Ousmane Sembene

Ousmane Sembene Biyografisi

Afrika’nın kendi kimliğini ve özgün sanat anlayışını oluşturma sürecindeki öncü isimlerden birisidir.

Ousmane Sembene, 1 Ocak 1923 tarihinde Ziguinchor, Senegal‘de doğmuştur. 1962 yılında bursla Moskova‘ya gidip Moskova Devlet Sine­ma Enstitüsü’nde (VGIK) sinema eğitimi aldı.

Tamirci ve duvar ustası olarak çalıştıktan sonra 1942’de Özgür Fransız kuvvetlerine katılarak Afrika ve Fransa‘da görev yaptı. 1946 yılında Senegal‘in başşehri Dakar‘a döndü ve 1947 yılındaki büyük demiryolu grevine katıldı. Ertesi yıl Paris‘te bir Citröen fabrikasında ve daha sonra on yıl boyunca Marsilya’da rıhtımda çalıştığı Fransa‘ya döndü. Bu süre zarfında Sembene sendikal mücadelelerde çok aktif oldu ve olağanüstü başarılı bir yazarlık kariyerine başladı. İlk romanı “Le Docker Noir” 1956’da eleştirel beğeni toplayarak yayınlandı.

Ardından kendisini uluslararası edebiyat sahnesinde ön plana çıkaran bir dizi eser üretti.

Senegalli yazar, senarist ve yönetmen Ousmane Sembene, eserlerinde sömürgecilik ve ırk ayrımı meselelerine değinmiştir. Yazarlık ile başladığı sanat çalışmaları daha sonra sinemanın ağırlık kazanmasıyla devam etmiştir. Bunda bilinç kazandırmak istediği halkın yeterince kitaplarına erişememesi ve Fransızca okuma yazma oranının düşük olması etkili olmuştur.

1962 yılında bursla Moskova Devlet Sine­ma Enstitüsü’nde (VGIK) sinema eğitimi almak ve Gorky Stüdyolarında çalışmak için Moskova‘ya gitti. Senegal‘e döndükten sonra dikkatini film yapımcılığına çeviren Sembene, iki kısa filmin ardından ilk uzun metrajlı filmini yazıp yönetti.

Ousmane Sembene, 1966 yılında kendisinin ilk uzun filmi olan La Noire de… (Siyah Kızın Biri…) adlı filmi çekti. Bir Fransız ailesinin yanında hizmetçilik yapan, okuma yazma bilmeyen Dakarlı bir siyah kızın öyküsünü anlattığı bu film sonrası 1967 Cannes Film Festivali’nde jüriler arasında yer aldı. 1979 yılında 11. Moskova Uluslararası Film Festivali’nde sinemaya katkıları dolayısıyla ödüle layık görüldü. 2004’te çektiği son filmi Moolaadé ile Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış Ödülünü kazandı.

Sembene’nin bir sonraki filmi Mandabi (1968) (İngilizce adı: The Money Order), keskin bir ayrılış oldu. Senegal‘in ana lehçesi Fransızca ve Wolof olmak üzere iki dilde renkli olarak çekilen aynı adlı romanına dayanan PARA DÜZENİ, modası geçmiş ataerkil gelenekler arasında parçalanmış yeni burjuvazinin keskin ve çoğu zaman nefis esprili bir hicividir. ve umursamaz, açgözlü ve verimsiz bir bürokrasi.

Emitai (1971), Senegal’in (Sembene’nin büyüdüğü yer) Casamance bölgesindeki Diola halkının İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransız yetkililere karşı mücadelesini kaydeder. Orijinal bir senaryodan Diola lehçesi ve Fransızca ile çekilen EMITAI, eski bir kabile kültürünün saygılı ama romantikleştirilmemiş bir tasvirini sunarken, kadınların sömürgeci baskıya karşı mücadeledeki rolünü vurguluyor.

Xala’da (1975), Sembene, bu kez daha genç bir üçüncü karısıyla evlendiği gece “xala” (iktidarsızlık) hastalığına yakalanmış, zengin, kısmen Batılılaşmış Müslüman bir iş adamının şahsında yerel burjuvaziyi yeniden ele alır.

Birçok kişi tarafından Sembene’nin başyapıtı olarak kabul edilen Ceddo (1977), yönetmenin alışılmış gerçekçi yaklaşımından ayrılarak, belirtilmemiş bir Afrika toplumunun son yüzyıllarda İslam ve Avrupa sömürgeciliğine karşı verdiği mücadeleyi belgeliyor. Güçlü bir kadın ana karaktere sahip olan CEDDO, Afrika deneyiminin güçlü bir hatırlatıcısıdır.

Ousmane Sembene, 1974 yılında Carrie Moore ile evlendi.

Ousmane Sembene, 1997 yılında İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından İngiliz Kraliyet Ailesi Özel Onur Ödülü‘ne layık görüldü. O tarihte 74 yaşında olan Ousmane Sembene, ödül törenine katıldı, kürsüden Kraliçe II. Elizabeth’in yüzüne karşı, dünyayı şok eden bir konuşmayı yaptı ve ödülü almadan salonu terk etti.

Ousmane Sembene, 9 Haziran 2007 tarihinde Yoff, Dakar, Senegal’de 84 yaşında ölmüştür.

Ödülleri:
Venedik Film Festivali Jüri Büyük Ödülü
1979 – 11. Moskova Uluslararası Film Festivali- sinemaya katkıları dolayısıyla ödüle layık görüldü.
2004 – Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış Ödülünü kazandı (Moolaadé filmi ile)

Kitapları :
1956 – Kara liman işçisi (Le Docker noir)
1957 – vatanım, benim güzel halkım! (O Pays, mon beau peuple!)
1960 – Ormanının Kıyıları Les bouts de bois de Dieu
1962 – Voltaïque
1964 – L’Harmattan
1966 – Le mandat, précédé de Vehi-Ciosane
1973 – Xala
1981 – İmparatorluğun sonu (Le dernier de l’Empire)
1987 – Niiwam

Sinema fimleri:
1963 – Borom Sarret (Kısa film)
1964 – Niaye (Kısa film)
1966 – La Noire de…
1968 – Mandabi
1970 – Tauw (Kısa film)
1971 – Emitaï
1975 – Xala
1977 – Ceddo
1988 – Camp de Thiaroye
1992 – Guelwaar
2000 – Faat Kiné
2004 – Moolaadé

Senegalli Sembene Batıda öylesine popüler oluyor ki, sonunda İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth onu Londra’ya “Kraliyet Ailesi Özel Onur Ödülü” vermek üzere saraya davet ediyor.

Sembene törende Kraliçenin gözünün içine baka baka, kendi dilinde:
“Konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim. Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde, sizin tarafınızdan payelendiriliyorum. Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır. Merak edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler…

İngilizler bizim ülkemize geldiklerinde, ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise, bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.

İngilizlerin dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı. Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler. İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı. İngilizlerin kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlatlarımızı savaşçı yaptı. Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar…

Hastalıklar yaydılar. Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf yaptılar. Atalarımızı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler. O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri, insan etinin üzerine inşa ettiler…

Sonra da, kendilerini temizlemek için sanatçılarına, fikir adamlarına, sadece kendilerini kapsayan insan tarifleri yaptırdılar.

Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı (petrol) için bizleri öldürdüler. Büyük acılar ve ölümcül işkenceler gördüler…

Her gelen gemiden kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı. İlk gelenler zulüm ettiler, arkadan gelen arkadaşları zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenler de aynı sistemle hala işgale devam etmekteler…

Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz

Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi red ediyoruz. Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz. Özgürlüğümüzü ilan ediyor, Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz.

Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı, Felsefe adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını, Hukuk adına yaptığınız bütün şovenistliklerinizi ve sanat diye dayattığınız bütün estetik öğretilerinizi Afrika topraklarından silene kadar Afrika sizinle savaşacaktır. Siz kabul etmeseniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir batılı kadar onurludur.

İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur. ”

Sembene bu cümleyi bitirdiğinde, Kraliçenin Sarayında hava buz gibi. Bir saniye sonra hava daha da ağırlaşıyor. Sarayda çık çıkmıyor.

Sembene ödülü almadan Saraydan ayrılıyor.