplara sarılmış, eline baston yerine kitaplar almış, kitaplarla örülü yollarda yürümeyi hayatının gayesi yapmış bir yolcudur Ahmet H. Ünalmış. Yayıncılığı tarla sürmek ve kitap yayınlamayı tohum ekmek gören kentli bir çiftçidir. Her zaman tarlaların yeşerdiğini göremese, sesine yankı bulamasa da yolundan dönmeyen bir Amok koşucusudur O.
Geçmişten geleceğe kültüre açılan pencere olarak Akçağ Yayınları, Ahmet Hikmet Ünalmış tarafından Ankara’da, Ulus-Hacı Bayram’da başladı. Patronu, işçisi, muhasebecisi, yönetmeni, her şeyiyle Ahmet Hikmet Ünalmış’ın göz nuru/alın teri Akçağ, 42 yıldır ayakta durmaya, kazanımlarımızı kaybetmemek için şanlı bir direniş sürdürmeye yazgılıdır. Nabizade Nazım, Namık Kemal, Ömer Seyfettin’den Elmalılı Hamdi Yazır’a, Faruk Kadri Timurtaş, M. Asım Köksal, Süleyman Hayri Bolay ve Mustafa İsen’den Cemal Kurnaz’a bine yaklaşan eser yayınlamış bir yayınevi sahibidir Ahmet H. Ünalmış. Neredeyse Akçağ’dan geçmeyen ve kitabı yayınlanmayan âlim, yazar, akademisyen kalmadı. İstanbul yayıncılığına karşı Ankara’yı dinî, kültürel, edebî yayınlar başkenti yapmaya azmetmiş bir çabanın adıdır Akçağ.
Yayıncılık zindanına hapsolmuş bir ruhtur Ahmet H. Ünalmış
Yayıncılık nankör bir iştir. Yayınladığın kitaplar, yazarlar bilinir ama sen meçhul kalırsın. Yazarlarla, dizgici, grafiker, kağıtçı, matbaacı, çiltçi, dağıtımcı ile boğuşmaktan ve tahsilata ayrı bir mesai harcamaktan yorgun düşersin. Yayınladığın kitapları alacak depo bulunmaz, kitap antrepoları yapılmaz. Yunus Emre onu görse yerden göğe kitap dizerdi. En alttakini çekmek için 42 yıl geriye gitmek zorunda kalırdı.
Kitaplardan tahsil ettiğinden daha fazla bir alacakla, borçlar arasında “veresiye satan” tacir levhasındaki adama dönüşür trajedisi yayıncının. Borçları ödemek geriliminden Huzur Sokağı’nı bulamaz. Her zaman iki arada bir derede mesken tutar. Huzura ulaşabilen her zaman okuyucular olur. Okuyucu yayının perde gerisini bilmek istemez; yazarı, kitabı bilir ama yayıncı onun için merak konusu bile olmaz.
Anlatılan bu zindana hapsolmuş bir ruhtur Ahmet H. Ünalmış. Gönüllü kültür adamıdır; zindanı onu sınırlayan bir kafes değil; belirleyen, yücelten ve yükselten bin kanattır.
Kalabalık Kızılay’da mutena Sakarya-Tuna sokağı trafiğinde unutulmuşluğa yazgılı bir faaliyet alanında, kitaba ve okuyucuya büyük mekanlar açılsın diye; kendisi küçücük bir odada, yayıncılığın, zamanımızın ve hastalıklarının sorunlarıyla baş başadır. Ankara’nın sol kültür/kitabevi hegemonyasını kırarak gidebileceğimiz kültür ocağı sunan bir gönül adamıdır. Okurlar yerine meydan okuyanlara muhatap oldu. Kaosun ortasında bu yeri kurmak ve sürdürmek gözükaralığını seçti. Çevrenin pervasız utançlarına, insanı boşluğa düşüren karanlığına karşı Kızılay’ın ve zamanımızın yüz akı olmayı başarabilmiş bir insandır Ahmet Hikmet Ünalmış.
Kızılay’ı aydınlık bir mekân kıldı, yolumuzda emin bir yürüyüş için
Kitap konusunda, Kızılay’da kültürel bir adres olma konusunda, kültür adamlarını sınırlayan her şey konusunda binbir mazeret varken, bu mekânı ayakta tutmak bağlamında tek taraflı bir karasevda içindedir. Kültür, edebiyat ve dinî yayınlar faili ve fakat bilinen sır olarak şöhretin uzağındadır.
“Akçağ Yayınları” Kendi kendisine yeterek, devletin, Kültür Bakanlığının ve resmi yayıncılığın cesaret edemeyeceği cesamette eserler yayınladı. Üniversiteler kitapsız, insanlar rehbersiz ve aydınlar mekânsız kalmasın diye Hacı Bayram’da başladığı işi Kızılay’da bir kültür merkezine uzanan bir yüksekliğe taşıdı.
Cami çevresinde daracık dükkânlarda, hacı yağı, tespih, takke satışları arasında sürdürülen bir hizmeti, Kızılay’ın mutena bir köşesine, üç katlı kültürel bir kale olarak böyle inşa etti. Çevrenin her türlü gönül çelen günahlarına rağmen Kızılay’ı aydınlık bir mekân kıldı, yolumuzda emin bir yürüyüş için.
Akçağ’ı sadece bir yayınevi değil, aynı zamanda bir okul haline getirmenin çabası içindedir Ahmet Hikmet Ünalmış. Hiçbir kitabı içinde taşımayan, çakılmak üzere hızla inişe geçen kalabalıklar arasında, hiçbir derinliğe geçit vermeyen zamanlarda, yukarıya düşen bir kültür kaptanıdır O. Kültür meselemizi, varoluşun üstesinden gelmek diye anlayan bir yayıncı, yayıncılıkta bir ekol olmak muradındadır Ahmet Hikmet Ünalmış.
Yayıncılık dışında maksimum kârlı alanların baştan çıkarıcılığına direnerek, kağıt, mürekkep, kitap kolileri ve alacak-verecek senetleri arasında riskin de bilinçli bir tercih olabileceğini ispatladı. Yayıncılığı bir heves ve hobi değil, varoluşunun en temel misyonu bildi. Akçağ surlarını kendisine anlamlı bir hayat dairesi kılmayı başaran bir simyagerdir aynı zamanda Ünalmış. Hastalıklarının ateşi ile yayıncılığın sıcaklığını birbirinin yerine geçen bir nöbete çevirebilmiştir.
Kızılay’ın boşlukta dalgalanan eylemliliğine kültürel bir sükûnet, kitabî bir bilgelik, anlamlı bir bütünleniş katmak istedi. Şeytani unutkanlıklara karşı rahmani bir hafızanın ambarı olmayı seçti. Cezalandırma tehditleri, açılan davalar, ekonomik baskılar bu ambarın surlarını delmeye yetmedi. Kitap dünyasının aşırı ısınmış soğukluğunda üşümeye razı olarak kalın giysilere bürünmemiş, dokunulmaz zırhlara sarılmamıştır.
Ticaretin, nakide çalışan işyerlerinin, getirisi yüksek kârlılığın kuşatması altında tahsilatı gelecekte yapmayı umarak kültürel bir mekan olma inadı ile ayakta durabilen bir Akçağ ve Ahmet H. Ünalmış!
Yılın bütün aylarını Kitap ayı biliyor
Ankara’da yeraltı labirentlerinden ışığa ulaştığımız, yeryüzüne çıktığımız, nefes alıp güvenle toprağa basabildiğimiz bir çıkış kapısı açan insandır Ahmet H. Ünalmış.
Anlamsızlıktan ve insanlıkdışı bir başıboşluktan anlama ulaşabildiğimiz mekânın sahibidir. Emanetçi olduğunu düşünür; yardım Allah’tandır.
Şehirlileri boşvermişliğe, kitleleri sefil düşüncesizliğe çağıran Ankara’nın kalabalık caddelerinden kitabî bir hazırlığa, sancılı bir yolculuğa çağıran davetin ev sahibidir Ahmet Hikmet Ünalmış.
Kültürü kitapla, kitabı kültürle ilintili ve ilişkili kılan ortamın, -yayınevinin, kitabevinin- kurucusu, yazarların/aydınların birbirleriyle ve okuyucularla irtibat kurmasına zemin hazırlayan bir murabıttır. Kitap yerine bilgisayar, telefon, televizyon her türlü teknolojik aletin baştan çıkarıcılığı ve keyif vericiliğine karşı kitabı yüksekte tutmaya yeminli bir bayraktar aynı zamanda. Mekânda güzel, mekânda bütünleşmiş, mekânda büyük olmak bir yana, çağrıştırdığı derunî anlam bakımından da önemli bir adrestir Akçağ.
Ankara’nın çağdaş dervişlerinden Ahmet H. Ünalmış. Zikir yerine fikir yapar; tespih yerine kitap taşır, para yerine dost kazanma üstadıdır. Zamanımızın derunî sırlarından, kültürel savaşımızın en bilinen meçhul askerlerindendir. Adına dikilmiş bir anıt yok; bir hayatı kitaba tahsis etmenin azmi ve bin bir duygu barındıran anıları var Ahmet Hikmet Ünalmış’ın.
Kalabalık Kızılay’da tenha bir tekkenin aşçısıdır. Mutfağa girmeyen kendisini göremez. Gözlerden saklıdır ama gönül adreslerinde kayıtlı bir namı var. Aşinalıkların, yakınlıkların bilinçli bir uzak duruşa dönüşmesine tahammül etmek zorunda her zaman. Hayatını değil, yayıncılığını görenlerin ortasında, sırrına vakıf olunmayan bir kitap hâdimi, kutlu bir çağın özlemiyle kitap yayınlayan, semt-i mutenada kitabevi açan, ödülsüz, madalyasız, nişansız bir kahramandır Ahmet Ünalmış. Ölümlülüğünü kitapların içinde unutmuş bir ölümsüzdür O.
Kitabın söndüğü bir devirde, kitaplardan kandiller asarak, Kızılay’ı, Ankara’yı aydınlatmaya çabalayan bir mahyacıdır o. Yılın bütün aylarını Kitap ayı bilerek, mahyasını süsleyen kitaplarla ışık saçmayı sürdürüyor.
Bu da bir okumadır. Ahmet Hikmet Ünalmış kitabından.
VEFAT-HABER
Ahmet Hikmet Ünalmış vefat etti
30 Ocak 2020
Akçağ Yayınları sahibi Ahmet Hikmet Ünalmış, tedavi gördüğü hastanede 73 yaşında hayatını kaybetti.
Ahmet Ünalmış bir süre önce geçirdiği kalp rahatsızlığı sebebiyle hastanede tedavi görüyordu.
Cenazesi cuma namazına müteakip Hacı Bayram Veli Camii’nde kılınacak olan Ahmet Ünalmış cenaze namazı sonrası Gölbaşı Mezarlığında son yolculuğuna uğurlanacak.
HAKKINDA YAZILANLAR
Kitaptan kandiller asan adam
Yeni Şafak 31 Ocak 2020
Ankara’da kitapçılık ve yayıncılık dünyasına yeni bir soluk ve çağdaş bir bakış kazandıran 52 yıllık Akçağ Yayınları’nın sahibi Ahmet Hikmet Ünalmış vefat etti.
“Kitabın söndüğü bir devirde, kitaplardan kandiller asarak, Kızılay’ı, Ankara’yı aydınlatmaya çabalayan bir mahyacıdır o. Yılın bütün aylarını Kitap ayı bilerek, mahyasını süsleyen kitaplarla ışık saçıyor” diye yazar Mustafa Everdi’nin tarif ettiği 52 yıldır Ankara’da hizmet veren Akçağ Yayınevi’nin kurucusu Ahmet Hikmet Ünalmış vefat etti. Ünalmış, bugün Hacı Bayram Camii’den ebedi yolculuğuna uğurlanacak. Kardeşi rahmetli İsmail Ünalmış ile birlikte hem Ankara hem de İstanbul’da dini ve milli yayıncılık dünyasına yön veren en köklü kuruluşlarından biri olan Ağçağ Kitabevi’nin sahibi Ahmet Hikmet Ünalmış bir süredir sağlık sorunları nedeniyle tedavi görüyordu.
HARÇLIKLARLA KURULDU
1968 yılında Ankara’da okuyan 7 üniversite öğrencisinin harçlıklarıyla kurduğu yayınevinin hikayesini bu idealist gençlerden biri olan Mustafa Yılmaz anlattı: “Bahçelievler’de harçlıklarımızı denkleştirerek öncelikle buluşmak ve kitap okumak için bir kitabevi açtık. Herkes her ay 12,5 lira para verirdi böylece dükkanın masraflarını karşılardık. 1971 muhtırası olunca kitabevini kapatmak zorunda kaldık. 1977 yılında ise arkadaşımız Ahmet Hikmet Ünalmış tekrar Hacı Bayram’da açtı. Kardeşi İsmail Ünalmış ise Beyaz Saray’da Akçağ şubesini yönetiyordu. Akçağ, Ankara’daki milli ve dini alandaki ilk kültürel harekettir. Biz o dönemde okuyacak kitap bulamadığımız için kitap da basmaya başladık.Ankara’da açılan ilk dini ve milli kitabevidir. Ahmet Ünalmış Akçağ’ın sorumlusuydu. Partiler üstü entelektüel ve bağımsız bir grup genç olarak çıktığımız yolda Akçağ yayıncılığını başarılı bir şekilde sürdürdü.” Yazar Necmettin Turinay ise “Akçağ Hacı Bayram’dan Ankara’nın göbeğine Kızılay’a taşındı. Böylece ilk kez Ankara’nın göbeğine dini yayıncılık taşınmış oldu” yorumunu yaptı.
ÖRNEK KİTABEVİ
Necmettin Turinay’ın verdiği başka bir bilgiye göre Akçağ’ın fikri öncülüğünü İsmail Ünalmış ticari yönünü de Ahmet Hikmet Ünalmış ayakta tutmuş.
Bir grup idealist öğrencinin kitap okuma ve fikir sohbetine yuva olan Akçağ ile ilgili Turinay şunları anlattı: “Seksenli yıllardan sonra üniversite hocalarının, hemen her fikir çevresinden insanların buluşma adresiydi. Hem milli hem de dini kimliğiyle geniş bir kesimi kucaklardı. Fikri yakınlığına rağmen devletle ticari yakınlık kurmamış bir isimdir.”
HAKKINDA YAZILANLAR
Ankara’nın Kültür Çınarı Ahmet Ünalmış da Göçtü
Namık Açıkgöz
enpolitik 30.01.2020
Ankara’ya yolu düşüp de Akçağ Yayınları’na, vaktiyle kitapçı dükkânına, son 30 yılda da mağazasına uğramayan var mıdır aramızda? Okur-yazar takımından olan ve Ankara’da bulunup da hikâyesinde Akçağ Yayınları olmayan kaç kişi vardır?
70’li 80’li yıllarda önce sadece Akçağ vardı; sonra Ecdad… (Ecdad’ın patronu da Ahmet idi. Manisalıydı. Hemşehrimdi.) Her ikisi de Anadolu’nun ve özellikle Ecdad Türk dünyasının Ankara’daki en önemli mahfili idi… (80’lerde 90’larda birkaç küçük Sakarya mahfili daha teşekkül etmiş ama hepsi Akçağ ve Ecdad’dan doğmuştur.)
Yayıncılık, sadece kitabı basıp piyasaya vermek değildir. Her yayın evi aynı zamanda bir kültür-irfan mahfilidir. Uzun yıllar Ankara’da kültür-irfan mahfili dendiğinde Akçağ akla gelmiştir.
Akçağ Yayınları ile Türk-İslam kültürüne yıllarca hizmet eden sevgili patronumuz Ahmet H. Ünalmış, 30.01.2020 günü hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Ahmet patronumuz, İstanbul yayın dünyasının egemenliğine rağmen Ankara’da yayıncılıkta ısrar eden ve Ankara yayıncılığının yüz akı olan iki şahsiyetten biridir. (Diğer Ankara yayınevi de rahmetli Ahmet Küflü’nün Bilgi yayınlarıdır.)
ANKARA’DA BİR İRFAN MAHFİLİ
Akçağ, 1968 yılında dernek olarak faaliyete geçmiş; 1978’de şirketleşmiş. Dernek olarak faaliyet gösterirken kitap basmıştır; ancak o yıllarda daha çok Ulus-Hacıbayram’da kitapçı dükkânı olarak faaliyet göstermiştir. Ben 1976 yılı güz yarıyılında DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne öğrenci olarak başladığımda Akçağ yayınları ve kitabevi, Anafartalar caddesinden Hükumet caddesine döndükten sonra, Hacı Bayram’a giderken sağ tarafta idi. Kitapçı dükkânı, ince uzun bir koridor gibiydi ve eski usul bir dükkân olduğundan biraz karanlıktı. Elimize bir kaç kuruş geçtiğinde hemen gider oradan kitap alırdık. Rahmetli Ahmet H. Ünalmış’ı da ilk defa orada gördüm. Tezgahta kendisi dururdu. (Biraz ilerde köşede Kardeşler kitabevi vardı. Eski sahibi Osman Yüksel imiş. Rahmetli Osman Yüksel ile 1977 Haziran ayında ilk defa Kardeşler kitabevinde tanışmıştık.)
ULUS’TAN KIZILAY’A
80’lerin sonuna doğru Ahmet patron, Mithat paşa Caddesinde bir apartmanın 1. katını büro olarak kullanmaya başladı. Çünkü artık Ankara’nın entelektüel merkezi Kızılay olmuştu. (Akçağ’ın taşınmasında, Kızılay’ın arz ettiği durumdan dolayı, Prof. Dr. Mustafa İsen’in de etkisi olduğunu biliyorum.)
Sonra, Sakarya Caddesindeki büyük mağaza açıldı. Tam hatırlamıyorum ama 1991 falandı galiba… O günlerde Ankara’ya bir gittiğimde, asma katın sohbet mekânı olarak kullanılabileceğini; Ankara’da bulunan okur-yazar arkadaşların hafta sonları burada bir araya gelebileceğini söyledim rahmetliye. (Benzerini Elazığ’da sevgili Ekrem Karababa’nın sağladığı imkânla, Fırat Kültür Sarayı’nda yapmış ve çok güzel sohbetler gerçekleştirmiştik.) Teklifim başka arkadaşlardan da destek gördü ve orada bir kaç yıl sohbetler yapıldı. (Bir dönemim programını da ben hâlâ muhafaza ederim.) Organizasyonun hayata geçirme kısmını da sevgili Alaattin Karaca yapmıştı bir dönem. (1996’da sivil giyimli 2 albay rahmetliye gelip “Burada çok güzel şeyler yapıyorsunuz. Hatta birkaçına biz de gelip dinledik ama şimdi yukarısı buradan rahatsız.” demişler ve asma kat sohbetlerini sona erdirmişler. 28 Şubat günleri…)
Akçağ, yayın skalasını genişletmiş; kitap satış mekânı da hayli büyümüş bir kültür merkezi olarak 2019’a kadar faaliyet gösterdi. Ahmet patron, daha sonra Sakarya caddesinde bir apartmanın son katına taşıdı bürosunu. İşini çocuklarına devretmişti son zamanlarda.
BİR HATIRA
Ahmet patron benim Kahvename adlı kitabımı basmıştır. Onun da hikâyesi vardır:
1999’da klasikler serisinden başka bir yayınevinde kitaplarımız çıkmaya başlamıştı. Aynı olmasa da Akçağ’ın da benzer kitapları vardı. Ben çok değer verdiğim bir arkadaşın organizasyonu olduğu için o seride kitap yayınlamaya başlamıştım ama bir yandan da Ahmet patrona ne diyeceğimi bilemiyordum. Öyle ya… Bana: “Madem o seriden kitap hazırlayacaktın… Getirdin de basmadık mı?” dese, gıkım çıkmazdı.
Bu olumsuzluğu bile bile bir gün kendisine gittim. Selam-kelam… dan hemen sonra başka lafa girmeden, klasikler serimize getirdi lafı. Ben de lafı hiç dolandırmadan: “Sevgili patronum… Sana orijinal bir kitap getirdim. İşte disket!…” dedim ve kendimi affettirmeye çalıştım.
***
Sonra Ankara’ya küstüm…
Gidişlerim çok seyrekleşti…
Ahmet patronla son defa ikinci anjiyoyu olduktan sonra (15 yıl olmuştur) görüşmüştük.
Kalp ve damar rahatsızlığı yaşıyordu…
Sigarayı bıraktı…
İş yükünü hafifletti…
Akupunktur tedavisi de gördü…
***
Buraya kadarmış sevgili patronum!…
Pek çok gencin kitabını bastın…
Satamayacağını bile bile bastın…
Hizmet olsun diye bastın…
Kültüre katkı olsun diye bastın…
Kazanmadın, kazandırdın…
Bir kaç kuşağın kütüphanesi senin dükkândan ve mağazandan oluştu.
Türkiye’de “yerlilik” adına bir kaç yayınevi sayılacaksa biri mutlaka Akçağ’dır…
Ardında hayırlı evlatlar ve kocaman bir yayın evi ve irfan ocağı bıraktın değerli ve sevgili patronum…
Allah sana rahmet eylesin…
HAKKINDA YAZILANLAR
İsmail Ünalmış ve Akçağ Hareketi
İsmail Ünalmış’tan;
“Yakın tarih devresi; okulu, gazetesi, tiyatrosu ve bütün müesseseleriyle yalanın öğretildiği, eğitildiği, propaganda edildiği bir devredir. Bir milletin gençliği düşünmekten mahrum olarak yetiştirilmiştir. Topyekûn aydınlar kadrosuna kötü kalıplar içinde şartlandırılmıştır. Doğru düşünmenin,doğruyu bulmanın metodu gösterileceği yerde; bütün doğruların ölçüsü “batı”olarak halledilivermiştir. Hâlbuki batı, o devre, doğruyu bulma münakaşasının çıkmazı içerisindedir.
Batıdan gelen değerler bizi kurtaramamıştır. Cumhuriyet şenliklerinde “yepyeni bir Türkiye yarattık” şiirleri okuyan çocuklar bile artık yeni bir masal aramaktadır. Düşünmüyor musunuz; üç buçuk sosyalist polemikçinin arkasına niçin bu kadar genç yığılmıştır?”
Öyleyse gençliğe düşen taşı gediğine koymak, yani medeniyetimizi yeniden inşadır. Bu da iki sütuna dayanır: Tefekkür ve aksiyon. Ünalmış’ın yaptığı ve gençliğimize vermek istediği mesaj da budur. Kitap, bunlara dayalı bir tahlili içerir.
(Tanıtım Bülteninden)
Kitap Adı: İsmail Ünalmış ve Akçağ Hareketi
Yazar: Necmettin Tozlu
Yayınevi: Akçağ Yayınları
Hamur Tipi: 2. Hamur
Ebat: 13,5 x 21
İlk Baskı Yılı: 2018
Baskı Sayısı: 1. Basım
Barkod: 9786053424086
HAKKINDA YAZILANLAR
CÖMERT BİR PATRON: AHMET ÜNALMIŞ
Cemal Kurnaz
Onunla 1990 sonrası dost olduk. Samimi görüşürdük.
Ortak konularımızdan biri Serdengeçti’ydi. O anlatıyor, ben anlatıyorum. Eski günleri yâd edip hafıza tazeliyoruz.
Eskiden Hacı Bayram’ın son çevre düzenlemesi yapılmazdan önce, girişte, türbeye kadar uzanan bir iki katlı kitapçı dükkânları vardı. En baştaki dükkân Kardeşler Kitabevi’ydi. Sahibi Kayserili Osman Abi güler yüzlü bir insan. Serdengeçti’nin dostlarındandı. Namık Açıkgöz’ün dediğine göre, dükkânı buna Osman Abi satmıştı. Ben yeni duydum.
Serdengeçti Ankara’ya geldiğinde mutlaka buraya uğrardı.
1978 Eylülü olabilir. Yine bir gün Serdengeçti ile türbe ziyareti sonrası Kardeşler’e uğramıştık. Oturduk, çay içiyoruz. İçeri giren, “Serdengeçti gelmiş” deyip oturuyor. İçerisi kalabalıklaşıyor. Sohbet koyulaşıyor. O sırada içeriye esmer, orta boylu birisi girdi. Girer girmez, “Vay abiciğim, sen mi geldin?” deyip sevgiyle eline sarıldı. Serdengeçti gülerek, “Sizin bana, Türkiye’nin Amerika’ya olan borcundan fazla borcunuz var.” dedi. O da gülerek, “İlahi Abi, her zamanki gibi çok esprilisin” diye cevap verdi.
Yanımdakilere, “Bu kim?” diye sordum. “Akçağ’ın sahibi Ahmet Ünalmış” dediler.
Yıllar sonra bu olayı kendisine anlattığımda, “Demek sen de mi oradaydın?” dedi.
*
İnternete bakayım dedim, Ahmet Ünalmış hakkında yeteli bilgi bulamadım. Doğum tarihi yok, hayat hikâyesi yok. Belki de ben bilmiyorum. Onun hakkında tezler yapılmalıydı, Akçağ’ın tarihi, yakın tarihimizdeki gelişmeler içinde ayrıntılı olarak anlatılmalıydı. Nehir söyleşiler yapılmalı, tecrübeleri, gözlemleri kayda geçirilmeliydi.
Necmettin Tozlu’nun yazdığı bir kitap var: Bir Güzel Türkiye Düşlemek İsmail Ünalmış ve Akçağ Hareketi (Ankara 2018). Ben maalesef görmedim. Mutlaka aradığım bilgiler burada vardır.
Bir de Mustafa Miyasoğlu’nun 14 Nisan 2008’de Vakit’te yayımlanan yazısı var.
Akçağ’ın fikir babası ve asıl kurucusu ağabeyi İsmail Ünalmış. 1968’de Yüksek Öğretmen’den 7 idealist arkadaşıyla bir kooperatif (acaba dernek mi?) kuruyorlar. (Diğerleri kimler?) İsmail Ünalmış Fen Fakültesi’nde okuyor. Zeka taşkınlığı var. Sıra dışı bir adam. Yaz kış demeden Konya Doğanbey’e bisikletle gidip geliyor. Aşırı islamcı. Milliyetçiliğe karşı mesafeli.
Miyasoğlu, bastıkları ilk kitabın Necip Fazıl’ın bir eseri olduğunu söylüyor. Seyyit Ahmet Arvasi’nin Kendini Arayan İnsan’ı olduğunu söyleyenler de var.
Ancak ticaret başka bir şey. İşler istedikleri gibi gitmiyor ve bir süre ticarete ara veriyorlar. Serdengeçti’nin sözünü ettiği olay bununla ilgili olmalı.
Akçağ önceleri Bahçelievler’in Beşevler’e yakın bir yerindeymiş. Bizim öğrencilik yıllarımızda Hacı Bayram’da küçük bir dükkânda faaliyet gösteriyordu. Kardeşler’in karşı çaprazında. Anafartalar’dan Hükümet Caddesi’ne döndüğümüzde sağda tam köşede Gima mağazası, devamında Karaköy Börekçisi gibi dükkânlardan sonra en dipte Akçağ yer alıyordu. Dar, uzun bir koridor şeklindeydi. Tezgâhta Ahmet Ünalmış bulunurdu. Daha çok dini kitaplar basıp satardı.
Bizim dostluğumuz Halk ve Divan Şiirinin Müşterekleri Üzerine Denemeler isimli kitabımı bastıktan sonra başladı (Ankara 1990, 172 s.). Kapağını Ahmet Kot yapmıştı. Sade ve güzel bir kapaktı. “Yahu hiç ilgilenmediğimiz halde, en güzel kapak seninki oldu” dedi.
Bu tarihte Hacı Bayram’dan Kızılay’a, Sakarya Caddesi’ne nakletmişti. Kendi tabiriyle “Bulvara inmişti”. İki katlı, büyük bir mağazaydı. Her çeşit kitap ve kırtasiye malzemesi bulunuyordu.
Bulvara inme konusunda Mustafa İsen’in etkisi olduğunu biliyorum. Onun etkisiyle edebiyat yayıncılığında bir “adres” olmaya karar vermişti. İsen’in tavsiyesiyle “Divan Şiirinin Ustaları” başlığı altında birçok divan yayınladı. Kısa sürede edebiyat yayıncılığının adresi haline geldi. “Bu kitap ticari değil, müsaade et Kültür Bakanlığı veya Milli Eğitim’e verelim” dediğimde, “Hayır, burası adres olacaksa, Cemal Kurnaz’ın bütün kitapları burada basılmalı. Başkaları da öyle” diyordu. Bu düşünceyle çok iyi veya az iyi demeden çok sayıda kitap yayımladı.
“Ben kendi yayınlarımdan kazanmıyorum. Takım halinde sattığım dini yayınlardan ve kırtasiyeden kazandığımı buraya yatırıyorum. Piyasada bir itibarım var. Her türlü yayınevinden kitap alıyorum, bunların çoğunu kendi yayınlarımla takas ederek alıyorum. Bu çeşitlilik benim işime yarıyor.” diyordu.
Abisi gibi milliyetçiliğe karşı değildi. Birçok arkadaşımızın akademik yükselmesinde emeği var. Kitap bastırmanın zor olduğu zamanlarda çoğunun elinden tuttu.
*
Cömert ve yardımseverdi.
Telif ücretlerini ödeme konusunda, birçok yayınevine göre çok dakikti.
Hocam Şükrü Elçin’in yaşlılık dönemleriydi. Ünalmış, Halk Edebiyatına Giriş ve Halk Edebiyatı Araştırmaları kitaplarını basmıştı. Bir gün, elinde kitaplar ve çiçekle birlikte evine kadar gelerek bir zarf içinde telif ücretini takdim etmiş. Hocam, bir ziyaretimde, “Ben hayatımda bu kadar telif ücretini bir arada görmedim” diyerek memnuniyetini dile getirmişti.
Anne babası boşadığı için sabahçı kahvelerinde garsonluk yaparak okumaya çalışan bir öğrencim vardı. Kütüphanemden iki çuval kitap seçerek, “ Bunları bölümde arkadaşlarına sat, harçlığını çıkar” demiştim. Ünalmış’a söz ettim, “Hoca, gelsin bizden istediği kitapları alsın, sattıkça azar azar ödesin” demişti.
Öğrenciler aralarında para toplayıp kitap aldıklarında azami indirimi yapar, bu işi üstlenen öğrenciye de parasız kitap hediye ederdi.
Bir gün sohbet ederken şunları söyledi:
“Benim evim Kurtuluş’ta. Otobüs durağı evimin önünde. Ona binip kolayca Kızılay’a gelebilirim. Ama ben mutlaka taksiye binerim. Çünkü benim ona binecek imkânım var. Bizler binmezsek, o taksici esnafı evine nasıl ekmek götürecek? Bu da bir çeşit yardımdır.
Evimin hemen yanında kasabım var. Uzaklık 500 m. Bir kilo kıyma aldığımda elime alıp götürebilirim. Ama öyle yapmam, çırağa verip gönderirim. Çünkü ona bahşiş vermem lazım. Bu da bir çeşit yardımdır.”
Ben ağalığın, patronluğun böylesi bir âlicenaplık olduğunu ondan öğrendim.
*
Akçağ yayın hayatına başladığında milliyetçi, muhafazakâr çevrelerin yayınevleri yok denecek kadar azdı. Ötüken gibi onlar da aynı yıllarda bu ihtiyaca cevap vermek üzere yola çıkmışlardı. 50 yıl boyunca Türkiye’deki değişimlere ayak uydurmaya çalıştılar. Sonradan kendisi gibi birçok yayınevi kuruldu. Rekabet ortamı kızıştı.
Milli Eğitim ve Kültür bakanlıkları ve belediyeler, yayıncıları destelemek üzere binlerce kitap alır oldular. Hatta sadece bu yolla ticaret yapan yayınevleri olduğu söylenir.
Yolu Akçağ’a düşmüş olan siyasiler, bürokratlar onu da yeterince desteklediler mi bilemiyorum.
Ama Akçağ bugün de ayakta. Şüphesiz ki evlatları Oğuz ve Nafiz Beyler, yeni çağın gereğine uygun olarak baba mirasını geliştirmeye devam edeceklerdir.
Ahmet Ünalmış’ı rahmet ve minnetle anmak gönül borcumdur.
Tanıyanların katkıda bulunmalarını dilerim.